Yiğitlik midir bir tutam ışığı kör bıçakla koparıp karanlığa kurban etmek” dizelerini de yazdırtan Türkiye tarihinin en vahşi katliamlarından birinin yaşandığı otel…
İran şehzâdelerinden Cem’in erimesini konu alan enfes bir aşk öyküsü… Lâkin, hikâye uzun ve derli toplu da hatırlayamıyorum… Firdevs’in Şah nâme’de bildirdiğine göre bir müneccimin uyarısı üzerine taa Çin diyârının nedimelerinden biri için yola düşmüş ve nihâyet Çin sarayına gelebilmiştir…
Askerleri sur içinde misafir edilirken kendisi saraya gitmiş ve sarayın bahçesinde bir gece nedimenin nü hâlde yıkandığını izlemektedir; lâkin, günümüz röntgenciliği ve webcam olayı dışında bir niyetle izlediğinden nedimenin çıplak bedeni Cem’e ışıl ışıl ışıldayan bir mum gibi görünmüştür ve Cem bu mum ışığı kadar parlak, bir o kadar da belirsiz bir bedene duyduğu aşkı şehvet diye tanımlamamıştır… aylarca yapılan bir yolculuğun duygu dünyasında bıraktığı güzellik olarak tanımlar… Nihayetinde Nedimenin etrafında dönüp dolaşmaktadır ve Cem o günden bu yana pervâne adını alır, nedime de mum anlamına gelen şem adını alır…
Bu iki terim bize Farslılardan miras yani…. Aşk için aşk için…
İzleyen herkes ağlamıştır, ama ne var ki 12 eylül’ün yaşattığı cenderenin ortasında büyüyenlere, ölenlere yurdum insanı ağlarken bir yandan da o cendereyi yaşatan darbecileri her bayram, her seyran, her seçimde gönül dolusu alkışlamıştır….
Filmin sponsor desteği olmadan bu kadar seyirciye ulaşması da yurdum insanının “ kaliteli şeyleri” de keşfedebileceğini gösterir… Ayrıca “Babam için” adlı filmle de ismen benzerlik gösterir ki, Jim Sheridan’ı da bu sayede takdir edelim….
Babam ve Oğlum filmi aldığı ödüllerin yanı sıra bu ülkede namusuyla da emeğiyle de film çekilebileceğini göstermiştir… Ayrıca Çetin Tekindor’un filmdeki oyunculuğu sinema kariyerinde Çetin Bey’in mirasına enfes bir katkı olarak bâki kalmıştır….
Nusret Orhan bey amca, Can/ım/sın abi; bakınız onuncu köyü buldum :)
Efendim; bu sayfayı, doğruyu söyleyip dokuz köyden kovulan ve doğru söylemeyi fâzilet bilen tüm dokuz köy mağdurlarının köşesi ilân ediyorum; bu sayfayı idâreyi muhâkeme etmek üzere gerek saygınlıkları itibâri ile, gerekse engin müktesebâtlarından faydalanmak amacı ile çok değerli antoloji.com üyesi sayın ’’ Nusret Orhan’’ bey ve sevgili ‘’Can/ım/sın’’ ağabeyimden ricâ ediyorum, izniniz ilen… ;)
Bizi, dokuz köyden kovanlar utansın efendim, ne gâm: yaşasın doğru söyleyenlerin ittifakı :)
el-not: fî-yakalı sakın sen gelme; sen, doğru düşünüp doğru yazmıyorsun: hıh ilen….
Ölümünden 1636 yıl William Shakespeare, ‘Antonius ve Cleopatra’ isimli oyununda onu, ‘fahişe’ şeklinde tanımlamış; bir başka İngiliz Bernard Shaw’sa ‘Caesar ve Cleopatra’ adlı oyununda onun için ‘namussuz kadın’ sıfatını uygun görmüştü. Dante’ye göreyse ‘lüks ve şehvet düşkünü’nden başka bir şey değildi. İşte bu egzotik zihniyet, ‘batının’ ona bakışında hep etkin oldu. O, bir zehirli sarmaşık gibi erkeklerin ellerini kollarını bağlıyor, ‘eşsiz güzelliğiyle’ zihinlerini bulandırıp, iktidarlarını yağmalıyordu. Oysa gerçek, her zaman olduğu gibi sadeydi. Çok güzel değil, ama çok akıllı, stratejik düşünebilen ve iktidar düşkünü bir kadındı. Bir dünya imparatorluğunu kurmayı düşlemiş, ama son sahnede, hem canından hem de kendi krallığından olmuştu. Ömrünü, kendi biricik Mısır’ını, dönemin ezici gücü roma’ dan korumak için, ihanetler, suikastlar ve savaşlarla örülü bir sahnede başrol oynamaya adadı. Onun adı: Cleopatra’ydı…...
Tarihi Değiştiren Kadınlar / Ali Çimen (Timaş Yayınları)
Gonçarov’un birinci sınıf bir romanının adı ve bu romana konu olan bir karakter….
“Yiğitlik midir emânet cana kıymak
Yiğitlik midir bir tutam ışığı kör bıçakla koparıp karanlığa kurban etmek” dizelerini de yazdırtan Türkiye tarihinin en vahşi katliamlarından birinin yaşandığı otel…
yiğ/itliktir saz tutan elleri yakmak…
madımak müze olsun...
İran şehzâdelerinden Cem’in erimesini konu alan enfes bir aşk öyküsü… Lâkin, hikâye uzun ve derli toplu da hatırlayamıyorum… Firdevs’in Şah nâme’de bildirdiğine göre bir müneccimin uyarısı üzerine taa Çin diyârının nedimelerinden biri için yola düşmüş ve nihâyet Çin sarayına gelebilmiştir…
Askerleri sur içinde misafir edilirken kendisi saraya gitmiş ve sarayın bahçesinde bir gece nedimenin nü hâlde yıkandığını izlemektedir; lâkin, günümüz röntgenciliği ve webcam olayı dışında bir niyetle izlediğinden nedimenin çıplak bedeni Cem’e ışıl ışıl ışıldayan bir mum gibi görünmüştür ve Cem bu mum ışığı kadar parlak, bir o kadar da belirsiz bir bedene duyduğu aşkı şehvet diye tanımlamamıştır… aylarca yapılan bir yolculuğun duygu dünyasında bıraktığı güzellik olarak tanımlar… Nihayetinde Nedimenin etrafında dönüp dolaşmaktadır ve Cem o günden bu yana pervâne adını alır, nedime de mum anlamına gelen şem adını alır…
Bu iki terim bize Farslılardan miras yani…. Aşk için aşk için…
İzleyen herkes ağlamıştır, ama ne var ki 12 eylül’ün yaşattığı cenderenin ortasında büyüyenlere, ölenlere yurdum insanı ağlarken bir yandan da o cendereyi yaşatan darbecileri her bayram, her seyran, her seçimde gönül dolusu alkışlamıştır….
Filmin sponsor desteği olmadan bu kadar seyirciye ulaşması da yurdum insanının “ kaliteli şeyleri” de keşfedebileceğini gösterir… Ayrıca “Babam için” adlı filmle de ismen benzerlik gösterir ki, Jim Sheridan’ı da bu sayede takdir edelim….
Babam ve Oğlum filmi aldığı ödüllerin yanı sıra bu ülkede namusuyla da emeğiyle de film çekilebileceğini göstermiştir… Ayrıca Çetin Tekindor’un filmdeki oyunculuğu sinema kariyerinde Çetin Bey’in mirasına enfes bir katkı olarak bâki kalmıştır….
Nusret Orhan bey amca, Can/ım/sın abi; bakınız onuncu köyü buldum :)
Efendim; bu sayfayı, doğruyu söyleyip dokuz köyden kovulan ve doğru söylemeyi fâzilet bilen tüm dokuz köy mağdurlarının köşesi ilân ediyorum; bu sayfayı idâreyi muhâkeme etmek üzere gerek saygınlıkları itibâri ile, gerekse engin müktesebâtlarından faydalanmak amacı ile çok değerli antoloji.com üyesi sayın ’’ Nusret Orhan’’ bey ve sevgili ‘’Can/ım/sın’’ ağabeyimden ricâ ediyorum, izniniz ilen… ;)
Bizi, dokuz köyden kovanlar utansın efendim, ne gâm: yaşasın doğru söyleyenlerin ittifakı :)
el-not: fî-yakalı sakın sen gelme; sen, doğru düşünüp doğru yazmıyorsun: hıh ilen….
Köy enstitüsü kökenli edebiyatçılar içinde eserleri geniş kitlelere ulaşmış yazarlardan biridir Fakir Baykurt…
Köyü, köy insanını sosyo-kültürel yapı içersinde gerçekçi gözlemlerle irdeler…
Köylünün sevgilerini, kavgalarını yazarken hem onlardan biridir, hem de onların dışında tarafsız bir gözlemci…
Her şeyden önce bir öğretmendir…
80 öncesi kargaşa ortamında uzaklaşır ülkesinden ve Almanya’ya yerleşir…. Eğitim ve yazın çalışmalarını burada sürdürür…
Kansere yakalanır; hasta yatağında bile tek kaygısı ülke gençliğinin eğitimidir…
Açılamayan okullar, kullanılamayan kütüphaneler; bu kaygılarla 11 Ekim 1999’da hayata gözlerini yumar Fakir Baykurt….
rahmet o’na…
Ölümünden 1636 yıl William Shakespeare, ‘Antonius ve Cleopatra’ isimli oyununda onu, ‘fahişe’ şeklinde tanımlamış; bir başka İngiliz Bernard Shaw’sa ‘Caesar ve Cleopatra’ adlı oyununda onun için ‘namussuz kadın’ sıfatını uygun görmüştü. Dante’ye göreyse ‘lüks ve şehvet düşkünü’nden başka bir şey değildi. İşte bu egzotik zihniyet, ‘batının’ ona bakışında hep etkin oldu. O, bir zehirli sarmaşık gibi erkeklerin ellerini kollarını bağlıyor, ‘eşsiz güzelliğiyle’ zihinlerini bulandırıp, iktidarlarını yağmalıyordu. Oysa gerçek, her zaman olduğu gibi sadeydi. Çok güzel değil, ama çok akıllı, stratejik düşünebilen ve iktidar düşkünü bir kadındı. Bir dünya imparatorluğunu kurmayı düşlemiş, ama son sahnede, hem canından hem de kendi krallığından olmuştu. Ömrünü, kendi biricik Mısır’ını, dönemin ezici gücü roma’ dan korumak için, ihanetler, suikastlar ve savaşlarla örülü bir sahnede başrol oynamaya adadı. Onun adı: Cleopatra’ydı…...
Tarihi Değiştiren Kadınlar / Ali Çimen (Timaş Yayınları)
Sanırım Latince lis diye bilinen çiçeğin Türkçesi…
Bir de Kibele anamızdan kalma olabilir diye düşünüyorum… güzelim İstanbul Türkçesine uydurmak için k yi s de yapmış olabilirler…
Seninle bu aşkı kaldığı yerden
Devam ettirelim bitmemiş gibi
Bütün suçlarını affediyorum
Ne olur geri dön, gitmemiş gibi
Razıyım gönlümü yerden yere vur
Razıyım karşımda eller gibi dur
Bitsin bu ayrılık bitsin bu gurur
Ne olur geri dön, gitmemiş gibi
Ne ben söyleyeyim ne sen hatırlat
Unut o vedayı anılara kat
Bizimle başlasın yeniden hayat
Ne olur geri dön, gitmemiş gibi....
efendim, melihat gülses' den dinlenmesini salık veririm...
görmek istemeyenden daha kör, duymak istemeyenden daha sağır yoktur…
gönderme ilen...