Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Selahattin Aykurt
Selahattin Aykurt

İKTİDAR NAMLUNUN UCUNDA! ......

  • sivas katliamı20.03.2008 - 15:38

    ASIM BEZİRCİ

    SİVASIN YILMAYAN VE SÖNMEYEN IŞIKLARINDA BİRİ...! ! ! ! ! ! !

    Doğum yılı kaynaklarda farklı geçen (1922, ya da 1927) Asım Bezirci Erzincan'da doğdu.Rıfat Ilgaz'la yakın arkadaş olan Bezirci, Ilgaz hakkında bir inceleme yayınladı (Rıfat Ilgaz, ISBN 975-348-036-9, 1997, İstanbul, Çınar Yayınları) . 2 Temmuz 1993'te Sivas Madımak Olayı'nda katledildi......! ! ! ! !


    Eserleri
    Abdülhak Hamit
    Bilimden Yana
    Edebiyat Bahçesinde
    Güle Dil Verenler
    Halk Ve Sosyalizm İçin Kültür Ve Edebiyat
    Halkımızın Diliyle Barış Şiirleri
    İkinci Yeni Olayı
    Nazım Hikmet
    Nezihe Meriç
    Nurullah Ataç
    Orhan Kemal Yaşamı, Sanatı, Eserleri
    Orhan Veli Yaşamı, Kişiliği, Sanatı, Eserleri
    Pir Sultan Yaşamı, Kişiliği, Sanatı, Şiirleri
    Rıfat Ilgaz
    Sabahattin Ali
    Seçme Hikâyeler
    Seçme Romanlar
    Sosyalizme Doğru
    Temele Gül Dikenler
    Türk Yunan Dostluk Şiirleri
    Şairlerimizin Diliyle Barış


    PATİ[email protected]

  • bektaşilik19.03.2008 - 21:23

    BEKTAŞİLİK

    Hacı Bektaşı Veli adına kurulan, Hz. Ali ve On İki İmam sevgisine dayanan Anadolu ve Balkanlarda yayılan günümüzde de varlığını sürdüren önemli bir Alevi tarikatıdır/örgütlenmesidir.

    Bektaşiliğin doğuşu 1240 yılına dayanır. Babailer isyanının bastırılmasından sonra Baba İshak’ın halifesi olan Hacı Bektaşı Veli etrafında toplananlar Hz. Muhammed’i mürşit, Hz. Ali’yi rehber, Hacı Bektaşı Veli’yi de pir olarak kabul ettiler.

    Bektaşilik genel anlamda Alevi inancını oluşturan Hz. Ali, On İki İmamları esas almasının dışında eski Türk kültürünü ve Anadolu inançlarının bazı olumluluklarını da alarak gelişmesini tamamladı.

    Bektaşiliği kurumlaştıran kişi Balım Sultan’dır. Bektaşilik idare bakımından iki kola ayrılır. Babaganlar ve Çelebiler. Babaganlar kendilerinin Hacı Bektaş’ın 'yol evladı' olduklarını belirtirler. Babaganlar daha çok kentlerde örgütlendiler. Çelebiler kendilerini Hacı Bektaş’ın 'bel evladı' olduklarını belirtirler. Çelebiler daha çok kırsal alanda örgütlendiler. Bütün bu çelişkilere rağmen Bektaşilik gelişmesini sürdürdü. Osmanlı ordusunun özel birlikleri olan Yeniçerilerin tamamına yakını Bektaşiydi. Padişah II.Mahmud Yeniçeri ocağını kaldırırken Bektaşiliği de yasaklamayı ihmal etmedi (1826) .

    Bektaşilik günümüzde Alevi inancının en önemli öğesi niteliğindedir. Bir çok Bektaşi kuralı Alevi inancı içinde kabul görmüştür. Hacı Bektaşı Veli’nin Türbesi de bulunan Nevşehir ilinin Hacıbektaş ilçesi bu anlamda sadece Bektaşiler için değil, bütün Aleviler için önemli bir merkez konumundadır.


    PATİ[email protected]

  • pir sultan abdal19.03.2008 - 20:17

    PİR SULTAN ABDAL'DAN SEÇME ŞİİRLER


    1. Derleyen: ismail Kaygusuz

    Koyun beni Hak aşkına yanayım

    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

    Yolumdan dönüp mahrum mu kalayım

    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

    Benim pirim gayet ulu kişidir
    Yediler ulusu Kırklar eşidir
    On İki İmamın server başıdır
    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
    Kadılar müftüler fetva yazarsa
    İşte kemend işte boynum asarsa

    İşte hançer işte boynum keserse

    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

    Ulu mahşer olur divan kurulur
    Suçlu suçsuz gelir anda derilir
    Piri olmayanlar anda dirilir
    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
    Pir Sultan'ım arşa çıkar ünümüz
    O da bizim ulumuzdur pirimiz

    Hakka teslim olsun garip canımız

    Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

    2.

    Yas u matem günü derdim yeniler

    Yarin sesi kulağımda çınılar

    Sordum ki dağlara niçin iniler

    Dedi çekticeğim karın elinden

    Alnıma yazılmış kara yazılar
    İtikattır talip pirin arzular
    Sordum ki çamlara neden sızılar
    Dedi çekticeğim pürün elinden
    Varup Hakkın divanına durursun
    Pervan olup aşk oduna yanarsun

    Sordum degirmene ne hoş dönersin

    Dedi çekticeğim perin elinden

    Varup bir pir ile pazar edersin
    Oturup da ikrarını güdersin
    Sordum garip bülbül niçin ötersin
    Dedi çekticeğim harın elinden
    Serçeşmeden gelir suyun durusu
    Nasibimiz verir pirin birisi

    Dedim Pir Sultan'ım benzin sarısı

    Dedi çekticeğim yarin elinden.

    3.

    Gelmiş iken bir habercik sorayım

    Niçin gitmez Yıldız dağı dumanın

    Gerçek erenlere yüzler süreyim

    Niçin gitmez Yıldız dağı dumanın

    Alçağında al kırmızı taşın var
    Yükseğinde turnaların sesi var
    Ben de bilmem ne talihsiz başım var
    Niçin gitmez Yıldız dağı dumanın
    Benim şahım al kırmızı bürünür
    Dost yüzün görmeyen düşman bilinir

    Yücesinden Şah'ın ili görünür

    Niçin gitmez Yıldız dağı dumanın

    El ettiler turnalarla kazlara
    Dağlar yeşillendi döndü yazlara
    Çiğdemler takınsın söyle kızlara
    Niçin gitmez Yıldız dağı dumanın
    Şah'ın bahçesinde gonca gül biter
    Anda garip garip bülbüller öter

    Bunda ayrılık var ölümden beter

    Niçin gitmez Yıldız Dağı dumanın

    Ben de bildim şu dağların şahısın
    Gerçek erenlerin nazargahısın
    Abdal Pir Sultan'ın nazargahısın
    Niçin gitmez Yıldız dağı dumanın
    4.
    Ben de şu dünyaya geldim sakinim

    Kalsın benim davam divana kalsın

    Muhammed Ali'dir benim vekilim

    Kalsın benim davam divana kalsın

    Yorulan yorulsun ben yorulmazam
    Derviş makamından ben ayrılmazam
    Dünya kadısından ben sorulmazam
    Kalsın benim davam divana kalsın
    Ben de vekil ettim Bari Hüda'mı
    O da kulu gibi zulüm ede mi

    Orda söyletirler bir bir adamı

    Kalsın benim davam divana kalsın

    Mümin müslüm döşürür de cem olur
    Anda sınık yaralara em olur
    Kara taş erir de safi dem olur
    Kalsın benim davam divana kalsın
    Pir Sultan Abdal'ım dünya kovandır
    Giden adil beyler kalan ihvandır

    Muhammed divanı ulu divandır

    Kalsın benim davam divana kalsın

    5.

    Şu yalan dünyaya geldim giderim

    Gönül senden özge yar bulamadım

    Yaralandım al kanlara bulandım

    Gönül senden özge yar bulamadım

    Güzel olan neyler altın akçayı
    Arif olan düzer türlü bohçayı
    Vücudunda seyreyledim bahçeyi
    Dosta el değmedik nar bulamadım
    Güzellerin zülfü destedir deste
    Erenler Hak için oturmuş posta

    Bir zaman sağ gezdim bir zaman hasta

    Hasta halin nedir der bulamadım

    Felek kırdı benim kolum kanadım
    Baykuş gibi viranlarda tünedim
    Bugün üç güzelin nabzın sınadım
    Can feda yoluna der bulamadım
    Felek benim kurulu yayım yastı
    Her köşe başında yolumu kesti

    Keskin kadeh ile dolumdan içti

    Yandı yüreciğim kar bulamadım

    Pir Sultan Abdal'ım dağlar ben olsam
    Üstü mor sümbüllü bağlar ben olsam
    Alem çiçek olsa arı ben olsam
    Dost dilinden tatlı bal bulamadım
    6.
    Çıkıp gökyüzünde sökün eyleyen

    Şam'da Kul Yusuf'u görmeye geldim

    Eğildim turaba yüzümü sürdüm

    Hakkın divanına durmaya geldim

    Nurdan kuşak kuşattılar belime
    Hak Muhammed Ali geldi dilime
    İnem gidem imamların yoluna
    Yusuf'tan bir haber almaya geldim
    Hani benim hırka ile postlarım
    Men tutimi bir kafeste beslerim

    Yüküm lal-ü gevher müşter'isterim

    Alan kardeşlere satmaya geldim

    Yapusu var usul ile yapulu
    Hocası var kapusunda tapulu
    Bir şar gördüm üç yüz altmış kapulu
    Kimin açıp kimin örtmeye geldim
    Pir Sultan Abdal'ım dünyadan göçtü
    İdris peygamber de donunu biçti

    Suyu suya köpr'eyledi kim geçti

    Yusuf'tan bir haber almaya geldim

    7.

    Kur'an yazılırken arş-ı Rahman'da

    Kudret katibinin elinde idim

    Güller açılırken kevn ü mekânda

    Bülbül idim gonca gülünde idim

    Evvel Cebrail'in ilk kelamında
    Kırklar meclisinde aşk meydanında
    Muhammed Ali'nin sır kelamında
    Nihan söyleşirken dilinde idim
    Kırklar arş üstünde kurdular cemi
    Muhabbet halk olup sürdüler demi

    Balçıktan yarattı Allah Ademi

    Ben ol vakit anın belinde idim

    Yunus'un deryaya daldığı zaman
    Kırk gündüz kırk gece kaldığı zaman
    Ali zülfikarı çaldığı zaman
    Hayber kalesinde kolunda idim
    Pir Sultan'ım içtim aşkın dolusun
    Makadir bilmeze vermem yarısın

    Bir kuşa seksen bin şehrin kapısın

    Tayin verilirken yanında idim

    8.

    Uyur idik uyardılar

    Diriye saydılar bizi

    Koyun olduk ses anladık

    Sürüye saydılar bizi

    Halımızı hal eyledik
    Yolumuzu yol eyledik
    Her çiçekten bal eyledik
    Arıya saydılar bizi
    Hak divanına dizildik
    Aşk defterine yazıldık

    Bal olduk şerbet ezildik

    Doluya saydılar bizi

    Pir Sultan Abdal'ım şunda
    Çok keramet var insanda
    O cihanda bu cihanda
    Ali'ye saydılar bizi
    9.
    Bir nefescik söylüyeyim

    Dinlemezsen neyleyeyim

    Aşk deryasın boylayayım

    Ummana dalmaya geldim

    Aşk harmanında savruldum
    Hem elendim hem yoğruldum
    Kazana girdim kavruldum
    Meydana yenmeğe geldim
    Ben Hakkın edna kuluyum
    Kem damarlardan beriyim

    Ayn-i Cem'in bülbülüyüm

    Meydana ötmeye geldim

    Ben Hak ile oldum aşna
    Kalmadı gönlümde nesne
    Pervaneyim ateşine
    Şemine yanmağa geldim
    Pir Sultan'ım yeryüzünde
    Var mıdır noksan sözümde

    Eksiğim kendi özümde

    Dârına durmağa geldim

    10.

    Gafil kaldır gönlündeki gümanı

    Bu mülkün sahibi Ali değil mi

    Yaratmıştır on sekiz bin alemi

    Irızgını veren Ali değil mi

    Gelin vazgeçelim böyle gümandan
    Vallahi çıkarız dinden imandan
    Şefaat umariz On'ki İmam'dan
    Anların atası Ali değil mi
    Yarattı Mülcem'i o da oldu düşman
    Kasdetti Ali'ye son oldu püşman

    Kangı kitapta gördün Ömer Osman

    Kur'an-da okunan Ali değil mi

    Binbir adı vardır birisi Hızır
    Her nerde çağırsam orada hazır
    Ali'm padişahtır Muhammed vezir
    Bu fermanı yazan Ali değil mi
    Pir Sultan Abdal'am ben bir fukara
    Acep bulunur mu derdime çare

    Yüzü kara nasıl varam huzura

    Divanda oturan Ali değil mi

    11.

    Alçakta yüksekte yatan erenler

    Mürvetiniz yok mu aldı dert beni

    Başım alıp hangi yere gideyim

    Gittiğim yerlerde buldu dert beni

    Oturup benimle ibadet kıldı
    Yalan söyledi de yüzüme güldü
    Yalın kılıç olup üstüme geldi
    Çaldı bölük bölük böldü dert beni
    Üstümüzden gelen boran kış gibi
    Yavru şahin pençesinde kuş gibi

    Seher çağı bir korkulu düş gibi

    Çağırta çağırta aldı dert beni

    Abdal Pir Sultan'ım gönlüm hastadır
    Kimseye diyemem gönlüm yastadır
    Bilmem deli oldu bilmem ustadır
    Şöyle bir savdaya saldı dert beni
    12.
    Bu kanlı zalımın ettiği işler

    Garip bülbül gibi zareler beni

    Yağmur gibi yağar başıma taşlar

    Dostun bir fiskesi paralar beni

    Dar günümde dost düşmanım belloldu
    On derdim var ise şimdi elloldu
    Ecel fermanı boynuma takıldı
    Gerek asa gerek vuralar beni
    Pir Sultan Abdal'ım can göğe ağmaz
    Haktan emrolmazsa ırahmet yağmaz

    Şu ellerin taşı hiç bana değmez

    İlle dostun gülü yaralar beni

    13.

    Hak nasib eylese dergâha varsam

    Daim divanında dursam ya Ali

    Eğilsem payine niyaz eylesem

    Yüzüm tabanına sürsem ya Ali

    Yüzüm tabanına sürdüğüm zaman
    Kalmadı kalbimde zerrece güman
    Kâfire Zülfikar çaldığın zaman
    Önünce Kanber'in olsam ya Ali
    Kanber gibi hizmetine yeldirsen
    Bir dem ağlatsan da bir dem güldürsen

    Çeküp Zülfikar'ı beni öldürsen

    Kesmem eteğinden elim ya Ali

    Hiç çekem mi eteğinden elimi
    Hak katında kabul kıldım ölümü
    Erler doğru sürün Ali yolunu
    Mümince kulların görsem ya Ali
    Mümin olan neresinden bellidir
    Haklı söyler nefesinden bellidir

    Erenlerin cemi gonca güllüdür

    Tomurcuk güllerin dersem ya Ali

    Mümin olan müslimini getürse
    Hakikatı Hak cemine yetürse
    Dizi dize verüp irfan otursa
    Doyunca didarın görsem ya Ali
    Pir Sultan'ım niyaz eyle pirine
    İnan gel Muhammed Ali yoluna

    Bu divanda girem kalbin evine

    Yarın fırsat elden gider ya Ali

    14.

    Ben gayrı nesne bilmezem

    Allah bir Muhammed Ali

    Özümü gayra salmazam

    Allah bir Muhammed Ali

    Bir mum yanar bir şişede
    Bülbül eğlenmez meşede
    Yedi iklim dört köşede
    Allah bir Muhammed Ali
    İki kuş gördüm yuvada
    Döner muallak havada

    Dağda deryada ovada

    Allah bir Muhammed Ali

    Yaktıcağım bir çıraktır
    Bindiceğim bir buraktır
    Yerden göğe bir direktir
    Allah bir Muhammed Ali
    Pir Sultan'ım bu bir sırdır
    Sırrını saklayan erdir

    Ay da sırdır gün de sırdır

    Allah bir Muhammed Ali

    15.

    Arzuladım size geldim

    Hünkâr Hacı Bektaş Veli

    Eşiğine yüzüm sürdüm

    Hünkâr Hacı Bektaş Veli

    Pir elinden dolu içtim
    Doğdum elinize düştüm
    Ak cenneti gördüm geçtim
    Hünkâr Hacı Bektaş Veli
    Rehber aradım aradan
    Cümle alemi yaradan

    Beş taşlı şahit getiren

    Hünkâr Hacı Bektaş Veli

    Güvercin donunda durur
    Cümle eksikler yetürür
    Beş taşlı şanit getüren
    Hünkâr Hacı Bektaş Veli
    Âşıkların semah döner
    Kırk budakta şem'a yanar

    Dolusun içenler kanar

    Hünkâr Hacı Bektaş Veli

    Bahçende gördüm gülünü
    Erenler sürsün demini
    İmam Rıza'nın torunu
    Hünkâr Hacı Bektaş Veli
    Balım Sultan er köçeği
    Keser kılıcı bıçağı

    Erenlerin bal çiçeği

    Hünkâr Hacı Bektaş Veli

    Pir Sultan'ım gerçek Veli
    Erenlerden çekmez eli
    On İki İmam'ın yolu
    Hünkâr Hacı Bektaş Veli
    16.
    Bu dünyanın evvelini sorarsan

    Allah bir Muhammed Ali'dir Ali

    Sen bu yolun sahibini ararsan

    Allah bir Muhammed Ali'dir Ali

    Tahtını terketti İbrahim Edhem
    Süleyman Nebiye verildi hatem
    Her kulun alnına yazıldı sitem
    Allah bir Muhammed Ali'dir Ali
    Erenler öldürür yoldan şaşanı
    İhlas ile kaldırtırlar düşeni

    Tarikatta her kişinin nişanı

    Erenler katında bellidir belli

    Erenler elinden dolu içildi
    Ol saadette kil ü kal'den geçildi
    Firdevsi alâ'da güller açıldı
    Cennet-i alâ'nın gülidir güli
    Pir Sultan Abdal'ım ummana daldı
    Yenemedi kendin engine saldı

    Hakıpayinize yüz süregeldi

    Erenlerin kemter kuludur kuli

    17.

    Kocabaşlı koca kadı

    Sende hiç din iman var mı

    Haramı helalı yedi

    Sende hiç din iman var mı

    Fetva verir yalan yulan
    Domuz gubu baga dolan
    Sırtına vururum palan
    Senin gibi hayvan var mı
    İman eder amel etmez
    Hakkın buyruğuna gitmez

    Kadılar yaş yere yatmaz

    Hiç böyle bir şeytan var mı

    Pir Sultan'ım zatlarımız
    Gerçektir şöhretlerimiz
    Haram yemez itlerimiz
    Bu sözümde ziyan var mı
    18.
    Kahpe felek sana n'ettim neyledim

    Aksine döndürdün çark-ı devranı

    Hani n'oldu esk'adalet eski gün

    Perişan eyledin cümle cihanı

    Dayanılmaz âşıkların derdine
    Akıl yetmez ezberine virdine
    Nakes konmak ister cömert yurduna
    Tilki kovdu ülkesinden arslanı
    Anca bu yaraya dayandı Eyyub
    Huda'nın cefasın safaya sayıp

    Cahiller kamile sen bilmen deyip

    Anın için kaybettiler irfanı

    Pir Sultan'ım niye geldin cihana
    Kusur senin imiş etme bahane
    Evvel kullar yalvarırdı sultana
    Şimdi minnetç'ettin kula sultanı
    19.
    Gözleyi gözleyi gözüm dört oldu

    Ali'm ne yatarsın günlerin geldi

    Korular kalmadı kara yurd oldu

    Ali'm ne yatarsın dar günün geldi

    Sancak gele Kazova'ya dikile
    Münafık başına taşlar döküle
    Mümin olanlar da Hakka çekile
    Ali'm ne yatarsın günlerin geldi
    Kızılırmak gibi bendinden boşan
    Hama'dan Mardin'den, Sivas'a döşen

    Düldül eğerlendi Zülfikar kuşan

    Ali'm ne yatarsın günlerin geldi

    Sene tekmil olduğunu bildiler
    Yezid lain gömleğini giydiler
    Kasdeyleyüb imamlara kıydılar
    Ali'm ne yatarsın günlerin geldi
    Abdal Pir Sultan'ım bu sözüm haktır
    Vallahi sözümün hatası yoktur

    Şimdiki sofunun yezidi çoktur

    Ali'm ne yatarsın günlerin geldi

    20.

    Gelin yiyelim içelim

    Bu güzellik geçer birgün

    Alem yaran yaran olmuş

    Ali'm sırrın açar olmuş

    Yeyip yediren bir adem
    Eksik etmez bari Hüdam
    Gök ekini misal adem
    Anı eken biçer bir gün
    Yeyip yedirmesi hoşdur
    Dayan kahpe yürek taşır

    Can dedikleri bir kuştur

    Kuş kafesten uçar bir gün

    Ağaçlarda yeşil yaprak
    Bastığımız kara toprak
    Yer altında kefen yırtmak
    Boyumuzdan geçer bir gün
    Pir Sultan'ım düşümüzde
    Uzak değil karşımızda

    Baykuş mezar taşımızda

    Dertli dertli öter bir gün

    21.

    Yel esti mi aşka gelir sallanır

    Mart ayında yeşillenir ağaçlar

    Kıpkırmızı donlar giyer allanır

    Hu dost çağırır sallanır ağaçlar

    Çiçek açar domur domur dal verir
    Kimi uzar birbirine el verir
    Kimi meyva verir kimi gül verir
    Kuşlar üstünde dillenir ağaçlar
    Yazbaharda bahçe ile bağ ile
    Kaba çamın gürlemesi dal ile

    Koç yiğidin eğlenmesi yar ile

    Muhabbet eder eğlenir ağaçlar

    Pir Sultan Abdal’ım Hatayi şahım
    Adem için ne halk etmiş Allah’ım
    Güz gelince salar yaprağın dalın
    Vakti geldimi sulanır ağaçlar
    22.
    Hızır Paşa’nın zulmü var ise

    Ne yapayım benim de bir ahım var

    Senin tuğlu padişaın var ise

    Benim arkam kal’em bir Allahım var

    Şol icra Tanrısı yatmaz uyumaz
    Kimsenin hakkını kimsede komaz
    Hünkâr sağır olmuş ünümü duymaz
    Masumlar boğdurur padişahım var
    Gönül verdim ikrar verdim Hayder’e
    Geçmem beni etseler pare pare

    İrafizi deye çektiler dare

    Acab benim bunda ne günahım var

    Pir Sultan Abdal’ım yedullahımız
    Batına hükmeder padişahımız
    Sahib çıkar miskin kul (a) Allahımız
    Şefaat edecek güzel şahım var
    23.
    Birlik makamında bir güzel gördüm

    Leblerinin şekeri var kandi var

    Âşıkı çok imiş aradım sordum

    Nice bencileyin derdimendi var

    Cemali geliyor hayalde düşte
    Canım asumanda kandilde düşte
    Uzakta yakında yepinde pişte
    Her nereye baksam Ali'm kendi var
    Gâh bahçeye girer gülden görünür
    Gâh mana söyleşir dilden görünür

    Gâh gönül evinde mihman görünür

    Âşıkına türlü türlü fendi var

    Şükür olsun bu sevdaya ulaştım
    Muhabbet bağını gezdim dolaştım
    On İki İmam'ın cemine düştüm
    Şimdi boynumuzda aşk kemendi var
    Pir Sultan'ım sever böyle dilberi
    Bu cümle Cihanın yekta gevheri

    Kahrın lutfun çeker ise gel beri

    Sevdiğimin nerde bir menendi var

    24.

    Viran bahçelerde bülbül öter mi

    Gönül eğlencesi gül olmayınca

    Merhemsiz yaralar unar biter mi

    Bir gerçek Veliden el olmayınca

    Nefse uyan Hakka uymuş değildir
    Gaziler namazın kılmış değildir
    Bu gezen abdallar derviş değildir
    Arkasında hırka şal olmayınca
    Tabib olmayınca yaram sarılmaz
    Mürşid olmayınca Pire varılmaz

    Yüzbin asker olsa yezid kovulmaz

    Eli Zülfikar'lı Al (i) olmayınca

    Bu aşk meydanında bir divan olur
    O meydana düşen nevcivan olur
    İtikatsız talib boş kovan olur
    Vızılar arısı bal olmayınca
    Değme arif bunu böyle bilemez
    Bilir ama yine arif olamaz

    Her mürşid ölüyü diri kılamaz

    Hünkâr Hacı Bektaş Vel (i) olmayınca

    İki melek gelir sual sorarlar
    Döker de hurcunu gevher ararlar
    Bir kılın üstüne köprü kurarlar
    Geçemezsin Hakka kul olmayınca
    Pir Sultan'ım baştan dalga aşırır
    Bu aşkın doluşu aşka düşürür

    Her bildiğin rehber çiğ mi pişirir

    Yanıp ateşlere kül olmayınca

    25.

    Çeke çeke ben bu dertten ölürüm

    Seversen Ali'yi değme yaram

    Ali'nin yoluna serim veririm

    Seversen Ali'yi değme yarama

    Ali'nin yarası yar yarasıdır
    Buna merhem olmaz dil yarasıdır
    Ali'yi sevmeyen Hakk'ığn nesider
    Seversen Ali'yi değme yarama
    Bu yurt senin değil konup göçersin
    Ali'nin dolusun bir gün içersin

    Körpe kuzulardan nasıl geçersin

    Seversen Ali'yi değme yarama

    Ilgıt ılgıt oldu akıyor kanım
    Kem gelde didara talihim benim
    Benim derdim bana yeter ey canım
    Seversen Ali'yi değme yarama
    Pir Sultan Abdal'ım deftere yazar
    Hilebaz yar ile olur mu pazar

    Pir merhem çalmazsa yaralar azar

    Seversen Ali'yi değme yarama

    26.

    Ne güzelce muradıma ererken

    Felek beni nazlı yardan ayırdı

    Al yanaktan kırmızı gül dererken

    Felek beni nazlı yardan ayırdı

    Demir kafeslerdir benim durağım
    Yanar iken yanmaz oldu çırağım
    Gün be gün artıyor derdim firakım
    Felek beni nazlı yardan ayırdı
    Yaz gelince yazı yaban yurt olur
    Ak sürüye kara koyun kurd olur

    Sevip sevip ayrılması derd olur

    Felek beni nazlı yardan ayırdı

    Yaz gelince atlar çıkar çayıra
    Kadir mevlam sevdiğini kayıra
    Meğer beni senden ölüm ayıra
    Felek beni nazlı yardan ayırdı
    Pir Sultan Abdal'ım dağları aşam
    Aşam aşam ırmaklara karışam

    Hiç başına gelen var mı danışam

    Felek beni nazlı yardan ayırdı

    27.

    Hazreti Ali'nin devri yürüye

    Ali kim olduğu bilinmelidir

    Alay alay gelen gaziler ile

    İmamların öcü alınmalıdır

    Kendin teslim eyle bir serçeşmeye
    Er oldur ki yarın senden şaşmaya
    Bir munafık bin gaziye düşmeye
    Din aşkına kılıç çalınmalıdır
    Yeryüzünü kızıl taçlar bürüye
    Munafık olanın bağrı eriye

    Sahib-i zamanın emri yürüye

    Sultan kim olduğu bilinmelidir

    Çağırırlar filan oğlu filana
    Ne itibar Yezid kavli yalana
    Kılıcın arştadır doğru gelene
    Ya ser verip ya ser alınmadır
    Pir Sultan Abdal'ım ey Dede Himmet
    Kendine cevr etme aleme rahm et

    İstanbul şehrinde ol sahib devlet

    Tac-ı devlet ile alınmalıdır

    28.

    Gelin özümüze sitem uralım

    Hile ile hurda ile hal olmaz

    Hakkın divanına nice varalım

    Hak katında yalancıya yer olmaz

    Yine gerçeklerden açtık kapuyu
    Bir pirin önünde kıldık tapuyu
    Arı birlik ile yapar yapuyu
    Birlik ile bitmeyende bal olmaz
    Erenler gafletten kalktı uyandı
    Gerçeklerin nefesine boyandı

    Bu yolun içine girde uyandı

    Be gaziler bunda hiç vebal olmaz

    Ali kulu olan Hak'tan utana
    Var pazarlık ile cevher satana
    Bu yolun içinde riya tutana
    Sürün gitsün dört kapuda yer olmaz
    Pir Sultan'ım eydür kalbimiz nurdur
    Müminler gözlüyse munafık kördür

    Erenlerin yolu kadimdir birdir

    Her tepenin başında da yol olmaz

    29.

    Bülbül olsam gül dalında şakısam

    Öz bağında biten gül neme yetmez

    Süleymanın kuş dilinden okurum

    Bana talim olan dil neme yetmez

    Derviş oldum pir eteğin tutarım
    Hakka doğru çekilmiştir katarım
    Baykuş gibi garip garip öterim
    Issız viraneler çöl neme yetmez
    Aşk kitabın ele aldım yazarım
    Yolum Hakka doğru meylim nazarım

    Neme gerek dağı taşı gezerim

    Karşıda görünen yol neme yetmez

    Dünyanın ötesi neden malumdur
    Anın da aslına eren alimdir
    Az yaşa çok yaşa sonu ölümdür
    Bana hırkayla şal çul neme yetmez
    Pir Sultan'ım sırrım kimseler bilmez
    Tevekkül malını erteye koymaz

    Kişi kısmatından artuğun yemez

    Bana kısmat olan mal neme yetmez

    30.

    Hacı Bektaş tekkesinin dışında

    Dediler bir suna aştı yalınız

    Ayrılmışlar yaranından eşinden

    Dediler bir suna aştı yalınız

    Eşinden ayrıldı Bektaş'a vardı
    Kuru göllerde çok savaşlar kıldı
    Ayrılık haberin Mucur'dan aldı
    Dediler bir suna aştı yalınız
    Geçti m'ola Kızılırmak boyunca
    Çeken bilir ayrılığı doyunca

    Ayrılmıştır On İki İmam soyunca

    Dediler bir suna aştı yalınız

    Aştı m'ola Kırlangıç'ın belini
    Avcı rast gelirse yolar telini
    Arzulamış gider dostun elini
    Dediler bir suna aştı yalınız
    Pir Sultan Abdal'ım gönlümüz paslı
    Tutu kumru gibi kafeste besli

    Hünkâr Hacı Bektaş Veli'dir nesli

    Dediler bir suna aştı yalınız

    31.

    Yürü bre Hızır Paşa

    Senin de çarkın kırılır

    Güvendiğin padişahın

    O da bir gün dev (i) rilir

    Nemrud gibi Anka n'oldu
    Bir sinek havale oldu
    Davamız mahşere kaldı
    Yarın bu senden sorulur
    Şahı sevmek suç mu bana
    Kem bildirdin beni Hana

    Can için yalvarmam sana

    Şehinşah bana darılır

    Hafid-i Peygamber'im has
    Gel Yezid Hüseynimi kes
    Mansur'um beni dâra as
    Ben ölünce il durulur
    Ben Musa'yım sen Firavun
    İkrarsız Şeytan-ı lain

    Üçüncü ölmem bu hain

    Pir Sultan ölür dirilir

    32.

    Dağdan kütür kütür hezen indirir

    İndirir de ataşlara yandırır

    Her evin devliğin öküz döndürür

    İreçberler hoşça tutun öküzü

    Öküzün damını alçacık yapın
    Yaş koman altını kuruluk sepin
    Koşumdan koşuma gözünden öpün
    İreçberler hoşça tutun öküzü
    Pir Sultan'm der ki kaynar coşunca
    Tekne hamur kalmaz ekmek pişince

    Adem At (a) öküzün çifte koşunca

    İreçberler hoşça tutun öküzü

    33.

    Gidi Yezid bize Kızılbaş demiş

    Meğer Şah'ı sevmiş dese yoludur

    Yetmiş iki millet sevmezler şahı

    Biz severiz Şah'ı Merdan Ali'dir

    Kırkımız da bir katara dizildik
    Hak Muhammed ümmetine yazıldık
    Hakikat şerbeti olduk ezildik
    Biz içeriz bize sunan Ali'dir
    Gidi Yezid bizler haram yemedik
    Batındaki gördüğümüz demedik

    İkrar birdir dedik geri dönmedik

    Yedileriz birincimiz Ali'dir

    Muhammed dinidir bizim dinimiz
    Tarikat altından geçer yolumuz
    Hem Cibril-i Emin'dir rehberimiz
    Biz müminiz mürşidimiz Ali'dir
    Pir Sultan'ım Nesimi'dir pirimiz
    Evvel kurban ettik Şah'a serimiz

    On İki İmam meydanında dârımız

    Biz şehidiz serdarımız Ali'dir

    34.

    Emek çektim bir ev yaptım erenler

    Yine bu güzele bildiremedim

    Bahar geldi çiçek bitti ot bitti

    Toprak güldü taşı güldüremedim

    Önüne rehber almıştır kadıyı
    Gelir kitabın okuyu okuyu
    Burhan ile buldum yetmiş ikiyi
    İkisin bir kaba sığdıramadım
    Yüreğimde belli belli yaralar
    Şeytan kalbin almış gözün köreler

    Hakka niyaz eylemeye ar eyler

    Eğilip bir secde kıldıramadım

    Hu demine bir ikrarı güdenin
    Tuh yüzüne ikrarından dönenin
    Pir Sultan'ım munafıkın nadanın
    Gönül aynasını sildiremedim
    35.
    Hızır Paşa bizi berdar etmeden

    Açılın kapılar Şah'a gidelim

    Siyaset günleri gelip yetmeden

    Açılın kapılar Şah'a gidelim

    Gönül çıkmak ister Şah'ın köşküne
    Can boyanmak ister Ali müşküne
    Pirim Ali On İki İmam aşkına
    Açılın kapılar Şah'a gidelim
    Her nereye gitsem yolum dumandır
    Bizi böyle kılan ahd ü amandır

    Zincir boynum sıktı haylı zamandır

    Açılın kapılar Şah'a gidelim

    Ilgın ılgın eser seher yelleri
    Yare selam eylen Urum Erleri
    Bize Peyik geldi Şah bülbülleri
    Açılın kapılar Şah'a gidelim
    Çıkarım bakarım kale başına
    Mümin müslümanlar gider işine

    Bir ben mi düşmüşüm can telaşına

    Açılın kapılar Şah'a gidelim

    Yaz seli gibiyim akar çağlarım
    Hançer alıp ciğerciğim dağlarım
    Garip kaldım şu arada ağlarım
    Açılın kapılar Şah'a gidelim
    Pir Sultan'ım eydür mürvetli Şah'ım
    Yaram başverdi sızlar ciğergahım

    Arşa direk direk de olmuş ahım

    Açılın kapılar Şah'a gidelim

    36.

    Ben de şu dünyaya geldim geleli

    Emanetten bir don giymişe döndüm

    Sahibi çıktı da elimden aldı

    Koru yerde koyup yaymışa döndüm

    O yar geldi geçti geri bakmadı
    Hendekler kazdırdım sular akmadı
    Çok yuva bekledim cücük çıkmadı
    Boş yuva beklemiş yoz kuşa döndüm
    Pir Sultan Abdal'ım bu dünya fani
    Baştan başa kim sürdü bu devranı

    Yarin bir çift sözü üşüttü beni

    Yüce dağ başında buymuşa döndüm

    37.

    Sofi mezhebimi niye sorarsın

    Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz

    Gözlüye gizli olmaz ne ararsın

    Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz

    Eğnimize biz kırmızı giyeriz
    Halimizce biz de mana duyarız
    İmam Cafer mezhebine uyarız
    Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz
    Her kulun çırağın yaksa Hak yakar
    Mümin olanları katara çeker

    Aslımız On İki İmam'a çıkar

    Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz

    Muhammed Ali'dir Kırkların başı
    Anı sevmeyenin nic'olur işi
    Yezid'e lanetle atalım taşı
    Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz
    Biz tüccar değiliz alıp satmazız
    Erenler malına hile katmazız

    Gönlümüz geniştir biz kin tutmazız

    Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz

    İlkbaharda açılmıştır gülümüz
    Hakkin dergâhına gider yolumuz
    On İki İmamı okur dilimiz
    Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz
    Pir Sultan'ım söyler ganidir gani
    Evveli Muhammed ahırı Ali

    Anlardan öğrendik erkânı yolu

    Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz

    38.

    Gelin canlar bir olalım

    Münkire kılıç çalalım

    Hüseyn'in kanın alalım

    Tevekkeltü taalallah

    Özü öze bağlayalım
    Sular gibi çağlayalım
    Bir yürüyüş eyleyelim
    Tevekkeltü taalallah
    Açalım kızıl sancağı
    Geçsin yezitlerin çağı

    Elimizde aşk bıçağı

    Tevekkeltü taalallah

    Pir Sultan'ım geldi cuşa
    Münkirlerin aklı şaşa
    Takdir olan gelir başa
    Tevekkeltü taalalla


    WWW.TURNADERGİSİ.DE


    KARADENİZE@LİVE.COM

    PATİ[email protected]

  • sivas katliamı19.03.2008 - 20:11

    BEHÇET AYSAN SİVASIN IŞIĞI SÖNMEZ......! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! !


    Behçet Safa AysanBehçet Safa Aysan, şair ve tıp doktoru (1949-1993) .


    Hayatı [değiştir]1949 yılında Ankara'da doğdu. Selimiye Askeri Ortaokulu ve Kuleli Askeri Lisesi'nde okudu. 1968'de Ankara Tıp Fakültesi'ne askeri öğrenci olarak girdi.

    12 Mart döneminden sonra politik nedenlerle ara vermek zorunda kaldığı tıp öğrenimi sırasında çeşitli işlerde çalıştı. Mezun olduktan sonra İzmit'e atandı. Ankara'da psikiyatri ihtisası yaptı. SSK Yenişehir Dispanseri'nde doktor olarak çalışmaktaydı.

    2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Madımak Oteli'nde yakılarak öldürülen 35 kişiyle birlikte can verdi. Ölümünden sonra Türk Tabipleri Birliği tarafından adına şiir ödülü verilmeye başlandı.


    Yapıtları [değiştir]Karşı Gece (1983)
    Sesler ve Küller (1984 Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü)
    Eylül (1986, 1988 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü)
    Deniz Feneri (1987 Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü)
    Şiirler (1990)
    Behçet Aysan Kitabı (1993)
    Üç Kardeştiler (Radyo Oyunu, 1995)


    PATİ[email protected]

    KARADENİZE@LİVE.COM

  • pir sultan abdal19.03.2008 - 15:38

    Pir Sultan'ın Yaşadığı Dönem: Tanık Olduğu ve İçinde Yaşadığı Alevi Halk Hareketleri

    Ismail Kaygusuz

    Celaleddin Ulusoy'un getirdiği yaklaşımla Kalender Çelebi'ye bağlandığında, Pir Sultan'ın yaşadığı dönem, yukarıda değindiğimiz birinci görüşte ileri sürülen dönemle, yani 2. Bayezid (1483-1512) , 1. Selim (1512-1520) ve Kanuni Süleyman (1520-1566) zamanlarıyla denk düşebiliyor.

    Bunun yanısıra, İlhan Başgöz'ün, Düzmece Şah İsmail'in (1577-8) “Pir Sultan'ın beklediği Şah” olduğuna tarihsel kanıt olarak gösterdiği dörtlüğe göz atalım:

    Pir Sultan Abdal'ım dost çiresine

    Arzumanım kaldı Şah cilvesine

    60 ile 73'ün arasına

    Özümü irfana koşamam m'ola

    İlhan Başgöz, rakamları Hicri 960 (1552-53) ve Hicri 973 (1565-6) tarihleri olarak yorumlayıp, “bu yıllar arasında, özünü irfana koşmak isteyen Pir Sultan yaşamaktadır” diyor. (S. Eyuboğlu, agy, s. 55) Hangi gerekçe ile bu rakamları tarih kabul ettiği açık değil.

    Neden Pir Sultan Abdal, 60 ile 73 yaşları arasında özünü irfana koşmuş olmasın? Demek ki ömrünün bu dönemi, onun olgunlaştığı ve çağının bilgilerine ulaşıp onları özümsediği dönemdir. Bizce bu şiiri Pir Sultan 73 yaşlarındayken yazmış olmalıdır. Belki de Hızır Paşa'nın zindanlarında, ömrünün son zamanlarında yazmıştır. Böyle olunca onun 1475-80 arasında doğmuş olabileceği ortaya çıkıyor.

    Bu tarihi esas aldığımızda, “Pir Sultan'ın zamanında, yaşadığı çevrede herhangi bir halk hareketi olmamış ve kendisi de böyle bir harekete katılmamıştır” diyenlerin (bu iddia sahipleri için bkz. Baki Öz: Osmanlı'da Alevi Ayaklanmaları, s. 191) niyetlerinin karanlık olduğu görülür. Çünkü Pir Sultan Abdal, bu tarihe göre, 30 yaşlarından itibaren, idam edilinceye kadar en az on Alevi halk hareketi yaşadı. Büyük kırımlar ve kanla bastırılmış onca ayaklanmaya, Çaldıran savaşı (1514) öncesi ve sonrasında, yüzbinlerin öldürüldüğü toplu Kızılbaş kırımlarına tanık oldu. İran savaşları sırasında (1548-55) Kanuni'nin Kızılbaş kırımından yakasını kurtaramadı.

    Pir Sultan Abdal'ın yaşamış ve tanık olduğu bu halk hareketlerinden bazılarına değinelim:

    1. 1509-11 yılları arasında iki yıl süren Şah Kulu Sultan ayaklanması: Bu, Şah İsmail Safevi'yi dayanak alıp başlayan, ama kısa zamanda bağımsız gelişerek, Anadolu ve Rumeli'yi saran ve doğrudan siyasal iktidara yönelik bir Alevi halk hareketiydi. Yenilgiden yenilgiye uğrayan Osmanlı kuvvetleri, ancak Vezir Hadım Ali Paşa'nın yönetiminde Sivas yakınlarında Gedikhan'da yapılan savaşta Şah Kulu'nu öldürerek ayaklanmayı bastırabildiler. 1511 Haziran'ında yapılan bu savaşta Ali Paşa da öldü. Şahkulu Sultan'ın ölümüyle halk birlikleri dağıldı, 15 bin kadarı İran'a geçti. Şah İsmail daha başlardayken, bu hareketten desteğini çekmiş sudan bahanelerle birçoğunu katletti...

    2. Nur Ali Halife ayaklanması: 1512 yılında Tokat, Amasya, Yozgat ve Çorum yörelerindeki Alevi kitleler tarafından gerçekleştirildi. Nur Ali, Şah İsmail'in halifelerindendi. Tokat'da Şah İsmail adına hutbe okuttu. Şehzade Ahmed'in (Yavuz Selim'in kardeşi) isyanı bastırmakla görevlendirdiği Sinan Paşa'yı iki bin askeriyle öldürüp, Sivas'ı kuşattı. Şehzade Ahmed'in oğlu Murat Kızılbaş olmuş ve Nur Ali Halife'yle işbirliğine girmişti. Nur Ali, emrinde 10 bin kişilik kuvvet bulunan Murat'la Kazova'da birleşti. Aynı yılın yazında Erzincan yakınlarında Göksu'da yapılan savaşta Nur Ali Halife birlikleri Osmanlı ordusuna yenildi. Bıyıklı Mehmed Paşa, Nur Ali'nin başıyla birlikte 600 isyancı Kızılbaşın kellesini Yavuz'a İstanbul'a gönderdi. Doğrusu ise, F. Sümer'in yazdığı gibi, Nur Ali Halife kurtulup Erzincan'a döndü. Kendisi 1514 Çaldıran savaşında Şah İsmail'in kumandanlarından biri olarak görev yapmıştır. (Faruk Sümer: Safevi Devletinin Kuruluşu, s. 35-36) Şah İsmail, kendisi adına başkaldıran Nur Ali Halife’yi de desteksiz bırakmıştı. Bununla da kalmıyarak Çaldıran savaşının başında, Osmanlı ordusunun özelliklerini çok iyi tanıyan Diyarbakır valisiyle birlikte Nur Ali’nin de savaş planlarını kabul etmemiştir. Kızılbaş ordusunun Çaldıran’da yenilmesinin birinci nedeni Şah İsmail’in ateşli silahlar kullanmayışıysa, ikinci önemli neden bu çok değerli iki Kızılbaş önderinin savaş taktiklerini reddetmesidir.

    Çaldıran öncesi ve sonrası iki yıl içerisinde Anadolu'da Büyük Kızılbaş Kırımları gerçekleştirildi. Osmanlı'yla Safevi devleti arasında 1514 yılında yapılan Çaldıran savaşı, Anadolu Kızılbaşları için bir dönüm noktasıydı. Bu büyük yenilgiyle Şah İsmail’den umutlar kesildi.

    Bütün bu olaylardan, o sırada otuzunu aşmış bulunan Pir Sultan uzak mı kalmıştır? Hayır, tersine tamamıyla içinde bulunuyor ve kendisi Anadolu Kızılbaş siyasetinin öncülerindendi.

    3. Bozoklu Celal, 1517 yılı ortalarında, Yavuz Selim'in Mısır seferi sırasında ayaklandı. Amasya ve Tokat bölgelerinin Alevi Türkmenlerini başına toplamıştı. Bozoklu Celal eyleminin tabanının oluşturan 20 bini aşkın yoksul halk ve köylüler, iki yıla yakın süre Osmanlı'ya karşı mücadele verdiler. Ferhad Paşa liderliğinde ordunun üstlerine yürümesi karşısında Bozoklu Celal ve yandaşları Turhal, Zile, Artova ve Sivas üzerinden İran'a yöneldiler. Ancak sonunda Erzincan'da Celal yakalanıp kafası kesildi ve Yavuz'a gönderildi.

    4. Şah Veli ayaklanması: 1519'da Yozgat'ta başladı. Şah Veli, Bozoklu Şah Celal'ın talibiydi. Çevresinde toplanan 4 binden fazla insanla Celal'ın öcünü aldı. Zile'de Sivas beylerbeyi Şadi Paşa'yı savaşa zorlayarak, birliklerini dağıttı. Çarpışmalarda Sivas defterdarı öldürüldü ve Şadi Paşa yaralandı. Bu olayla Şah Veli büyük ün kazandı. Öyle ki bir Osmanlı tarihyazıcısı, sonradan onun “Şah İsmail Safevi'in bile adını unutturduğunu” yazacaktır. Şah Veli’nin kuvvetleri, aynı yılın ortalarına doğru, Kızılırmak üzerindeki Şahruh köprüsü yakınlarında Osmanlının Husrev Paşa’sına ve büyük bir Alevi katliamı daha yapıldı.

    5. Süklün ve Baba Zünnun ayaklanmaları da Alevi Türkmenlerin yoğun olduğu Bozok'da (Yozgat) çıkmış, Tokat, Sivas, Amasya, Maraş, Adana, Tarsus ve İçel yörelerine kadar yayılmıştır. Osmanlı'nın ağır baskıya dayanan toprak-vergi-köylü siyaseti, Aleviler ve Alevilik inancına horbakışı, Alevileri “mülhid, rafızi (dinsiz, sapık) ” olarak nitelemesi ve hakaretin ötesinde Aleviliği “ağır suç” kapsamında görmesi, ayaklanmaların ana nedenleriydi.

    Türkmen oymaklarından Süklün aşiretinin Koca Dede'sine devlet memurlarının yaptığı hakaret (hiç bıçak vurmadığı sakalının, bıyığının zorla kestirilmesi) , Alevi Türkmenlerin geniş tepkisine yol açan bir kıvılcım oldu. Yoksul halkın başa geçirdiği Baba Zünnun'un 1525'lerde başlattığı ayaklanma, hızla gelişip yayıldı ve 1527'ye kadar sürdü. Ayaklanma sırasında Bozok sancak beyi Mustafa bey, İlyazıcısı Kadı Muslihüddin öldürüldüler. Sancak beyinin Kanuni'nin halasının oğlu olması, İstanbul'da geniş yankı uyandırmış ve isyanı bastırmak üzere Hurrem Paşa görevlendirilmişti.

    Baba Zünnuncu Alevi yığınlar, Kayseri yakınlarında Hurrem Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetlerini perişan ettiler. Hurrem Paşa, İçel sancak beyi Ali bey, Kayseri valisi Behram bey ve daha birçok zeamet ve timar sahibi beyler öldürüldü. Bu başarılarıyla taraftarları artan Baba Zünnun ise Artova ve Kazova'ya doğru ilerleyerek, Alevi köylü yığınlarının kaynağına yöneldi.

    Osmanlı yönetimi bu kez Rumeli beylerbeyi Hüseyin Paşa'yı, Sivas beylerbeyi Hasan Paşa'yı ve Maraş beyi Mahmut'u isyanı bastırmakla görevlendirdi. Hüseyin Paşa tüm eyalet askerleriyle Zünnun'un üzerine yürüdü. Höyüklü'deki kanlı çarpışmalarda, Baba Zünnun'un kendisi ve yandaşlarından çok ölenler oldu, ama Aleviler Osmanlı ordusuna pes etmediler. Dağlara çekilip toparlandılar. Vakit geçirmeden yeniden Osmanlı güçlerine saldırıp onları dağıttılar ve Hüseyin Paşa öldürüldü.

    Baba Zünnuncu Alevi Türkmenler, daha sonra, güneyden gelen Diyarbakır beylerbeyi Hüsrev Paşa'nın Kürt birlikleri tarafından dağıtıldılar.

    Aynı yıllar içinde, Atmaca ayaklanması, babasının öldürülmesiyle oymağının başına geçen Zünnunoğlu; Maraş, Adana, Tarsus-İçel hattında Tonuzoğlu ve Yenice Bey, yine Adana'da Veli Halife, Seydi Bey ve İnciryemez Alevi kökenli halk ayaklanmaları, aynı zincirin halkalarıydı ve resmi tarihin “Yükselme Devri” adını verdiği Kanuni Süleyman'ın “Cihan İmparatorluğu'nu” temelinden sarsıyorlardı.


    www.turnadergisi.de


    [email protected]

  • sivas katliamı19.03.2008 - 15:12

    METİN ALTINOK SİVASIN IŞIĞI SÖNMEZ.....! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! !


    Hayatı [değiştir]1941 yılında Bergama, İzmir'de doğdu. Karşıyaka Lisesi ve Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe bölümünü bitirdi. Bingöl'ün Genç ilçesinde, Karaman imam hatip lisesinde felsefe öğretmenliği yaptı.

    Sivas katliamından (2 Temmuz) ağır yaralı olarak kurtuldu ancak komadan çıkamayarak 9 Temmuz 1993'te Ankara'da vefat etti.


    Sanatı [değiştir]Metin Altıok'u şiirleri 70'li yıllarda yayınlanmasına karşın, şiirlerinin kaynakları bakımından 60'lı yılların geç ürün veren (ya da geç yayınlanan) bir şairi olarak nitelemek gerekir. Gezgin'de Servet-i Fünun'dan, Haşim'den, Dranas'dan, İkinci Yeni'ye, ve 60'lı yıllar şiirinin bazı ortak söyleyişlerine kadar çeşitli etkilenmeler var. Bu kuşağın en romantik, duygucu şairleri arasında. Dili yalın. Benzetme yapmayı, anlaşılması güç olmayan simgeler kullanmayı seviyor. Bu kitabında halk şiiri biçimlerinden de yararlanıyor. Yerleşik Yabancı'da tüm şiirler tek bir şiirmiş izlenimi uyandırıyor..Söyleyişte ve konularda tekdüzelik var. Buna karşılık Kendinin Avcısı'nda kendine özgü bir sese, romantik, acılı ve yalın bir söyleyişe ulaşıyor. Simge, alegori ve mecazlardan ölçülü bir tutumla yararlandığı bu şiirleriyle şiirimizin lirik geleneklerine bağlanıyor.

    SİVASIN IŞIĞI SÖNMEZ SÖNMEYECEK.................! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! !


    KARADENİZE@LİVE.COM


    PATİ[email protected]

  • sivas katliamı18.03.2008 - 21:24

    SÖNMEZ IŞIKLAR.........! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! !

    Muhlis Akarsu, (d. 1948 Kangal, Sivas - ö. 2 Temmuz 1993 Sivas) Saz sanatçısı. 2 Temmuz 1993 günü bir grup saldırganın çıkardığı olaylar sonucunda Sivas Madımak Oteli'nin yakılması sonucunda katledilerek hayata veda etmiştir.

    Kangal İlçesinin Minarekaya köyünde doğdu. İlkokulu Minarekaya'da okudu. Bu dönemde Bektaşi Cem cemaatlerinde, yörenin seyitlerinin ve ozanlarının etkisinde kalarak saz çalıp söylemeye başladı. Malatya'da ortaokulda okurken, ekonomik yetersizlikler nedeniyle ikinci sınıftan ayrıldı. Küçük yaşlardan itibaren şiir yazdı, deyiş ve nefes kurdu. Bağlamasıyla birlikte zakirlik yaptı.

    1970 yılında İstanbul'a yerleşti. 1970'li yıllarda söz ve müziği kendine ait olan ilk 45'lik plağı çıkardı. Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre, Karacaoğlan, Aşık Veysel doğrularından yola çıkarak kendine insan sevgisini şiar edindi. Tüm yaptıklarında bu ana temayı temel aldı. 1972 yılında, Seyyit Halil Çiftlik'in kızı Muhibe Leyla Çiftlik ile evlendi. Bu evliliğinden Pınar, Çınar ve Damla adlarında üç kızı oldu.

    Sanatında, 1970'lerden itibaren dönemin etkili aşığı Mahzuni Şerif'in izleri belirdi. Uzunca bir süre Mahzuni'nin deyişlerini çaldı ve okudu. Bu arada Alevi-Bektaşi aşık geleneğinden de kopmadı. Pir Sultan, Kul Himmet gibi ozanların birçok deyişini geleneksel kalıplardan çıkmadan seslendirdi.

    1980'li yılların başlarında Alevî Dedeleri'nin çaldığı kısa kollu bağlamayı gündeme getiren ve halk müziğinin niteliğini yükselten Muhabbet Gurubu'nun (Arif Sağ, Muhlis Akarsu, Yavuz Top, Musa Eroğlu) oluşum fikri Akarsu'dan çıktı. Muhlis Akarsu, her yıl yapılan Hacı Bektaşi, Abdal Musa, Veli Baba, Pir Sultan gibi Alevî toplumunun kültürel etkinliklerine katılırdı.

    1980'li yıllarda türkülerinden dolayı üç yıl cezaevinde yattı. O güne kadar usta malı deyişlerle kendini gösteren Muhlis Akarsu, 1980'lerin başından itibaren deyişlerindeki anlatımı güçlü, bağlamasına hakim ve sesini deyiş tavrında kullanabilen bir sanatçı görünümündedir.

    Fikri kendisinden çıkan 'Muhabbet' serisinin (4.hariç) her yapıtında yer aldı. Eserleri çeşitli türlerde şarkı söyleyen sanatçılar tarafından okundu.

    Portekiz asıllı Kanadalı şarkıcı Nelly Furtado’nun 2006’da piyasaya sürdüğü 8 milyon satan “Loose albümündeki “Wait For You adlı parçasının müziğinin, Muhlis Akarsu’nun 'Kalan Müzik'den çıkardığı “Ya Dost Ya Dost adlı albümünde yer alan, sözleri Pir Sultan Abdal’a ait olan “Allah Allah Desem Gelsem adlı türküden 'alındığı' anlaşıldı. Albümün kartonetinde “Wait For You adlı parçanın müziği ile ilgili bilgide Muhlis Akarsu’nun ve Pir Sultan Abdal’ın isimlerinden herhangi birinin yer almadığı görüldü.

    2 Temmuz 1993 günü Sivas Katliamı'nda bir grup saldırgan tarafından Madımak otelinin ateşe verilerek yakılması sonucunda öldürülmüştür. Yaşamı boyunca 100'den fazla kırkbeşlik plak, 4 uzunçalar, 20 kaset ve yüzlerce deyiş bırakır.

    Muhlis Akarsu'nun yapıtlarının hemen hemen tümünün lirik bir ifadeyle yapıldığı ve söylendiği hemen fark edilir. Repertuarının büyük bir bölümünde aşk ve sevda deyişlerine yer verdiği görülür. Akarsu'nun yar üzerine söylediği, feleğe çattığı, gurbete içerlediği, ayrılığa üzüldüğü yüzlerce deyişi vardır. Deyişlerinde toplumsal konulara da kayıtsız kalmaz. Ancak bu, sevgi üzerine söylediği deyişler kadar çok öne çıkmaz. Birkaç deyişinde cahilliğe, köleliğe, yoksulluğa başkaldırdığı görülür. Alevi-Bektaşi edebiyatının ve müziğinin deyiş türüyle ünlenen aşığı Muhlis Akarsu'nun Pir Sultan Abdal ve Karacaoğlan etkisindeki tavrını her zaman hissetmek mümkündür.

    KARADENİZE@LİVE.COM
    PATİ[email protected]

  • pir sultan abdal18.03.2008 - 20:08

    PİR SULTAN ABDAL

    Pir Sultan Abdal, yedi ulu Alevi ozanından birisidir.Kişiliğiyle, sanatıyla, direnişiyle günümüzde de güncelliğini ve haklılığını korumaya devam ediyor.

    Pir Sultan Abdal’ın asıl ismi Haydar’dır. Soyu Yemen’den olup oradan Hoy’a yerleştikleri Anadolu’ya göçle beraber Sivas Yıldızeli Banaz yaylasına yerleştiği belirtilmektedir. Kesin doğum ve şahadet tarihi bilinmemekle beraber 1500’lü yıllarda yaşadığı varsayılmaktadır. Pir Sultan Abdal’ın en büyük özelliği ne pahasına olursa olsun inandığı değerlerden zerre kadar taviz vermemesidir. Pir Sultan Abdal’ın günümüzde de oldukça popüler olan şiirlerinden anlaşıldığı üzere, Pir Sultan komple bir insandır. O salt bir şair değil, aynı zamanda halkın önderi, sözcüsü olarak siyasi bir kişiliktir de. Nitekim bunu bilen Osmanlı devleti, Pir Sultan’a mevki makam sunmuş bunda başarılı olamayınca Pir Sultan’ı idam ettirmiştir. Osmanlı devleti onu idam edip yok edeyim derken Pir Sultan Abdal daha da ölümsüzleşti.

    Pir Sultan Abdal, şiirlerinde genellikle Alevi davasına ve ulularına olan bağlılığını işlemiştir. Bunların başında da Hz. Muhammed, Hz. Ali, On iki İmamlar, Hacı Bektaşi Veli gelmektedir. Pir Sultan kendi çağının acılarına ancak direnişle son verileceğini coşkulu bir şekilde şiirlerinde dile getirmiştir. Pir Sultan Abdal’ın yaşadığı 1500’lü yıllarda Anadolu da Osmanlı zulmü vardı. Osmanlı devleti halkı ağır vergilere bağlıyor olmadık baskılar uyguluyordu. Bu baskıların sonucu sürekli isyanlar, başkaldırılar gelişiyordu. Gelişen başkaldırılar anlı-şanlı Osmanlı imparatorluğunu sarsıyordu. Osmanlı imparatorluğunun yöneticileri sadece isyan edenleri değil, bir baştan bir başa tüm halkı kılıçtan geçirip, kanlı saltanatlarını sürdürüyorlardı. İşte Pir Sultan Abdal böylesi koşulların ağır olduğu bir dönemde Anadolu’yu karış karış gezerek bir muhalefet hareketi geliştiriyor ve halkı sömürücü düzene karşı direnmeye çağırıyordu. Pir Sultan Abdal’ın çağrısı salt Aleviler için değil, Osmanlının sömürge düzeninden rahatsız olan herkeseydi. Pir Sultan’ın en büyük propaganda malzemesi Alevi öğretisindeki eşitliği, paylaşmacılığı dile getirdiği şiirleriydi. Pir Sultan Abdal Alevi öğretisi hakkında muazzam bir bilgi birikimine sahipti. Bu bilgisini şiirlerine yansıtıyor, bir ‘yol’ insanı olarak inancının gereklerini yerine getiriyordu. Bilindiği gibi Alevi inancının en belirgin özelliklerinden biriside, ne pahasına olursa olsun haksızlığa, sömürüye, zalimin zulmüne karşı olmaktır. Pir Sultan bu ilkeyi sonuna kadar savundu ve sonunda da Osmanlı devletinin Sivas paşası Hızır (Hınzır) tarafından astırılarak ilkeleri uğruna şehit edildi.

    Pir Sultan Abdal, Alevi toplumunun yetiştirdiği en büyük kahramanlardan biridir. Pir Sultan Abdal eylemiyle, sanatıyla bir çığır açmıştır. Anadolu da Pir Sultanlar geleneğini başlatmıştır. Bu gelenek onurlu, erdemli insan olma geleneğidir. Bu gelenek ve yarattığı değerler, evrensel anlamda bütün insanlık için bir şereftir.

    [email protected]

  • sivas katliamı12.03.2008 - 18:03

    GÜLE YEL DEĞDİ



    AHMET ÖZYURT
    1972 Ankara`da (Sivas / Sarkisla) dogdu
    Ögrenci

    Ahmet Özyurt, Bebekliginde çok uslu, hatta biraz zayif bir çocukmus. annesi Senem Özyurt, 'Her zaman tutmaya korkardim' diyor. Büyüdükçe fizigi gelisiyor Ahmet'in, uzun boylu, genis omuzlu, elleri ve ayaklari kocaman, atletik yapili bir delikanli oluyor. Basarili bir ögrencilikten sonra liseyi bitiriyor. Ögrenciligi sirasinda da komilik, garsonluk gibi küçük islerle çalisma yasamina atilan Ahmet Özyurt, bu konuda pek sansli olamiyor.

    'Yalin bir insandi, tek istegi okumak, iyi bir üniversiteye gitmek, iyi bir ise sahip olmakti' diyor Nurcan Özyurt. Annesi Senem Özyurt anlatimiyla 'Bir siçrasa, karsi caddeye geçebilen' bir yigit delikanli... Her saglikli genç gibi bedenini çok seven Ahmet Özyurt, evde agirlik çalisarak kol ve bacaklarini güçlendiriyor, 'kendini yerden yere atiyor'... En büyük ideali Üniversite okumak... Hep sonuca yaklasti, fakat bir türlü basarili olamadi. Belki de basarisiz oldugu tek alan Üniversite sinavlariydi.

    Ahmet Özyurt, en sevdigi iki eylemi; 'Kitap okumak ve spor yapmak' olarak belirtiyor. Ahmet Özyurt, 'Hayatin hep acilarini aklina getiren kisi mutlu degildir. Gerçekten mutlu kisi, içinde bir iyilik hisseden kisi demektir.' diye yazmis günlügüne... Ahmet Özyurt, kizkardesi kadar yakin bize 'Istedigi ve arzuladigi sonuçlara yaklasmisti, iyi bir insan olarak yasamayi, basarili ve mutlu olmayi fazlasiyla haketmisti, hayati haketmisti. basaracakti...
    Kendimi bir atom bombasi ve bir kuzu gibi hissediyorum diyordu Ahmet. Ahmet’te semahci idi.
    Üniversiteye girmeye hazirlaniyor, En çok sevdigi iki eylem okumak ve spor yapmakti. Günlük defteri güzel sözler kitabi gibi: Sorunlardan kaçmamak tam tersine üzerlerine gitmek gerek. Evet düsünmek gerek Her kitap okunmali, onlardan bir seyler kapilmalidir, diyor Ahmet. Ve gerçekten mutlu kisi gerçekten içinde bir iyilik hisseden kisidir, önemli olan insanlik adina bir seyler yapmaktir, Diyor, Ahmet Özyurt.

    Íbadeti cuma namazindan sonra cana kiymak olanlara ibret: Onun ibadeti, her an, insanca yasamak, insanca düsünmekti, insani sevmekti

    .........................................................................................................

    ASAF KOCAK
    1957 Yerköy Dogumlu
    Karikatürist

    Asaf Koçak bir karikatürist `di, fakat öncelikle bir insandi.
    ' yok devenin kusu' ' Cop Cumhuriyeti nin çizeri idi'. “insanin kendini sorgulamasi yeterli degil, mesele, dönüsebilmek, degisebilmek, mesele aynanin karsisina geçip kendine ATES-edebilmeyi becermekti”.Sakallarimdan baska her sey takma protez diyor ve son dakikalarinda, isyan borusu çalar gibi, Madimak koridorlarinda, ölüme mizika çaliyordu.
    Bir yandan ödenmeyen ev kirasi 'kapanan telefonu 'ki müzmin durumlari budu Asaf'in' öte yandan duygusal olarak yasadigi derin yikim, gerede yesil pantalonu mor çoraba rengarenk gömlekleriyle yasamini ti'ye alabilen bir Asaf Koçak yasiyor.

    .........................................................................................................

    ASIM BEZIRCI
    1927 Erzivan dogumlu
    Yazar, Arastirmaci

    1928'de demiryolu isçisi Hamdi Bey'le ev kadini Refika Hanim'in tek çocugu olarak dünyaya gelir Asim Bezirci. Üniversite yillarinda sosyalizmle tanisir. Türkiye Sosyalist Partisine girer. Refika Hanim hep bir denge isterdi. Sanki hassas bir terazi gibiydi. Siddetle karsiydi. Asim Bezirci, 67 yillik yasamina, bir insan ömrüne esit uzunlukta 70 kitap sigdirdi.Gençlige inaniyordu. Tercihi onlardan yanaydi.
    67 yilik hayatinda 70 kitapla,O sosyalizmin, edebiyatin siirin, halkin kütüphanesi idi.

    O Özgürlük, insanlik, baris, bir baskaldiri abidesi idi, özü sözü zülfü kâr olanlardan.
    O bir elestirmendi, çünkü elestirmedendaha iyiye güzele dogruya gidilemezdi.Topraga gül dikenleri, güle dil verenleri, O halk ozanlarimizi ölümsüzlestirdi. ‘Bir insan olarak her türlü güzelligi koruma sorumlulugunu tasiyorum’. Herkes te öyle davranmali, diyordu. Ankara´dan öteye Sivas´a gidip, Ucunda ölüm olsa bile, gençlere moral vermeyi tercih etmisti.

    .........................................................................................................

    ASUMAN SIVRI
    1977 Ankara`da dogdu
    Ögrenci

    Yasemin ve Asuman Sivri kardesler, 1991 yili ortalarinda, Pir Sultan Abdal Dernegi'nin kültürel çaliismalarina katiliyor ve kisa sürede semah topluluguna giriyor. Asuman Sivri, özverili çaliismasinin karsiligini alarak, Semah hocaligina yükseliyor.Yasemin, Asumun'dan iki yas daha büyük... 1992 yiiliinda Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü'ne giriyor. Semah ile basladigi kisisel çalismalarinda, giderek daha farkli kanallara yöneliyor. Dernegin Gençlik Komisyonu üyesi. Ayni zamanda kütüphane'den sorumlu. Kitaplari ciltliyor, numaralandiriyor.
    Sokullu Lisesi 2. sinif ögrencisi. Kamber Hoca, Çorum’lularin bir gecesinde tanisiyor, Yasemin ve SÍVRÍ kardeslerle. 16 yasinda semah hocasi oluyor Asuman, 3 grupta 100´e yakin kisiye semah ögretiyor. 2 temmuz 93 günü otelden evi arayip karnesini alip almadiklarini soruyor ailesine. Takdirname bekliyor, takdirname aldigini ögrenemeden yobazlar otele saldiriyorlar.

    Kamber Hoca çok sevdigi Asuman için: Asuman’ da her türlü özelik güzellik vardi, zeki ve çaliskandi. Emek veriyor çalisiyor çalistiriyordu.
    Bütün evren semah döner,
    Askindan günesler yanar.
    Ateste semaha duranlarin basiydi

    .........................................................................................................

    BEHCET AYSAN
    1949 Ankara`da dogdu
    Doktor ve Edebiyatçi

    Toplumsal gercekleri kirik ve duygulu bir tonla okuyucusuna ulastiran Behcet Aysan 1946 yilinda Ankara'da dogdu. 1979'dan bu yana cesitli dergilerde siirleri yayinlanan Aysan'in siir kitaplarindan 'Sesler ve Kuller' Nabi Nayir Odulu, 'Karsi Gece' ve 'Eylul' Ceyhun Atif Kansu Siir Odulu, 'Deniz Feneri' Abdi Ipekci Dostluk ve Baris Odulu'nu aldi. Behçet Aysan, yasami boyunca katiildigi demokrasi mücadelesinin güçlüklerini bilinçle gögüsleyen bir sairdi. Örgüt bilincinin saglam bir ömegiydi. Yasaminin son döneminde Nükleer Savasin önlenmesi için Hekimler Demegi'nde (NÜSHED) Yönetim Kurulu üyeligi yapti, Ankara Tabip Odasi ilc Genel Saglik - Is Sendikasi üyesidir. Edebiyatçilar Demegi'nin kurulusuna da katilarak Genel Yönetim Kurulu'nda yer aldi.

    .........................................................................................................

    BELKIS CAKIR
    1975 Ankara`da dogdu
    Ögrenci

    Güne Umut’tan, 'ceylanlara karisip semaha duran.
    'Kamber Hocanin kizi, Üniversiteye gidecekti. Dernekte semahtan sorumlu idi. Kamber Hoca Cehennemden, Birsen’i, Çigdem’i, Gülay’i ve digerlerini kurtariyor kendi öz kizini kurtaramiyor. Bende astim, bronsit var..
    ' O taze ceylanlarin yerine neden beni almadi ölüm.' diyor.
    Belkis’in kardesi Tuncer’de semah gurubunda. O olaylar basladiginda Madimak Otel’ine ulasamiyor. Simdi Sait Metin’in biraktigi yerden tiyatrodan Pir Sultan olmayi sürdürüyor. BELKIS 'Güne Umut' müzik gurubunda vokal yapiyor, okumayi çok seviyor, Zülfü Livaneli’nin sarkilarini seviyordu. Kisilikli, yürekli, yetenekli, tutugunu koparan tam bir Anadolu kiziydi.

    1975 yilinda Ankara dogumlu belkiz çakir,umutlu olarak girdigi '93 yili Üniversite sinavlarinda IIdari Bilimler Fakültesi Isletme Bölümü'nü kazandigini ögrenemedi.

    .........................................................................................................

    ÖZLEM SAHIN
    1977 Ankara`da dogdu
    Ögrenci

    Nurcan ile Özlem Sahin amca çocuklari aralarindaki iliski kardeslikten öte. Çocuklukdan itibaren birlikte büyüyor, birbirlerine can yoldasi oluyorlar. Özlem'de simsicak sevimli, cana yakin insan sevgisiyle dolu bir genç kiz. Özlem'in kendine güvenen rahat bir yapisi var, o'da Nurcan gibi gülmeyi seviyor. Hizli ve sürekli ve akici konusmasi en önemli özelliklerinden biri, konusmaya bir basladimi susmak bilmiyor. Ikisi de yasitlarindan daha rahat iyimser ve olgunlar. Çirkinlikler ve kötülükler rahatsiz ediyor ikisini de.

    Onlari, ne kanli Sivas, ne Madimak Otelinde,
    ne de mezarlarinda aramayin
    onlar, Onlar kaçip gittiler cellâtlarin elinden.
    Cellâtlarin yüzlerine gülerek hem de.
    Çünkü onlar artik sehirde bir kumru, parkta bir kelebek
    denizde bir balik düsüncelerimizde güzel bir dostluk.
    Ve Onlar: Biz ve su alemde sevgi, yasadikça yasayacaklar..

    .........................................................................................................

    CARINA JOHANNA CUANA
    1970 Hollanda`da dogdu
    Ögrenci ve Arastirmaci

    Carina, üniversite ögrencisi, Türkiye’ye kadin ve Alevi kültürünü arastirmaya geliyor.
    Ankara’da camiden/ kuran kursunda çikan çocuklari görüyor, çocuklarin üst tarafi kapali, altlarinda bir er sort vardir. Yaninda ki Sultan Sivri’ye dönerek bu çocuklarin üst kismi müslüman, alt kismi ne diye soruyor.?
    Arkadaslari Sultan, Yasemin ve Asuman Sivri Carina’yi Sivas’a gitmekten vazgeçirmeye çalisiyorlar.
    Sivas’ta su bulamazsin, aç kalirsin, kalacak yer bulamazsin diyorlar.
    Carina: Siz ne yerseniz bende onu yerim, siz ne içerseniz bende onu içerim, nerede kalirsaniz bende orada kalirim diyor. Ve verdigi sözde duruyor. Kara dumanlari onlarla beraber yuduyor.

    .........................................................................................................




    EDIBE SULARI
    1953 Erzincan`da dogdu

    Edibe Davut Sulari´nin yadigâri, Isveç´ten kosup gelmisti Sivas´a
    O zaten babasinin yoldan, hiç ayrilmadi.
    Tarihi Seyyitlerimizden, Seyyit Mahmut Hayrani'nin torunlarindandir.Bassel'de yasadigi halde Türkiye'de yapilan bütün Bektasi Kültür etkinlikleri ve ehlibeyt cemlerine, konferanslarina katilmayi ihmal etmezdi.

    Askiyla Perisan Davut Sulari
    Muhabbeti baldir kendisi ari
    Hz. Ali´nin sir zülfü kari
    inkarin boynuna vuralim hele

    Bu alemi yobazlardan kurtarmak, boynumuzun borcu olsun.

    .........................................................................................................




    EDIBE SULARI
    1953 Erzincan`da dogdu

    Edibe Davut Sulari´nin yadigâri, Isveç´ten kosup gelmisti Sivas´a
    O zaten babasinin yoldan, hiç ayrilmadi.
    Tarihi Seyyitlerimizden, Seyyit Mahmut Hayrani'nin torunlarindandir.Bassel'de yasadigi halde Türkiye'de yapilan bütün Bektasi Kültür etkinlikleri ve ehlibeyt cemlerine, konferanslarina katilmayi ihmal etmezdi.

    Askiyla Perisan Davut Sulari
    Muhabbeti baldir kendisi ari
    Hz. Ali´nin sir zülfü kari
    inkarin boynuna vuralim hele

    Bu alemi yobazlardan kurtarmak, boynumuzun borcu olsun.

    .........................................................................................................

    ERDAL AYRANCI
    1958 Nigde`de dogdu
    Siir Yazarci

    Bir çok ise projeye giristi, en son olarak Anadolu ipek yollarini filme almayi düsünüyordu, Pir Sultan etkinliklerini filme almak için Sivas´a geldi. Madimak´ta barikatta yaralandigi an, kim bilir belki de 12 eylül döneminde 81´de Mamak ceza evinde yazdigi siiri geçti aklindan...Eger bir gün sevgilim, son verecekse hayatima bir ses, (lânet olasi kara bir ses) isterim, durmasin patlasinanlam bulacaksa kulaklarda yaliniz...düserse kanimin bir damlasi yereBilsinler ki orada kirmizi yediveren gülleri açacakVe bülbüller agit yakacak ölüme Korksunlar korksunlar artikKorksunlar ALEV çemberinde ki akrep gibiÇünkü ölümleri Gül dikenlerinde olacak.”

    Erdal 1978 ODTÜ girisli. Eylül'de baslayan olaganüstü bir dönem, pek çok insan gibi Erdal'iin da payina mahpusluk düsüyor. Erdal Ayranci, 1980-1993 yillari arasinda iki yil iki gün Mamak, Ankara Kapali, Nigde, Bor-Nigde cezaevleri'nde yatiyor. Çalisma odasinda gördügümüz maket 'gemiyi Mamak'ta kapilardan çikardigi tahtalardan yapmis. Gemiye esinin adini koymus: 'Hatçe'. Mahpusluk günlerindeki ilk siiri 2.7.1981 tarihinde Mamak'ta son siirini 20.03.1983'te Topçam'da yazmis. Erdal Ayrancinin 29.05.1982 tarihinde Nigde cezaevi'nde yazdigi siirde Hatice'yi, Zeynep'i ve Sivas'taki akrepleri bulmak mümkün. Siiri okuyoruz: 'Eger Bir gün / Bir beyaz güvercin / Gelecekse agzinda bir mektupla / Ve silecekse gözlerimdeki hüznü / îsterim / Durmasin kanat çirpsin bana dogru / Birgün eger bir tahliye kagidi / Beni sana kavusturacaksa / Gayri gelsin düslenen günler / Ocakta kaynayan tencere / Besikte bebek / tomurcuk tomurcuk / Filiz filiz hayat / Düsünsene ne güzel olurdu / Düsmansiz yasamak / Haydi bosver bunlara / Simdi bunlar tatli hayal / Eger birgün sevgilim / Son verecekse hayatima / Bir ses / isterim durmasin patlasin / Anlam bulacaksa kulaklarimda / Yalniz... / Düserse kanimin bir damlasi yere / Bilsinler ki / Orada kirmizi yediveren gülleri açacak / ve bülbüller agit yakacak ölüme / Korksunlar korksunlar artik / korksunlar alev çemberindeki akrep gibi / Çünkü ölümleri / Gül dikenlerinden olacak.

    .........................................................................................................

    GÜLENDER AKCA
    1975 Sivas Divrigi`de dogdu
    Ögrenci

    Divrigginin Sahin Köyünden Ankara'ya uzanan 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Madimak Otelinde sona eren 25 yillik bir hayat Gülender Akça'niin hayati. Gülender Akça'nin toplumsal kimligini en iyi anlatan sözler de Agabeyinin sözleri olmali: ' Herseyden önce insana insanca muamele edilmeyen, hak ettigi degeri verilmeyen baskinin, zulmün, iskencenin, irticanin yogun oldugu bir dönemde yasadi. Bu nedenle haksizliga, zulme, irticaya karsi insan haklarindan, demokrasiden, laik düsünceden yana taviir koydu. Bu anlamda duyarli bir toplum yaratma çabasinda kardesçe, insanca yasamak için, insan olmaniin onuru ile yasamak isteyen milyonlarca insandan biri olmak için çaba sarfetti..

    Kardesçe insanca yasamak için mücadele etti. Divrigli Kültür ve Yardimlasma derneginde. Ísçi ve sendikaci babasi, ve dernek yöneticisi kardesinin izinden gitti. Kadinlari örgütlüyor, folklör oynuyor, arkadaslari ile Anadolu semah arastirma toplulugunu (ASAT’i) kuruyordu. Ve kardesi Vedat Akça:

    .........................................................................................................




    GÜLSÜN KARABABA
    1971 Sivas Divrigi`de dogdu
    Ögrenci

    Gülsüm Karababa: 22 yasinda
    Pir Sultan Abdal Kültür etkinliklerine, Divrigi Kültür Dernegi kanadindan katilan dört genç kizdan biri de Gülsün Karababa... Handan Metin, Gülender Akça, Gülsün Karababa ve Nurhan Metin'den, yalnizca Nurhan geriye döndüyor.

    'Bir kizimiz olsun adi da, Gülsün. 'Etkinliklere Divrigi Kültür Dernegi kanadindan katilan 4 kizdan biriydi, Gülsün.Bakkala pazara çikmayan kiz, Sivas’a gitti. Sivas soguk olur kalin giyin dediler. Oysa ki, yangin yeri olacakmis Sivas, bilemezdi...bilemezdi...

    .........................................................................................................

    HANDAN METIN
    1973 Sivas Divrigi`de dogdu
    Ögrenci

    Handan Metin: 20 yasinda
    Handan Metin 1973 Divrigi dogumlu, Dört çocuklu bir memur ailesinin üçüncü çocugu. 1992 yilinda, ODTÜ Egitim Fakültesi Biyoloji Bölümü'ne giriyor...

    'Tüm güzellikleri toplayip uzun ince bir yola çiktim.'
    1992 ODTÜ Egitim fakültesi Biyoloji Bölümüne giriyor Handan. Gülsün, Gülender ve Nurhan’la yakin akrabalar ve 4 kiz Divrig Kültür dernegi kadin komisyonunda çalisiyorlar. Annesi Sultan Metin: -Yavrularimiz, 8 saat, geldi, gelecek diye devlet bekledi, 8 saat yandilar, O yobazlar 8 saat, 'seriat isteriz' diye bagirdilar.
    Ve Handan yaziyor: Ayrilmak bir doga kanunudur,
    bir gün arkadaslarindan, yarin ailenden ve son olarak da bu dünyadan ayrilacaksin.
    Ama önemli olan zihinlerde bir isim birakmak, ölsen bile ölmemis gibi yasatilmaktir.

    Onlar, ölmeden, ölenlerden oldu. Zihinlerimizde 33 isim kaldi, 33´de birer Kubilay, 33´de birer Pir Sultan oldu..




















    Günlük defterine: Kendi kilidimi açacagim, kendimi asacagim, siradan biri olmayacagim diye yaziyor ve hayat felsefem: 'Yarin yanagindan gayri her sey ortak' diye devam ediyor. Onlar her seyi asti, arsa ulasti, tarihe yeni bir sayfa açti...

    ........................................................................................................

    HASRET GÜLTEKIN
    1971 Sivas Imranli`da dogdu
    Müzisyen Virtiöz Ozan

    Hasret Gultekin, 1 Mayis 1971 yilinda Sivas'ta dogdu. Alti yasinda saz calmaya basladi. 11-12 sahnede saz calan kucuk bir oznadi artik. Kadikoy Anadolu Lisesi mezunu sanatci, 1980'li yillardan itibaren muzikle kendi uslubuyla agirlikli olarak yer aldi. Ferhat Tunc, Gultekin'i anlatti.

    1978 yilinda 'Ay isigi yanyana' adli calismami bitirmistim. Hasret Gultekin adini o zaman duydum. 'Gun olaydi' adli kaset yapmisti. Kaseti dinledigimde cok etkilenmistim. Halk muziginin sicak motiflerini ustaca yakalamis ve yorumlamisti. Kaseti ilk dinledigimde onun iri yari ve orta yasli biri olarak dusunmustum. Soyleyis tarzi ve tok sesi bende o izlenimi uyandirmisti. Bir gun Hasret'in benimle tanismak ve gorusmek istedigini soylediler. Gorusme gunu karsimda iri yapili bir insan beklerken tam tersine cok genc ve biyiklari henuz terlemis biriyle karsilastim. Hasret'le o gun orada baslayan birlikteligimiz geliserek bugune kadar surdu. Hasret zaman gectikce buyudu, buyudukce de buyuk isler yapmaya basladi. Arif Sag, Muhlis Akarsu, Yavuz Top ve Musa Eroglu'na olan hayranligini gizlemiyor ve baglamasini onlar kadar ustaca kullaniyordu. Ulkemizde uygulanan antidemokratik uygulamalar benim kadar Hasret'i de derinden etkilemisti. Turkulerine kaynaklik eden, onlara zenginlik katan ulkemizin toplumsal gercegiydi. Bu gercekligi geleneksel kaliplar icinde sikismis halk muzigini cagdas bir senteze kavusturmaya calisarak dile getiren ustaca yorumlayan ender kisilerden biriydi. Cagdas halk muziginde yeniligin sevdalisiydi. 'Nevroz' isimli Kurtce bir kasette yapti. Kurtce ezgileri enstrumantal olarak yorumlayan ender sanatcilardan biridir. Bu kasette 3 telli sazla gelistirilmis 'Selpe' ismini verdigi yeni bir yontem gelistirmisti.

    Müzisyen, müzik yönetmeni, arastirmaci sair olan Hasret´e Nerelisin diye soruldugunda, üstüne basa basa, Koçgiriliyim, KÜRDÜM derdi. Gecelerde konserlerde baglamasindan bal akitir, Anadolu aydinlanmasina isik tutandi. Bir çok ustanin kasetlerine müzik yönetmenligi yapti. ' Her ne ararsan kendinde ara' felsefesinden yola çikarak, 'Ne ararsak Anadolu’da bulacagiz' diyordu. O Anadolu Mozaiginin unutulmaz bir ismi oldu. Yobazlari hiç mi hiç sevmezdi.HASRET`lere kiyanlari sizde sevmeyin....

    .........................................................................................................

    HURIYE ÖZKAN
    1971 Ankara`da dogdu
    Ögrenci

    Yesim Özkan: 20 yasinda
    Huriye Özkan: 22 yasinda
    Huriye Özkan, basarili bir ögrencilikten sonra, Deneme Lisesi'ni birincilikle bitiriyor. Gazi Üniversitesi Eczacilik Fakültesi'ne arkadasi Inci Türk ile birlikte giriyor, birlikte bitiriyorlar. îkisi de Alevi kültürüne bagli, üretme ve paylasma bilinciyle yüklü iki çagdas genç kiz...

    Havanin yüzünde semah dönerken. ' Arkadasi Ínci Türk’le beraber Gazi Üniversitesi Eczacilik bölümünü bitiriyorlar.Pir Sultan Abdal Dernegi’nin çalismalarina katiliyorlar. Kardesi Yesimle beraber semah ekibine giriyor, Alevi kültürüne bagli üretme ve paylasma bilinciyle iki çagdas genç kiz. Pir Sultan tiyatrosunda anlatici ozan rolünü aliyor Huriye Özkan.
    Ve Baba Hikmet’in, 33 cani gibi, iki yavrusunu da aliyor KANLI Sivas.

    .........................................................................................................
    INCI TÜRK
    1971 Balikesir`de dogdu
    Ögrenci

    Inci Gazi Üniversitesi Eczaciiliik Fakültesini 1992 yilinda bitiriyor. Altindag Kültür Merkezinde ilk tiyatro çaliismalarina basliyor. Pir Sultan Abdal Tiyatro toplulugunun teknik kadrosunda yer aliyor. Inci Türk'ün Muammer Çiçek le olan yakinligi ortak arkadaslan Huriye Özkan'a oradan tiyatro çalismalarina dek uzaniyor.

    Ïnci Muammer’le sevdali, Pir Sultan Abdal tiyatro toplulugunun teknik kadrosunda. Gazi Üniversitesi Eczacilik fakültesi mezunu.kendi yazdigi bir siiri:
    ' Yasamak istiyorum, ama kendimce,
    Neden yasama karsi, bu kadar acimasizlar,
    Neden özgürlügü böyle kisitliyorlar..”

    Ve o kara günden sonra, annesi Neda Türk, rüyasinda görüyor Ínci’yi: ' Biz kendi kitabimizi kendimiz yazmaya geldik'

    Onlar essiz Kura´ni, ÍNCÍ gibi düzdüler.“Okunacak en büyük kitap insandir.” dediler. Artik sadece iNSANI okuyacagiz.


















    Yitirdiklerimizin ardindan aglamak,anlik tepkilerle yollara çikmak çözüm degil.Toplumun, kitle örgütlerinin,demokratlarin, cenazelerin kalktigi günkü havayi sürekli kilmalari gerekiyor.'
    “Onlar ölmedi, ALEVe güldüler

    .........................................................................................................

    KORAY KAYA
    1981 Ankara`da dogdu
    Ögrenci

    Menekse Kaya: 17 yasinda
    Koray Kaya: 12 yasinda
    Menekse ve Koray Kaya - Yesim Özkan, Yasemin, Asuman Sivri gibi Madimak'ta yakilan kardeslerden.

    Su dünyadan Koray geçti. 13´de Sivas’tan.
    5 yasinda yaziyi sökmüstü, okula baslamadan önce okumayi ögrendi. Çok zeki ve basarili idi. Kendinden büyüklerle iliski kurardi. Saz çalmasini ögrenmis semaha baslamisti.

    .........................................................................................................

    MEHMET ATAY
    1968 Sivas Divrigi`de dogdu
    Gazeteci

    Mehmet Atay: 25 yasinda, Gazeteci
    1968 baharinda, Divrigi'nin gönderen Köyünde, Atay ailesinin en küçügü olarak doguyor,Mehmet Atay..Üniversite yillarindan itibaren fotograf sanatina büyük bir tutkuyla baglaniyor... Yasamini, çektigi fotograf kareleriyle güzellestirmeyi kotaran bir insan...

    Sahanim, sahdamarim yangin yüreklim. 12 yasinda babasini, 20 yasinda annesini yitiriyor. Orta okulda iken annesinin çeyiz sandigini bozup içinde güvecin besliyor. Gazi Üniversitesi Maliye Yüksek okulunu bitirmesine ragmen, O mutlulugun resmini arayan, bir fotografçi oluyor. O özgürlügün fotografini çekiyordu, ve en çok sevdigi çocuklarin resmini.Fig iken... biçtiler ekinimizi....Kalbimizde tasiyacagiz resminizi....

    .........................................................................................................

    MENEKSE KAYA
    1977 Ankara`da dogdu
    Ögrenci

    Menekse Kaya: 17 yasinda
    Koray Kaya: 12 yasinda
    Menekse ve Koray Kaya - Yesim Özkan, Yasemin, Asuman Sivri gibi Madimak'ta yakilan kardeslerden.

    Bu dünyadan bir Menekse geçti, 15´inde Sivas’ta yakildi.
    Semaha tiyatroya merakliydi. Günleri Pir Sultan Abdal Dernegi’nde geçerdi. Evde kardesi Koray’la saz çalip semah dönerdi. Turhal-Tokat, Amasya, Gümüshane, Hacibektas senliklerinde tiyatroda oynamis. Ístanbul, Ízmir, Ankara’da semah dönmüstü.
    Menekse Kaya 15´inde SON semahini 2 temmuz 93 ‘te Sivas’ta döndü.

    Menekse’lerin üzerine, su yerine kara dumanlar indi. 'Ol Sivas, Ol Kerbela’dan da beterdi.'

    .........................................................................................................




    METIN ALTIOK
    1941 Bergama`da dogdu
    Sair Yazar

    Metin Altiok: 52 yasinda, Sair, Yazar
    Metin Altiok kendini siire adamisti. Sair olmanin günün tehlikesini bir sis çani gibi duyurmak oldugunu vurgulayan bir sair Altiok. 13 Ocak 1991 tarihinde Cemal Süreya Siir Ödülünü aldigi gün, 'Ben hayatla tam anlamiyla karsi karsiyayim. Aydin olmak muhalif olmayi gerektirir. Aydin karsi koyan insandir, kafa sallayan insan degil,' diyordu.

    Madimakta girdigi komadan, 8 Temmuz 93 te ayrildi aramizdan.Sivas sana verdik senden isteriz.Canli verdik, canli isteriz.

    .........................................................................................................

    MUMAMMER CICEK
    1967 Tokat Zile`de dogdu
    Oyuncu

    Muammer Cicek: 26 yasinda, Oyuncu
    1967 yilinda Tokat'in Zile ilçesinde dogdu 1992 yilinda Gazi Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlik Fakültesi Çehir ve Bölge Planlama Bölümünü bitirerek Sehir Planlamacisi oldu. Çankaya Belediyesi Imar dairesinde iki ay staj gördü. Muammer Çiçek siir yaziyor, Pir Sultan Abdal tiyatrosu yönetmeni, oyuncusu 'Küçük Prens' adli oyunda oynamis. Olaylar çiikmasa, Madimak Oteli yakilmasa 02 Temmuz saat 20.00'de Sivas Kültür Merkezinde kendisinin yönettigi Pir Sultap Abdal oyununu oynayacaklardi.... Serkan, Huriye, Yesim, Özlem hiçbiri oynayamadilar.

    Gönlünü inci’ye öfkesini firtanaya kaptiran çocuk. Ve bir tiyatro yazdi 'inadina yasamak..' Bizde Seni inadina yasatacagiz. Okul bitirme projesi olarak, mühendis Muammer; 1992 de Sivas’in vaziyet plânlini yapiyor. 1 temmuz 93 te, Muammer Çiçek siir yaziyor.

    'Soguk ölümün acimasiz pencereleri
    geziniyor üzerimde kiyiya vurmus baygin bir balik gibi,
    ayilip çirpinmaya basliyorum
    Korkuyorum beni kavuracagindan günesin,
    çirpiniyorum ATES kumlarda yasamak için
    ulasmak istiyorum delice suya, nefesime ve kendime...

    Ve 2 temmuz 1993 te Sivas’in vaziyet plâni,yobazlarin etki alani oludu. Fakat yarinlar Çiçek’lerin olacak.

    .........................................................................................................

    MUHIBE AKKARSU
    1958 Sivas Kangal`da dogdu

    Muhibe Leyla Çiftlik 1972 yilinda Muhlis Akarsu ile evlendi. Aci tatli yasami, aski ve ölümü beraber paylastilar. Akarsu yum böylesiydi ahtimiz, iste geldik gidiyoruz dediler, Pinar, Çinar ve Damla adlarinda 3 kiz, 3 gonca gül, hatira biraktilar bizlere. Onlari yasatmak borç olsun bize.

    .........................................................................................................

    MUHLIS AKKARSU
    1948 Sivas Kangal`da dogdu
    Halk Ozani

    1980'li yillarda türkülerinden dolayi üç yil cezaevinde yatti. Bektâsî ve Cem Cemaatlerinde yörenin Dede'lerden ve ozanlarindan etkilendi. Akarsu, baglamaya küçük yaslarda basladi. Siirler, deyisler ve nefesler kurarak yasadigi toplumun kültürüne zenginlik katti. 1960'lii yillarda dönemin etkili ozanlari Ali Izzet, Mahzûnî Serif, IIhsânî'lerin içerisinde yer aldi.

    1980'li yillarin baslarinda Alevî Dedeleri'ni, çaldigi kisa kollu baglamayi gündeme getiren halk müziginin niteligini yükselten Muhabbet Gurubu'nun (Arif Sag, Muhlis Akarsu, Yavuz Top, Musa Eroglu) olusum fikri Akkarsu'dan çikmistir.

    Muhlis Akarsu, her yil yapilan Haci Bektasi, Abdal Musa, Veli Baba, Pir Sultan vb. Alevî toplumunun kültürel etkinliklerine katilirdi.

    2 Temmuz 1993 tarihinde yapilan Pir Sultan Senliginde 37 aydin sanatçi ve essi ile birlikte Sivas'ta Madimak Oteli'nde katledildi.

    TRT repetuarlarinda ellinin üstünde eseri vardir. Yüzden fazla 45'lik plak, 4 uzunçalar, 20 kadar ses kaseti bulunmaktadir.

    .........................................................................................................

    MURAT GÜNDÜZ
    1971 Ankara`da dogdu
    Ögrenci

    Murat Gündüz Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Fizik Bölümü üçüncü sinif ögrencisi olan Murat, Pir Sultan Abdal Demegi'nin gençlik komisyonlarinda görev aliyor.

    'Yasamak bir agaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardesçesine. Bu Hasret bizim.. 'En güzelleri en iyileri yitirdik Sivas’ta.
    Murat, Pir Sultan gençlik kollarinda görev aliyor, semahçi, kiz kardesi Birsen’le beraber gidiyorlar Sivas’a. Kara dumanlar içinden kardesi Birsen’i çikariyor. Fakat Madimak cehenneminden sag çikmiyor Murat.

    .........................................................................................................

    NESIMI CIMEN
    1929 veya 1931 Adana`da dogdu

    Nesimi Çimen 1931 yilinda Adana’nin Saimbeyli Kazasinin Fatmakuylu Köyü’nde dogdu. 1941 yilinda on yasindayken ailesiyle birlikte Kayseri’nin Sariz kasabasina bagli Incemagara Köyü’ne göçtü. Oniki yasinda heveslenerek cura çalmaya basladi. Bulundugu ortamda Alevi deyislerini ögrendi ve çevresinde, kendine özgü yorumlariyla ilgi gördü. O günden ölümüne kadar curasini elinden birakmadi, curasiyla birlikte iki Temmuz 1993’te Sivas’ta seriatçi ateste yandi. Yoksul bir Kürt ailedendi. Daha çocuk yasta hayatini çalisarak kazanmaya basladi. 1946 yilinda evlendi, tekrar göçtü. Bu defa Adana’nin Kozan kasabasinin Faydali Köyü’ne yerlesti. O köyde çapacilik yapti. Kalaycilik ve bakircilik ögrendi. Geçimini köy köy dolasarak bu mesleklerden sagladi. Bir yil sonra tekrar Kayseri-Sariz’ a göçtü. 1953 yilinda askere gitti. 1956 da tekrar Adana Kadirli’ye döndü. 1959 da ise Maras- Elbistan’in Akdil Köyü’ne yerlesti. 1960 yilinda tekrar Kadirli’ye dönen Nesimi Çimen’i bu kadar sik göçüren neydi? 1962 yilindan sonra Istanbul’a yerlesti ve bir mozaik fabrikasina isçi olarak girdi.

    Isçilikle birlikte Nesimi’nin hayati da biraz düzene girdi. Yeni kurulan Türkiye Isçi Partisi ile tanisti ve partiye üye oldu. TIP’in düzenledigi bir çok gecede kendi demelerini ve Alevi deyislerini çalip söyledi. 1984’ten 1987 yilina kadar Isveç’te yasadiktan sonra, orada oturma hakki olmasina ragmen ülkeye dönmüstü. Dönmeden önce Almanya’nin bir çok kentini, bu arada Berlin’i de ziyaret etmisti. Sanki dostlariyla vedalasmaya çikmisti, curanin bu büyük ustasi... Türkiye’de eserlerini yayinlamak istiyordu. Umarim, onun „acilarimi dile getireyim“ dedigi eserleri zaman geçmeden yayinlanir. Nesimi eserleriyle sevenlerine ulasir.

    Nesimi Çimen sik sik „sermayemiz laf“ derdi. Muhabbetine katilanlar, onun basindan geçenleri nasil bir ögreti gibi anlattigina sahittirler. Ben bir tanesini size aktarayim: Nesimi Çimen, arkadaslari Osman Dagli ve Mehmet Tokatli ile asiri bir sicak günde Istanbul’da bir cadde de birini beklemektedirler. Gelecek, saatler geçmesine ragmen gelmemistir. Sicaktan ayakta duramaz hale gelen üç arkadas yakinlarindaki camiyi görerek gölgesine siginmak isterler. Kapida caminin hocasi Nesimi’ye „dur sen giremezsin“ der „Elindeki ne“ diye sorar. Nesimi „Cura“ diye yanitlar soruyu. „Onunla içeri giremezsin“ der hoca. Nesimi; „Niye girilmesin Hoca. Surda bir Müslüman gelse. Elinde kitabiyla içeri girmek istese engel mi olacaksiniz? “ „Onu elbette sokariz“ der Hoca. Nesimi, „o halde ben de girecegim, cura benim kitabim“ der ve girer caminin içine. Sicaktan kavrulmus üç arkadas gölgede biraz rahatlamislardir. Nesimi Çimen uzaniverir caminin ortasina. Hoca tekrar görevini yapar. „Allanin evinde böyle uzanilmaz! “ Nesimi cevabi yapistirir: „Be Hoca, bura Allah’in evi, bende ona misafir geldim. Yani Allah’in evinde de mi rahat edemeyecegiz? “ Hoca ne söyleyecegini sasirmistir.

    .........................................................................................................

    NURCAN SAHIN
    1975 Ankara`da dogdu

    Nurcan ile Özlem Sahin amca çocuklari aralarindaki iliski kardeslikten öte. Çocuklukdan itibaren birlikte büyüyor, birbirlerine can yoldasi oluyorlar. Özlem'de simsicak sevimli, cana yakin insan sevgisiyle dolu bir genç kiz. Özlem'in kendine güvenen rahat bir yapisi var, o'da Nurcan gibi gülmeyi seviyor. Hizli ve sürekli ve akici konusmasi en önemli özelliklerinden biri, konusmaya bir basladimi susmak bilmiyor. Ikisi de yasitlarindan daha rahat iyimser ve olgunlar. Çirkinlikler ve kötülükler rahatsiz ediyor ikisini de.

    Kim yakistirabilir sana ölümü.
    Uzun yillar çocuk hasreti ile yanan ve tedavi gördükten sonra 'can isigi' anlamina gelen Nurcan adini koydugu kizi dogar. O’nun için annesi Fidan:
    Ben seni Allah’tan zorunan aldim, özel olarak sevmek için kendime dogurdum, diyor. Nurcan belki yaslanacagim ama asla büyümeyecegim diyordu.
    Okumayi çok seviyor, derneklerde her ise kosuyor semah, tiyatro, kitap dergi.
    Sivas’a yola çikarken 'Anne oraya geçen yil gidenler tuvalet bulamamis, bizde su bulamayiz belki, bir su ver içeyim'.

    Annesi Hacibektas’tan getirdigi sudan bir bardak veri, yarisini içer yarisini da Özleme verir.

    Tas tas içtik ahulari sag iken.
    Bir sen iç, sevdigim birde bana ver

    .........................................................................................................

    SAIT METIN
    1970 Sivas Divrigi`de dogdu
    Ozan

    Çankiri gibi ters bir kent'te Çankiri Meslek Yüksek Okulundan mezun olan Sait Metin'i aldigi bu egitim tatmin etmiyor. 'Ben bir Yüksek okul bitirmekle tatmin olmadiim, bilyorum sizde tatmin olmadiiniiz söz veriyorum bir fakülte daha bitirecegim' diyordu ailesine. Sait ve Yesim'in birbirlerine çok bagli olduklarini söylüyor. Annesi Sultan Metin. 'Yesim'e çok fazla umut verme, belki ailesi istemez dedigimde, 'Anne sen delimisin, ben aradigimi buldum' demisti. Kiz da çok tatliydi. Saiti çok seviyordu. Birbirlerine çok uymuslardi' diyordu Sultan Metin.

    'Uzundu usuldu dedemin boyu.' Sait Metin, Grup Güne Umut’ta saz çalip türkü söylüyor. Su gibi içiyordu eline geçen kitaplari. 'umut belki de gelecek sayfadadir... kapatma kitabi.'Pir Sultan tiyatrosunda Pir Sultan Abdali canlandiriyordu. Ayni tiyatroda Pir Sultanin esi Balliha ni canlandiran Yesim Özkan’la hayatlarini birlestirmeye söz vermislerdi. Sait- Pir Sultan/ Yesim- Balcan olmustu. Kerem’le Asli, Ferhat’la sirin gibi.

    Sait annesine: 'Anne deli’misin sen, Ben aradigimi buldum' diyordu. Baba Mehmet Metin: ' devlete çok güvendik. Bizi ve çocuklarimizi bu kör güven yakti, diyor.
    Tarih sizleri hep anacak, halkimiz sizleri kalbine kaziyacak.
    - Ve halkimiz sizden baska hiç bir seye bel- baglamayacak.

    .........................................................................................................




    SEHERGÜL ATES
    1963 Ankara`da dogdu
    Ögrenci

    Sehergül Ates, 1963 Ankara dogumlu... Açik Ögretim Fakültesi ögrencisi... Türkiye Elektrik Kurumün'da (TEK) memur olarak çalismis...

    Sehergül için babasi; Biz onunla baba kiz degildik. O hem sirdasim, hem yoldasim, hem dayanagim ve gücümdü diyor, eski Halkçi Parti, millet vekili, Musa Ates. Adi gibi çiçekleri çok seviyor onlarla konusuyor, ve çok azimli ve hirsli, elini attigi her seyi kopariyor,
    'eger saz çalmayi ögrenmeden ölürsem, mezarimi tekmeleyin” diyor ve Sivas öncesi Musa Eroglu´ndan saz çalmayi ögreniyor. Sivas´a gidebilmek için babasindan izin alma imkâni olmamisti. Kardesi Ali´ye borçlu olduklarinin listesini verirken
    'ben ölürsem siz ödersiniz' diyor. Yasamini güzellestirmeyi bilen, yarinlarina umutla bakan, yüregi sevgi dolu bir genç kizdi Sehergül Ates.

    .........................................................................................................

    SERKAN DOGAN
    1974 Ankara`da dogdu
    Ögrenci

    Serkan Dogan, kardesi Serdar ile birlikte demegin semah toplulugunda görev aliyordu. Ayni zamanda, Pir Sultan Abdal oyununda Ali Baba'yi canlandiriyordu

    Basima kizil bagla, ardimdan sakin aglama, anam....

    Serkan Dogan kardesi Serdar Dogan’la semah ekibinde, ve kitap ve kaset stantinda görev aliyorlar Pir Sultan etkinliklerinde. Serkan ayrica, Pir Sultan tiyatrosunda, Ali Baba’yi canlandiriyor. Cuma namazindan çikan yobazlardan kaçip, Madimak oteline siginiyorlar. Serkan’in ölüsü çikiyor Madimak cehenneminden.

    Kardesi Serdar ise, öldü diye atildigi morgta, tam 12 saat kaliyor ve tesadüfen bir doktor nabzinin attiginin farkina variyor. Serkan, otelde yangin basladiginda, bir kaç dize yazip iç cebine koyuyor.:

    'Yaniyorum, sakin ardimdan aglamasin anam.
    Ali’yim ben,
    Pir Sultan yoluna ölüyorum.
    Basima kizil bagla, arkamdan sakin aglama.
    'Dogan ailesi SERKAN’in vasiyete sadik. Yok gözlerinde bir damla gözyasi, yakinma.
    Yalnizca direnç.. var direnç.. Pir Sultan Pirimiz, Yolunda Ölürüz

    .........................................................................................................

    SERPIL CANIK
    1974 Ankara`da dogdu
    Ögrenci

    Serpil Pir Sultan Abdal semah ekibinin en gençleri ve yenileri arasinda yer aliyordu.Serpil Canik, Ticaret Lisesi'nde okurken staj gördügü bir kooperatif sirketinde çalisiyor, bir yandan da haril haril üniversite sinavlarina hazirlaniyor... Çok çabuk kavradigi semahi severek oynuyor, diger arkadaslari gibi zamanla o da bir semah isigi olup çikiyor... Isyerinden dernege kosturuyor, hatta semah çalismasini engelliyor diye, isinden ayrilmayi bile düsünüyor bir ara... Bir yandan isin yogunlugu, bir yandan kurdugu, üniversite hayalleri, gene de dernek etkinliklerinden koparamiyor.

    Ticaret lisesinde staj gördügü bir koparatifte çalisiyor, semah çalismalarimi engelliyor diye isten çikmayi bile düsünüyor, üniversiteye gitmek istiyordu. Serpil semah ekibinin en yenilerinden, önceden içine kapali olan Serpil aydinlanma kalesi olarak benimsedigi Pir Sultan Abdal Dernegine gelip, gül gibi açiliyor.Ablasi Serdar Canik Pir Sultan tiyatrosunda oynuyor. Ailece gidiyorlar Sivas’a Serpil hiç gitmedigi köyleri Banaz’i da görecek. Yobazlar Serpil’in anne babasini Ali Baba mahallesine ablasi Serdal Canik’i Kültür Merkezinde tutsak tutuyor, onunda Madimak’ta boguyor karanlik.

    Gözü yasli Sultan anne: Yavrularim uça uça gittiler... diyor. 'Turnalar turnalar, telli turnalar, Semah edende, hakka gidenler'

    ........................................................................................................




    UGUR KAYNAR
    1956 Sivas Zara`da dogdu
    Sair ve Edebiyatci

    Edebiyat çevresine ragmen çok yanliz bir adamdi... Duygulu ve yarali bir insandi... Çoçuk yasta annesinin ölümü, ailenin dagilmasi ve benzeri olgular, Ugur'u fazlasiyla etkilemisti. Ugur'da diyor Serap Kaynar; 'Hayati boyunca hep çekti kendini insanlardan, kendi kabugunun içine girmeyi tercih etti... Kendini zorlayan bir insandi Ugur... Uyum saglamiyordu ve bunu istemiyordu da... Her zaman kaygili ve sikintiliydi. Hiçbir ortamda varligini bütünüyle ifade edemiyordu... Sivas'taki ölümü de bir tekbasinalikti! '

    Militan bir sair ve yazari idi. Yalnizligi, sevgisi ve için için kaynamasi, belki de 12 eylül döneminde, 2 yil mesken tuttugu Mamak mahpushanesinden kaliyordu.ilk kitabi: 'çiçekler halaya durdu,' oldu. Ve cesedini bir torbada getirdiler. Deri çantasi pesinden geldi bir peçeteye son siirini yazmisti. 'Öldügümde dogdugum yere gidiyorumYillarca süren bir hasret ve Bilinmezligi iste böylesine yeniyorum.'

    .........................................................................................................

    YASEMIN SIVRI
    1974 Ankara`da dogdu
    Ögrenci

    Yasemin ve Asuman Sivri kardesler, 1991 yili ortalarinda, Pir Sultan Abdal Dernegi'nin kültürel çaliismalarina katiliyor ve kisa sürede semah topluluguna giriyor. Asuman Sivri, özverili çaliismasinin karsiligini alarak, Semah hocaligina yükseliyor.Yasemin, Asumun'dan iki yas daha büyük... 1992 yiiliinda Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü'ne giriyor. Semah ile basladigi kisisel çalismalarinda, giderek daha farkli kanallara yöneliyor. Dernegin Gençlik Komisyonu üyesi. Ayni zamanda kütüphane'den sorumlu. Kitaplari ciltliyor, numaralandiriyor.

    Kamber abi’nin profesörü. Kitap kurdu. Hacettepe Üniversitesi felsefe bölümüne gidiyordu. Pir Sultan’da, semahla basliyor, giderek yeni alanlara yöneliyor, gençlik komisyonu üyesi ve tâbi ki kütüphaneden sorumlu idi. Yasemin, Sivas’ta yazar, Aziz Nesin ve Asim Bezirci ile tanisip, görüslerini açiklayacagi için sevinçli. Benim en iyi arkadaslarim kitaplarim diyordu. Okuyordu okudugunu yorumluyordu: Ínsanlar öldükleri zaman degil, unutulduklari zaman ölürler... diyordu. Unutmadik.. unutmayacagiz... biz sizi yasatacagiz.

    .........................................................................................................

    YESIM ÖZKAN
    1973 Ankara`da dogdu

    Yesim Özkan: 20 yasinda
    Huriye Özkan: 22 yasinda
    Huriye Özkan, basarili bir ögrencilikten sonra, Deneme Lisesi'ni birincilikle bitiriyor. Gazi Üniversitesi Eczacilik Fakültesi'ne arkadasi Inci Türk ile birlikte giriyor, birlikte bitiriyorlar. îkisi de Alevi kültürüne bagli, üretme ve paylasma bilinciyle yüklü iki çagdas genç kiz...

    Ballihan, erenlerinin bal çiçegi. O Pir Sultana, Sultan ona asikti. Hacettepe Üniversitesi Sosyal hizmetler okuluna gidiyor, Çocukken sakin ve durgun olan Yesim gençliginde bahar gibi yeseriyor, artik sözüne söz yetisemiyor, enerjisini tiyatroya veriyor. Pir Sultan oyununda görev aliyor. Biz Sivas’in yobazlara teslim oldugunu bilseydik gönderirimiydik çocuklarimizi diyor.
    Babasi Hikmet Özkan. Sivas kiyimindan sonra, din konusunda fikirleri netlesiyor. ‘ Allah insanlarda vardir. Ínsan sevgisinden daha büyük bir sevgi yoktur. Ínsanlari sömürmek için dinler kullanilmaktadir. Bu sömürüye en uygun olan din de Müslümanciktir. Ben CAMiDEN nefret ettigim kadar hiç bir seyden nefret etmiyorum. Cuma namazindan, camiden çikip, katlettiler çocuklarimizi. Hiç mi insan/Allah sevgisi yok bu yobazlarda? . Yok olasicalar da...


    ŞERİAT DENEN BU GERİ KALMIŞ ORTA ÇAĞ KALINTILARI YOK OLMAZ YADA KALKMAZSA DAHA ÇOK 'GÜLE YELE DEYECEK'


    PATİ[email protected]

  • fikret kızılok10.03.2008 - 21:37

    Yıllar geçse de üstünden...


    Türk müzik tarihine adını altın harflerle yazdıran, unutulmaz bestelerin mimarı, gerçek usta Fikret Kızılok 22 Eylül gecesi tedavi gördüğü İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesinde aramızdan ayrıldı.


    Yıllar geçse de ilk tadını kaybetmeyen şarkılarıyla Türk müziğine damgasını vuran Fikret Kızılok artık aramızda değil. Kızılok, 22 Eylül gecesi kalbine yenildi. Temmuz ayında Bodrum'daki teknesinde kalp krizi geçiren sanatçı İstanbul'a getirilip İÜ Tıp Fakültesi Hastanesi'nde tedavi altına alınmıştı.

    68 kuşağının folk-rock öncüsü, haşarı çocuğu için mutlaka herkes kalbinde bir sızı duymuştur. 23 yılını aktif olarak müzikle geçiren sanatçı, bu 23 yıla o kadar kaliteli ve sağlam şeyler sığdırdı ki, bunun sayesinde çıktığı gönül tahtından asla inmeyecek.

    1947 yılında Kalamış'ta doğan Kızılok, Galatasaray Lisesi'nin ilkokul bölümünde okurken müzikle ilgilenmeye başladı. Daha 7 yaşındayken sınıf arkadaşlarıyla birlikte 'Fikret Kızılok ve Orkestrası' adlı minik bir grup kurdu. Türkü söyleyen bu grup ilk konserini 23 Nisan'da okul müsameresinde verdi. Ortaokul yıllarında da bu konserler devam etti.

    Galatasaray'da okurken lakabı 'Topal Fikret' olan Kızılok, bu yıllarda gitarı eline alarak yeni bir grup kurdu. 'Fikret Kızılok ve Veliahtları' adlı bu grupla lise ve sonrası yıllarda çalışmalarına devam etti.

    Fikret Kızılok, 1964 yıllında eski arkadaşı Cahit Oben'le bir araya gelerek eski gruplarını dağıtıp, profesyonel bir grup olan 'Cahit Oben 4'ü kurdu. Grup, yabancı şarkılardan oluşan ilk 45'liğini doldurdu. Ardından ikinci 45'lik geldi ancak bu plâk türkü formatında oldu. Plâkta Kızılok'un 'Hereke' adlı bir de bestesi vardı. Cahit Oben 4, ilk Altın Mikrofon Yarışmasına 'Halime' adlı parçayla katıldı. Bu yıllarda Dişçilik Yüksekokuluna giren Kızılok gruptan ayrıldı ve ilk solo 45'liğini doldurdu. 1966 yılında çıkan 'Ay Osman-Sevgilim/Colours-Baby' adlı bu plâğıyla umduğunu bulamayan sanatçı, bu arada Barış Manço ile çalıştı.

    Bir süre Sivas'ın Sivrialan ilçesine giderek Âşık Veysel'in yanında yaşayan Kızılok, ondan çok etkilendi. 1969'da Veysel'in 'Uzun İnce Bir Yoldayım'ını yeniden yorumlayarak ikinci 45'liğini çıkardı. Kızılok 1970'de kendi besteleri 'Yağmur Olsam' ve 'Yumma Gözün Kör Gibi' adlı parçalarıyla üçüncü 45'liğini doldurarak büyük ses getirdi. Aynı yıl kendi şarkısı 'Söyle Sazım' ve Karacaoğlan'ın şiiri 'Güzel Ne Güzel Olmuşsu'nu besteleyerek bir plâk daha yaptı. Bu plâk Barış Manço'nun 'Dağlar Dağlar' şarkısını devirerek haftalarca liste başı oldu ve Fikrek Kızılok yılın erkek sanatçısı seçildi.

    Kızılok 1972 yılında hayatını kurtaran bir kamyon şoförüne itâfen 'Emmo' adlı şarkıyı besteledi. Ardından Ahmed Arif'in 'Vurulmuşum' şiirini besteledi ve bu parçalarla beşinci 45'liğini doldurdu. 1973'te ise 'Gün Ola Devran Döne/Anadolu'yum' adlı plâk geldi.

    1973-75 yılları arasında 'Leylim Leylim' ile başlayan ve 'Âşkın Olmadığı Yerde'ye kadar süren bir plâk serisi yayınladı. Aslında bu şarkılar Kızılok'un kendi yazdığı 'Bir Ali Var' adlı oyunun bölümleridir.

    1975'te 'Tehlikeli Madde' adlı bir grup kuran Kızılok, bu grupla folk-rock müzik yaptı. Aynı yıl yine Ahmed Arif'in şiirlerinden bestelediği 'Haberin var mı? ', 'Kör Pencere' ve 'Ay Battı' adlı parçalarla onbirinci 45'liğini çıkardı. Yine bu yıl 'Anadolu'yum 75' ve Mahsunî Şerif'in 'Darağacı' türküsünü yorumlayarak bir plâk daha doldurdu. Ancak sanatçı olumsuz eleştiriler aldı.

    1976 yılında yine Âşık Veysel'in 'Sen Bir Ceylan Olsan' ve Mahsunî'nin 'Biz Yanarız' adlı türküleriyle 45'liklerine son verdi.

    Fikret Kızılok bir yıl sonra 1977'de Nâzım Hikmet'in şiirlerinin yer aldığı 'Not Defterim' adını taşıyan bir albüm hazırlardı. O yılların siyasî ortamında Nâzım Hikmet adı, albümün toplatılmasına neden oldu. Bu olaydan çok etkilenen sanatçı müziği bıraktı ve Bodrum'a yerleşti.

    80'li yılların başında Bülent Ortaçgil'le beraber 'Çekirdek Sanatevi'ni kuran Fikret Kızılok; 1983'te 'Zaman Zaman', 1988'de 'Yana Yana', 1990'da 'Olmuyo Olmuyo', 1992'de '68'ler', 1993'te 'Seçme Eserler-68'ler 2', 1995'te 'Yadigar' ve 'Demirbaş (Albüm-kitap) ', 1998'de 'Mustafa Kemal- Devrimcinin Güncesi' ve en son 1999'da 'Gün Ola Devran Döne' albümlerini çıkardı.

    *İ.Ü. İletişim Fak. Gazetecilik 2



    wwww.istanbul.edu.tr

    [email protected]