Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Omur Kızıl
Omur Kızıl

İNADINA AŞK!!!İNADINA DEVRİM!!!İNADINA SOSYALİZM!!!

  • sosyalizm04.02.2009 - 18:26

    Santinius Burda SOSYALİZM nedir diyor komunizm değil.gelip masal anlatma ikisi aynı şeyler değildir araştır önce...

  • nevzat çelik28.01.2009 - 18:11

    Şafak Türküsü

    1
    beni burada arama anne
    kapıda adımı sorma
    saçlarına yıldız düşmüş
    koparma anne
    ağlama
    kaç zamandır yüzüm tıraşlı
    gözlerim şafak bekledim
    uzarken ellerim
    kulağım kirişte
    ölümü özledim anne
    yaşamak isterken delice

    2
    bugün görüş günü
    günlerden salı
    ıslak
    sarı bir yağmur
    ülkemin neresine bakarsa ay
    orada yitik bir anne ağlıyor
    sen aralıyorsun yağmuru
    acıdan sırılsıklam alnına siper edip elini
    sonra bir umut koşuyorsun
    yüreğin avcunda
    ısırırken
    çırpıntı gözlerini
    ah verebilseydim keşke
    yüreği avcunda koşan
    herbir anneye
    tepeden tırnağa oğula
    ve kıza kesmiş
    bir ülkeyi armağan
    koşma anne
    birdenbire batacak olan
    düş denizinde yarattığın umut sandalıdır
    oysa benim için gece
    ışık hızıyla koşan
    kısa ve soğuk bir zamandır
    bu yüzden boğuk seslerle geldiler bir şafak
    uykusuz
    yorgun
    ve korkak

    3
    sanırım baytardı
    yüreğimin depreminde rihter ölçeği çatlarken
    ölebilir raporu veren beyaz önlüklü doktor
    boşver hipokrat amca
    üzülme ne olur
    sen de anne
    sen de üzülme
    hücremin dört bir köşesinde el ayak izlerimi
    ciğerlerimde yırtılan bir çığlıkla hazır beklediğim
    ve korkunç bir sabırla birbirine eklediğim
    korkak kahraman gecelerimi
    düşlerimle sınırsız
    diretmişliğimle genç
    şaşkınlığımla çocuk devrederken sıradakine
    usulca açılıverdi
    yanağımda tomurcuk
    pir sultan’ı düşün anne
    şeyh bedrettin’i
    börklüce’yi
    torlak kemal’i düşün anne
    hala kanaması nedendir faşizmin göğsünde
    utangaçlığı bile vuramadan yanaklarına yasının
    onsekizinde ölümüne pervasız yürüyen
    ince bilekli çıplak ayaklı tanya’nın
    deniz’i düşün anne
    her mayıs şafağında uzun
    uzun döverken darağaçlarını
    ve o şafaktan doğma
    onbir yaşını çiğneyip yürüyen çocukları
    insanları düşün anne
    düşün ki yüreğin sallansın
    düşün ki o an
    güneşli güzel günlere inanan
    mutlu bir yusufçuk havalansın

    4
    sıcak omuzlar değerken omzuma
    buz üstünde yürüdüm yıllar boyu
    bayraklar ve türkülerle
    kopunca memelerinden o mükemmel yaşama
    kurşunlar sıktılar alnıma
    açık alanlarda ağır
    kartalların konup kalktığı
    yalçın kayalardan biriydim
    ölüp dirildim yeniden
    güneşli güneşsiz akşamlarda
    mutlu yarınlar adına
    özgürlük adına ekmek adına
    üstüne vardım kuyruğu kanlı itlerin
    dirilip dönmesin diye hiroşimalar
    tahtadan atların boynuna çıplak
    ölümlerle yatmasın diye çocuklar
    aç gözlerle bakmasın diye çocuklar
    kardeşlik adına
    havadaki kuş denizdeki balık adına
    yürüdüm yıllar boyu
    dönüp bakmadım arkama
    ıraktı gözlerim çok ırak
    izim kalır mı bilmem yürüdüğüm yolda
    kalsa da silinir gider
    yalnızca bir ağıt gibi çakılır
    ardımca gelenlere gözlerimi yaktığım yer

    5
    tören adımlarıyla ölmek
    ne garip şey anne
    kanlı karanlık bir oyunda baş oyuncuyum
    bütün gözler üstümde
    sürüyor gecenin karnında şafağa bakan oyun
    masa üstünde üşüyen bir sigara
    yanında küçücük bir cam bardak
    içinde rengi bu gecenin
    cılız titrek bir kibrit
    kağıt kalem
    sandalye
    geride flu
    yağlı
    büküm büküm bir ip
    ve çingene kuralına uygun
    değişmez dekoru mudur
    idam mahkumunun

    6
    kırılacak cammışım gibi davranıyorlar
    yüzlerinde zoraki çatılmış bir hüzün
    oysa birazdan boynumu kıracaklar
    pul pul dökülecek yaz siyasi eylül’ün
    ben ölümü asıl az ötede titreyen
    çingenenin kara killi ellerinde gördüm
    anladım ki küllenen sigaradır
    soğuyan bir bardak çaydır benim ömrüm
    yani benim güzel annem
    alacaşafağında ülkemin
    yıldız uçurmak varken
    oturup yıldızlar içinde
    kendi buruk kanımı içtim

    7
    ne garip duygu şu ölmek
    öptüğüm kızlar geliyor aklıma
    bir açıklaması vardır elbet
    giderken darağacına

    8
    geride
    masa üstünde boynu bükük kaldı kağıt kalem
    bağışla beni güzel annem
    oğul tadında bir mektup yazamadım diye kızma bana
    elleri değsin istemedim
    gözleri değsin istemedim
    ağlayıp koklayacaktın
    belki bir ömür taşıyacaktın koynunda
    usul adımlarla yürüdüm ömrümü
    karşımda kurum kurum-laşan darağacı
    (tarlakuşu korkmaz ki korkuluktan
    ökse de olsa dört bir yanı)
    birdenbire acıdı boynum
    gelecekler var birbiri ardınca genç
    yakışıklı
    ne olur işçi kadınım
    az yumuşak dik
    şu kefenin yakasını

    9
    yaşamak ağrısı asıldı boynuma
    oysa türkü tadında yaşamak isterdim
    çiçekleri kokmak ırmakları akmak
    yaz boyu çobanaldatanlara aldanmak
    su başlarında aylak sektirmek kavalımı
    sonra bir çocuğun afacan bacaklarında
    anavarca kayalıklarına tırmanmak isterdim
    o güzel günleri görenler arasında
    bir soluk ben de yaşamak isterdim
    bir de luvr müzesinde seyretmek gizliden
    öperken siya-u jakond’u tebessümünden
    işte o an saçlarından yakalamak dolunayı
    bir de yirmibeş kilometreden görebilmek
    nazım’ın gözleriyle pırıl pırıl moskova’yı
    ölmek ne garip şey anne
    bayram kartlarının tutsaklığından aşırıp bayramı
    sedef kakmalı bir kutu içinde
    vermek isterdim çocukların ellerine
    sonra
    sonra benim güzel annem
    damdan düşer gibi
    vurulmak isterdim bir kıza

    10
    künyemi okudular
    suçumuz malum
    gecenin kıyısında durmuşum
    kefenin cebi yok
    koynuma yıldız doldurmuşum
    koşun çocuklar çocuklar koşun
    sabah üstüme
    üstüme geliyor
    yanlış mı duydum yoksa
    erkenci bir horoz mu ötüyor
    keskin bir acı bilenmiş
    gitgide yaklaşıyor sonum
    iri sözlerim yoktu söyleyecek
    usulca baktım yüzlerine
    bin yıllık iskeletleri çatırdayarak
    göçtü ayaklarının dibine
    korkutamadılar beni anne
    avlunun ortasında çatık bir kaş gibi duran
    darağacı
    bir zaman rüzgarda
    saçını tarayan telli kavak değil mi
    boynumdaki kemendi bir öğle sonu bükerken o kız
    sarı sıcak sevdasını düşünmedi mi
    söyle anne
    o çingene
    bir çiçek bahçesi kadar sıcak sokağımızdan
    bağıra çağıra geçen bohçacı kadını
    sevmedi mi çılgınca

    11
    kurulmuş tuzaklar yok artık yolumda
    işkenceler zindanlar hücreler
    savunmak yok mutlu tok bir yaşamı
    açlık grevlerinde beynimi bir sıçan gibi kemiren
    mideme karşı
    kısacası
    bir çiçeği düşünürken ürpermek yok
    gülmek umut etmek özlemek
    ya da mektup beklemek
    gözleri yatırıp ıraklara
    ölmek ne garip şey anne
    artık duvarları kanatırcasına tırnağımla
    şaşkın umutlu şiirler yazamayacağım
    mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamayacağım
    baba olamayacağım örneğin
    toprak olmak ne garip şey anne
    ceplerimde el yerine balyoz taşırken
    korkunç bir merakla beklerken kurtuluş haberlerini
    ve yüreğimin ırmakları taştı
    taşacakken
    ölmek ne garip şey anne
    uçurumlar ki sende büyür
    dağdır ki sende göçer
    ben yaprak derim çiçek derim
    çam diplerinde açmış kanatlarını kozalak derim
    gül yanaklı çocuğa benzer
    yine de
    oğlunu yitirmek kimbilir
    ne garip şey anne

    12
    beni burada arama anne
    kapıda adımı sorma
    saçlarına yıldız düşmüş
    koparma anne
    ağlama
    kırıldıysa düş evinin kapısı
    bütün kırık kapıların çağrılışıyım
    kızların yanaklarında çukurlaşan
    biten başlayan aşkların ortasındayım
    her kavgada ölen benim
    bayrak tutan çarpışan
    her kadın toprağı tırnaklayarak doğurur beni
    özlem benim kavga benim aşk benim
    bekle beni anne
    bir sabah çıkagelirim
    bir sabah anne bir sabah
    acını süpürmek için açtığında kapını
    umarım kurtuluş haberleriyle dönmüş olur
    çam ve kekik kokuları içinde acı yüzlü çocuklar
    o zaman nasıl indirilmişlerse şen şakrak
    öylece kalkar uykudan şalterler
    dişleyip tükürmeden sigaralarını
    türkü tadında giyinirken işçiler
    bir sabah anne bir sabah
    acını süpürmek için açtığında kapını
    adı başka sesi başka nice yaşıtım
    koynunda çiçekler
    çiçekler içinde bir ülke getirirler
    başlarını koymak için yorgun dizine
    sen hazır tut dizini anne
    o mükemmel güne

    Nevzat Çelik

  • Hrant Dink28.01.2009 - 14:46

    Santinius
    Almanya da Türk evlerini yakan faşistleri lanetlemesini bilirsiniz.Ama burda onlardan HİÇ BİR FARKINIZ YOK.

    'Papaz öldü hristiyan olduk.
    Hrant Dink öldü, ermeni olduk.
    Allah(C.C.) Bülent Ersoy 'u başımızdan eksik etmesin
    xD '

    Bunu yazacak kadar halsiyetsizsin


    Ermeni yurttaşımız ölmedi ÖLDÜRÜLDÜ peki kim yaptı.Sizin gibi faşist zihniyetliler.
    Filistinli kardeslerimizi öldürenler kim siyonistler yanii sizin gibi FAŞİSTLER

    Biz İNSANIZ İNSANNNNNNN.YARATAN BİR DİYORUZ SONUNA KADAR DA SÖZÜMÜZE SAHİP ÇIKARIZ.ÖNCE İNSAN...

    İNADINA ERMENİYİZ İNADINA FİLİSTİNLİYİZ

  • ülkücü27.01.2009 - 11:13

    Şehitler üzerinden siyaset yapıp insanların beynini yıkayan ve bu şekilde yaygınlaşan ırkçı zihniyettir ülkücülük
    Yaratan bir diyoruz bunlar ayrım yapıyor hangi ırkın diğer bir ırktan üstünlüğü olabilir ALLAH herkesi eşit yarattı kimsenin diğerinden üstünlüğü olamaz ve herkes farklı bir ırktan ve dinden gelebilirdi dünyaya.Bu insanların beynini yıkayanlar bunlara vatan elden gidiyor deyip mağsum insanları bile öldürte biliyor.Sadece sağdan soldan duyma palavralarla yola çıktıkları için bir çok yanlış yapabiliyorlar.
    Biz Vatan severiz diyorlar Etnik kökeni fazla olan bir ülkede ayrım yaparak huzursuzluk çıkarmadır bunların Vatan severliği

    Tüm bu ırkçı zihniyete ve kattilliğe karşı haykırıyoruz..

    İnadına AŞK! ! ! İnadına DEVRİM! ! ! İnadına SOSYALİZM! ! !

    Yaşasın halkların kardeşliği..! ! !

  • madımak oteli26.01.2009 - 20:37

    37 kişinin canlı canlı yandıgı katledildiği otel.İçerde 37 kişi yanarken dışarıda ki insan diyemiyeceğimiz kişiler Allah Allah diyip alkışlıyorlardı bu olanı.

    Kurban olduğum Allah 'Allah Allah' diyip insana kıyanların insan yakanların yanına bırakmaz bunlarıı.

  • yılmaz güney26.01.2009 - 19:30

    Herşeye rağmen düşmana inat yaşayacağız.Yarın bizim çünkü... Biz öleceğiz ama çocuklarımız bırakacağımız mirasi taşıyacaklar yüreklerinde... Ve onların yürekleri bizim altında ezildiğimiz korkuları taşımayacak...

    Yılmaz Güney


    'sorunun esası şudur: Ya devrim yolunu seçeceğiz... ya da, bu düzenin baskılarına, haksızlıklarına boyun eğerek, şu ya da bu biçimde teslim olarak yaşamayı seçeceğiz. bu çeşit bir seçiş, yok olmanın bir biçimidir.'

    Yılmaz Güney


    Yılmaz Güney

    Dağlarımız,ovalarımız ve ırmaklarımız bizi bekliyor
    Biz bütün ömrümüzü gurbette geçirip
    Gurbet türküleri söylemek istemiyoruz,
    Biz yiğitlikleri ile destanlar yazmış bir halkız,
    Ve önümüzde duran bütün güçlükleri yenecek
    Aczme, kararlılığa ve koşullara sahibiz...
    Dost ve düşman herkes bilsin ki;

    Kazanacağız, Mutlaka KAZANACAĞIZ...!

  • siyonizm26.01.2009 - 18:35

    “Sion”, Yahudilerin en eski dönemlerde Kudüs için kullandıkları isimdir ve “Siyonizm” kelimesi bundan türemiştir. Roma istilasıyla Filistin’den kovulan ve iki bin yıl boyunca topraksız yaşayan Yahudiler, kutsal inanışlarınca bir gün Kudüs’e dönüp devletlerini kurmayı hayal etmişlerdir. Siyonizm’in temelinde, Yahudilerin tanrıları tarafından kendilerine vaad edildiğini iddia ettikleri kutsal topraklar üzerinde Kudüs merkezli devletlerini kurma, ve bu devletle dünyaya hükmetme emelleri yatmaktadır.

    Kısacası ırkçı zihniyet yani KATİLlik

  • mahir çayan26.01.2009 - 13:54

    HEPİMİZ BİRER MAHİRİZ

    Birde çoğuz çokda biriz
    Ne evveliz ne ahiriz
    Hepimiz birer Mahir'iz
    Canımıza can isteriz

    Enişte emmi dayımız
    Artar eksilmez sayımız
    Gülsün diye Hüdayimiz
    Canımıza can isteriz

    Köyün evleri tezekten
    Cellatlar çıksın tuzaktan
    Kurşun sıkar Alp uzaktan
    Canımıza can isteriz

    Kurşun sığmaz kemerime
    Kan damlıyor ciğerime
    Dokunmayın Ömerime
    Canımıza can isteriz

    Yasla dolu dağım taşım
    Devrim yolundadır başım
    Vuruldu Kazım yoldaşım
    Canımıza can isteriz

    Kızıldere doymaz kana
    Kan yaraşır mert olana
    Faşistler kıydı Cihanıma
    Canımıza can isteriz

    Her biri birer arslandı
    Kurşunlar cana dayandı
    Nihatım kana boyandı
    Canımıza can isteriz

  • 16 mart26.01.2009 - 13:51

    bir bacımız öldü
    16 martta
    bin bacımız doğar
    yine bu yolda

    kurtuluşa giden yolda
    silahlı kolda
    vuruşarak öldü
    devrim yolunda

    biliyoruz kurtuluş var
    gittiğin yolda
    bu yol devrimin yoludur
    al kızıl kanda

    dökülen kan götürecek
    bizi zafere
    kararlıyız yürüyoruz
    devrim yolunda

    devrim yolu zordur ama
    zormu dayanır
    nice yiğit yoldaş
    böyle kana bulanır

    her düşen bize yol olur
    kurtuluş gelir
    kararlıyız yürüryoruz
    devrim yolunda

  • Hrant Dink26.01.2009 - 13:43

    Hrant’ın katli,tam da bu hedeflere uygun bir dönemde,zamanda,koşullarda gerçekleştirildi.Ama dün olduğu gibi bugün de,bu katliamlar halkları birbirinden uzaklaştırmak yerine daha çok yakınlaştırma işlevi görmüştür ve görmeye devam edecektir.
    Sıkılan kurşunlar,”Ermeni Hrant’a” değil; halkların kardeşliğine,birliğine,mücadelesine sıkılmıştır.Hrant’ı anmak,halkların kardeşlik ve birlik bağlarının daha da güçlendirilmesi ve mücadelesinin yükseltilmesi demek olmalıdır.Hrantların anılması demek “sistemle-düzenle radikal anlamda hesaplaşılması” demektir.Hrantları anmak demek,devrimi gerçek kılmak demek olmalıdır.Her zamankinden daha da önemlidir,halkların kardeşliği ve birliği…

    “Hrantlar ölmez, Agoslar susmaz! ”, “Ermeni halkı yalnız değildir! ”, “İnadına hepimiz Ermeni’yiz!


    YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ