Mona rosa şiiri, Sezai Karakoç’un ne kadar büyük bir şair olduğunun kanıtıdır..türk şiirinin; en görkemli, efsanevi imkansız aşk şiirlerindendir..şiirin hikayesi konusunda çeşitli rivayetlerden söz edilse de, Sezai karakoç’un ısrarla öyküsünü gizlediği efsane olmuş şiiridir... fakat şu aşikârdır ki, şiirin aşk ve çileler bölümündeki beşliklerin ilk dizelerinin, ilk harfleri bir araya getirildiğinde muazzez akkaya(m) ismi çıkar..yani; mona rosa şiiri temiz bir aşktan mülhem bir şiirdir vesselâm..
Fuzûlî bu dizelerde aşka olan özlemini betimlerken, her ne kadar aşktan ısdırâp çekse de, bu ıstırâp onu hayata bağlanma sebebidir; zirâ, memnundur belâ diye nitelendirdiği aşkın ona verdiği acıdan ve Allâh’tan daha çok aşk dilenmeye devam eder…
Yâ Rab bela-yı aşk ile kıl âşîna beni Bir dem bela-yı aşktan kılma cüdâ beni
Az eyleme inayetini ehl-i dertten Yani ki çoh belâlara kıl müptelâ beni
***
Ya Rab aşk belasıyla içli dışlı kıl beni, bir an bile ayırma aşk belasından beni
Az eyleme yardımını dertlilerden, Yani çok aşk belaları ver bana
hurşîd-i cihân-tâb: dünyaya sıcaklık ve ışık veren güneş
nedîm’in, İstanbul’un tabiî güzelliklerini ve özelliklerini anlattığı kasîde’de geçer..İstanbul’un havasından, suyundan, güzelliği açısından cenneti andırmasından ve İstanbul’u dünyaya değişmeyeceğinden, velhâsılı İstanbul sevdasını anlattığı şiiridir.. bu şiirde İstanbul’u tasvir ederken mübalağa taşıyan söylemleri vardır nedîm'in.. acaba İstanbul’u şimdi görse bu denli sever, bu denli abartırmıydı sevgisini..
Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl ü behâdır Bir sengine yek pâre Acem mülkü fedâdır
Bir gevher-i yekpare iki bahr arasında Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezâdır
Gecenin sessizliği…
Uyku esnasında oluşan solunum duraklamaları ve solunumun azalmasıdır (hipopne) …
Sürekli gaf yapanlar böyle mi tabir ediliyormuş.. daha türkçesi densiz mi.. diline ve fikrine fren yapamayanlar :)
Peki ben de, ‘atilla koç’ gibi bir örnek versem gaf yapmış olmam değil mi :)
o da ne :)
açılın, karadenizliyiz ezelden, ben de varım :)
Mona rosa şiiri, Sezai Karakoç’un ne kadar büyük bir şair olduğunun kanıtıdır..türk şiirinin; en görkemli, efsanevi imkansız aşk şiirlerindendir..şiirin hikayesi konusunda çeşitli rivayetlerden söz edilse de, Sezai karakoç’un ısrarla öyküsünü gizlediği efsane olmuş şiiridir... fakat şu aşikârdır ki, şiirin aşk ve çileler bölümündeki beşliklerin ilk dizelerinin, ilk harfleri bir araya getirildiğinde muazzez akkaya(m) ismi çıkar..yani; mona rosa şiiri temiz bir aşktan mülhem bir şiirdir vesselâm..
Fuzûlî bu dizelerde aşka olan özlemini betimlerken, her ne kadar aşktan ısdırâp çekse de, bu ıstırâp onu hayata bağlanma sebebidir; zirâ, memnundur belâ diye nitelendirdiği aşkın ona verdiği acıdan ve Allâh’tan daha çok aşk dilenmeye devam eder…
Yâ Rab bela-yı aşk ile kıl âşîna beni
Bir dem bela-yı aşktan kılma cüdâ beni
Az eyleme inayetini ehl-i dertten
Yani ki çoh belâlara kıl müptelâ beni
***
Ya Rab aşk belasıyla içli dışlı kıl beni,
bir an bile ayırma aşk belasından beni
Az eyleme yardımını dertlilerden,
Yani çok aşk belaları ver bana
gönül+iç yüz
kalbi temiz kişiler için söylenen bir tabir.. fakat, şimdilerde kolay aldatılan insanlar için kullanılıyor..
zorla, zorunlu olarak..
açalım:
hûrşîd= güneş
cihân-tâb= dünya’yı aydınlatan
hurşîd-i cihân-tâb: dünyaya sıcaklık ve ışık veren güneş
nedîm’in, İstanbul’un tabiî güzelliklerini ve özelliklerini anlattığı kasîde’de geçer..İstanbul’un havasından, suyundan, güzelliği açısından cenneti andırmasından ve İstanbul’u dünyaya değişmeyeceğinden, velhâsılı İstanbul sevdasını anlattığı şiiridir.. bu şiirde İstanbul’u tasvir ederken mübalağa taşıyan söylemleri vardır nedîm'in.. acaba İstanbul’u şimdi görse bu denli sever, bu denli abartırmıydı sevgisini..
Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl ü behâdır
Bir sengine yek pâre Acem mülkü fedâdır
Bir gevher-i yekpare iki bahr arasında
Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezâdır
latince 'dönmek' fiilinden gelmektedir..