Nusret Orhan bey amca, uzun bir aradan sonra özlenildiğinizi de söylemek maksatlı geldik bir merhaba demek için ve fakat buralarda olmadığınızı görüyorum üzülerek…efendim, iyisinizdir umarım; nerelerdesiniz, nasıldır hâl-i ahvâliniz, gelip bir ses etmez misiniz? ...
Cinsiyet farklılıklarının artık dikkate alınmadığı bütünleşmiş veya eşitlikçi bir toplumsal yapıyı inşa etmek isteyen kadınların her birine verilen ad... Tabi bu anlayışın da sorunları var… Yani, toplumsal statüde neredeyse iki karşıt olan kadın ve erkeğin hükümranlık arzusu zaman zaman radikal düşünceleri de ortaya çıkarıveriyor… Dünyadaki ünlü şanlı feministleri saymasak, bizim Duygu Asena’mız bu konuda oldukça büyük çabalar vermiştir… Duygu hanımı tümüyle olumlama ya da olumsuzlama yerine Duygu Hanımın kadının toplumsal rolleri üzerine giriştiği fikri mücadeleyi önemsemek gerekir… Yalnız şu var ki, ‘’Kadının Adı Yok’’ adlı eserinde daha çok baskın cinsel rollerin hep erkekten yana oluşundan şikâyet etmiş kadının modern toplumlardaki bedensel sömürüsü üstüne fazla bir şey diyememiştir… Belki de Kate Millet teyzeyi okuması gerekiyordu… -evet öyle-
Güçlü bir marjinallik, acizlik, bağımlılık ve aşağılık duygusunun beslediği kabullenme ve kaderciliğe kişilik yoksulu denir, diyor Oscar Lewis adındaki sosyolog… Mesleklerde yığılma, tasarrufların olmayışı, sosyal güvencelerden yoksun işçi fazlalığı ülke ekonomisinin dışa bağımlılığından kaynaklanan para sıkıntısı çekme ve erzak stoğunun yokluğu gibi sonuçları olan durum…
Haliyle yukarıdaki nedenler ve sonuçlar toplandığında yoksul kimseler toplumun siyasi ekonomik ve benzeri etkinliklerine de faal düzeyde katılamazlar… Allahtan Karl Marks diye biri çıkmış yoksul kesimlere sınıf bilinci aşılmaya çalışmıştır…
İrlandalıların ve İtalyanların yanı sıra Kolombiyalıların, Çeçenlerin ve Türklerin kabadayılık kültürüyle (tabi kabadayılık kültürse) katkı sundukları, daha çok rejimlerin ekonomik ve siyasi açıklarından istifâde eden, kimine göre faşist örgütlenme ağı, kimine göre zaman zaman devlet için kurşun atan ve yiyen şerefli kimselerin oluşturdukları organizasyon…
Mario Puzzo’nun “Baba” adlı eserinde hafızalara kazınmış çirkin işler yapan ama okura ve izleyiciye son derece sempatik görünen çeteler diyelim…
Evcil olanların, bakımında en büyük problem su problemidir… Bazı kimselere göre tavşana su verilmesine gerek yoktur, oysa bu söylemin tam aksine tavşanlara günlük temiz, ılık su verilmelidir… Tavşanların suyuna her hangi bir şey katılmamalıdır… Tavşanların koku alma yetenekleri çok gelişkin olduğu için sularına herhangi bir maddenin katılması onların su tüketimini azaltır ve sağlık sorunlarına yol açar…
Yahu beste, bundan bana ne diyenleriniz olursa; onlar da sincap bakıversinler der beste; bana ne :)
Ne olduğu bilinir de neden yaptığı konusunda kişi muhakeme yeteneğini kullanıp kendisini irdelemez hiç…zirâ, konu ne olursa olsun zordur aynaya bakmak, zordur kişinin kendisi ile hesaplaşması, zordur hatayı kabullenmek… kendi iç sesimizin peşinden koşmanın dayanılmaz cazibesi ile tanışmalı der beste; en azından, bizi, bunu fark etmeye yönlendiren bir sebep olmalı ve bu sebebi irdelemeli, imgelemeyi öğrenmeli… köklerinde; yalnız, karamsar, zamansız ve çâresiz olmaktan başka elinden hiç bir şey gelmeyen bir insan, aldatmanın müdâvimi olmaktan da kurtulamaz sanki….
Nusret Orhan bey amca, uzun bir aradan sonra özlenildiğinizi de söylemek maksatlı geldik bir merhaba demek için ve fakat buralarda olmadığınızı görüyorum üzülerek…efendim, iyisinizdir umarım; nerelerdesiniz, nasıldır hâl-i ahvâliniz, gelip bir ses etmez misiniz? ...
Yarim Senden Ayrılalı
Hayli Zaman Oldu Gel Gel
Bak Gözümden Akan Yaşa
Ab-ı Revan Oldu Gel Gel
Böyle M'olur Küsüp Gitmek
Seni Seveni Terk Etmek
Haram Oldu Yemek İçmek
İşim Figân Oldu Gel Gel
Cinsiyet farklılıklarının artık dikkate alınmadığı bütünleşmiş veya eşitlikçi bir toplumsal yapıyı inşa etmek isteyen kadınların her birine verilen ad... Tabi bu anlayışın da sorunları var… Yani, toplumsal statüde neredeyse iki karşıt olan kadın ve erkeğin hükümranlık arzusu zaman zaman radikal düşünceleri de ortaya çıkarıveriyor… Dünyadaki ünlü şanlı feministleri saymasak, bizim Duygu Asena’mız bu konuda oldukça büyük çabalar vermiştir… Duygu hanımı tümüyle olumlama ya da olumsuzlama yerine Duygu Hanımın kadının toplumsal rolleri üzerine giriştiği fikri mücadeleyi önemsemek gerekir… Yalnız şu var ki, ‘’Kadının Adı Yok’’ adlı eserinde daha çok baskın cinsel rollerin hep erkekten yana oluşundan şikâyet etmiş kadının modern toplumlardaki bedensel sömürüsü üstüne fazla bir şey diyememiştir… Belki de Kate Millet teyzeyi okuması gerekiyordu… -evet öyle-
Güçlü bir marjinallik, acizlik, bağımlılık ve aşağılık duygusunun beslediği kabullenme ve kaderciliğe kişilik yoksulu denir, diyor Oscar Lewis adındaki sosyolog… Mesleklerde yığılma, tasarrufların olmayışı, sosyal güvencelerden yoksun işçi fazlalığı ülke ekonomisinin dışa bağımlılığından kaynaklanan para sıkıntısı çekme ve erzak stoğunun yokluğu gibi sonuçları olan durum…
Haliyle yukarıdaki nedenler ve sonuçlar toplandığında yoksul kimseler toplumun siyasi ekonomik ve benzeri etkinliklerine de faal düzeyde katılamazlar… Allahtan Karl Marks diye biri çıkmış yoksul kesimlere sınıf bilinci aşılmaya çalışmıştır…
İrlandalıların ve İtalyanların yanı sıra Kolombiyalıların, Çeçenlerin ve Türklerin kabadayılık kültürüyle (tabi kabadayılık kültürse) katkı sundukları, daha çok rejimlerin ekonomik ve siyasi açıklarından istifâde eden, kimine göre faşist örgütlenme ağı, kimine göre zaman zaman devlet için kurşun atan ve yiyen şerefli kimselerin oluşturdukları organizasyon…
Mario Puzzo’nun “Baba” adlı eserinde hafızalara kazınmış çirkin işler yapan ama okura ve izleyiciye son derece sempatik görünen çeteler diyelim…
;)
Evcil olanların, bakımında en büyük problem su problemidir… Bazı kimselere göre tavşana su verilmesine gerek yoktur, oysa bu söylemin tam aksine tavşanlara günlük temiz, ılık su verilmelidir… Tavşanların suyuna her hangi bir şey katılmamalıdır… Tavşanların koku alma yetenekleri çok gelişkin olduğu için sularına herhangi bir maddenin katılması onların su tüketimini azaltır ve sağlık sorunlarına yol açar…
Yahu beste, bundan bana ne diyenleriniz olursa; onlar da sincap bakıversinler der beste; bana ne :)
eylem aktaş – kömür gözlerin
Bu yarayı ta ezelden tanırdım
Bir kaşı karaya kul etti beni
Ben bu derdi yere çaldım sanırdım
Bir kuru Çalıya dal etti beni
Mendilinde kimin ismi oyalı
Bilemedim senin aslın nereli
Söyle güzel ben de olam oralı
O kömür gözlerin del'etti beni
Yüce dağlar gibi başım kar idi
Bir incecik yel vurdu da eridi
Dilim dönse bir kelamım var idi
Yüreğime bastı geçti yol etti beni
Ne olduğu bilinir de neden yaptığı konusunda kişi muhakeme yeteneğini kullanıp kendisini irdelemez hiç…zirâ, konu ne olursa olsun zordur aynaya bakmak, zordur kişinin kendisi ile hesaplaşması, zordur hatayı kabullenmek… kendi iç sesimizin peşinden koşmanın dayanılmaz cazibesi ile tanışmalı der beste; en azından, bizi, bunu fark etmeye yönlendiren bir sebep olmalı ve bu sebebi irdelemeli, imgelemeyi öğrenmeli… köklerinde; yalnız, karamsar, zamansız ve çâresiz olmaktan başka elinden hiç bir şey gelmeyen bir insan, aldatmanın müdâvimi olmaktan da kurtulamaz sanki….
yalancı şiir kıpırdanışları var kuytu kalemimde…
burada yoksun…
yanılgılarım neyle ölçülür bilemiyorum…
burada yoksun diye yadsımıyorum zaten; farkında olmadığını biliyorum, çok uzunca bir zamandan beri...
Üzerine ülkenin tüm güvenlik ekonomik politikalarının belirlendiği, herkesin kendince tanımladığı ucu açık terim…