Tam bir soytarılık. Ben Trakyalı değilim ama Trakya şivesini çok severim. Bu diziye tesadüf ettiğim ve oyunculardan her hangi birinin sesini duyduğum zaman aklıma Trakyalı hemşehrilerimizin meşhur nidası gelir: 'haade bre kaapçıg ağz! '
Yıllardır ülkemizde emniyet ve adliye teşkilatları işkenceyle suçlanıyor ve siyasî erk bu suçlamaları ya yalanlıyor, ya da kaçamak cevablar veriyor. Oysa bu dizide 'devletin işkence yapdığı, cinayet işlediği' gibi haller var. Hatta, Arslan bey gibi bir adamın devlet adına devletten de iş gizlediği görünüyor.
Devletin (şaibeli) tüm kurumları da yer yer ifşa ediliyor, bir tanesi müstesna: RTÜK.
bu değerli Üstad'ın adını 2003'de bu sayfaya eklemişsin de, ben acizin haberi olmamış.
Geç de olsa, hocamız hakkında düşüncelerimi sizlerle paylaşmakdan bahtiyarım.
Nurullah Genç hocamız, klasik şiirlere özel isimleri en layıkıyla oturtan şairimizdir. 'Hüznün lalesidir dünya' adlı kitabında, şiirler içinde gördüğüm özel isimler, bendenize 'Türkülerde seni aradım' şiirini yazma ilhamı verdi. Allah ondan razı olsun, uzun ve sahih ömür versin.
Şiirlerine 'klasik' dediğim için, değerlendirme yapdığım sanılmasın, o klasik şiirin de, modern şiirin de ustasıdır.
Osmanlı bir milletin değil, devletin adıdır. Osmanlıca da bir dil değil, Türkca'nin nezih bir konuşma ve yazı tarzı idi. Osmanlı kadını, Osmanlı erkeği gibi sözler de, sıradan fertleri değil, bir kültürü temsil etmektedir. Halkımızın idrakinde 'Osmanlı kadını' dendiğinde akla ilk gelen, mezkûr kadının, dürüst ve edebli olduğudur.
Üzülerek yazıyorum ki, ben de dahil bugünün Türkleri ile Osmanlı arasında en büyük fark şu idi: bugün biz ancak gücümüz yeten birini yakalayabilirsek yiğitleşebiliyoruz. Oysa Osmanlı, yalnız hakkı üstün tuttuğu için, rakibin güclülüğü-zayıflığı ile ilgilenmedi ve asırlar boyunca tüm virüslere haddini bildirdi.
Osmanlı Devleti çok savaş yapmışdır, doğrudur. Zira hiç bir savaşı emperyalize amaçlar için yapmamışdır. Mesela Kuzey Afrika, Fransız tehdidi altında iken, Akdeniz'in tapusunu üzerine alması, menfaat amacı ile değil, burada yaşayan mazlum halkın haçlı saldırısından korunması için yapılmışdır. Aynı şekilde Portekiz de Yemen'i tehdid ediyordu, ama Osmanlı bu bölgeyi himayesine alınca, o devrin en güçlü donanmasına sahib Portekiz asırlar boyunca Hind Okyanusu'na ve Umman Denizi'ne giremedi.
Avrupa'ya doğru yapılan seferler ise, Batı'dan gelebilecek saldırılara karşı devletin ve milletin kendini emniyette hissedebilmeleri için yapılmışdır.
Son olarak da şunu yazmak istiyorum: 1990'larda, Avrupa'da sosyalist devlet yapıları çökünce, her ülke kendisi için yeni sistemler aramaya başladı. Bu arayışlarda en öne çıkanlar ise, Romanya, Rusya, Bulgaristan, Sırbistan gibi ülkelerin devrik hanedan mensubları yeniden tahtlarına oturabilmek için harekete geçmişlerdir. Afganistan'ın devrik kralı Zahir, 90 yaşına gelmiş olmasına rağmen, ki kendisi 50 yıla yakındır İtalya'da yaşıyor, hiç bir zaman Afganistan'a yeniden sahib olma emelinden vaz geçmemişdir. Yunan kraliyet ailesi de, Yunanistan üzerindeki halen hak taleb etmekteler.
Osmanlı hanedanı, öylesine büyük, öylesine asildir ki, kendini ülkeden süren, yurtdışında sefil yaşamalarına sebeb olan, cumhuriyet hükümet(ler) i aleyhinde hiç bir fiile girişmedikleri gibi, hiç bir söz de etmemişler, ufak tefek tartışmalarda bile, Kemal Atatürk'ün ve Cumhuriyet'in eşhasına yapılan tahkirlere mukavemet etmişlerdir. 625 yıllık birikimin kısa bir sürede erimesini sineye çekmiş, genç Cumhuriyet ve onun lideri Mustafa Kemal için dua etmişdir.
Kâzım Karabekir merhumun 'Paşaların Kavgası' adlı kitabını da incelersek; Mustafa Kemal ve TBMM, saltanat ve hilafetin Osmanlı hanedanının haricinde bir kişi veya aileye verilemeyeceği, verilse bile halkın bunu tanımayacağını anlayınca Cumhuriyet'i kurmaya karar vermiştir.
Samsun benim memleketim. Çok seviyorum ama ismini değil. Aslında benim vilayetimin adı Samsun değil, CANİK'dir. Çünkü Samsun'un arkasında bir tabii abide gibi duran dağın adıdır CANİK. Aynı isimde Samsun'da bir de merkez ilçe vardır: Merd Irmağı'nın solu.
Peki Samsun adı nereden geliyor? - Bugün Samsun dediğimiz vilayet merkezinin eski adı Rumca 'Amisus' idi ve Osmanlı devrinde Türk ekâbiri bu ismi beğenmediğinden 'Samsun' olarak değişdirdi.
Samsun; bu isim fonetik ilmi bakımından kulağa hoş gelebiliyor, ama aslına inersek ecdadımızın da 'rüzgâra karşı işediğini' yazabilirim. Çünkü Samsun adı da eski Yunanca'da 'savaş köpeği' demekmiş. Ben nereden mi biliyorum? - D. Mehmet Doğan'ın 'Büyük Türkçe Sözlük'ünde böyle geçiyor. Ayrıca merhum Necip Fazıl Kısakürek'in 'Yeniçeri' adlı eserinde de 'samsuncu' isimli bir tipleme var.
Bu da bir propaganda. Önce ailelere 'kızınız eve gayrımeşru bir çocuk getirirse, sakın kızmayın. Artist olmak isterse yine yardımcı olun' gibisinden.
TRT'de güzel ve seviyeli bir şekilde başladı, ancak yeni tiplemeler araya girince ve özel televizyona geçince, tam bir soytarılık furyasına dönüştü.
Tam bir soytarılık. Ben Trakyalı değilim ama Trakya şivesini çok severim. Bu diziye tesadüf ettiğim ve oyunculardan her hangi birinin sesini duyduğum zaman aklıma Trakyalı hemşehrilerimizin meşhur nidası gelir: 'haade bre kaapçıg ağz! '
Devlet bu filme nasıl izin vermiş, anlamak zor.
Yıllardır ülkemizde emniyet ve adliye teşkilatları işkenceyle suçlanıyor ve siyasî erk bu suçlamaları ya yalanlıyor, ya da kaçamak cevablar veriyor. Oysa bu dizide 'devletin işkence yapdığı, cinayet işlediği' gibi haller var. Hatta, Arslan bey gibi bir adamın devlet adına devletten de iş gizlediği görünüyor.
Devletin (şaibeli) tüm kurumları da yer yer ifşa ediliyor, bir tanesi müstesna: RTÜK.
Tam bir propaganda filmi, neyin propagandası, onu da söyleyeyim mi?
- Kızlarınızı gâvurlara verebilirsiniz, hiç bir mahsuru yok. Laik Türkiye'ye bu yakışır... propagandası.
Aah, sevgili Haluk Cenk bey kardeşim,
bu değerli Üstad'ın adını 2003'de bu sayfaya eklemişsin de, ben acizin haberi olmamış.
Geç de olsa, hocamız hakkında düşüncelerimi sizlerle paylaşmakdan bahtiyarım.
Nurullah Genç hocamız, klasik şiirlere özel isimleri en layıkıyla oturtan şairimizdir. 'Hüznün lalesidir dünya' adlı kitabında, şiirler içinde gördüğüm özel isimler, bendenize 'Türkülerde seni aradım' şiirini yazma ilhamı verdi. Allah ondan razı olsun, uzun ve sahih ömür versin.
Şiirlerine 'klasik' dediğim için, değerlendirme yapdığım sanılmasın, o klasik şiirin de, modern şiirin de ustasıdır.
Selam ve muhabbetle...
Aydın Bayrakdar
Osmanlı bir milletin değil, devletin adıdır. Osmanlıca da bir dil değil, Türkca'nin nezih bir konuşma ve yazı tarzı idi. Osmanlı kadını, Osmanlı erkeği gibi sözler de, sıradan fertleri değil, bir kültürü temsil etmektedir. Halkımızın idrakinde 'Osmanlı kadını' dendiğinde akla ilk gelen, mezkûr kadının, dürüst ve edebli olduğudur.
Üzülerek yazıyorum ki, ben de dahil bugünün Türkleri ile Osmanlı arasında en büyük fark şu idi: bugün biz ancak gücümüz yeten birini yakalayabilirsek yiğitleşebiliyoruz. Oysa Osmanlı, yalnız hakkı üstün tuttuğu için, rakibin güclülüğü-zayıflığı ile ilgilenmedi ve asırlar boyunca tüm virüslere haddini bildirdi.
Osmanlı Devleti çok savaş yapmışdır, doğrudur. Zira hiç bir savaşı emperyalize amaçlar için yapmamışdır. Mesela Kuzey Afrika, Fransız tehdidi altında iken, Akdeniz'in tapusunu üzerine alması, menfaat amacı ile değil, burada yaşayan mazlum halkın haçlı saldırısından korunması için yapılmışdır. Aynı şekilde Portekiz de Yemen'i tehdid ediyordu, ama Osmanlı bu bölgeyi himayesine alınca, o devrin en güçlü donanmasına sahib Portekiz asırlar boyunca Hind Okyanusu'na ve Umman Denizi'ne giremedi.
Avrupa'ya doğru yapılan seferler ise, Batı'dan gelebilecek saldırılara karşı devletin ve milletin kendini emniyette hissedebilmeleri için yapılmışdır.
Son olarak da şunu yazmak istiyorum: 1990'larda, Avrupa'da sosyalist devlet yapıları çökünce, her ülke kendisi için yeni sistemler aramaya başladı. Bu arayışlarda en öne çıkanlar ise, Romanya, Rusya, Bulgaristan, Sırbistan gibi ülkelerin devrik hanedan mensubları yeniden tahtlarına oturabilmek için harekete geçmişlerdir. Afganistan'ın devrik kralı Zahir, 90 yaşına gelmiş olmasına rağmen, ki kendisi 50 yıla yakındır İtalya'da yaşıyor, hiç bir zaman Afganistan'a yeniden sahib olma emelinden vaz geçmemişdir. Yunan kraliyet ailesi de, Yunanistan üzerindeki halen hak taleb etmekteler.
Osmanlı hanedanı, öylesine büyük, öylesine asildir ki, kendini ülkeden süren, yurtdışında sefil yaşamalarına sebeb olan, cumhuriyet hükümet(ler) i aleyhinde hiç bir fiile girişmedikleri gibi, hiç bir söz de etmemişler, ufak tefek tartışmalarda bile, Kemal Atatürk'ün ve Cumhuriyet'in eşhasına yapılan tahkirlere mukavemet etmişlerdir. 625 yıllık birikimin kısa bir sürede erimesini sineye çekmiş, genç Cumhuriyet ve onun lideri Mustafa Kemal için dua etmişdir.
Kâzım Karabekir merhumun 'Paşaların Kavgası' adlı kitabını da incelersek; Mustafa Kemal ve TBMM, saltanat ve hilafetin Osmanlı hanedanının haricinde bir kişi veya aileye verilemeyeceği, verilse bile halkın bunu tanımayacağını anlayınca Cumhuriyet'i kurmaya karar vermiştir.
Memleket.
Samsun benim memleketim. Çok seviyorum ama ismini değil. Aslında benim vilayetimin adı Samsun değil, CANİK'dir. Çünkü Samsun'un arkasında bir tabii abide gibi duran dağın adıdır CANİK. Aynı isimde Samsun'da bir de merkez ilçe vardır: Merd Irmağı'nın solu.
Peki Samsun adı nereden geliyor? - Bugün Samsun dediğimiz vilayet merkezinin eski adı Rumca 'Amisus' idi ve Osmanlı devrinde Türk ekâbiri bu ismi beğenmediğinden 'Samsun' olarak değişdirdi.
Samsun; bu isim fonetik ilmi bakımından kulağa hoş gelebiliyor, ama aslına inersek ecdadımızın da 'rüzgâra karşı işediğini' yazabilirim. Çünkü Samsun adı da eski Yunanca'da 'savaş köpeği' demekmiş. Ben nereden mi biliyorum? - D. Mehmet Doğan'ın 'Büyük Türkçe Sözlük'ünde böyle geçiyor. Ayrıca merhum Necip Fazıl Kısakürek'in 'Yeniçeri' adlı eserinde de 'samsuncu' isimli bir tipleme var.