efenim bir laf edersiniz bir sohbet meclisinde misalen leyli vü mecnunun muaşakası yahud nasreddin hocanın bir şakası olur mevzu, kenarın dilberi yahut bir hayal evinin bey bir şeyi tahattur eder, üzerine alınıp belki asabiyy-ül mizac olmaklığından ötürü öyle tantana eder ki kantara gelmez. efenim bizim tarzımız bu ahval karşısında yarayı teşhis edip ahiren de yaraya tuz basmak şeklindedir. yarayı teşhir etmek bizim mesleğimizde ayıbın en büyüğü olup saklamak en birinci vazifemizidir.yara kimde olursa olsun yemin-i hipokrat ile kaimdir. saygı ilen
efenim, kısmetini burada arayan beylerin efendi takılmak dışında göze kestirilen cins-i latifin yazılarının hemen tepesine yazı kondurmaları alaka çekmek için şarttır. bunu yapan türdeşlerimi dört gözle takip edip hedefe ulaşmak noktasında yakaladıkları başarıyı istatistiki olarak değerlendirdiğimi altını çiziktirerek ifşa eder yardımımdan ötürü beni kalben takdir etmenizi dilerim.
kısmet arayan bayanların biraz hanımefendi takılmaları, mazbut, mütedeyyin yazmaları, gerçek hayatlarında kendilerine edebli olmak hususunda söz verip üstüne yemin içtiklerini ve fakat sözü geçtim yemini bir türlü tutamadıklarından dolayı sık idrara çıkmak zorunda kaldıklarını kesinlikle ve kesinlikle iyi kamufle etmeleri, gözü istedikleri renge itina ile boyamaları tavsiyyesiylen.
efendim ne musikişinaslar yetişmiştir bu mümtaz okulda...
geçelim:
Efendim, evvelâ selika-mend olmaklığın zekâtını bilfiil deha-perver olmakla tediye eden sulukuleli Ahmet Mithat efendinin hayatı, zatı hakkındaki her türlü yalan vü iftirayı maharetle def’ü ref’ edecek kadar hayâ ve edeble müzeyyen idir.
bir gün; emr-i hak vaki olduğunda bir müzevirin dilinden düşen kelime adetince kabrine balbal dikilecek, kendisi her daim hayırhah olmaklığından ötürü iyilikle yad edilecektir.
Efendim, tarihi bilgilere kayda değer vesikalar incelenmek suretiyle vasıl olunur. Bu minval üzere hikâyemizi sağlam ravilerden duyup bilmişliğin huzuruyla nakletmek beni bahtiyar etmekte idir. Şüphe illetine duçar olmuş kerimelerimiz, kerimlerimiz şayet bizimle irtibata geçerler ise onları feyzimizle münevver kılmak bizim için vazifedir.
Efenim, karlı ve fekat birazdan bildireceğim hadiseden ötürü bir o kadar kârsız bir kış günü dâr-ül elhânın kapısı çalınıp açıldıkta görülür ki bir kız çocuğu. Şefkatle içeri buyur edilir ve üstadın huzuruna çıkarılır. Birkaç sual nihayetinde anlaşılır ki duhter-i biçarenin zihninin boş bir levhadan yedi farkı, seven kadar kırık çizgi. Efendi bir parça düşünür ve müşfik yanına söz geçiremeyip kızcağızı evlâd edinir.
Hayali hakikatin fevkinde, hiçbir yakin bilgiyle mahdut olamayan biçare, zamanla bu habîs derd ile ber-geşte bir hâlde mütemadiyen hezeyan ederek dâr-ül elhânı katıp katıştırmaya heveskâr olur.
Büyütüp de bu kıza ne edeb bildirebildiğini ne ilim tahsil ettirebildiğini gören sulukuleli biraz fikretmenin neticesinde savt-ı kavi ilen nida eyleyüb bu yetiştikçe bir afet olan, zurnanın zırt dediği yerde bir hıçkırığa müptela olub midesi genişlediğinden üçyüzotuzüç demeyi belleyen ol gamze-i caduyu huzuruna çağırmış evvelen ona zevc olarak fi-yakalızâdelerin küçük beyzâdesi agâh efendiyi takdim edecekken, nikahta küfüvün hayli mühim olduğu inancı ağır basmış ve onu akordubozukzâdelerden sâgâh efendiye layık görmüştür.
Ve fakat bir türlü derdine derman bulunamayan bestenigâr hatun pek çok zaman hayalinin hayırsızlığını bizzat ayan ederek bilhassa üstada aşk ilen şevk ilen savlet etmeyi kendine meşgale edinmişidir. Bknz: merhametten maraz doğar
Evlenip, evlada karışmasına, efendinin eyyice ehtiyar olmasına mukabil yaşı da orta yaşa denk düşmesine rağmen endamından hiç fire vermemişidir. Teoman’ın gönülçelen’i bu hatun içün bestelediği kulağımıza çalınmışıdır. Saygı ilen
baltık denizinde yaşayan bu balık keşide-kamet bir âdem-i korsana tutulmuşudur.onun gemisinde forsa olmak hülyalarını yıldızlamışıdır.gözleri kamaşıp kanlanmışıdır.derken bir gün maaile dolaşırken cemaat-i kara balık üzerlerine delikli bir örtü atılmışıdır.o günden beri küçük kara balıktan haber alınmamışıdır. âh ilen
Efendim ‘kim kimdir’ deyi elzem olduğundan fazla fikretmek ve dahi bir düziye tahmin zikretmek ehl-i paranoyanın işidir.Şimdi dese ki biri arz-ı hâcet edin def’-i hâcet ettirelim.Haşa! deyip o gül-çehreyi soldurması kabil mi? saygı ilen
Efendim, konaç hanın arkadaşı olan bu zat-ı şahane vaktiyle kahramanlık gösteremediği için uzunca bir zaman adsız dolaşmak mecburiyetinde kalmışıdır. Sadece annesi lei li hatunun kendisine işe yaramaz velet anlamına gelen ‘yüs’ şeklinde hitap ettiği tarihi kayıtlarda mevcutudur. Yanında isimsiz birini gezdirmekten mütevellit hüzâl-i asabiye maruz kalan konaç han, dedemiz korkuta giderek ondan adsıza bir ism-i şerif bulmasını rica etmişidir. Israra minnete ricaya hiç dayanamayan Dede korkut, koyun güden adsızı güneşin henüz doğacağı bir zamanda kırda uyuklar bulmuşudur. Tutup kulağından ‘kon’ deyip tam isim vereceği anda hiç yolcusu olmayan 6.45 treninin düdüğü tüm kırsalı işgal etmişidir. Hayatında ilk kez tren gören adsız, nam-ı diger ‘yüs’ tahmininiz üzere bakakalmışıdır.
Dedem korkut onu bilgilendirmek maksadiylen trenin şimendiferden önceki adını telaffuz edip: ‘çüf’ deyince şaşkınca tekrar eden adsızın dili dolaşır, sürçer ve ‘füç’ der. Ve ilk kez duyduğu bu sese karşılık bir hikmet savurur (aşağıda buyrulduğu üzere) : men dakka dukka… zamanla bu kon, füç ve yüs dillerde Konfüçyüs biçimine dönüşür. Men dakka dukadan sonra ünü yedi düveli tutan Konfüçyüs biraz borç bulur, basar parayı ve ‘tzu’ sıfatını ismine bitiştirir. borcunu ödemek için öğretilerini parayla müritlerine temrinlerle tedris eder. Napolyon da bu öğretilerden etkilenmiş ve: para para para… diyerek ‘cevher’i bulduğunu ima etmiştir. Saygı ilen.
Efendim Musiki ocağıdır. Himmet, hikmet, ilm ü irfan yuvasıdır. Vaktiylen biz dâr-ül elhânda ikinci öğretmenin yirmi birinci kuşaktan talebesi sulukulelizâde Ahmet Mithat mûsûkî ile söyleşip meşk ider iken evvelen solfej talim ider ahiren usul i erkâna münasip âdetimiz üzere elceğizlerimiz bir iner bir kalkar idi. Bir gün sulukulelizâde az bulunduğundan değil talibi nadir olduğundan arşivlerde pek fazla yer etmeyen bir makam üzere bir beste icra edeceğimizi bize ayniyle bildirdi. Derhal nizam bulup evvelen notlara bir göz gezdirdik ahiren adabımızla ellerimizi hazır ol vaziyetine geçirdik. Sulukulelizâde dizlerimize ve dahi ellerimize kıyarak talim ettiğimiz bir yandan da acep bu beste-i talimden bir cacık olmaz da nadim olur muyuz diye düşündüğümüz kısacık bir 'tahek' zamanında illetli harflere mahsus bir yalnızlıkla sesini uzatıp kısaltarak kalınlaştırıp incelterek şöyle dedi:’birinci darp kuvvetli ikinci darp yarı kuvvetli üçüncü darp kuvvetsiz dördüncüsü bir okşayış mertebesinde. Ne ain çocuklarsınız beya vuran vurmuş bu besteye bir de siz vurmayın a!
efenim
bir laf edersiniz bir sohbet meclisinde misalen leyli vü mecnunun muaşakası yahud nasreddin hocanın bir şakası olur mevzu, kenarın dilberi yahut bir hayal evinin bey bir şeyi tahattur eder, üzerine alınıp belki asabiyy-ül mizac olmaklığından ötürü öyle tantana eder ki kantara gelmez.
efenim bizim tarzımız bu ahval karşısında yarayı teşhis edip ahiren de yaraya tuz basmak şeklindedir. yarayı teşhir etmek bizim mesleğimizde ayıbın en büyüğü olup saklamak en birinci vazifemizidir.yara kimde olursa olsun yemin-i hipokrat ile kaimdir.
saygı ilen
efenim biz tarikatı menzili ayan olana beyan eyledik.
sevab ilen
efenim, kısmetini burada arayan beylerin efendi takılmak dışında göze kestirilen cins-i latifin yazılarının hemen tepesine yazı kondurmaları alaka çekmek için şarttır. bunu yapan türdeşlerimi dört gözle takip edip hedefe ulaşmak noktasında yakaladıkları başarıyı istatistiki olarak değerlendirdiğimi altını çiziktirerek ifşa eder yardımımdan ötürü beni kalben takdir etmenizi dilerim.
kısmet arayan bayanların biraz hanımefendi takılmaları, mazbut, mütedeyyin yazmaları, gerçek hayatlarında kendilerine edebli olmak hususunda söz verip üstüne yemin içtiklerini ve fakat sözü geçtim yemini bir türlü tutamadıklarından dolayı sık idrara çıkmak zorunda kaldıklarını kesinlikle ve kesinlikle iyi kamufle etmeleri, gözü istedikleri renge itina ile boyamaları tavsiyyesiylen.
bir şey deyil
efendim ne musikişinaslar yetişmiştir bu mümtaz okulda...
geçelim:
Efendim, evvelâ selika-mend olmaklığın zekâtını bilfiil deha-perver olmakla tediye eden sulukuleli Ahmet Mithat efendinin hayatı, zatı hakkındaki her türlü yalan vü iftirayı maharetle def’ü ref’ edecek kadar hayâ ve edeble müzeyyen idir.
bir gün; emr-i hak vaki olduğunda bir müzevirin dilinden düşen kelime adetince kabrine balbal dikilecek, kendisi her daim hayırhah olmaklığından ötürü iyilikle yad edilecektir.
Efendim, tarihi bilgilere kayda değer vesikalar incelenmek suretiyle vasıl olunur. Bu minval üzere hikâyemizi sağlam ravilerden duyup bilmişliğin huzuruyla nakletmek beni bahtiyar etmekte idir. Şüphe illetine duçar olmuş kerimelerimiz, kerimlerimiz şayet bizimle irtibata geçerler ise onları feyzimizle münevver kılmak bizim için vazifedir.
Efenim, karlı ve fekat birazdan bildireceğim hadiseden ötürü bir o kadar kârsız bir kış günü dâr-ül elhânın kapısı çalınıp açıldıkta görülür ki bir kız çocuğu. Şefkatle içeri buyur edilir ve üstadın huzuruna çıkarılır. Birkaç sual nihayetinde anlaşılır ki duhter-i biçarenin zihninin boş bir levhadan yedi farkı, seven kadar kırık çizgi. Efendi bir parça düşünür ve müşfik yanına söz geçiremeyip kızcağızı evlâd edinir.
Hayali hakikatin fevkinde, hiçbir yakin bilgiyle mahdut olamayan biçare, zamanla bu habîs derd ile ber-geşte bir hâlde mütemadiyen hezeyan ederek dâr-ül elhânı katıp katıştırmaya heveskâr olur.
Büyütüp de bu kıza ne edeb bildirebildiğini ne ilim tahsil ettirebildiğini gören sulukuleli biraz fikretmenin neticesinde savt-ı kavi ilen nida eyleyüb bu yetiştikçe bir afet olan, zurnanın zırt dediği yerde bir hıçkırığa müptela olub midesi genişlediğinden üçyüzotuzüç demeyi belleyen ol gamze-i caduyu huzuruna çağırmış evvelen ona zevc olarak fi-yakalızâdelerin küçük beyzâdesi agâh efendiyi takdim edecekken, nikahta küfüvün hayli mühim olduğu inancı ağır basmış ve onu akordubozukzâdelerden sâgâh efendiye layık görmüştür.
Ve fakat bir türlü derdine derman bulunamayan bestenigâr hatun pek çok zaman hayalinin hayırsızlığını bizzat ayan ederek bilhassa üstada aşk ilen şevk ilen savlet etmeyi kendine meşgale edinmişidir.
Bknz: merhametten maraz doğar
Evlenip, evlada karışmasına, efendinin eyyice ehtiyar olmasına mukabil yaşı da orta yaşa denk düşmesine rağmen endamından hiç fire vermemişidir. Teoman’ın gönülçelen’i bu hatun içün bestelediği kulağımıza çalınmışıdır.
Saygı ilen
'Bende yok sabru sükûn, sende vefadan zerre,
İki yoktan ne çıkar fikredelim bir kerre'
baltık denizinde yaşayan bu balık keşide-kamet bir âdem-i korsana tutulmuşudur.onun gemisinde forsa olmak hülyalarını yıldızlamışıdır.gözleri kamaşıp kanlanmışıdır.derken bir gün maaile dolaşırken cemaat-i kara balık üzerlerine delikli bir örtü atılmışıdır.o günden beri küçük kara balıktan haber alınmamışıdır.
âh ilen
Efendim ‘kim kimdir’ deyi elzem olduğundan fazla fikretmek ve dahi bir düziye tahmin zikretmek ehl-i paranoyanın işidir.Şimdi dese ki biri arz-ı hâcet edin def’-i hâcet ettirelim.Haşa! deyip o gül-çehreyi soldurması kabil mi?
saygı ilen
Efendim, konaç hanın arkadaşı olan bu zat-ı şahane vaktiyle kahramanlık gösteremediği için uzunca bir zaman adsız dolaşmak mecburiyetinde kalmışıdır. Sadece annesi lei li hatunun kendisine işe yaramaz velet anlamına gelen ‘yüs’ şeklinde hitap ettiği tarihi kayıtlarda mevcutudur. Yanında isimsiz birini gezdirmekten mütevellit hüzâl-i asabiye maruz kalan konaç han, dedemiz korkuta giderek ondan adsıza bir ism-i şerif bulmasını rica etmişidir. Israra minnete ricaya hiç dayanamayan Dede korkut, koyun güden adsızı güneşin henüz doğacağı bir zamanda kırda uyuklar bulmuşudur. Tutup kulağından ‘kon’ deyip tam isim vereceği anda hiç yolcusu olmayan 6.45 treninin düdüğü tüm kırsalı işgal etmişidir. Hayatında ilk kez tren gören adsız, nam-ı diger ‘yüs’ tahmininiz üzere bakakalmışıdır.
Dedem korkut onu bilgilendirmek maksadiylen trenin şimendiferden önceki adını telaffuz edip: ‘çüf’ deyince şaşkınca tekrar eden adsızın dili dolaşır, sürçer ve ‘füç’ der. Ve ilk kez duyduğu bu sese karşılık bir hikmet savurur (aşağıda buyrulduğu üzere) : men dakka dukka… zamanla bu kon, füç ve yüs dillerde Konfüçyüs biçimine dönüşür. Men dakka dukadan sonra ünü yedi düveli tutan Konfüçyüs biraz borç bulur, basar parayı ve ‘tzu’ sıfatını ismine bitiştirir. borcunu ödemek için öğretilerini parayla müritlerine temrinlerle tedris eder. Napolyon da bu öğretilerden etkilenmiş ve: para para para… diyerek ‘cevher’i bulduğunu ima etmiştir.
Saygı ilen.
Efendim
Musiki ocağıdır. Himmet, hikmet, ilm ü irfan yuvasıdır. Vaktiylen biz dâr-ül elhânda ikinci öğretmenin yirmi birinci kuşaktan talebesi sulukulelizâde Ahmet Mithat mûsûkî ile söyleşip meşk ider iken evvelen solfej talim ider ahiren usul i erkâna münasip âdetimiz üzere elceğizlerimiz bir iner bir kalkar idi.
Bir gün sulukulelizâde az bulunduğundan değil talibi nadir olduğundan arşivlerde pek fazla yer etmeyen bir makam üzere bir beste icra edeceğimizi bize ayniyle bildirdi. Derhal nizam bulup evvelen notlara bir göz gezdirdik ahiren adabımızla ellerimizi hazır ol vaziyetine geçirdik. Sulukulelizâde dizlerimize ve dahi ellerimize kıyarak talim ettiğimiz bir yandan da acep bu beste-i talimden bir cacık olmaz da nadim olur muyuz diye düşündüğümüz kısacık bir 'tahek' zamanında illetli harflere mahsus bir yalnızlıkla sesini uzatıp kısaltarak kalınlaştırıp incelterek şöyle dedi:’birinci darp kuvvetli ikinci darp yarı kuvvetli üçüncü darp kuvvetsiz dördüncüsü bir okşayış mertebesinde. Ne ain çocuklarsınız beya vuran vurmuş bu besteye bir de siz vurmayın a!
'Beklemek güzel şey, gelecekse beklenen
Özlemek güzel şey, özlüyorsa özlenen.'
'Muradını anlarız ol gamzenin izanımız vardır,
Belî söz bilmeyiz ama biraz irfanımız vardır'
'Pek tabi olmaya gelmez terbiyesiz derler
Pek samimi olmaya gelmez saygısız derler'
'Adam, adamdır eğer olmaz ise bir pulu
Eşek yine eşektir, atlastan olsa çulu'
'Kendi kendine ettiğin âdem
Bir yere gelse idemez âlem'
'Muradını anlarız ol gamzenin izanımız vardır,
Belî söz bilmeyiz ama biraz irfanımız vardır'
'Bir saçı Leyla'ya mecnun'dur deyu
Yazmışlar defteru divane beni'
'Ne yanar kimse bana âteşi dilden özge
Ne açar kapım bad-ı sabâdan gayrı'
'Mecnun ile bir mektebi-i aşk icre okuduk
Ben Mushafı hatmettim, o Leyli'de kaldı'
'Ey Fuzuli yar eğer cevr etse ondan incinme
Yar cevri, aşıka her dem muhabbet tazeler'