1 beni burada arama anne kapıda adımı sorma saçlarına yıldız düşmüş koparma anne ağlama kaç zamandır yüzüm tıraşlı gözlerim şafak bekledim uzarken ellerim kulağım kirişte ölümü özledim anne yaşamak isterken delice
2 bugün görüş günü günlerden salı ıslak sarı bir yağmur ülkemin neresine bakarsa ay orada yitik bir anne ağlıyor sen aralıyorsun yağmuru acıdan sırılsıklam alnına siper edip elini sonra bir umut koşuyorsun yüreğin avcunda ısırırken çırpıntı gözlerini ah verebilseydim keşke yüreği avcunda koşan herbir anneye tepeden tırnağa oğula ve kıza kesmiş bir ülkeyi armağan koşma anne birdenbire batacak olan düş denizinde yarattığın umut sandalıdır oysa benim için gece ışık hızıyla koşan kısa ve soğuk bir zamandır bu yüzden boğuk seslerle geldiler bir şafak uykusuz yorgun ve korkak
3 sanırım baytardı yüreğimin depreminde rihter ölçeği çatlarken ölebilir raporu veren beyaz önlüklü doktor boşver hipokrat amca üzülme ne olur sen de anne sen de üzülme hücremin dört bir köşesinde el ayak izlerimi ciğerlerimde yırtılan bir çığlıkla hazır beklediğim ve korkunç bir sabırla birbirine eklediğim korkak kahraman gecelerimi düşlerimle sınırsız diretmişliğimle genç şaşkınlığımla çocuk devrederken sıradakine usulca açılıverdi yanağımda tomurcuk pir sultan’ı düşün anne şeyh bedrettin’i börklüce’yi torlak kemal’i düşün anne hala kanaması nedendir faşizmin göğsünde utangaçlığı bile vuramadan yanaklarına yasının onsekizinde ölümüne pervasız yürüyen ince bilekli çıplak ayaklı tanya’nın deniz’i düşün anne her mayıs şafağında uzun uzun döverken darağaçlarını ve o şafaktan doğma onbir yaşını çiğneyip yürüyen çocukları insanları düşün anne düşün ki yüreğin sallansın düşün ki o an güneşli güzel günlere inanan mutlu bir yusufçuk havalansın
4 sıcak omuzlar değerken omzuma buz üstünde yürüdüm yıllar boyu bayraklar ve türkülerle kopunca memelerinden o mükemmel yaşama kurşunlar sıktılar alnıma açık alanlarda ağır kartalların konup kalktığı yalçın kayalardan biriydim ölüp dirildim yeniden güneşli güneşsiz akşamlarda mutlu yarınlar adına özgürlük adına ekmek adına üstüne vardım kuyruğu kanlı itlerin dirilip dönmesin diye hiroşimalar tahtadan atların boynuna çıplak ölümlerle yatmasın diye çocuklar aç gözlerle bakmasın diye çocuklar kardeşlik adına havadaki kuş denizdeki balık adına yürüdüm yıllar boyu dönüp bakmadım arkama ıraktı gözlerim çok ırak izim kalır mı bilmem yürüdüğüm yolda kalsa da silinir gider yalnızca bir ağıt gibi çakılır ardımca gelenlere gözlerimi yaktığım yer
5 tören adımlarıyla ölmek ne garip şey anne kanlı karanlık bir oyunda baş oyuncuyum bütün gözler üstümde sürüyor gecenin karnında şafağa bakan oyun masa üstünde üşüyen bir sigara yanında küçücük bir cam bardak içinde rengi bu gecenin cılız titrek bir kibrit kağıt kalem sandalye geride flu yağlı büküm büküm bir ip ve çingene kuralına uygun değişmez dekoru mudur idam mahkumunun
6 kırılacak cammışım gibi davranıyorlar yüzlerinde zoraki çatılmış bir hüzün oysa birazdan boynumu kıracaklar pul pul dökülecek yaz siyasi eylül’ün ben ölümü asıl az ötede titreyen çingenenin kara killi ellerinde gördüm anladım ki küllenen sigaradır soğuyan bir bardak çaydır benim ömrüm yani benim güzel annem alacaşafağında ülkemin yıldız uçurmak varken oturup yıldızlar içinde kendi buruk kanımı içtim
7 ne garip duygu şu ölmek öptüğüm kızlar geliyor aklıma bir açıklaması vardır elbet giderken darağacına
8 geride masa üstünde boynu bükük kaldı kağıt kalem bağışla beni güzel annem oğul tadında bir mektup yazamadım diye kızma bana elleri değsin istemedim gözleri değsin istemedim ağlayıp koklayacaktın belki bir ömür taşıyacaktın koynunda usul adımlarla yürüdüm ömrümü karşımda kurum kurum-laşan darağacı (tarlakuşu korkmaz ki korkuluktan ökse de olsa dört bir yanı) birdenbire acıdı boynum gelecekler var birbiri ardınca genç yakışıklı ne olur işçi kadınım az yumuşak dik şu kefenin yakasını
9 yaşamak ağrısı asıldı boynuma oysa türkü tadında yaşamak isterdim çiçekleri kokmak ırmakları akmak yaz boyu çobanaldatanlara aldanmak su başlarında aylak sektirmek kavalımı sonra bir çocuğun afacan bacaklarında anavarca kayalıklarına tırmanmak isterdim o güzel günleri görenler arasında bir soluk ben de yaşamak isterdim bir de luvr müzesinde seyretmek gizliden öperken siya-u jakond’u tebessümünden işte o an saçlarından yakalamak dolunayı bir de yirmibeş kilometreden görebilmek nazım’ın gözleriyle pırıl pırıl moskova’yı ölmek ne garip şey anne bayram kartlarının tutsaklığından aşırıp bayramı sedef kakmalı bir kutu içinde vermek isterdim çocukların ellerine sonra sonra benim güzel annem damdan düşer gibi vurulmak isterdim bir kıza
10 künyemi okudular suçumuz malum gecenin kıyısında durmuşum kefenin cebi yok koynuma yıldız doldurmuşum koşun çocuklar çocuklar koşun sabah üstüme üstüme geliyor yanlış mı duydum yoksa erkenci bir horoz mu ötüyor keskin bir acı bilenmiş gitgide yaklaşıyor sonum iri sözlerim yoktu söyleyecek usulca baktım yüzlerine bin yıllık iskeletleri çatırdayarak göçtü ayaklarının dibine korkutamadılar beni anne avlunun ortasında çatık bir kaş gibi duran darağacı bir zaman rüzgarda saçını tarayan telli kavak değil mi boynumdaki kemendi bir öğle sonu bükerken o kız sarı sıcak sevdasını düşünmedi mi söyle anne o çingene bir çiçek bahçesi kadar sıcak sokağımızdan bağıra çağıra geçen bohçacı kadını sevmedi mi çılgınca
11 kurulmuş tuzaklar yok artık yolumda işkenceler zindanlar hücreler savunmak yok mutlu tok bir yaşamı açlık grevlerinde beynimi bir sıçan gibi kemiren mideme karşı kısacası bir çiçeği düşünürken ürpermek yok gülmek umut etmek özlemek ya da mektup beklemek gözleri yatırıp ıraklara ölmek ne garip şey anne artık duvarları kanatırcasına tırnağımla şaşkın umutlu şiirler yazamayacağım mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamayacağım baba olamayacağım örneğin toprak olmak ne garip şey anne ceplerimde el yerine balyoz taşırken korkunç bir merakla beklerken kurtuluş haberlerini ve yüreğimin ırmakları taştı taşacakken ölmek ne garip şey anne uçurumlar ki sende büyür dağdır ki sende göçer ben yaprak derim çiçek derim çam diplerinde açmış kanatlarını kozalak derim gül yanaklı çocuğa benzer yine de oğlunu yitirmek kimbilir ne garip şey anne
12 beni burada arama anne kapıda adımı sorma saçlarına yıldız düşmüş koparma anne ağlama kırıldıysa düş evinin kapısı bütün kırık kapıların çağrılışıyım kızların yanaklarında çukurlaşan biten başlayan aşkların ortasındayım her kavgada ölen benim bayrak tutan çarpışan her kadın toprağı tırnaklayarak doğurur beni özlem benim kavga benim aşk benim bekle beni anne bir sabah çıkagelirim bir sabah anne bir sabah acını süpürmek için açtığında kapını umarım kurtuluş haberleriyle dönmüş olur çam ve kekik kokuları içinde acı yüzlü çocuklar o zaman nasıl indirilmişlerse şen şakrak öylece kalkar uykudan şalterler dişleyip tükürmeden sigaralarını türkü tadında giyinirken işçiler bir sabah anne bir sabah acını süpürmek için açtığında kapını adı başka sesi başka nice yaşıtım koynunda çiçekler çiçekler içinde bir ülke getirirler başlarını koymak için yorgun dizine sen hazır tut dizini anne o mükemmel güne
Ermeni yurttaşımız ölmedi ÖLDÜRÜLDÜ peki kim yaptı.Sizin gibi faşist zihniyetliler. Filistinli kardeslerimizi öldürenler kim siyonistler yanii sizin gibi FAŞİSTLER
Biz İNSANIZ İNSANNNNNNN.YARATAN BİR DİYORUZ SONUNA KADAR DA SÖZÜMÜZE SAHİP ÇIKARIZ.ÖNCE İNSAN...
Şehitler üzerinden siyaset yapıp insanların beynini yıkayan ve bu şekilde yaygınlaşan ırkçı zihniyettir ülkücülük Yaratan bir diyoruz bunlar ayrım yapıyor hangi ırkın diğer bir ırktan üstünlüğü olabilir ALLAH herkesi eşit yarattı kimsenin diğerinden üstünlüğü olamaz ve herkes farklı bir ırktan ve dinden gelebilirdi dünyaya.Bu insanların beynini yıkayanlar bunlara vatan elden gidiyor deyip mağsum insanları bile öldürte biliyor.Sadece sağdan soldan duyma palavralarla yola çıktıkları için bir çok yanlış yapabiliyorlar. Biz Vatan severiz diyorlar Etnik kökeni fazla olan bir ülkede ayrım yaparak huzursuzluk çıkarmadır bunların Vatan severliği
Tüm bu ırkçı zihniyete ve kattilliğe karşı haykırıyoruz..
37 kişinin canlı canlı yandıgı katledildiği otel.İçerde 37 kişi yanarken dışarıda ki insan diyemiyeceğimiz kişiler Allah Allah diyip alkışlıyorlardı bu olanı.
Kurban olduğum Allah 'Allah Allah' diyip insana kıyanların insan yakanların yanına bırakmaz bunlarıı.
Herşeye rağmen düşmana inat yaşayacağız.Yarın bizim çünkü... Biz öleceğiz ama çocuklarımız bırakacağımız mirasi taşıyacaklar yüreklerinde... Ve onların yürekleri bizim altında ezildiğimiz korkuları taşımayacak...
Yılmaz Güney
'sorunun esası şudur: Ya devrim yolunu seçeceğiz... ya da, bu düzenin baskılarına, haksızlıklarına boyun eğerek, şu ya da bu biçimde teslim olarak yaşamayı seçeceğiz. bu çeşit bir seçiş, yok olmanın bir biçimidir.'
Yılmaz Güney
Yılmaz Güney
Dağlarımız,ovalarımız ve ırmaklarımız bizi bekliyor Biz bütün ömrümüzü gurbette geçirip Gurbet türküleri söylemek istemiyoruz, Biz yiğitlikleri ile destanlar yazmış bir halkız, Ve önümüzde duran bütün güçlükleri yenecek Aczme, kararlılığa ve koşullara sahibiz... Dost ve düşman herkes bilsin ki;
“Sion”, Yahudilerin en eski dönemlerde Kudüs için kullandıkları isimdir ve “Siyonizm” kelimesi bundan türemiştir. Roma istilasıyla Filistin’den kovulan ve iki bin yıl boyunca topraksız yaşayan Yahudiler, kutsal inanışlarınca bir gün Kudüs’e dönüp devletlerini kurmayı hayal etmişlerdir. Siyonizm’in temelinde, Yahudilerin tanrıları tarafından kendilerine vaad edildiğini iddia ettikleri kutsal topraklar üzerinde Kudüs merkezli devletlerini kurma, ve bu devletle dünyaya hükmetme emelleri yatmaktadır.
Hrant’ın katli,tam da bu hedeflere uygun bir dönemde,zamanda,koşullarda gerçekleştirildi.Ama dün olduğu gibi bugün de,bu katliamlar halkları birbirinden uzaklaştırmak yerine daha çok yakınlaştırma işlevi görmüştür ve görmeye devam edecektir. Sıkılan kurşunlar,”Ermeni Hrant’a” değil; halkların kardeşliğine,birliğine,mücadelesine sıkılmıştır.Hrant’ı anmak,halkların kardeşlik ve birlik bağlarının daha da güçlendirilmesi ve mücadelesinin yükseltilmesi demek olmalıdır.Hrantların anılması demek “sistemle-düzenle radikal anlamda hesaplaşılması” demektir.Hrantları anmak demek,devrimi gerçek kılmak demek olmalıdır.Her zamankinden daha da önemlidir,halkların kardeşliği ve birliği…
“Hrantlar ölmez, Agoslar susmaz! ”, “Ermeni halkı yalnız değildir! ”, “İnadına hepimiz Ermeni’yiz!
Santinius Burda SOSYALİZM nedir diyor komunizm değil.gelip masal anlatma ikisi aynı şeyler değildir araştır önce...
Şafak Türküsü
1
beni burada arama anne
kapıda adımı sorma
saçlarına yıldız düşmüş
koparma anne
ağlama
kaç zamandır yüzüm tıraşlı
gözlerim şafak bekledim
uzarken ellerim
kulağım kirişte
ölümü özledim anne
yaşamak isterken delice
2
bugün görüş günü
günlerden salı
ıslak
sarı bir yağmur
ülkemin neresine bakarsa ay
orada yitik bir anne ağlıyor
sen aralıyorsun yağmuru
acıdan sırılsıklam alnına siper edip elini
sonra bir umut koşuyorsun
yüreğin avcunda
ısırırken
çırpıntı gözlerini
ah verebilseydim keşke
yüreği avcunda koşan
herbir anneye
tepeden tırnağa oğula
ve kıza kesmiş
bir ülkeyi armağan
koşma anne
birdenbire batacak olan
düş denizinde yarattığın umut sandalıdır
oysa benim için gece
ışık hızıyla koşan
kısa ve soğuk bir zamandır
bu yüzden boğuk seslerle geldiler bir şafak
uykusuz
yorgun
ve korkak
3
sanırım baytardı
yüreğimin depreminde rihter ölçeği çatlarken
ölebilir raporu veren beyaz önlüklü doktor
boşver hipokrat amca
üzülme ne olur
sen de anne
sen de üzülme
hücremin dört bir köşesinde el ayak izlerimi
ciğerlerimde yırtılan bir çığlıkla hazır beklediğim
ve korkunç bir sabırla birbirine eklediğim
korkak kahraman gecelerimi
düşlerimle sınırsız
diretmişliğimle genç
şaşkınlığımla çocuk devrederken sıradakine
usulca açılıverdi
yanağımda tomurcuk
pir sultan’ı düşün anne
şeyh bedrettin’i
börklüce’yi
torlak kemal’i düşün anne
hala kanaması nedendir faşizmin göğsünde
utangaçlığı bile vuramadan yanaklarına yasının
onsekizinde ölümüne pervasız yürüyen
ince bilekli çıplak ayaklı tanya’nın
deniz’i düşün anne
her mayıs şafağında uzun
uzun döverken darağaçlarını
ve o şafaktan doğma
onbir yaşını çiğneyip yürüyen çocukları
insanları düşün anne
düşün ki yüreğin sallansın
düşün ki o an
güneşli güzel günlere inanan
mutlu bir yusufçuk havalansın
4
sıcak omuzlar değerken omzuma
buz üstünde yürüdüm yıllar boyu
bayraklar ve türkülerle
kopunca memelerinden o mükemmel yaşama
kurşunlar sıktılar alnıma
açık alanlarda ağır
kartalların konup kalktığı
yalçın kayalardan biriydim
ölüp dirildim yeniden
güneşli güneşsiz akşamlarda
mutlu yarınlar adına
özgürlük adına ekmek adına
üstüne vardım kuyruğu kanlı itlerin
dirilip dönmesin diye hiroşimalar
tahtadan atların boynuna çıplak
ölümlerle yatmasın diye çocuklar
aç gözlerle bakmasın diye çocuklar
kardeşlik adına
havadaki kuş denizdeki balık adına
yürüdüm yıllar boyu
dönüp bakmadım arkama
ıraktı gözlerim çok ırak
izim kalır mı bilmem yürüdüğüm yolda
kalsa da silinir gider
yalnızca bir ağıt gibi çakılır
ardımca gelenlere gözlerimi yaktığım yer
5
tören adımlarıyla ölmek
ne garip şey anne
kanlı karanlık bir oyunda baş oyuncuyum
bütün gözler üstümde
sürüyor gecenin karnında şafağa bakan oyun
masa üstünde üşüyen bir sigara
yanında küçücük bir cam bardak
içinde rengi bu gecenin
cılız titrek bir kibrit
kağıt kalem
sandalye
geride flu
yağlı
büküm büküm bir ip
ve çingene kuralına uygun
değişmez dekoru mudur
idam mahkumunun
6
kırılacak cammışım gibi davranıyorlar
yüzlerinde zoraki çatılmış bir hüzün
oysa birazdan boynumu kıracaklar
pul pul dökülecek yaz siyasi eylül’ün
ben ölümü asıl az ötede titreyen
çingenenin kara killi ellerinde gördüm
anladım ki küllenen sigaradır
soğuyan bir bardak çaydır benim ömrüm
yani benim güzel annem
alacaşafağında ülkemin
yıldız uçurmak varken
oturup yıldızlar içinde
kendi buruk kanımı içtim
7
ne garip duygu şu ölmek
öptüğüm kızlar geliyor aklıma
bir açıklaması vardır elbet
giderken darağacına
8
geride
masa üstünde boynu bükük kaldı kağıt kalem
bağışla beni güzel annem
oğul tadında bir mektup yazamadım diye kızma bana
elleri değsin istemedim
gözleri değsin istemedim
ağlayıp koklayacaktın
belki bir ömür taşıyacaktın koynunda
usul adımlarla yürüdüm ömrümü
karşımda kurum kurum-laşan darağacı
(tarlakuşu korkmaz ki korkuluktan
ökse de olsa dört bir yanı)
birdenbire acıdı boynum
gelecekler var birbiri ardınca genç
yakışıklı
ne olur işçi kadınım
az yumuşak dik
şu kefenin yakasını
9
yaşamak ağrısı asıldı boynuma
oysa türkü tadında yaşamak isterdim
çiçekleri kokmak ırmakları akmak
yaz boyu çobanaldatanlara aldanmak
su başlarında aylak sektirmek kavalımı
sonra bir çocuğun afacan bacaklarında
anavarca kayalıklarına tırmanmak isterdim
o güzel günleri görenler arasında
bir soluk ben de yaşamak isterdim
bir de luvr müzesinde seyretmek gizliden
öperken siya-u jakond’u tebessümünden
işte o an saçlarından yakalamak dolunayı
bir de yirmibeş kilometreden görebilmek
nazım’ın gözleriyle pırıl pırıl moskova’yı
ölmek ne garip şey anne
bayram kartlarının tutsaklığından aşırıp bayramı
sedef kakmalı bir kutu içinde
vermek isterdim çocukların ellerine
sonra
sonra benim güzel annem
damdan düşer gibi
vurulmak isterdim bir kıza
10
künyemi okudular
suçumuz malum
gecenin kıyısında durmuşum
kefenin cebi yok
koynuma yıldız doldurmuşum
koşun çocuklar çocuklar koşun
sabah üstüme
üstüme geliyor
yanlış mı duydum yoksa
erkenci bir horoz mu ötüyor
keskin bir acı bilenmiş
gitgide yaklaşıyor sonum
iri sözlerim yoktu söyleyecek
usulca baktım yüzlerine
bin yıllık iskeletleri çatırdayarak
göçtü ayaklarının dibine
korkutamadılar beni anne
avlunun ortasında çatık bir kaş gibi duran
darağacı
bir zaman rüzgarda
saçını tarayan telli kavak değil mi
boynumdaki kemendi bir öğle sonu bükerken o kız
sarı sıcak sevdasını düşünmedi mi
söyle anne
o çingene
bir çiçek bahçesi kadar sıcak sokağımızdan
bağıra çağıra geçen bohçacı kadını
sevmedi mi çılgınca
11
kurulmuş tuzaklar yok artık yolumda
işkenceler zindanlar hücreler
savunmak yok mutlu tok bir yaşamı
açlık grevlerinde beynimi bir sıçan gibi kemiren
mideme karşı
kısacası
bir çiçeği düşünürken ürpermek yok
gülmek umut etmek özlemek
ya da mektup beklemek
gözleri yatırıp ıraklara
ölmek ne garip şey anne
artık duvarları kanatırcasına tırnağımla
şaşkın umutlu şiirler yazamayacağım
mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamayacağım
baba olamayacağım örneğin
toprak olmak ne garip şey anne
ceplerimde el yerine balyoz taşırken
korkunç bir merakla beklerken kurtuluş haberlerini
ve yüreğimin ırmakları taştı
taşacakken
ölmek ne garip şey anne
uçurumlar ki sende büyür
dağdır ki sende göçer
ben yaprak derim çiçek derim
çam diplerinde açmış kanatlarını kozalak derim
gül yanaklı çocuğa benzer
yine de
oğlunu yitirmek kimbilir
ne garip şey anne
12
beni burada arama anne
kapıda adımı sorma
saçlarına yıldız düşmüş
koparma anne
ağlama
kırıldıysa düş evinin kapısı
bütün kırık kapıların çağrılışıyım
kızların yanaklarında çukurlaşan
biten başlayan aşkların ortasındayım
her kavgada ölen benim
bayrak tutan çarpışan
her kadın toprağı tırnaklayarak doğurur beni
özlem benim kavga benim aşk benim
bekle beni anne
bir sabah çıkagelirim
bir sabah anne bir sabah
acını süpürmek için açtığında kapını
umarım kurtuluş haberleriyle dönmüş olur
çam ve kekik kokuları içinde acı yüzlü çocuklar
o zaman nasıl indirilmişlerse şen şakrak
öylece kalkar uykudan şalterler
dişleyip tükürmeden sigaralarını
türkü tadında giyinirken işçiler
bir sabah anne bir sabah
acını süpürmek için açtığında kapını
adı başka sesi başka nice yaşıtım
koynunda çiçekler
çiçekler içinde bir ülke getirirler
başlarını koymak için yorgun dizine
sen hazır tut dizini anne
o mükemmel güne
Nevzat Çelik
Santinius
Almanya da Türk evlerini yakan faşistleri lanetlemesini bilirsiniz.Ama burda onlardan HİÇ BİR FARKINIZ YOK.
'Papaz öldü hristiyan olduk.
Hrant Dink öldü, ermeni olduk.
Allah(C.C.) Bülent Ersoy 'u başımızdan eksik etmesin
xD '
Bunu yazacak kadar halsiyetsizsin
Ermeni yurttaşımız ölmedi ÖLDÜRÜLDÜ peki kim yaptı.Sizin gibi faşist zihniyetliler.
Filistinli kardeslerimizi öldürenler kim siyonistler yanii sizin gibi FAŞİSTLER
Biz İNSANIZ İNSANNNNNNN.YARATAN BİR DİYORUZ SONUNA KADAR DA SÖZÜMÜZE SAHİP ÇIKARIZ.ÖNCE İNSAN...
İNADINA ERMENİYİZ İNADINA FİLİSTİNLİYİZ
Şehitler üzerinden siyaset yapıp insanların beynini yıkayan ve bu şekilde yaygınlaşan ırkçı zihniyettir ülkücülük
Yaratan bir diyoruz bunlar ayrım yapıyor hangi ırkın diğer bir ırktan üstünlüğü olabilir ALLAH herkesi eşit yarattı kimsenin diğerinden üstünlüğü olamaz ve herkes farklı bir ırktan ve dinden gelebilirdi dünyaya.Bu insanların beynini yıkayanlar bunlara vatan elden gidiyor deyip mağsum insanları bile öldürte biliyor.Sadece sağdan soldan duyma palavralarla yola çıktıkları için bir çok yanlış yapabiliyorlar.
Biz Vatan severiz diyorlar Etnik kökeni fazla olan bir ülkede ayrım yaparak huzursuzluk çıkarmadır bunların Vatan severliği
Tüm bu ırkçı zihniyete ve kattilliğe karşı haykırıyoruz..
İnadına AŞK! ! ! İnadına DEVRİM! ! ! İnadına SOSYALİZM! ! !
Yaşasın halkların kardeşliği..! ! !
37 kişinin canlı canlı yandıgı katledildiği otel.İçerde 37 kişi yanarken dışarıda ki insan diyemiyeceğimiz kişiler Allah Allah diyip alkışlıyorlardı bu olanı.
Kurban olduğum Allah 'Allah Allah' diyip insana kıyanların insan yakanların yanına bırakmaz bunlarıı.
Herşeye rağmen düşmana inat yaşayacağız.Yarın bizim çünkü... Biz öleceğiz ama çocuklarımız bırakacağımız mirasi taşıyacaklar yüreklerinde... Ve onların yürekleri bizim altında ezildiğimiz korkuları taşımayacak...
Yılmaz Güney
'sorunun esası şudur: Ya devrim yolunu seçeceğiz... ya da, bu düzenin baskılarına, haksızlıklarına boyun eğerek, şu ya da bu biçimde teslim olarak yaşamayı seçeceğiz. bu çeşit bir seçiş, yok olmanın bir biçimidir.'
Yılmaz Güney
Yılmaz Güney
Dağlarımız,ovalarımız ve ırmaklarımız bizi bekliyor
Biz bütün ömrümüzü gurbette geçirip
Gurbet türküleri söylemek istemiyoruz,
Biz yiğitlikleri ile destanlar yazmış bir halkız,
Ve önümüzde duran bütün güçlükleri yenecek
Aczme, kararlılığa ve koşullara sahibiz...
Dost ve düşman herkes bilsin ki;
Kazanacağız, Mutlaka KAZANACAĞIZ...!
“Sion”, Yahudilerin en eski dönemlerde Kudüs için kullandıkları isimdir ve “Siyonizm” kelimesi bundan türemiştir. Roma istilasıyla Filistin’den kovulan ve iki bin yıl boyunca topraksız yaşayan Yahudiler, kutsal inanışlarınca bir gün Kudüs’e dönüp devletlerini kurmayı hayal etmişlerdir. Siyonizm’in temelinde, Yahudilerin tanrıları tarafından kendilerine vaad edildiğini iddia ettikleri kutsal topraklar üzerinde Kudüs merkezli devletlerini kurma, ve bu devletle dünyaya hükmetme emelleri yatmaktadır.
Kısacası ırkçı zihniyet yani KATİLlik
HEPİMİZ BİRER MAHİRİZ
Birde çoğuz çokda biriz
Ne evveliz ne ahiriz
Hepimiz birer Mahir'iz
Canımıza can isteriz
Enişte emmi dayımız
Artar eksilmez sayımız
Gülsün diye Hüdayimiz
Canımıza can isteriz
Köyün evleri tezekten
Cellatlar çıksın tuzaktan
Kurşun sıkar Alp uzaktan
Canımıza can isteriz
Kurşun sığmaz kemerime
Kan damlıyor ciğerime
Dokunmayın Ömerime
Canımıza can isteriz
Yasla dolu dağım taşım
Devrim yolundadır başım
Vuruldu Kazım yoldaşım
Canımıza can isteriz
Kızıldere doymaz kana
Kan yaraşır mert olana
Faşistler kıydı Cihanıma
Canımıza can isteriz
Her biri birer arslandı
Kurşunlar cana dayandı
Nihatım kana boyandı
Canımıza can isteriz
bir bacımız öldü
16 martta
bin bacımız doğar
yine bu yolda
kurtuluşa giden yolda
silahlı kolda
vuruşarak öldü
devrim yolunda
biliyoruz kurtuluş var
gittiğin yolda
bu yol devrimin yoludur
al kızıl kanda
dökülen kan götürecek
bizi zafere
kararlıyız yürüyoruz
devrim yolunda
devrim yolu zordur ama
zormu dayanır
nice yiğit yoldaş
böyle kana bulanır
her düşen bize yol olur
kurtuluş gelir
kararlıyız yürüryoruz
devrim yolunda
Hrant’ın katli,tam da bu hedeflere uygun bir dönemde,zamanda,koşullarda gerçekleştirildi.Ama dün olduğu gibi bugün de,bu katliamlar halkları birbirinden uzaklaştırmak yerine daha çok yakınlaştırma işlevi görmüştür ve görmeye devam edecektir.
Sıkılan kurşunlar,”Ermeni Hrant’a” değil; halkların kardeşliğine,birliğine,mücadelesine sıkılmıştır.Hrant’ı anmak,halkların kardeşlik ve birlik bağlarının daha da güçlendirilmesi ve mücadelesinin yükseltilmesi demek olmalıdır.Hrantların anılması demek “sistemle-düzenle radikal anlamda hesaplaşılması” demektir.Hrantları anmak demek,devrimi gerçek kılmak demek olmalıdır.Her zamankinden daha da önemlidir,halkların kardeşliği ve birliği…
“Hrantlar ölmez, Agoslar susmaz! ”, “Ermeni halkı yalnız değildir! ”, “İnadına hepimiz Ermeni’yiz!
YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ