![Mavi Ölümm](/Content/img/no-image.jpg)
Mavi Ölümm
EZEL SIRLARINI NE SEN BİLİRSİN, NE BEN/ BU MUAMMAYI NE SEN OKURSUN, NE BEN/ SEN İLE BEN DEDİKODUSU VAR PERDE ARKASINDA / PERDE KALKTI MI NE SEN KALIRSIN, NE BEN.
EZEL SIRLARINI NE SEN BİLİRSİN, NE BEN/ BU MUAMMAYI NE SEN OKURSUN, NE BEN/ SEN İLE BEN DEDİKODUSU VAR PERDE ARKASINDA / PERDE KALKTI MI NE SEN KALIRSIN, NE BEN.
iranın güneyinde arapların çoğunlukta yaşadığı şehir...
sadi şirazi ve hafız şirazide şirazlıdırlar...gördüğüm şehirlerden biridir :)
Aşkın tecesümleşmesidir mesih...
Aslında aşkın çarmıha gerilmesidir mesih...
neynevanın diğer ismidir mesih...
kısacası aşk uğruna adanmışlığın en kutsal ruhudur mesih...
Aşure değil AŞURA arapçada aşere (on-10) kökünden gelmektedir yani onuncü gün...muharrem ayının 10nuncu gününde kerbelada namı diğer neynevada evlad-ı resule karşı işlenen feci cinayetlerin adıdır aşura
Hz. Hüseyn 72 kişilik küçük ordusuyla tarihin en büyük fedakarlık ve hemase destanını gerçekleştirmeye hazırlanırken 70 bin kişilik zulüm ve fesat ordusu zalimlerin rızasını kazanabilmek için tarihin en çirkin cinayet tablolarından birini oluşturmanın çabası içindeydiler.
Bir taraftan tarihin sayfalarında yiğitlik, fedakarlık, iman, cihat ve hak uğruna her şeyinden geçmenin sadıkane örneğini oluşturmak için cennet gençlerinin efendisi Resululah'ın yadıgarı Hz. Hüseyn'in komutanlığında toplanan az bir grub ve diğer tarafta ise dünya ve makam sevgisi zalimlerden korkmak, çeşitli batıl taassuplar, kinler, cehaletler vb. batıl saiklerle hareket eden ve zülüm ve fesat güçlerinin hedeflerini amelen simgeleyen bir ordu karşı karşıya gelmişlerdi.
Adeta bu günde İslam ümmetinin ve tarihin gelecekteki akışının taktiri belirlenecekti. Öz Muhammedî İslam'ı yaşamak isteyenlere, İslam adı altında zulüm ve fıska dayanan nizamların sunduğu saptırılmış islam'ı yaşamak istiyenlerin safları birbirinden ayrılacaktı. Ve bu iki çizgi ve yolun birbirinden farklı olduğunu anlamakta güçlük çekenler alternatifi olmayan iki, zit yoldan birini seçmek zorunda kalacaklardı. Bunun gerçekleşmesi için İslam beldelerini uyandıracak bir şok lazımdı. Bir ilahi kan ve sağlamlığında şüphe edilmeyen bir hareket lazımdı...
İşte Huseyni kıyamı sönmeye yüz tutmuş İslam çırağını yeniden nurlandırarak ve İslam ağacının kurumasını önleyecek böyle bir hareket idi. Hz. Hüseyn diyordu ki;
'Eğer kanım dökülmeden ayakta kalmıyacaksa Ceddim Muhammed (s.a.a) 'ın dini ey kılıçlar durmayın alın beni parçalayın şu bedenimi'
ve imam Hüsayin zillet bizden uzaktır zillete boyun eğmektense izzetlice ölümü tercih ederim buyurarak özgürlük meşalesini kıyamete kadar tutuşturmuştur...
Ebu Amr Cahiz:
Cafer b. Muhammed ilim ve fıkhıyla dünyayı doldurmuştur. (Resail-i Cahiz, s: 106) .
Şiaların altıncı imamı, hicri 80 veya 83 yılında dünyaya gelen Cafer b. Muhammed es-Sadık (a.s.) 'tır.
Şianın fikrî ve itikadı açıdan asri dayanağı İmam Sadık (a.s.) olup.Ehl-i beytin hadis ve ilimlerinin büyük bir bölümü bu imam tarafından yayılmıştır. İmam Sadık (a.s.) şiada vücuda gelen fırkalar arasında kalıp şiayı inhiraflardan korumak gibi önemli bir vazifeye her şeyden daha çok ihtimam gösteriyor, öncelik hakkı tanıyor ve daima onun fikirsel ve inançsal ihlasını ye mektebî bağımsızlığını tehdit eden kendi zamanındaki inhiraflar karşısında etkilenmesini önlüyordu.
Cafer b. Muhammed Sadık (a s.) 'ın imameti hakkında nakledilen hadisler Kafi (kitab-ul hüccet babı) , Keşf-ül Ğumme fi marifet-il Eimme', İsbat-ul Vasiyye. İrşad-ı Müfid ve İsbat-ül Hüdat gibi şianın hadis ve tarih kitaplarının çoğunda zikredilmiştir.
İmam Bakır (a.s.) Medine'de yaşıyordu ama İmam Sadık (a s) 'ın şialarının çoğu Irak'ta okluklarından veya daha başka nedenlerden dolayı o hazret bir süre Irak'ta yaşadı.
1) Keşf-ül-ül Ğumme. c. 2. t: 167-173.
O hazretin döneminde hükümet Emevierin elinden çıkıp Abbasilerin eline geçti. İmam Sadık (a.s.) -diğer imamlara -oranla- uzun bir süre halkı aydınlattıktan sonra nitekim 148 hicri kameri yılının Şevval ayında dünyadan göçüp, şialarını kendi yokluğundan kaynaklanan büyük ve ebedi bir üzüntüde bıraktı. O hazretin şehadeti hakkında ehli sünnetten bir hadis nakledilmiştir, fakat Ebu Zühre onu sahih bilmemiş ve kendi görüşünü isbat etmek için de Mansur'un İmam Sadık (a.s.) hakkındaki övgülerine ve -Yakubi'nin rivayet etmiş olduğu- o hazretin dünyadan göçüşünden dolayı duyduğu üzüntüye istinat etmiştir
Aynı şekilde o. Mansur'dan bu tutumunu onun kendi hilafetinin temellerini sağlamlaştırmak doğrultusundaki tutumuyla muhalif olduğuna inanmaktadır
Fakat bu iki şeyden hiçbirinin, o hazretin şehid olmadığına dair tarihi senet ve delil olmadığını söylemek gerek. Çünkü Mansur'un -İmam Sadık'(a s) m onun emriyle şehid edildiğini zahiren kabul etmek istemediği için - bir halife olarak üzüntü duyması tamamen doğal bir şeydir ve bunun benzerini de Masun İmam Rıza (as) nın hakkında yapmıştı Genelde sultanların ve onların emriyle gerçekleştirilen siyasi öldürmeler hakkında böyle bir tutum doğal ve normal bir şey'dir. Ve aynı şekilde Mansur'un hareketi, şiaların pek çoğunu öldürmesi ve hiç duraksamadan, onlara karşı düşmanlık beslemesi, Ebu Zühre'nin Mansur hakkındaki anlayışıyla tamamen çelişkilidir.
Bilakis İmam Sadık (a.s.) 'ın Mansur'un emriyle öldürülmüş olması onun hükümet hakkındaki tutumuyla tamamen uygundur. Onun kendi düşmanlarıyla ilgili uyguladığı metodu da buydu. Mansur kendi tutumunun yan etkilerinden emniyette kalabilmek için bu gibi teşebbüslerini perde ardında ve tamamen gizli bir şekilde gerçekleştiriyordu. Buna göre. O hazretin Mansur'un eliyle zehirlendiği hususunda bir tarihî senet mevcutsa bunun kabul edilme zeminesi Mansur'un üzüntü duyması zeminesinden daha çoktur.
İmam Sadık (a.s.) 'ın ilmî boyutu hakkında bir çok deliller mevcuttur. Şiaya göre o hazret, Allah tarafından imamet makamına tayin edilmiştir ve böyle bir inanç ve anlayış tarzının doğrudan bıraktığı netice, ö hazretin imamete has ilme sahip olmasıdır. O hazret ehli sünnet arasında hadis rivayet etmek, fakihlik ve fetva vermek bakımından yüce bir makama sahiptir. Öyle ki Ebu Hanife. Malik b. Enes ve kendi hadisçilerinin büyüklerinden büyük bir grubu İmam Sadık (a.s.) 'ı kendi üstad ve hocalarından biri olarak kabul etmişler. Malik b. Enes İmam Sadık (a.s.) 'ın huzurunda uzun bir süre öğrencilik eden. ders okuyanlardan biri olup o hazretin şahsiyeti hakkında şunları söylüyor:
'Bir süre Cafer b. Muhammed (a.s.) 'in huzuruna varıyordum o hazret mizah, şaka ehliydi ve daima hafiften bir gülümseme dudaklarında görünüyordu. Onun huzurunda Rasulullah (s.a.a.) 'ın adı söylendiğinde onun rengi önce yeşile ve daha sonra da sarıya dönüşüyordu. O hazretin evine gidip geldiğim sürece onu hep namaz kılarken veya oruçlu iken veyahut da Kur'an okumakla meşgulken görüyordum ve asla abdestsiz iken Rasulullah (s.a.a.) 'tan hadis nakletmez ve faydasız bir şey söylemezdi. O. bütün vücudu Allah korkusuyla dolu olan takvalı. zahit alimlerden idi. Onun huzuruna vardığım her zaman üzerinde oturduğu kendi minderini bana verirdi.
Amr b. Mikdam'ın şöyle dediği nakledilmiş
'Çatar b. Muhammed (a.s.) 'a baktığımda onun Peygamberler soyundan okluğunu anlıyordum.
Üçüncü yüzyılın meşhur alimlerinden olan Cahiz imam Sadık (a.s.) 'ın hakkında şöyle suntan söylüyor
'Cafer b. Muhammed (a.s.) , ilim ve fıkhı dünyayı dolduran biridir. Ebu Hanife ve Süfyan Savri'nin onun öğrenclerinden oldukları söylenmektedir, bu ikisinin o hazretin öğrencilerinden olması onun ilmî azameti hakkında yeterlidir.
İbn-i Hacer Haysemi de o hazretin ilmî şahsiyetini methederken Yahya b. Said, İbn-i Cürayh. Malik, Süfyan Savri, Ebu Hanife, Şü'be ve Eyyüp Secistani gibilerinin o hazretten. hadis naklettikleri hususuna değinmiştir8.
İmam Sadık,(a.s.) ’ın şahsiyeti hakkında 'alim ve düşünürler bir çok sözler söylemişler ve Üstad Esed Haydar da bu sözlerin büyük bir bölümünü değerli 'el-İmam-us Sa-dık'vel-Mezahib-ul Erbea' kitabında bir araya toplamıştır9 ve bu yüzden de onlara burada değinmemize gerek yoktur. O hazretin dersine katılan veya ondan hadis nakleden ilim severlerin, muhassillerin çokluğu İmam Sadık (a.s) 'ın ilmî şahsiyetinin azametini göstermektedir.
Hasan b. Ali el-Veşşa' 'Küfe mescidinde, Cafer b. Muhammed (a.s.) şu hadisi buyurdu, diyen dokuz yüz kişi gördüm' diyordu
O hazretin huzurunda ilim öğrenen ve hadis dinleyen kimselerin dört bin kişi hududunda olduktan söylenmektedir11.
Ehl-i Sünnet kaynaklarında takva ve ilimle meşhur ' olan- Süfyan Savri Naşir b. Kesir Re birlikte İmam Sadık (a.s.) 'ın huzurunda edeple diz çöküp ilmî ve ahlakî açıdan o hazretten yararlanmışlardır Naşir hacc mevsiminde Süfyan ile imamın huzuruna gelerek 'Ben hacca gitmek istiyorum; bana biç şey öğret de onun sebebine kurtuluşa ereyim' dedi. İmam da onlara bir dua öğretti' Başka zamanlar da acizce-sine imamdan, kendisine bir hadis nakletmesini istiyordu.
Bu arada İmam Sadık (a.s.) 'tan uydurma hadisler naklederek onu itibardan düşürmek isteyen kimseler de vardı.
Şerik, bu hususda şöyle diyor: 'Cafer b. Muhammed salih ve takva!) biridir ama bazı cahil kimseler, onun yanına gidip geliyor ve dışarda da o hazretten uydurma hadisler naklediyorlar, onlar mal kazanmak ve halktan para koparmak için her münkeri o hazrete isnat ediyorlar. Bu şahıslardan biri, 'gulat'in meşhurlarından biri olan Beyyam b. Sem'an'dır. Bu şahıs, imamı tanımanın namaz, oruç ve bütün şer'i farzlar yerine yeterli olduğunu iddia etmektedir. 'Şerik, sözlerine şöyle devam ediyor: 'Cafer (a.s.) 'in makamı bütün bu yalanlardan pak ve beridir fakat halk bunları dinliyorlar ve neticede imamın makamı onların görüşünde sarsılıyor.
Kısacası imam kendi döneminde bilhassa toplumun alim ve düşünürleri tabakasının gözünde hayret edici bir azamete sahip bulunuyordu. Ebu Zühre bu hususda şöyle yazıyor:
'İslam alimleri, onca görüş farklılıklarına ve mekteplerinin değişik olmasına rağmen İmam Sadık (a.s.) 'tan ve ilmin' den başka birisi hakkında ittifak etmemişler
Meşhur 'Milel ve Nihel' kitabının yazan Şehristani imamın ümî ve ahlakî şahsiyeti hakkında şöyle yazıyor:
'O, din konulan hakkında sonsuz bir ilme, hikmette çok yüce bir 'görüşe ve dünya islerine ve onun süs püsü karsısında ise çok güçlü bir zühd ve takvaya sahip olup nefsani şehvetlerden de kaçınıyordu.
Ebu Hanife İmam Bakır (a s.) 'dan büyük bir ölçüde faydalanmasının yanı sıra İmam Sadık (a.s.) 'dan da hadis nakletmiştir. Onun İmam Sadık (a.s.) 'tan naklettiği hadisler 'el-Âsar' kitabında çok görülmektedir
Onun kendisi İmam Sadık (a.s.) hakkında şöyle diyordu:
'Ben Cafer b. Muhammed (a.s.) 'den daha fakih birini görmedim, şüphesiz o İslam ümmetinde herkesten daha çok bilendir.'
Meşhur tarihçilerden olan İbn-u Hallekan o hazret hakkında şöyle söylüyor:
'O. İmamiyye'nin şiaların on iki imamından biri ve Rasu-lullah (s.a.a.) 'ın Ehli beytinin büyüklerindendir. Ve sözleri doğru olduğundan dolayı 'Sadık' lakabıyla meşhur olmuştur, onun fazileti, söylenemeyecek kadar meşhurdur.' Şeyh Müfid de onun hakkında şöyle diyor: 'İslam alimlerinin, o hazretten naklettikleri hadis miktarı onun hanedanının diğer fertlerinden nakledilmemiştir.
Daima şiilerle mücadele eden abbasi halifesi Mansur, ehli sünnetin Malik b. Enes gibi bazı fakihlerini öne sürmekle
İmam Sadık (a.s.) 'ın fıkhî boyutunu itibarını sarsmak istiyordu. O, Malik'e şöyle diyordu: And olsun Allah'a halkın en akıllısı sensin... Eğer ömrüm yeterse senin fetva ve sözlerini Mushaf gibi yazdırıp her bölgeye göndereceğim ve halkı da onu kabul etmeye zorlayacağım.
Mânşur'un bu hareketi onun Malik'e dan istek ve ilgisinden kaynaklanmıyordu. O, Malik'i halka örnek göstermekle imam Sadık (a.s.) 'a karşı duyduğu kin ve haset ateşini söndürmek istiyordu.
Mansur, imamın fıkhî ve ilmî şahsiyetini zedelemek ve sarsmak için her işe el atıyordu ve bu doğrultuda İmamı İslamî Mimler sahnesinden saf dışı edebilmek için Ebu Hanife'yi, imamın karşısında durup, onunla tartışmaya zorluyordu. Ebu Hanife'nin kendisi bu macerayı şöyle nakletmiştir:
Mansur bana şöyle dedi: 'Halk hayret edici bir şekilde Cafer b. Muhammed'e meyletmiş ve akın-akın ona doğru yönelmişler, sen bazı zor konulan hazırla ve onların çözümünü Cafer'den iste. O senin sorularına cevap veremeyince halkın gözünden düşecek. Ben de çok girift ve zor olan kırk konu hazırladım.'
İmam Sadık (a.s.) ve Ebu Hanife 'Hayre'de Mansurun karşısında birbirleriyle karşılaşıyorlar. Ebu Hanife Mansurrun düzenlediği toplantıya girdiği anı şöyle vasfediyor:
'Meclise girdiğimde şahsiyetinin haybet ve azameti, hatta Mânsur'un kendisini bile etkileyen Cafer b. Muhammed (a.s.) 'i gördüm, selam edip yerimde oturdum. Bu sırada Mansur bana hitaben şöyle dedi: Sorularını Ebu Abdullah (cafer-i sadık) (a.s.) 'tan sor. Ben de getirdiğim soruları peşpeşe o hazretten sordum. O da cevabında şöyle diyordu: Bu konu hakkında sizin inancınız şudur, Medine'liler şöyle diyorlar ve biz de şöyle diyoruz. Sorulan soruların bazısı hakkında o hazretin görüsü bizim görüşümüzle ve diğer bazı konularda da Medinelilerin görüşüyle muhalif idi. Böylece hazırlanan kırk mesele o hazrete sunuldu ve cevaplan da alındı.'
Ebu Hanife. bu münazaradan sonra ister istemez imam Sadık (a.s.) 'a işaret ederek son sözünü şöyle dedi:
‘’Halkın en bilgilisi, halkın muhtelif görüşlerini bilen kimsedir.'
İsrail aslında Hz.Yakub peygamberin ismidir :)) ben israili değil siyonist yahudilerini lanetliyorum...zaten lanetlenmiş bir kavimdir...alçak siyonistler şunu unutmuşa benziyorlar tarih boyunca kılıcın yinemediği tek birşey vardır oda KAN dır...ve her zaman KAN kılıça galib gelmiştir...
Allah...Muhammed...Ali... :)
islam öncesi eski iran mitolojisinde bazı rivayetlere göre hz.musa dönemlerinde yaşamış bir halk kahramanıdır...firdevsinin şahnamesinde zal oğlu rüstemle alakalı bir çok hikaye anlatılmıştır...mazenderan devlerini nasıl bağladığından tutunda turanları nasıl bozguna uğrattığına kadar...meşhur atı rahş ile tek başına bir orduyu nasıl yendiğini vesayre vesayre...atıp tutacağınıza merak edip şahnameyi okumanızı tavsiye ediyorum :))