Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • hakikat05.02.2005 - 14:52

    Büyük Sözlükte:

    hakikat (isim, Arapça)

    1. Hayali olmayan, görülen, mevcut olan, gerçek, doğru.

    Hakikati konuşmaktan korkmayınız. (Atatürk)

    Tek hakikat var, evet, bellediğim dünyadan
    Elli, altmış sene gezdimse de şaşkın şaşkın.
    Hepimiz kendimizin bağrı yanık aşıklarıyız.
    Sade, ilanı çekilmez bu acayip aşkın
    (M. A. Ersoy, Safahat)

    Rüya ile
    Hayal arasında
    Hayal ile
    Hakikat arasında
    Yalnız sen varsın
    Gece ile
    Gündüz arasında
    Güneşle gün arasında
    Yalnız sen varsın
    (A. H. Tanpınar, Bütün Şiirleri)

    Bir bahar yağmuru yağmış da açılmış havayı
    Hisseden kimse hakikat sanıyor hülyayı.
    (Y. K. Beyatlı, Kendi Gök Kubbemiz)

    Artık, taşan öfkesiyle, hoyrat geliyor!
    Altında ateş parçası bir at geliyor!
    Bir kuytu bulup saklanın, ey yaldızlar;
    Ey yaygaralar, kaçın hakikat geliyor!
    (A. N. Asya, Rübaiyyat-ı Arif)

    Güneş balçık ile asla sıvanmaz
    Hakikat acıdır bir dem tatlanmaz.
    (İ. H. Soykut, Türk Atalar Sözü Hazinesi)

    İnsanlar kafası bunları bulan,
    İlimdir dünyada hakikat olan
    Bütün bu işlerin temelim kuran
    İnan buna Veysel dedi ki okul” diyor
    (Ü. Y. Oğuzcan, Aşık Veysel)


    2. Bir şeyin aslı ve esası, gerçek niteliği, iç yüzü, mahiyet.

    Meselenin hakikatini kavrayamamış.

    3. (Allah (c.c.) ve yaradılanlar hakkında) Bütün benzetmelerden ve mecazlardan sıyrılmış olan açık doğruluk.

    Şeriat, tarikat yoktur varana
    Haikat marifet andan içeri.
    (Yunus Emre Divanı - F.K.Timurtaş)

    Dünya güzellendi tadı kalmadı.
    İnsanın edebi udu kalmadı.
    Günahın sevabın adı kalmadı.
    Hakikata giden iz belli değil.
    (Aşık Veysel - Ü.Y. Oğuzcan)

    Hakikatin kilidini
    Açana gazi dediler
    (Abdal, Halk Edebiyatı Antolojisi - S. Nüzhet)

    Hakikat ehlinin olmaz nişanı.
    (Niyaz-i Halveti. Türk Atalar Sözü - İ.H.Soykut)

    4. Sadakat, bağlılık, hak bilirlik.

    O adamın hakikati çoktur.

    5. (zarf) Doğrusu, gerçekten, sahiden.

    Eski Dünya, yeni Dünya, bütün akvam-ı beşer,
    Kaynıyor kum gibi... mahşer mi hakikat mahşer.
    (M.A.Ersoy, Çanakkale Şehitleri)

    Hakikat her vucudun canı 'ışkudur
    Ne can kim can içinde canı 'ışkudur
    (Yunus Emre Divanı - M.Tatçı)

    Var Eşrefoğlu Rumi bil hakikat
    Vucudu fani itmekdur adı aşk.
    (1001 Temel, Eşrefoğlu Divanı)

    Dış yüzüm böyle ağardıkça ağarmakta fakat,
    Sormayın iç yüzümün rengini! Yüzler karası!
    Beni kendimde utandırdı, hakikat şimdi,
    Bana hiç benzemeyen suretimin manzarası!
    (M.A.Ersoy, Safahat)

  • hakikat05.02.2005 - 14:52

    Lügatta:

    Hakikat: Bir şeyin aslı ve esası. Mahiyeti. Gerçek. Doğru. Sahih. Künh. Sabit ve vâki. Kadırbilirlik. Sadakat. Doğruluk. Kainat ve tabiat ve ülühiyet hakkında bütün teşbih ve mecazlardan ârî ve zahir olan gerçek.

    Mecazi: Karşılığı, esas olarak kullanılan kelime.

    Edebiyatta: Bir kelime neyi anlatmak için konulmuş ise, bu kelimenin o manada kullanılması; göz kelimesinin, aynı o bilinen uzuv manasında kullanılması gibi (mahiyet ve mecaz)

    Hakikat-ı Harciye: Hayat gibi alem-i şahadete gelmiş varlık.
    Hakikat-bin: Hakikatı gören, hakikatı anlayan. Hakikatşinas. Hakikata inana.
    Hakikat-perest: Hakkı ve hakikatı seven, hakikata inanan. Dürüst, hakikat aşığı.
    Hakikat-ı sabite: Sabit değişmez hakikat.
    Hakikat-şinas: Hakikatı doğru tanıyan, bilen. Haikata iman eden.

  • hakikat05.02.2005 - 14:51

    Sözlükte (TDK) :

    hakikat -ti
    isim (haki:kat) (Arapça)

    1. Bir işin doğrusu, gerçek, asıl, esas:

    'Fakat ben başka bir şey yapacağım, bir şey ki bütün hakikatleri önüme serecek.'- R. H. Karay.

    2. Gerçeklik:

    'Dünyanın döndüğü bir hakikattir.'- S. F. Abasıyanık.

    3. (zarf) Gerçekten:

    'Beni oyaladı, lâkin hakikat adamakıllı içerlemiş.'- M. Ş. Esendal.

  • hakikat05.02.2005 - 14:50

    Dini Sözlükte: HAKÎKAT:

    1. Bir lafzın (sözün) asıl mânâsı.
    Aslan denilince, bilinen yırtıcı hayvan kastedilir, bu mânâda kullanılırsa, hakikat olur, cesur insan mânâsında kullanılırsa, mecâz yâni hakîkî mânâsının dışında kullanılmış olur. (Molla Hüsrev)

    2. Gerçek.
    Fizik ve kimyâ reaksiyonlarında maddenin yok olmadığı bugün kesin olarak bilinmektedir. Lavoisier adındaki Fransız kimyâgeri; ''Kimyâ tepkimelerinde, madde gayb olmaz ve yoktan meydana gelmez.'' hakîkatini tecrübe ile isbat etmiş ise de, her şeyin kimyâ tepkimesi, kimyâ kânunu ile yapıldığını zan ederek; ''Tabiatta bir şey yaratılmaz ve hiçbir şey yok edilemez'' demiştir. Bugün, yeni keşf edilen çekirdek olayları, nükleer reaksiyonlar, maddenin enerjiye döndüğünü, yok olduğunu, Lavoisier'in aldanmış olduğunu göstermektedir.
    (M. Sıddîk bin Saîd)

    Alan sensin veren sensin kılan sen, Ne verdinse odur dahi nemiz var. Hakîkat üzre anlayıp bilen sen, Ne verdinse odur dahi nemiz var.
    (Azîz Mahmûd Hüdâyî)

    3. Kötülüklerin kalbden tekellüfsüzce, zorlanmadan gitmesinin gerçekleşmesi, fenâ(Allahü teâlâdan başka her şeyi unutma) mertebesi.
    Tarîkat ve hakîkatten maksat, ihlâsı (her şeyi Allahü teâlânın rızâsı için yapma hâlini) elde etmektir.
    (İmâm-ı Rabbânî)

    Şerîatin (dînin) emirlerini yapmak, tarîkatin ve hakîkatin hâllerine kavuşmak, hep nefsin tezkiyesi, yâni temizlenmesi ve kalbin tasfiyesi yâni parlaması içindir. Nefs temizlenmedikçe ve kalb Allahü teâlâdan başkasının sevgisinden selâmet bulmadıkça, kurtulmadıkça hakîkî îmân hâsıl olmaz, ele geçmez. Felâketlerden, azâblardan kurtulmak için, hakîkî îmâna kavuşmak lâzımdır.
    (İmâm-ı Rabbânî)

    4. Mâhiyet.
    Kur'ân-ı kerîmde bulunan bilgiler üç kısımdır: Bir kısmını, hiçbir kuluna bildirmemiştir. Zâtının ve sıfatlarının hakîkati ve gaybden haber vermek böyledir. İkinci kısım, yalnız peygamberlerine bildirdiği esrâr (sırlar) dır. Üçüncü kısım bilgileri, pe ygamberine bildirmiş ve bütün ümmetine bildirmesini emretmiştir.
    (Hâdimî)

  • karanlık çağlar26.01.2005 - 22:00

    '“Tarihten önce vardık / Tarihten sonra da varız”'

    Tarihte vardık! Etiler, Sümerler, Hititler, Mısırlılar...Tarihte vardık! Orta Asyalılar, Çinliler, Hunlular....Tarihte vardık! Milattan önce 20.000lerde, 9.000lerde...Ancak resmi tarihimizde 100 yıl öncesi, 300 yıl öncesi, 500 yıl öncesi yoktu. Yani asıl tarihte yoktuk. Osmanlı ve İslam Tarihi bir karanlık çağ olarak görülüp, es geçilip-üstü örtülüp; İslam ve Osmanlı öncesi tarihe dönüş sağlayıp bir “Altın çağ” yaratılmak istenmiştir. Bunun temelinde, Avrupalıların kendi dinlerini bırakarak ilerlemeleri yatmaktadır. Bizde de ilerleme ancak İslam bırakılarak, gerçekleştirilir sanıldı. Osmanlı ve İslam Tarihi yok sayılmıştı ancak yok olmamıştı....Bu gün hala elimizde derli-toplu, bilimsel bir Türkiye Tarihi yoktur. D. Mehmet Doğan Türkiye Cumhuriyeti Tarihinin adını “Bir Çağdışı Oluşun Tarihi” olarak öneriyor. “Bir Kişinin Şahsında Kutsanan Tarih” ismi de Türk Tarih yazımı için makul bir öneri gibi görünmektedir.

    Biraz çevresine bakan -gören- insanlar Türkiye’de resmi ideolojiyi, bu ideolojinin bilimsel-entellektüel gelişmeyi ve yaratıcılığı sürekli engelleyerek, düşünsel alanı çoraklaştırdığını, düşünce özgürlüğünü kısıtladığını göreceklerdir. Cemil Meriç’in ifade ettiği üzere: “Bu hadım edilmiş idrakle, bu ‘izinli’ hürriyetle kalkınmak mümkün mü? ” 2000’li yıllara girerken Türkiye Cumhuriyeti Tarihi hakkında bazı kitaplar yazıldı elbet. Kimileri Geri Kalmışlığın Tarihi dedi, kimileri Düzenin Yabancılaşması dedi, kimileri Batılılaşma İhaneti dedi, kimileri Paradigmanın İflası, ve kimileri de Çöküntü...dedi...
    ....

    S.B

  • batılı olmak24.01.2005 - 23:50

    Kartal iken güvercin olmak... Önüne atılan 'ekmeğin' kırıntılarıyla yaşamak!

  • batılı olmak24.01.2005 - 23:46

    Güneş Doğudan Doğar

    Hala 'güneş'ten rahatsız olup doğan güneşe 'perde'lerimizi kapıtıyoruz. 'Dışarsı' günlük güneşlikken bir mum ışığına bile muhtaç kalıyoruz. Karanlığa o kadar alışmışız ki gözlerimiz 'feneri' bile güneş sanıyoruz.

    Kapılar, pencereler kilitli değil. Zindanda neden otururuz hala?

    Gözleriniz acıyacak ama açın perdelerinizi, yüzünüzde güneşin sıcaklığını tadın.

    Acıyacak göğsünüz ama açın pencerelerinizi, içinizde temiz havanın ferahlığını hissedin.

    Sonra dışarıya ilk adımı atın, gün sizin olsun.

  • karanlık çağlar24.01.2005 - 23:16

    Çok önemli bir konu, sadece bu konudan yola çıkarsanız yıllardır tarihle nasıl aldatıldığımızı anlayabilirsiniz. Bu tarihsel sahtekarlığı göstermek için uzun uzun yazarak açıklamak isterim ama sonunda tek taraflı düşünce diye kenara atılır. En iyisi batılının uydurduğu ''Karanlık çağlar''ın aldatmaca olduğunu yine batılı bir kaynaktan ispat vereyim; ne de olsa, zehirli yılan soksa bile panzehiri yine yılanın zehrindedir:

    ''Our use of the phrase ''The Dark Ages'' to cover the period from 699 to 1000 marks our undue concentration on Western Europe … From India to Spain, the brilliant civilisation of Islam flourished. What was lost to Christendom at this time was not lost to civilisation, but quite the contrary … To us it seems that West-European civilisation is civilisation, but this is a narrow view.''

    ''699 yılından 1000 yılına kadar olan dönemi tanımlamak için kullandığımız ''Karanlık Çağlar'' kalıbı, gereksiz (şekilde) 'Batı Avrupa'ya yoğunlaştığımızın göstergesidir. (O dönemelerde ise) İslamiyet, Hindistan'dan İspanya'ya kadar en parlak dönemini yaşamaktaydı. Hristiyanlık aleminin kayıpları tüm uygarlık'ın kayıpları demek değildir, aslında durum oldukça aksinedir.... Bize, 'Batı Avrupa' medeniyeti gerçek medeniyet gibi gözüküyor ama bu sadece dar bir bakış açısıdır...''

    Bertrand Russell
    (History of Western Philosophy, London, 1948) .

  • insan olmak23.01.2005 - 09:12

    ''Ete kemiğe büründüm; Yunus diye göründüm''
    Yunus Emre

  • insanlar23.01.2005 - 09:03

    olasılıklar...