Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Beste Negâr
Beste Negâr

ANLADIM, TARİH DE YAZILMAZ BİR AŞKIN SAYFALARINA DÜŞMÜYORSA GÜN...

  • ömer faruk tekbilek16.02.2010 - 23:47

    o, müziğe; müzik, o'na tutkun...

    sadece dinleyin...

    aşkı bir de o anlatsın size ' l love you' ile...

    ve bir tavsiyemiz daha: Ömer Faruk Tekbilek – manhem

    ‘’Menem, misafirem menem, vücud- u şehrimde misafirem, menem’’...

  • faşizm16.02.2010 - 23:28

    efendim, terimler arasında gezinirken faş ve faşizm kelimelerini irdeleyen bir yoruma rastladım... gerçekten ilk bakışta ciddiye alınabilecek bir yorumla karşı karşıya kaldığımı düşündüm... fakat, cümleler ilerledikçe yazı içinde bir çok çelişkiyi görmemek için ciddi bir zihinsel eksiklik olması gerektiğini fark ettim... zaman zaman çıkışlarıyla dikkatleri üzerine toplayan aveste'nin yorumuydu bu… dediğim gibi dikkate değer bir yorumun muhatabı olduğumuzu düşündüm kaariler olarak…


    aveste, yazısının başında bazı malûmatfüruşçuları ifşa ederek ciddi bir giriş yapmış…. devamında da belki derin latince bilgisinden, belki de okuduğu siyasi tarih kitaplarından mülhem, kelimenin köküne inerek müthiş bir performans göstermiş…. Lâkin, yazının sonuna doğru tam bir malûmatfüruşçuluk örneği göstermiş 'faşo kelimesinin sevimliliği' vurgusuyla…

    zirâ, burada kemal sunal-şener şen filminden fırlamış 'faşo ağa' repliğini, sanki siyasi literatürde geçerakçe bir ifadeymiş gibi kullanarak bir genelleme hatasına düşmüş ve üstteki ciddi analizinin de malûmattan öteye geçmeyen kırıntılardan ibaret olduğunu ortaya koymuş gibi duruyor…. çünkü eğer türkiye'nin yakın tarihine baktığımız zaman bu kelimenin bu kadar da masum kullanılmadığı ortadadır… hele hele mahallenin delikanlıları tabirini görünce yazının iyiden iyiye yoldan çıktığını anlamış olmalı ki, sevimli bir mimik hareketiyle yazıyı bir anda bitirme gereği hissetmiş gibi duruyor….

    yorumun bu noktasında iradeyi kaybetmiş bir 'bilinç' gözlemleniyor… işte bizim itirazımız faşonun genellenmesi ve kemal sunal yüklemesiyle sempatik hale getirilmesinde başlıyor… ve yine malûmatfüruştun 'faş' edilmesi de bu noktada düğümleniyor…. zirâ, şunu biliyoruz ki; türkiye'nin toplumsal tarihinde faşo kelimesinin hangi maksatla kullanıldığı gayet iyi bilinmektedir ve hiç de sevimli bir hali yoktur; ister soldan bakalım, ister sağdan bu kelimenin sevimli bir tarafı yoktur… ve hayat, kemal sunal repliğinden de ibaret değildir… biz yine biliyoruz ki, türkiye'de totaliter sistemin çoğu zaman özellikle marksist literatüre göre faşizmle eşdeğer görülmesidir…. Tamam, faşo'nun faş etmek kelimesiyle alakası yoktur… fakat, faşonun bağlamı da sevimlilik değil bilakis faşistliktir...

    hamiş: ‘’faşo’’ argolaşmış bir kelimedir ve biz biliriz ki kitleleri yönlendiren çoğu zaman argolardır…

  • yalaka16.02.2010 - 11:53

    Siyaset meydanı….

    Mehmet Barlas: ‘’başbakanım sizin de böyle grev resimleriniz var, pek şık, ne hoş hahaha’’…

    Recep Tayyip Erdoğan: ‘’hahaha, evet yaptık öyle şeyler’’…

  • yalaka15.02.2010 - 17:32

    Ekrem Dumanlı: ‘’ başbakanım siz ne kadar iyi, ne kadar başarılısınız; sizi, çekemiyorlar sayın başbakanım, onun için eleştiriyorlar’’…

  • yalaka15.02.2010 - 17:28

    Siyaset meydanı…

    Ali kırca: ‘’yormayın başbakanımı sorularla’’

  • yalaka15.02.2010 - 17:19

    Siyaset meydanı…

    Recep Tayyip Erdoğan: ‘’icraatlarımızı siz gazeteciler hiç görmüyorsunuz, yazmıyor, göstermiyorsunuz’’…

    Mehmet Barlas: ‘’ama efendim siz de çok icraat yapıyorsunuz’’…

  • kaos günlüğü15.02.2010 - 16:57

    bugün kayda değer hiçbir şey olmadı... -evet öyle-

  • aşka davet09.02.2010 - 10:53

    'al gönlümü diyar diyar sürükle'...

    âh ilen...

  • tarihten sayfalar08.02.2010 - 00:14

    hoş geldin; muhabbetin en güzeli senin ilen ;)

  • Şiir ve ötesi08.02.2010 - 00:06

    Necip Fazıl’ın Veda şiiri, kısa bir şiir olmasına rağmen metaforlar bakımından çok zengin bir şiirdir… Özellikle aşk haliyle yazılmış olan şiir, ayrılık ve kavuşma ümidi arasında gidip gelen bir ruh halini istiarelerle okuyucuya ulaşırken aynı zamanda her okunuşta farklı anlamlar çıkarabilme imkânını da sunmakta….

    Bu şiir okunurken, özellikle doğu şiirinin ayrılık ve kavuşma diyalektiğinin, özellikle ayrılığın içinde barındırdığı kavuşma ümidini iyi hissetmek gerekiyor… Fakat öte taraftan kavuşma da içinde ayrılık ızdırabını barındırır…

    Ayrılık ve kavuşma diyalektiğinin bahsi geçen halleri göz önünde bulundurulduğu zaman ayrılığın içindeki kavuşma ümidi, kavuşma içindeki ayrılma karamsarlığına yeğlenir... Veda şiiri de bu minval üzerine yazılmış bir şiirdir bize göre… ismiyle ters gibi gelse de bu böyledir… Bu uyarıları yaptıktan sonra şiirin bizim tarafımızdan yorumunu aşk ehline sunmak vacip oldu efendim…


    Elimde, sükutun nabzını dinle,
    Dinle de gönlümü alıver gitsin!
    Saçlarımdan tutup, kor gözlerinle,
    Yaşlı gözlerime dalıver gitsin!

    malum şiirin ismi veda… ve her veda içinde titrek bir ümidi taşır… ilk dizelerden itibaren bu hal hissidilir şiirde… aşık son ümit olarak sükûtuna sığınmaktadır… yani sükût, en iyi hâl ifadesidir… söz bitmiştir, göz bitmiştir, duymak bitmiştir ama sadece ‘’hissediş’’ kalmıştır…

    sükûtun nabzı hissedilirse aşkının ne olduğu anlaşılacaktır… burada yalvarış vardır…. ve bu son ümit ile aşık, gönlünü bedelsiz bir şekilde sevgiliye verecektir: ‘’dinle de gönlümü alıver gitsin! ’’


    ve sevgilinin silahı kor kordur…. Aşık’ın ise elinde sadece yaşlı gözler vardır ve bu gözleri feda edercesine “saçlarımdan tutup”, yani “sürüyerek”, “kor gözlerinle yaşlı gözlerime” yani “yüreğimden akıp gelen ve dünyanın en güzel, en saf pınarı olan benim gözlerime dal”, diyor ve ekliyor:


    Yürü, gölgen seni uğurlamakta,
    Küçülüp küçülüp kaybol ırakta,
    Yolu tam dönerken arkana bak da,
    Köşede bir lahza kalıver gitsin!


    şair ümidini kaybetmiştir, ikinci kıtada... hafif sitem vardır… aşık’a sitem bile ağır gelir, lâkin ümidini tekrar yeşertmek adına bu hamleye ihtiyacı vardır… yürü, gölgen seni uğurlamakta diyerek aşık uğurlama işini gölgeye verir ve bak ben uğurlamıyorum, çünkü yalvardım sana, hatta pınarlarımı feda ettim, ama sen gelmedin, der ve seni ancak gölgen uğurlar diyerek sitemini belirtir….

    hatta git git, sen o kadar küçüleceksin ki, uzaklaştıkça, ben seni en son öyle hatırlayacağım, der… ama bir taraftan da bu sitemin ağır olduğunu, son bir bakışına bile ihtiyacı olduğunu yalvaran bir dille ifade eder aşık…

    der ki;

    ben senin küçülmene tahammül edemem, benim hatırlayacağım şey uzaklaştıkça küçülen suretin değil, bilakis eğer himmet edersen, bana acırsan köşede son bir kez atacağın bakıştır...

    çünkü o bakış, ümidi tekrar yeşertecektir…. belki de aşık vehminde aşkı yaşamayı sürdürmek için bunu istemektedir… çünkü son bakış, veda bakışı ayrılığın ızdırabında yürekte, ruhta hep yaşayacak; yürekte yaşayan bu bakış, aşık’ın vehmini süsleyecektir…

    Ümidim yılların seline düştü,
    Saçının en titrek teline düştü,
    Kuru bir yaprak gibi eline düştü,
    İstersen rüzgara salıver gitsin!

    aşık artık yıllardan, sel gibi akıp giden zamandan ümit beslemektedir; zirâ, her ayrılık kavuşma ümidini de içinde barındırır…kavuşma da ayrılığı barındırır…biri ümit, biri ızdırap... kavuşma anlıktır... onun için ayrılıktaki kavuşma ümidi, hayatın bütün alanlarına sirayet etmiştir; yani, hayatın usaresi ümittir… daha doğrusu hayatın usaresi aşktır, ve aşkta da mutlak kavuşma söz konusu değildir… bu yüzden aşıklarda öfke değil en fazla sitem vardır; zirâ, kavuşma ümidi ızdıraba galiptir…

    yıllara yani zamana vermiştir ümidini artık... aşık buradan tekrar sevgiliye döner ve onu uğurlarken son olarak gördüğü saçının en titrek telinden medet ummaya başlar… en titrek saç ise merhametin, inciliğin ve aşk bilirliğin sembolüdür… böyle özellikleri olan bir şey ise aşkın hallerinden haberdardır ve bu haliyle de sevgiliye bazı şeyleri hatırlatacaktır… böyle güzel hasletleri olan şey zaten aşkın ızdırabını bilir ve dolayısıyla aşık’ın çektiği acıdan sevgiliyi haberdar eder…

    o tel, bütün vücudu aşarak yüreği titretecektir.... çünkü yürek esastır;
    vücut, sadece görüntüdür; vücudu, güzelliği ayakta tutan yürektir…
    yüreği yürek yapan da aşktır... aşkın titretmediği yürek, kalp kapkaradır… ruh yoktur onda, ancak benlik vardır…

    şair, o titrek telden ümit beslerken, aynı zamanda o tel en zayıf tel olması hasebiyle düşme ihtimali de vardır... kavuşmanın kısalığı burada tekrar devreye girer… ve o titrek telin düşüşü, yavaş yavaş şairi zamanın hızla akıp giden acımasızlığında ümidi de kuru bir yaprak haline getirir... fakat burada yine sevgilinin eline düşmek ümidi vardır... yani kuru yaprağın sevgilinin eline düşmesi bir nevi kavuşmadır... o ele dokununca, kavuşunca aşık kendisinin helakını dahi sevgilinin iradesine bırakmaktadır... yani, kuru bir yaprak gibi eline düşen ümidimi, istersen rüzgâra salıver gitsin, diyor...

    derkenâr: efendim; Necip Fazıl Kısakürek’in veda şiiri üzerine yaptığımız şerh denemesini kültür, edebiyat, irfân ve sanat hazinelerinize armağan ediyorum….