Bir hafta niçin yedi günmüş biliyor musunuz? .. Nerden bilesiniz, artık öğrendiniz; camilerde, okullarda, kışlalarda yatak odalarında bilenleriniz bilmeyenlere öğretsin…
Babiller döneminde insanoğlu 5 gezegeni, bir de Güneş ve Ay’ı kutsal saymıştır; her birine bir gün demiştir, gün adı vermiştir… Bu sayı 7 olunca uğurlu sayılıyormuş… Daha sonraki dinlerde 7 sayısı hep tekrarlana gelmiştir... Göğün 7 kat oluşu, doğadaki ana renk sayısının 7 oluşu, müzik notalarının 7 oluşu vs. bu sayının değerini artırdı… Bu geleneğe Ruslar ve Fransızlar itiraz edip 5 ve 10 yaptılarsa bir haftayı yemedi tabi tekrar döndüler baba baba Babil hesabına…
Kapadokya’da yumuşak kayalara oyularak yapılmış çok sayıda yer altı şehirleri vardır… Kaymaklı, Derinkuyu, Özkonak, Gümüşkent gibi…
Yer altı şehirlerinin her bir bölümü diğerine dar tünellerle bağlanıyor... Her giriş, değirmen taşı biçimindeki hareketli taş kapılarla kapatılıyor… Şehir, toplam 40 metre derinlikte 8 kattan oluşuyor... Düşmandan kaçan herhangi bir topluluk burayı bulunca kurtuluyormuş… Bunları nerden mi biliyorum; gittik, gördük, öğrendik bundan öte okuduk kitaplarda da böyle yazıyor... evet, aynen öyle…
efendim, sevgi şu kenara dursun; zirâ, hisleri mütemadiyen galeyan hâlinde olan kişiler tarafından gelecek sevginin bir hayrı yoktur, geçici olabilir, değişebilir; saygı ise zorunluluktur, şarttır, bâkidir… sevilmesek de saygı duyulması tercihimiz olur…
Kıbrıslı Zenon, Assoslu Kleanthes ve Mersinli Kyrispos’un bütünleştirilmiş felsefe düşüncesinin esasını yayan ve felsefe tarihinin başlangıcını yapan stoa okullarıdır…
Bunlara göre felsefe; kabuğu mantık, akı ahlak, sarısı da doğa olan bir yumurtaya benziyordu…amannn, ne çok geyik yapmışlar bu herifler deyip size doğacıl zevkler, cismani olanla olmayan arasındaki çelişkiler konusunu incelemenizi salık vereceğim...
Yahu neyi andıçlıyorsunuz, tamam devletsiniz, güçlüsünüz de; ‘‘ babanızın çiftliği mi burası’’, dedirtecek kadar gayri yasal her türlü ordu iç yazışma... Akrep misâli evraklar önce iç ve dış düşman yaratırlar, sonra onları yok etmenin derdine düşerler; iç ve dış düşmanları yok etseler de etmeseler de her iki durumda dönüp dolaşırlar kendilerini ısırırlar…
demek ki, andıç neymiş: akrep felsefesine dayanan iç yazışmalarmış….
Sabırsızlığınız yüzünden, Atinalılar, bakın gelecekte size ne söylenecek? Kentimizi kötülemek isteyenler Sokrates gibi bir bilgeyi öldürtmekle suçlayacaklar sizi… Zira sizleri utandırmak niyetinde olmadığım halde bilge olduğumu üzerine basa basa söyleyecekler…
Eğer biraz daha bekleseydiniz yaşım gereği ölüp gidecektim bu dünyadan, beni ölüme çarpıtanlar tarih sizden utanacaktır…
Dipnot: vay be! Görünen o ki Atinalılar utanmıştır, işte bir bilgeyi öldürtmüş üç kağıt tayfası… Günümüzde öldürülecek bilgeler de bu notu tarihe düşerler…
Fenomen(oloji) Dış dünyanın gerçekte varolduğunu ve bu dünyanın duyularımızla, özellikle gözlerimizle algılanabilen, kendine ait bir gerçekliğe sahip olduğu varsayımı üzerine kurulu bilimsel bir teori… gerçekte sandalye ve masa diye bir şey yoktur; bunları sadece biz belirli işlevleriyle öyle isimlendiriyoruz, bir tür etikettir… aslında sandalye tahtalar çiviler metalden başka bir şey değildir, biz onların anlamını abartmış, onları değerli kılmışız, diyen felsefi akım; kurucusu da alman Edmund husserl’dir…
geniş bilgi için bknz: Sosyolojide Temel Fikirler / Martin Slattery
Bir hafta niçin yedi günmüş biliyor musunuz? .. Nerden bilesiniz, artık öğrendiniz; camilerde, okullarda, kışlalarda yatak odalarında bilenleriniz bilmeyenlere öğretsin…
Babiller döneminde insanoğlu 5 gezegeni, bir de Güneş ve Ay’ı kutsal saymıştır; her birine bir gün demiştir, gün adı vermiştir… Bu sayı 7 olunca uğurlu sayılıyormuş… Daha sonraki dinlerde 7 sayısı hep tekrarlana gelmiştir... Göğün 7 kat oluşu, doğadaki ana renk sayısının 7 oluşu, müzik notalarının 7 oluşu vs. bu sayının değerini artırdı… Bu geleneğe Ruslar ve Fransızlar itiraz edip 5 ve 10 yaptılarsa bir haftayı yemedi tabi tekrar döndüler baba baba Babil hesabına…
Bakın bir inanış bize neler getirmiş…
Kapadokya’da yumuşak kayalara oyularak yapılmış çok sayıda yer altı şehirleri vardır… Kaymaklı, Derinkuyu, Özkonak, Gümüşkent gibi…
Yer altı şehirlerinin her bir bölümü diğerine dar tünellerle bağlanıyor... Her giriş, değirmen taşı biçimindeki hareketli taş kapılarla kapatılıyor… Şehir, toplam 40 metre derinlikte 8 kattan oluşuyor... Düşmandan kaçan herhangi bir topluluk burayı bulunca kurtuluyormuş… Bunları nerden mi biliyorum; gittik, gördük, öğrendik bundan öte okuduk kitaplarda da böyle yazıyor... evet, aynen öyle…
Bir nesnenin, bir olayın veya bir gerçeğin niteliklerini bildirmek amacıyla dikkatli ve planlı olarak ele alınıp incelenmesidir…
Edebiyatta gözlem; bir yazı veya bir eseri yazmaya başlamadan önce konusuyla ilgili gerekli bilgi, deney, inceleme ve araştırma yapma işidir…
Gözlem, yorumla karıştırılmamalıdır…
şöyle ki:
Deniz, misafirlerini güler yüzle karşıladı. (gözlem)
Deniz, çalışmalarını gününde bitiremediği için bence hayatının her alanında tembeldir. (yorum)
*örneklediğimiz isim hayal ürünü olup, gerçek ismimizle uzaktan yakından ilgisi yoktur; lâkin, oldukça güzel ve beğendiğimiz bir isimdir. (açıklama)
Varlıkların iç ve dış niteliklerini benzetmeli ifadelerle aktarır…
Gözlemlerin aktartılmasına dayanır...
Sözcüklerle resim çizme sanatıdır…
Fiziki betimleme, izlenimci betimleme, ruhi betimleme gibi türleri mevcuttur…
Sanki karpuz anlattım… Öyle ya; karpuzu anlatsanız da betimleme oluyor…
efendim, sevgi şu kenara dursun; zirâ, hisleri mütemadiyen galeyan hâlinde olan kişiler tarafından gelecek sevginin bir hayrı yoktur, geçici olabilir, değişebilir; saygı ise zorunluluktur, şarttır, bâkidir… sevilmesek de saygı duyulması tercihimiz olur…
vesselâm…
her gün gördüğüm rüyayı (aldanıp da) hayra yordum (!) ….
Kıbrıslı Zenon, Assoslu Kleanthes ve Mersinli Kyrispos’un bütünleştirilmiş felsefe düşüncesinin esasını yayan ve felsefe tarihinin başlangıcını yapan stoa okullarıdır…
Bunlara göre felsefe; kabuğu mantık, akı ahlak, sarısı da doğa olan bir yumurtaya benziyordu…amannn, ne çok geyik yapmışlar bu herifler deyip size doğacıl zevkler, cismani olanla olmayan arasındaki çelişkiler konusunu incelemenizi salık vereceğim...
Yahu neyi andıçlıyorsunuz, tamam devletsiniz, güçlüsünüz de; ‘‘ babanızın çiftliği mi burası’’, dedirtecek kadar gayri yasal her türlü ordu iç yazışma... Akrep misâli evraklar önce iç ve dış düşman yaratırlar, sonra onları yok etmenin derdine düşerler; iç ve dış düşmanları yok etseler de etmeseler de her iki durumda dönüp dolaşırlar kendilerini ısırırlar…
demek ki, andıç neymiş: akrep felsefesine dayanan iç yazışmalarmış….
Sabırsızlığınız yüzünden, Atinalılar, bakın gelecekte size ne söylenecek? Kentimizi kötülemek isteyenler Sokrates gibi bir bilgeyi öldürtmekle suçlayacaklar sizi… Zira sizleri utandırmak niyetinde olmadığım halde bilge olduğumu üzerine basa basa söyleyecekler…
Eğer biraz daha bekleseydiniz yaşım gereği ölüp gidecektim bu dünyadan, beni ölüme çarpıtanlar tarih sizden utanacaktır…
Dipnot: vay be! Görünen o ki Atinalılar utanmıştır, işte bir bilgeyi öldürtmüş üç kağıt tayfası… Günümüzde öldürülecek bilgeler de bu notu tarihe düşerler…
Fenomen(oloji)
Dış dünyanın gerçekte varolduğunu ve bu dünyanın duyularımızla, özellikle gözlerimizle algılanabilen, kendine ait bir gerçekliğe sahip olduğu varsayımı üzerine kurulu bilimsel bir teori… gerçekte sandalye ve masa diye bir şey yoktur; bunları sadece biz belirli işlevleriyle öyle isimlendiriyoruz, bir tür etikettir… aslında sandalye tahtalar çiviler metalden başka bir şey değildir, biz onların anlamını abartmış, onları değerli kılmışız, diyen felsefi akım; kurucusu da alman Edmund husserl’dir…
geniş bilgi için bknz: Sosyolojide Temel Fikirler / Martin Slattery