Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • mine kırıkkanat31.07.2005 - 02:22

    Necaset ve Mızraklı İlmihal

    Aslında başlığı ‘Halkımız fetva üfürüyor (1) ’ koyacaktım; ama sığlığa karşı sığlık çok anlam ifade etmeyecektir. Malum; iki yanlış bir doğru etmiyor ne yazık ki! Türk yarı-aydınlarının neredeyse tamamında (bazılarında derinde, bazılarında bir el uzatımı mesafe kadar yakında bulunan) bir rahatsızlık vardır. Din konusunda hiçbir altyapıya, bilgiye, sağlıklı malumata sahip olmadan, çoğu zaman müftü gibi fetva, bazı zamanlar daha da ileri gidip, kadı gibi hüküm verirler.


    Kendimce çok basit bir doğru-yanlış cetveli oluşturmuş durumdayım. Dolayısıyla, İslam’a, dine, Kur’an’a saldırma dönemleri geldiğinde ortalık yere sıçrayıp laflarına uzun ve dolambaçlı yolculuklar yaptırdıktan sonra, inceden sıkıntılarını su yüzüne çıkaran kişileri tespit etmek çok kolay oluyor. Mesela, hemen hepsi ‘abdest’ yerine ‘aptes’ diyor, ‘cübbe’ yerine ‘cüppe’ dedikleri gibi. Bazıları üstünkörü edindikleri bilgi parçacıklarıyla malumatfuruşluk bile yapmaya kalkışıyor. Mesela bunlardan biri geçenlerde ‘evvabin namazı’na ‘ebabil namazı’ demişti. Gülmeyin lütfen, vakıa gülünerek geçiştirilecek kadar basit değil.

    Nasıl bir histeri nöbeti, ne menem bir kin ve gayz tetiklemesiyle bu tür yazılar ortaya çıkar bilemiyorum; ancak bazıları durduk yere, bazıları da minicik bir bahaneyle bahsini ettiğim müftü-kadı postuna oturuveriyor. Geçmiş zaman ama hiç unutmam; kuşlarıyla meşhur bir yazarımız mealen şöyle demişti: “Ben Diyanet’in yerinde olsam, bir din kitabı basıp içine vatan-millet sevgisi, temizlik, önemli gün ve haftalar vs.. şeyler koyardım...” İlk bakışta ‘Türkiye’yi temiz tut yeşili koru! ’ safdilliğinde algılanabilecek bu muhteva, aslında durulan tehlikeli noktanın ürkütücü boyutunu gözler önüne seriyor. Ne demek, ‘Ben Diyanet’in yerinde olsam? ’ Mesela bir başkası, ‘ben doktorların yerinde olsam hastayı şöyle keser, dalağını şuradan alır, böbreğini şöyle iç-dış ederdim’ diye yazabilir mi? Yazarsa başta meslek örgütleri olmak üzere, hastalar ve aklı başında herkes ne der?

    Ama konu din olunca, mangal dayanmıyor, ortalık külden toz dumana dönüşüyor. Üfleyen üfleyene. Radikal gazetesinden Mine G. Kırıkkanat Hanımefendi de bu yönteme sık sık başvuranlardan. Geçen gün bir yazısında hiç çekinmeden ve içine atmadan, halkımız hakkındaki görüşlerini öyle bir yazdı ki dehşete kapıldım. Yeri geliyor piknik yapan insanlara ‘Yamyam olmadıkları için hayıflandırtıyorlar,’ diyor yeri geliyor bir hanımefendinin terbiye ve nezaket sınırlarını zorluyordu. Okurlarım beni bağışlasın; ancak meselenin dehşetini vurgulamak için alıntılamak zorundayım: ‘Don paça soyunmuş adamlar geviş getirerek yatarken, siyah çarşaflı ya da türbanlı, istisnasız hepsi tesettürlü kadınlar mangal yellemekte... Kara halkımız kıçını döndüğü deniz kenarında mutlaka et pişirip yemektedir... Belki balık sevseler, pişirmeyi bilseler, kirli beyaz atletleri ve paçalı donlarıyla yatmazlar, hart hart kaşınmazlar, geviş getirip geğirmezler, zaten bu kadar kalın, bu kadar kısa bacaklı, bu kadar uzun kollu ve kıllarla kaplı da olmazlardı! ’

    Sevgili Kırıkkanat dünkü yazısında da, bu gözlem ve gizlenemez kin dolu saptamalarına bir de din kadınlığı sıfatını eklemiş. Ancak bizim şablon devreye girince durum kabak gibi çıkıyor ortaya. Hanımefendi ‘aptes’ gibi türdeşlerinin sıkça kullandığı klişelere bir de ‘teyennüm’ eklemiş. Elbette yok böyle bir terim. Olsa olsa ‘teyemmüm’dür o. Hadi diyelim teknik bir hata ve cehaletten kaynaklanmıyor, ancak terennüm edilmek istenen sıkıntı da tehlikeli. İslam’ın temizlik ile ilgili cüzlerini, halkımızın aleyhine kullanacağım derken devrilen çamlardan güneş sızmaz bir orman kurulur.

    Hâsılı; âcizane geçmişte de yaptığım bir teklifi dile getirmekten başka bir şey gelmiyor elimizden. Her yarı-aydın Türk insanına bir Mızraklı İlmihal kampanyası. Diyelim ki, Batı’nın temizlik ile ilgiyi yaşadığı süreci, yüksek topuğu, peruk altı bit kaşıma şişlerini, parfümün icadını filan bilmiyorlar, hiç olmazsa, hadesten taharet, necasetten tahareti bilsinler. Setr-i avret ve istikbal-i kıbleden çoktan vazgeçtik!

    30.07.2005 /Zaman/M. NEDİM HAZAR

  • yaşamak31.07.2005 - 02:20

    yaşam- ak
    nah ak?
    yaşamgrimek olmalı :))))

  • polis devlet31.07.2005 - 02:05

    ingiltere..eger sirtinda bir çanta varsa ve koşuyorsan, sivil polis her an seni indirebilir; kafadan

  • kağıt31.07.2005 - 02:03

    saman kağıdı!
    yazmak ne hoş sana!

  • ANATHEMA31.07.2005 - 00:31

    one last goodbye
    püüffff! ! !

  • ANATHEMA31.07.2005 - 00:09

    Angelica****
    offfffffff! ! !
    Dumursunuz biladerim, tamamen kopartanlardan..tın tın tın, tınılarını basmıyor resmen esiyor..
    fragile dreams****, o ne güzel müzik!

  • lafügüzaf31.07.2005 - 00:06

    boş laf

  • sigara vergisi31.07.2005 - 00:06

    gene pahalandı..ayvayı yedik..artık biriktirip alacağımız kitaplar daha çok olacak :))) olmayan iyimser yaklaşım

  • etki31.07.2005 - 00:04

    her etkinin bir tepkisi vardır ve her tepkinin bir sonucu... Sonucu iyi tetkik edebilenler etkiyi bulmakta zorluk çekmezler ve bu istenmeyen bir etki ise, ortadan kaldırılması sadece ona etki eden tepkiyi arttırmaktan geçer

  • telefon kartı31.07.2005 - 00:03

    zamanında ankara yollarında pek bir tükettim...pehhhh...
    telefon kartlarıyla bütünleşmenin yolu sevmekten ya da hasretten geçer