Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • TUNCELİ MAZGİRT AKTARLA KÖYÜ07.02.2010 - 09:52

    Aktarla Köyü'nün eski ismi Kurkurik'tir. Baba Mansur Ocağına mensup bir köydür. Baba Mansur evlatlarından Seyit İbrahim ilk buraya yerleşmiştir. Seyit İbrahim'in 4 çocuğu vardır. Adları, Seyit Hasan, Seyit Hüseyin, Seyit Safi, Seyit Halil'dir. Bu köyün tamamı dört kardeşin çocuklarından oluşur. Köyde Hüseyinan, Hesenan, Safiyan, Halilan diye dört ezbet (grup) olarak bilinir. Hüseyinan ve Safiyan koluna zamanında görev taksimi yapılırken, Pirlik ve Mürşitlik görevi verilmiştir. Bu iki babanın çocukları veya torunlarının talipleri vardır ve yol-erkan süre gelmişlerdir. Diğer iki kardeşe de; Hesenanlılara bal verilmiş, Halilanlılara da arazi ve rençberlik verilmiştir. Herkes kendi alanında çocuklarını yetiştirmiş ve bu güne kadar gelmiştir bu gelenek... Hüsenianların içerisinde en tanınan kişi Seyit İmam'ın oğlu Seyit Süleyman Şahin ve Bavo Şahin'dir. Bu iki büyüğümüz zamanında cem yürütmüş, türkü derlemiş ve beste yapmışlardır. Yol-erkan ve İmam Cafer buyruğunu ve Kur'an'ı en iyi bilenlerden Seyit Süleyman Şahin sadece Tunceli (Dersim) değil, diğer şehirlerde de tanınmaktadır.
    Safiyan ezbetinden de Seyit Hüseyin'e Fede, Hüseyin Taşkın'ın da çok sayıda talibi vardır. Kendi döneminde çevre illerde özellikle, Sivas İmralı, Erzincan ve Varto'da tanınan bir dededir.

  • faşizm16.06.2008 - 07:14

    'Önce şunu bil! dedi. Öyle bir yerdesin ki, burada, ne insanlık var, ne yasa var, ne devlet var, ne Allah var! Dinliyorsun değil mi? Sansaryan Han'a getirilenlere işkencecilerin ilk söyledikleri sözlerdir bunlar, Sansaryan Han İstanbul'dadır. Kemalist dönemin zulüm ve işkence merkezidir. Altıparmak Arifler, Parmaksız Hamdiler burada 'icra-i sanat' ederlerdi. Evinde bir kitap bulundurdu diye ya da yazdığı bir şiir nedeniyle, işyerinde sendika hakkını savunduğu için işkence gören çok sayıda insan vardır. Öğrenciler, işçiler, ev kadınlar, aydınlar kısaca düzene muhalif olan tüm kesimleri Sansaryan Han'ın misafirleri olmuşlardır.
    Değerli arkadaşlar ülkemizde faşizm çok can yakmıştır ve hala vahşi kapitalizmin çarkında dönen bu insanlık dışı düşünce mevcudiyetini devam ettirmektedir. Faşist ve faşizm bir diğer adı işkencedir ve işkence edene faşist denir. Kendisine verilen emri yerine getirmekte zevk duyan insanlık dışı tabiata sahip kişilerdir. Bu dünyaya sosyalist bir düzen ve hakça bölüşülen emeğin kutsal sayıldığı bir yönetim şekli olmadıkça insanlarımız rahat nefes alamayacaklardır. Benim de görüşlerim bunlardır. Herkese dostça devrimci selamlar...

  • aşk15.06.2008 - 08:25

    'Aşk bu dünyanın ölçüleriye açıklanamaz sevgili
    O ilkel bir ağrıdır...' der, Cezmi ERSÖZ. Bizler bu dünyada yok iken de aşk vardı ve çeşitli kimliklere bürünmüş olarak bilinmektedir. Yunus Emre'nin ilahi aşkı, Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Yusuf ile Züleyha vs. Şunu belirtmeliyim ki aşk imkansızı istemektir biraz da.. Çünkü aşkından yoksun olanlar veya kavuşamayanlar mitolojik kahramanlarımız olmuşlardır. Bunu kendimizde de görüyoruz.. Günümüz insanlarının neden böyle ölümsüz aşklarla anılmadığı ortadadır. Çünkü her şeyin dejenere olduğu ve değerini yitirdiği gibi 'aşk'ın da kıymeti yitirilmiştir. Tv. programlarında dedikodu ve magazin kültürün dışarıdan empoze ettiği yoz düşünce sisteminin etkisinde kaldı halkımız. Kimse artık zoru başarmak niyetinde değildir. Çünkü her şeye ulaşmak o kadar kolay ki, bu böyle olunca da kolay kazanıldığını zanettiğimizi hemen bir çırpıda da kaybediyoruz. Değerli arkadaşlar sözü uzatmak istemiyorum. Dünya var olalı aşk vardı ve hep olacaktır. Ne yazık ki kimi bu duyguyu hiç tatmaz, kimi de bir nebze kenarından geçer.. Eskilerdeki o saf ve içten aşkların birer masal olarak anılması dışında bu duygulara gark olup, kendinden geçecek başka da bir çift olmayacaktır. Herkese en içten sevgi ve saygılarımı sunarım..Gerçek AŞK'ların olması dileğiyle..

  • dersim13.06.2008 - 23:52

    DERSİM VE ALEVİLİK
    Hz. Ali evlatlarından, İmam Cafer-i Sadık tarafından tertip edilen alevilik, miladi 11.ci yüzyılda, Arabistan'dan Caferi mezhebi adı ile Horasan Kürdistanına ve İran'a sirayet etmiş ve Horasan Kürt aşiretleri arasında kuvvetle cereyan eylemiştir. Daha sonra, Abbasilerle, Emevilerin şiddetli kavgaları sırasında; çok büyük kürt serdarı olan Eba Müslümi Horasani, miladi 800 tarihinde Emevileri tart etmiş ise de; bilahare Abbasi halifesi Ebu Caferi Mansurun sarayında öldürülmüştü. Bu kürt serdarının mahiyetindeki bazı seyit başlarında bulanan kürt halifeleriyle ve bir takım kürt mutasavvufları bunlarla iş birliği yapmışlardı. Bu hadise üzerine alevilik propagandası geniş bir coğrafyada yayılmaya başlamıştı. Bu devirde; yine bir takım kürt aşiretleri beraberlerinde seyit denilen halifeler mevcut olduğu halde Horasan'dan hicret ederek Dersim'e gelmişlerdi. 700 hicri tarihinde Dersim'e gelen bu aşiretlerden başlıcaları: Şeyh Hasanan, Babamansur, Kureyşan, Hormekan, İzolan, Sadyan, Karsanan ve Millan idiler. Bu aşiretler Horasan'dan Dersim'e geldiklerinde, tamamen zaza diliyle konuşurlardı. Bu sebeple Dersim'de diğer seyitlere nazaran, bu güne kadar Baba Mansur ve Kureyşan seyitleri alevilik Gülbengini selis ve pek eski zaza diliyle telkin ederler ve asla Türkçe konuşamazlar.
    Horasan'dan Dersim'e gelen bu aşiretler ve halifeleri, Dersim kürtleri arasında aleviliği neşretmeye başlamışlardı. Dersim'de Eba Müslimi Horasani ehli keramet sayılarak kitabı tevatüren okunmaktadır. Bununla beraber, Hazreti Ali evlatlarınan 8. imam olan İmam Rıza'nın neslinden Hacı Bektaş Veli de, 680 hicride Emevilerin tazyikinden dolayı horasandan Orta-Anadolu'ya iltica etmek üzere Erzincan'dan geçmiş ve Dersim kürtlerine kendi tarafından bazı halifeler göndermişti. Bu halifeler de, Dersim'de intişar etmekte olan aleviliği Bektaşilik ünvanıyla adlandırmak için propagandaya başlamışlardı. 737 H. de Hacı Baktaş Veli Anadolu'da Hakka yürüdü. Dersim'deki halifelerinin faaliyet sahaları da kısaldı.
    Safavi imparatorluğunun resmi mezhebi olan Şia'lık da, bazı kürt mutasavvufları vasıtasıyla muslihane bir surette Dersim kürtleri arasına sızmıştı ki, bu da; Alevilik demekti. Şu halde, esas Zerdeşt akidesinde bulunan Dersim kürtleri, bir taraftan Horasan'dan Dersim'e hicret eden kürt -alevi-zaza aşiretleri mutasavvufları vasıtasıyla aleviliğe, bir taraftan Hacı Bektaş Veli halifeleri marifetiyle bektaşiliğe ve Safavi mutasavvufları delaletiyle de, Şialığa mütemail olmak üzere muhtelif akidelere malik olmuşlardı. 736 H. de, Dersim'de bulunan Horasanlı kürt halifelerden Bamasura ile Kureyş, Alaeddin Selçuki tarafından ve daha sonra Sultan Orhan ve Murat taraflarından halifelik unvanı aldılar. Dersim aşiretlerinden birçokları bilhassa Lolan ve Çarek aşiretleri bu halifelere mürit oldular ve bu vesile ile Dersim aşiretleri arasında Bektaşi ve Şialığa nispetten: Horasan aleviliği üstünlüğünü muhafaza etti. Bu hal Yavuz Sultan Selim zamanına kadar devam ederek, bu devirde, bu akide müntesibi Kürtlere Kızılbaş denildi. Şialık, İran akidesine pek yakın olması hasabiyle, Safavilere taraftar bulunmaları göz önünde tutularak, bir çok kürtler - Dersim'in dağlık kısmını müstesna- Yavuz'un imhasına uğradılar.

    Kürdistan Tarihinde Dersim adlı kitaptan alıntı yapılmıştır. Dr. Vet. M.Nuri Dersimi

    Değerli dostlar, kitabın içinde özellikle Baba Mansur ve Kureyşan aşiretlerinden söz edilmektedir. Bu iki büyük aşiretin Seyitlerinin ne kadar çok nüfuzlu kişiler olduğunu vurgulamaktadır. Yukarıda kitabın dilini değiştirmeden aynen aktardım. Umarım faydalı bilgiler sunmuşumdur. Bazı konularda belki itirazlar olabilir, ancak genel olarak doğru tespitler var olduğuna inanıyorum.
    Saygılar sunarım.
    C.T. Güneyliche

  • dersim13.06.2008 - 20:40

    Kürtlerden bir kısmı; (Der) kapı, (Sim) gümüş anlamında olduğu için, Dersim kelimesini Gümüş kapı diye tabir ederler.
    Milattan altı asır önce, Yunan tarih ve coğrafyacılarının Dersim havalisine Daranis adını verdikleri malum olduğu gibi, Dara'nın Bisitun kitabelerinden bu havaliye Zuza adı verilmiş olması ve Zuza tabirinin Dersim ve havalisinde konuşulan Kürtçe lehçeye alem olan Zaza kelimesine benzemesi dikkati çeker.
    Dersim'in batı hududuna yerleşmiş olan Koçan aşireti, (Dersim) tabirini Kürdistan kapısı anlamında tefsir ederek, kendilerini de, cengaverliklerine istinaden bu kapının muhafızı sayarlar.
    Alel'a da halkın telakisine göre ise, Dersim demek Kürdistan demektir. Bu sebeple, başka bir memleketten Dersim'e döndüklerinde 'Kürdistan'a geldik' dedikleri gibi, birini hariçten Dersim'e davetlerinde, 'Kürdistan'a geliniz! ' ve 'Kürdistan'ı görünüz! ' derler.
    Bu yazdığım yazı Dr.Vet. M.Nuri Dersimi'nin Kürdistan Tarihinde Dersim adlı eserinden 1. Sayifede yer almaktadır. Bu konuda Dilan yayınlarının affına sığınarak yazıdan alıntı yaptığım için kusuruma bakmasınlar..Değerli arkadalara bilgi olarak sunmak istedim..C.T.