Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Selahattin Aykurt
Selahattin Aykurt

İKTİDAR NAMLUNUN UCUNDA! ......

  • ULUCANLAR KATLİAMI12.07.2008 - 11:42

    ULUCANLAR'A SİS ÇÖKÜYOR

    10 mahkûmu öldürmekle suçlanan jandarmalar için fotoğraftan teşhis imkânı kalmadı

    28/12/2002 (197 kişi okudu)


    ADNAN KESKİN (Arşivi)

    ANKARA - Ankara Ulucanlar Cezaevi'ne 26 Eylül 1999'da 10 mahkûmun öldüğü operasyonla ilgili 161 jandarma hakkında açılan dava, avukatların 'teşhis skandalı' olarak gösterdikleri tartışmalı bir kararla tüm sanıkların cezasız kurtulma sürecine girildi.
    Ağır Ceza Mahkemesi, sanıkların fotoğraflarından teşhis edilmesi işlemlerini durdurdu ve eldeki resimleri sanık görevlilere iade kararı verdi. Bu suçluların ortaya çıkarılmasını iyice güçleştiriyor. Mahkemenin oybirliğle verdiği karar, şöyle gerekçelendirildi:
    'Özel giyimli kask ve miğfer takılı görevlilerin teşhis imkânının olmadığı, Ayrıca gaz bombası atılması nedeniyle de mevcut ortamın sis ve görüntüyü engeller mahiyette olduğu da nazara alındığında özel giyimli fotoğraflardan teşhisin de sıhhatli olamayacağı, Operasyonda görevli jandarma erleri gibi terhis olanların bulunduğu da nazara alındığında o şahısların o andaki fotoğraflarının tespit-ikmal ve celbinin de sağlıklı olamayacağı, Yapılacak işlemlerin bu nedenle hazırlık aşamasında yapılmadığı, mahkemede de yukarıdaki nedenlerle sıhhatli, net ve gerçek teşhis ortamı ve sonucu oluşmayacağı, bu nedenle teşhis işlemlerinden sarfı nazar edilmesine, mevcut fotoğrafların iadesiyle yeniden fotoğralar istenmesine yer olmadığı, bundan sonra gelecek fotoğrafların da yerlerine iadesine...'
    Ulucanlar'da dava konusu olayda ölümden kurtulan mahkûmlar için toplam 12 bin yıl hapis isteniyor.


    RADİKAL GAZETESİ

  • hikmet kıvılcımlı10.07.2008 - 16:09

    BİZANTİZM Mİ, SOSYALİZM Mİ?
    7 Şubat 1967

    Türkiye tarihinde üst sınıflarımız: 'tefeci-bezirgânlar' ile 'devlet sınıfları' denilen paşalar, beyler, efendiler idi. Bu iki tabakanın çocukları (Jön Türkler) , kendi çıkarları ve Allahın inâyetile III. Selim, tanzimat, meşrutiyet, cumhuriyet hareketlerini başardılar... Her defasında dışandan GAVUR ağır bastırdı mıydı, onlar içeriden MÜSLÜMAN silâhlı kuvvetleriyle tepki gösterdiler.
    Cumhuriyet çağına değin fınans-kapital, YABANCI kumpanyalar ve bankalar siperinde silâhlı kuvvetlere dayanarak Türkiye ekonomisine ve politikasına hükmetti.
    Cumhuriyet çağından beri, fınans-kapital bu sefer YERLİ şirketler ve bankalar siperinde, silâhlı kuvvetlere dayanarak, Türkiye ekonomisine ve politikasına hükmetti.
    Tarihsel geleneğimiz bu idi: Silâhlı kuvvetler kimin elinde ise, Türkiye onun yörüngesine girerdi. Silâhlı kuvvetler PADİŞAH'ın elinde bulunduğu sürece, Türkiye padişahlıktı. Padişah İstanbul'da gâvurlar eline esir düşüp, silâhlı kuvvetler Anadolu'da paşalar elinde kalınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti, sonra cumhuriyet oldu. Çok-parti zamanı, Finans-Kapital, dış gâvurlara fazlaca güvenip silâhlı kuvvetlere yukarıdan bakınca, 27 Mayıs gecesi, silâhlı kuvvetler iktidara el koydular. Yeni anayasa yaptılar. Başka her şey vız geldi, tırıs gidiyor.
    Böylesine yalın kat, böylesine açık bir gidiş ve güdüş ülkesi olan Türkiye'de ne yapmalıyız? denince ne görüyoruz? Kuru 'tartışma.'
    Bayan Boran çıkıyor, 'Sosyalist bir sosyolog olarak' (1 Ocak 1967: Dönüşüm'de) diyor ki: 'Evet, iki aşamalı devrim teorisi, sosyalist literatürde tartışılır. Ama, her az gelişmiş ülkenin koşulları ayrı tartışılmalıdır.'
    Bizim şu ülkenin ayrı sayılan 'koşulları' nelerdir?
    Bay Kafaer kalkıyor, 'plâncı bir devletçi olarak' diyor ki: 'İşçi sınıfının devrimci niteliğine' güvenen asıl biziz. Tartışmalı olan, hâkim tezat 'proleter - sermayedar' tezadı değilken, iki aşamalı bir devrim stratejisi mi izlenecek, bir aşamalı bir devrim steatejisi mi izlenecek? Devrimci sınıf ve tabakaları harekete geçirmek için kullanılacak ana kaldıraç nedir? ' Kullanılacak 'kaldıraç' hangisidir?
    İki taraf da İşçi Partili. 'işçi sınıfının devrimci niteliğine' güveniyorlar. Eksik olmasınlar. Ama, 'İşçi Partisi'ne uyarmak için uyanmalı', 'Sosyalistlerarası Konferans' diye bir takım 'kaldıraçlar' teklif edilmiş. Böyle pratik işler, 'Üstâdları' hiç ilgilendirmiyor.
    'Sosyalist sosyolog' Hanım: 'tarihsel bilime dayanan demokratik öncülük'; 'plâncı devletçi' Bay: 'partimiz saflarında sıklaşan işçi sınıfının eğitilip önderliği', sakızlarını çiğneşip, mevlevi dervişleri gibi 'DÖNUŞÜYORLAR.'
    Oysa bugün TİP'in önündeki konu: 'devrim' değil, (bir zamanki üye akını yerine) başlamış üye kaçışıdır. Bunda küçükburjuva yapımız kadar, düşünce ve davranış kıtlığımızdan gelme eğitimsizlik de rol oynuyor. Bay Aybar kitap ve dergi yasaklıyor, düşünce adına, Malatya Kongresi'nde Bayan Boran, eğitimin 'eylem' içinde olacağı bahanesiyle, eğitim karan alınmaması gerektiğini 'ispatlıyor.' Kongre ertesi, teşkilâtta her türlü eğitim çabası yasaklanıyor. Neden?
    Çünkü, eğitim teklifi 'eskiler'den gelmiş. Eskiler 'eylem dışı eğitım' mi öne sürmüşler? Tam tersine. Öyleyse, eskiler neden bu denli 'tü kaka? '. Çünkü... burjuvazi 'kaka! ' demiş... Kandırmak mı? Bu mantık, ne yazık ki Sabahattin Âli'yi ve Nâzım Hikmet'i yemiştir. Son pişmanlık para etmez.


    SOSYALİST GAZETE YAZILARI

  • Recep Tayyip Erdoğan10.07.2008 - 16:04

    MEHMET EMMİ

    bir çift öküz yeter mi?
    ahha memmet emmi
    böyle baca tüter mi?
    dehha memmet emmi

    çoluk çocuk uyumaz
    ahha memmet emmi
    aç insanlar yatar mı?
    dehha memmet emmi

    bu tarla susuz tarla
    ahha memmet emmi
    daha zorla ha zorla
    dehha memmet emmi

    ilçeye yolculuk var
    ahha memmet emmi
    yak tütünü sigara
    dehha memmet emmi

    on çocuk arpa yiyor
    ahha memmet emmi
    beyler buna ne diyor
    dehha memmet emmi

    sen sıcaktan yanarken
    ahha memmet emmi
    gölgedeki bilmiyor
    dehha memmet emmi

    ahha memmet emmi
    dehha memmet emmi



    ZAM'A DOYAMIYORUZ BAŞBAKANA BİR DEĞİL ON ÇİFT ÖKÜZ LAZIM

  • rüşvet05.07.2008 - 17:12

    RÜŞVET ALTI BİN YILDIR VARMIŞ

    Kayseri’nin Kültepe kazı alanında çıkan yazılı tabletlerde yer alan bilgiler, rüşvetin tarihinin milattan önceye dayandığını kanıtladı.

    Kayseri’nin 20 kilometre doğusundaki yaklaşık 5 bin yıllık tarihi Asur ticaret kolonisi Kültepe höyüğünden çıkarılan yazılı tabletlerde, dönemin kralı İnar’ın oğlu Warşama’ya Asurlu tüccarların mallarını bölgede rahatça satabilmek için çeşitli hediyeler verdiği belgelendi. Warşama’nın aldığı hediyeler karşılığında, tüccarlara yazılı izin belgesi olduğu belirtilen tabletler vererek Anadolu’daki ilk rüşveti başlattığı ortaya çıktı. Müze Müdürü Hamdi Biçer, 1948 yılından bu yana bölgede yapılan kazılarda 7 bin 178 eser içinden çıkan pişmiş topraktan yapılmış tabletlerin bunu belgelendirdiğini söyledi.



    HEDİYE KARŞILIĞI ‘İZİN’

    Hamdi Biçer, Kültepe'nin en parlak döneminin Eski Tunç dönemi olduğunu ve bu dönemde ticaretle uğraşıldığını belirterek; “Höyükte Asurlu tüccarların, Asurlulara ait 9 karumda (şehirde) mallarını satabilmek için dönemin Hatti (yerli halk) kralı Warşama’ya çeşitli hediyeler verdiğinin yazıldığı tabletlerle ortaya çıktı. Hediyeler günümüzde ilk rüşvetin adı olarak tarihe geçiyor. Tüccarlar verdikleri hediyeler karşılığında kraldan yazılı izin belgesi alarak mallarını rahatça satıyordu. Bu gösteriyor ki Anadolu’daki ilk rüşvet, Kültepe’de verilmeye başlanmış.”



    WWW.BİRGUN.NET GAZETE

  • sivas katliamı03.07.2008 - 17:50

    YUH YUH

    uzaktan yakından yuh çekme bana
    sana senin gibi baktım ise yuh
    efendi görünüp bütün insana
    hak'kın kullarını yıktım ise yuh

    ben hoca değilim muska yazmadım
    ben hacı değilim arap gezmedim
    kuvvetliyi sevip sevip zayıf ezmedim
    namussuza boyun büktüm ise yuh

    ne demek efendim bey ve amele
    fakir soymak yakışır mı kemale
    rüşveti hak bilip her dakka hile
    yapıp yapıp kafa çektim ise yuh

    bu kadar milletin hakkın alanlar
    onları kandırıp zevke dalanlar
    diplomayla olmaz hakim olanlar
    suçsuzun başına çöktüm ise yuh

    mahzuni'yim benden başlar asalet
    asillere paydos 'bey'e nihayet
    şu insanlık derde girerse şayet
    'o'na yar olmaktan bıktım ise yuh

    yuh yuh, yuh yuh soyanlara
    soyup kaçıp doyanlara
    insana kıyanlara
    yuh nefsine uyanlara
    yuh.


    YUH OLSUN ÇOCUK KATİLLERİNE İNSANIM DİYE ORTADA DOLAŞIYORLAR HAYVAN'DAN BİLE AŞAĞILAR BUNU YAPANLAR

  • aşık gülabi03.07.2008 - 17:43

    AŞIK GÜLABİ


    Git ve: kullan, ara
    Aşık Gülabi (1950) Türk, halk ozanı.

    Aşık Gülabi, 1 Ocak 1950 yılında Çorum'un Sungurlu ilçesinin Çayan köyünde doğdu. Gerçek adı Gültekin olmakla birlikte 1960'lı yıllarda aldığı Gülabi mahlası
    nedeniyle Aşık Gülabi olarak bilinir.

    Aşık Gülabi, 15 yaşından sonra saz çalmaya başlamıştır. Saz bilgi ve öğrenimi çocukluk yıllarında Anadolu köylerinde yaygın olarak yerel ozanların köy köy gezip köy odalarında dinletiler verdiği döneme denk gelir. Gülabi'de Çayan köyüne gelip köy odalarında saz çalan aşıklara ilgi duymuş ve saza başlamıştır.

    Aşık Gülabi, halen İstanbul’da yerleşik ve tekstil ticareti ile uğraşmaktadır. Aşık Gülabinin Yiğeni Ali Gültekin Bakırköy Lisesi 10 TM-B Sınıfında Mehmet Ali Tayfur İle Birlikte Öğrenim Görmektedir..


    Yapıtları [değiştir]Aşık Gülabi'nin yapıtlarından çoğu daha önceki yıllarda (1965 -1985) 45'lik plak olarak çıkmış olmakla birlikte aşağıda yer alanlar ise albüm olarak yapımcı şirketler tarafından çıkarıldığı yıl ve isimlere göre dizinlenmiştir.

    2002 - Ölümsüz Ozanlar Serisi 3
    2001 - İnsanlık Mektebi
    2001 - Kalem Seni Kırarım - 2
    2000 - Kalem Seni Kırarım
    2000 - Dergah 2
    1998 - Ali'yi Severiz Aleviyiz Biz - Dergah 4
    1999 - Dergah 6
    1999 - Gelin Canlar Bir Olalım - Dergah 8
    1999 - Yol Muhammed Alinindir - Dergah 7
    1999 - 12 İmam Aşkına - Dergah 9
    1999 - Kızılbaş Ne Demek? - Degah 3
    1999 - Medet
    1998 - Durdum Ali Darına - Dergah 5
    1998 - Orjinal Kızıldere
    1998 - Gençliğimi Çaldı Yıllar
    1998 - Sivas - Madımak
    1999 - Uyan Kardeş
    1998 - Yeter Felek
    1998 - Yıkılsın Gurbet




    DÖN GEL BİRTANEM

    güneşe, yıldızlara sorar seni ararım
    yağmura, bulutlara sorar seni ararım
    yorgunum aramaktan, gördüğüme sormaktan
    dön gel birtanem dön gel


    asırlık şu çınara su içtiğim pınara
    havadaki turnaya sorar seni ararım
    ağaçlar çiçek açtı, ayrılanlar kavuştu
    dön gel birtanem dön gel


    şehirde varoşlara, caddeye sokaklara
    mecnun misali sana sorar seni ararım
    gözlerim yaşla doldu, sen yine de gelmedin
    dön gel birtanem dön gel


    gülabi'yi gurbette ağlattın hasretinle
    nerdesin şimdi nerde sorar seni ararım
    dön gel birtanem dön gel, nedir ki sana engel
    dön gel birtanem dön gel

  • baba ishak03.07.2008 - 17:29

    ZULME KARŞI ANADOLU'DA YÜKSELEN BİR DİRENİŞ

    BABAİ AYAKLANMASI

    Babailer Ayaklanması, 1239 yılında Anadolu Selçuklu devletine karşı dinsel yönü olmakla birlikte siyasal ve toplumsal yanları ağır basan bir Türkmen ayaklanmasıdır. Kentlerdeki Sünni halka dayalı bir devlet örgütü kuran Anadolu Selçukluları sınırlarda ve kırsal bölgelerde yaşayan Türkmenleri giderek dışladılar.
    Kentleşmenin önem kazanmasıyla kırsalda yaşayan insanların ekonomik durumu başta olmak üzere toplumsal yönden farklılıklar iyice belirginleşmeye başladı. O yıllardaki Moğol istilası yüzünden Horasan bölgesinde yaşayanlar Anadolu’ya göç etmişlerdi. Anadolu Selçuklu devleti bu yeni gelen göçmenlerden rahatsız olmuş daha batıya geçmelerine engel olmuştu. Anadolu’daki yerli halk ve daha önce buraya gelen göçmenlerle güç birliği yaparak yeni gelen Türkmenlerle ellerindeki otlak arazileri paylaşmak istemediler. Böylece son gelen Türkmenler Güneydoğu Anadolu’da sıkışıp kaldılar ve yığılmaya başladılar.
    Geçim kaynakları olan hayvancılık için, yeterli otlak bulamadılar ve yoksulluk içine düştüler. Aralarında çıkan anlaşmazlıklarda Selçuklu devleti tarafsız davranmadı.
    Anlaşmazlık çıkmasının sebeplerinden birisi de, kent kültürüne gaçmiş olanların göçebe gelenekleri sürdüren çoğunluğu aşağılamaları, onları kendi toplumundan ve devletlerinden kültürel olarak da dıştalamalarıydı. Bunun sonucu göçerler Selçuklu devletine vergi vermemeye ve buyruklarını dinlememeye başladılar. Topraklara sahip çıkan yerleşik Türkmenler ve yerli halklarla aralarında yer yer çatışmalar yaşandı. Selçuklu Devleti yerli göçmenlerden yani daha önce burayı yurt yapmış olan Türkmenlerden yana tavır koyuyor onları destekliyor diğerlerini cezalandırıyordu. Ve bunun yanı sıra Selçuklu sultani II. Gıyasettin Keyhüsrev’in halkı ezen adaletsiz yönetimi, haksızlığa uğramış yoksul Türkmenleri devlete karşı isyan ettiriyordu. Baba İlyas, doğrudan doğruya bu sömürü sisteminin yıkılmasına yönelen bu hareketi örgütlemek ve yeni bir toplum kurulması fikrini topluma yaymak üzere halifeler görevlendirerek Türkmenler arasında bir ayaklanma örgütlemeye başladı.
    Ekonomik ve toplumsal açıdan olduğu kadar dinsel inançları bakımından da kentlilerden ayrılan Türkmenlerin İslamlığı, kentlerin Sünni İslamlığından farklı, Türklerin eski şaman geleneklerinin, tasavvuf biçimine girmiş Şiiliğin, bazı yerel inançların etkisini taşıyan bir İslamlıktı. Kırsal kesimde dinsel yaşamın düzenleyicileri, kentlerdeki Sünni ulemadan çok farklı, eski Türk Şamanlarının İslamlaşmış bir devamından başka bir şey olmayan Türkmen babalarıydı.
    Öte yandan iktisadi güçlükler ve Moğol istilalarının yoğunlaşması Türkmenler ile Selçuklu yöneticileri arasındaki çelişkiyi derinleştirmiş, onları devlete karşı asi bir öğe durumuna getirmişti. Bu ortamda Amasya’nın Çat Köyü’ne yerleşen yarı Türk şamanı, yarı İslam şeyhi Baba İlyas, dinden ve adaletten ayrılmakla suçladığı Selçuklu yöneticilerine karşı propagandaya başladı. Daha sonra da II. Gıyasettin Keyhüsrev’e karşı açıktan açığa savaş ilan etti. Kısa sürede Baba İlyas’ın etrafında toplananların sayısı giderek arttı. Yönetimine karşı bir ayaklanma hazırlandığından haberdar olan II. Gıyasettin Keyhüsrev, askerlerini 1239’da ansızın Baba İlyas’ın üzerine saldırttı ve ayaklanmanın başlamasına sebep oldu. Baba İlyas, Urfa Harran bölgesindeki Harzemşahları da Selçuklu Sultanı’na karşı savaşa çağırdı.
    Diğer taraftan da Baba İlyas’ın halifesi Baba İshak’ın öncülüğünde harekete geçen Türkmenler, Sümeysat (Samsat) , Kahta, Adıyaman bölgesinde ayaklandılar. Üzerlerine gönderilen Malatya Subaşı’sı Muzafferettin Alişir’i iki kez yendiler, ardından Sivas’a yürüdüler. Sivas’ı yağmaladılar. Burada, soyluları kılıçtan geçirip, mallarını halka dağıttılar.
    Sonra kendilerine katılan göçebe Türkmenler ile sayıları daha da artmış olarak Baba İlyas’a kavuşmak üzere Tokat ve Amasya’ya doğru ilerlediler. Telaşa kapılarak korkan II. Gıyasettin Keyhüsrev, Beyşehir Gölü üzerindeki Kubadabad Adası’na çekildi. Ünlü komutanlarından Mubarizettin Armağanşah’ı Amasya Subaşı’sı atayarak ayaklanmayı bastırmakla görevlendirdi.
    Türkmenler’den önce Amasya’ya varan Armağanşah, Baba İlyas’ı yakalayarak kale burcuna astı. Halkın kendisine atfettiği ölümsüzlük efsanesini yıkmak üzere bütün cesedi parçalanarak doğrandı. Baba İlyas’ın ölümsüzlüğüne inanan Türkmenler, Amasya’ya ulaştıklarında kente saldırdılar ve Armağanşah’ı öldürdükten sonra, Konya’ya doğru yürüdüler.
    Bunun üzerine Sultan, Moğollar’a karşı Erzurum ucunda bekleyen ordusunu harekete geçirdi. Selçuklu hizmetindeki Frank ve Gürcü birlikleri de orduya katıldı. Selçuklu ordusu, Baba İshak önderliğindeki Türkmenler ile Kırşehir’in Malya ovasında karşılaştı. Baba İlyas’ın dinsel gücünden ürken İslam askeri savaşmaktan çekindiği için, ilk olarak Hıristiyan askerleri savaşa sürüldü. Hıristiyan öncüler Türkmenlerin ilk hücumunu püskürtünce cesaretlenen İslam askeri de savaşa girdi. Baba İshak bu savaşta öldürüldü (1240) . Babai’lerin büyük çoğunluğunun kılıçtan geçirilmesiyle ayaklanma kanlı bir şekilde bastırılarak sona erdi. Babailer Ayaklanması, azınlığın üretici çoğunluk üzerindeki egemenliğine karşı ilk belirgin ideolojik ve toplumsal tepki olarak Anadolu halklarının belleğine yerleşti.
    Ayaklanmanın Babailer olarak adlandırılmasının sebebi, Baba İshak ve Baba İlyas’ın dinsel önderliğinin ifadesinden dolayıdır. Şamanlar da dervişlere “baba”, “ata” ya da “dede” derlerdi. Türkmenler de islamiyete geçmelerine rağmen bu geleneklerini korumuşlardır.
    Yesevi tarikatına bağlı ve bu düşünceye göre yetişmiş olan Baba İlyas, Horasan’dan Anadolu’ya göç etmiş bir derviştir. Tanrı sevgisinin dinin katı kurallarıyla şekillenemeyeceğini, İnsanın ancak kendi gönlünce bu aşkı bu sevgiyi yaratabileceğini söylüyordu.
    Baba İlyas’ın inancına göre toplumda kadın erkek ayrımı yoktu. Bunların eşit olduğu toplum bir bütündü. Fakat Anadolu’daki Selçuklular ve onların egemenliğindeki beyliklerin düzeninde, güçlüler yeryüzünü kendi aralarında paylaşmışlar ve böylece kendi lehlerine eşitliği ortadan kaldırmışlardı.
    Baba İlyas bu düzene karşı çıkarken, bütün insanların eşit, kardeşçe ve elbirliği ile üreterek barış içinde yaşamalarını savunmuştu. Bu uğurda mücadele edip tarihte onurlu bir yer kazanan Baba İlyas ve Baba İshak’ın karşısında, Keyhüsrevlerin adı bile anılmamaktadır.




    ZULME BAŞ EĞMEK YOK

  • sivas katliamı30.06.2008 - 15:55

    HUDEY HUDEY


    en bir yanıl alma olsan
    dalımda bitmeye gelsen
    ben bir gümüş çövmen olsam
    çeksem indirsem ne dersin

    sen bir gümüş çövmen olsan
    çekip indirmeye gelsen
    ben bir güzel keklik olsam
    bir bir toplasam ne dersin

    sen bir güzel keklik olsan
    bir bir toplamaya gelsen
    ben bir yavru şahan olsam
    kapsam kaldırsam ne dersin

    sen bir sulu sepken olsan
    kanadım kırmaya gelsen
    ben bir deli poyraz olsam
    tepsem dağıtsam ne dersin

    sen bir deli poyraz olsan
    tepip dağıtmaya gelsen
    ben bir ulu hasta olsam
    yoluna yatsam ne dersin

    sen bir ulu hasta olsan
    yoluma yatmaya gelsen
    ben bir azrail olsam
    canını alsam ne dersin

    sen bir azrail olsan
    canımı almaya gelsen
    ben bir cennetlik kul olsam
    cennete girsem ne dersin

    sen bir cennetlik kul olsan
    cennete girmeye gelsen
    pir sultan üstadım bulsak
    bilece girsek ne dersin


    PİR SULTAN'A YANMAYA GELDİK EY HIZIR PAŞA,HIZIR,HIZIR PAŞALAR





    sivasa GEÇİT YOK

  • sivas katliamı30.06.2008 - 15:46

    BİZDEN SLAM OLSUN SOFU CANARA! ! ! ! ! ..................


    Bizden selam olsun sofu canlara

    Vücudun şehrini yuyanlar gelsin

    Yedi kat göklerin yedi kat yerin

    Kudret binasını kuranlar gelsin



    Sofu dedikleri bir kolay iştir

    Erenler gördüğü bir engin düştür

    Eti yok kanı yok bir uçar kuştur

    O kuşun adını bilenler gelsin



    Pirimi sorarsan Ali' dir Ali

    Altından çakılmış Düldül'ün nalı

    Kim sürdü kuyuda kırk arşin yolu

    Bu yolun erk bilenler gelsin



    Pir Sultan'ım eydür özüm Didar'a

    Saklayalım Hak katında nazarda

    Çıkmadık can kazılmadık mezarda

    O canın namazın kılanlar gelsin



    PİR SULTANIMIZI ASTIN sivas PİRİMİZİ TAŞLATIN MÜRÜTLERİNE sivas HIZIR PAŞAYA SAHİP ÇIKTIN sivas SOFULARINI YOBAZLARINI KORUDUN sivas YAKTIKLARINI PİRİMİZ GİBİ ASIRLARCA UNUTMAYCAĞIZ. İNADINA EN-EL HAK PİR SULTAN İÇİN YANMAK BİR DEFAYSA YANARIZ PİRİMİZ İÇİN BİN DEFA ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ...............






    sivas'A GEÇİT YOK

  • sivas katliamı29.06.2008 - 18:12

    ELVEDA ÇOCUKLAR! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ..................................


    KORAY KAYA YAŞI 12

    ASUMAN SİVRİ YAŞI 16

    ÖZLEM ŞAHİN YAŞI 17

    NURCAN ŞAHİN YAŞI 18

    MENEKŞE KAYA YAŞI 17

    BELKIS ÇAKIR YAŞI 18

    SERPİL CANİK YAŞI 19

    SERKAN DOĞAN YAŞI 19

    YASEMİN SİVRİ YAŞI 19


    GENÇLERİN VE ÇOCUKLARIN KATİLLERİNİ KORUMASINLAR! ! ! ...



    O KÖRPECİK BEDENLER NASIL DAYANIRDI ACIYA YANGINA,İSE DUMANA EVET NASIL DAYANIRDI O DUMANA BU KÖRPE CİĞERLER YAKANLAR ACABA İNSANLIKLARINI,MÜSLÜMAN'LIKLARINI KORUDUMU. KÜÇÜCÜK EL BEBEK GÖZ BEBEK ÇOCUKLARIN O YUMUŞAK KEMİKLERİ NASIL DAYANSIN O SICAKTA NASIL YANMASIN. İŞTE (BU YANGIN YERİNDE) BİR ET PİŞTİ BU ETTEN KİMLER HAKKINI ALMADİKİ ARTIK ONLAR (EN-EL HAKK-A KAVUŞTULAR)

    PİR SULTAN GİBİLER BİR ÖLÜR BİN DİRİLİR YANANLAR ASRA BEDEL OLDULAR


    sivas'a GEÇİT YOK