Bakara Suresi, 258. Ayet: ''SIRF Allah kendisine hükümdarlık bağışladığı için İbrahim ile Rabbi hakkında münakaşa eden o (hükümdar) dan haberin yok mu? Hani İbrahim: 'Rabbim hayat veren ve ölüm dağıtandır! ' demişti. Hükümdar cevap vermişti: 'Ben (de) hayat verir ve ölüm dağıtırım! ' İbrahim: 'Allah güneşi doğudan doğdurur; öyleyse sen de batıdan doğdur! ' demişti. Bunun üzerine, hakikati inkara şartlanmış olan o kişi hayretler içinde kaldı: Allah (bile bile) zulüm işleyen toplumu hidayete erdirmez.''
Sokrat ölüme mahkum edildiğinde, eşi: - Haksız yere öldürülüyorsun, diye ağlamaya başlayınca, Sokrat: - Ne yani, demiş. Birde hakli yere mi öldürülseydim! -
Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkündeğildir... Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa: 'Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem' der Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir: - Ben çekilirim! -
Bir şemsiye tamircisi, yazmış olduğu şiirleri incelemesi için Şekspir'e gönderdiğinde, ünlü yazarın cevabışu olur: - Dostum siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, sadece şemşiye yapın.. -
Meşhur bir filozofa: Servet ayaklarınızın altında olduğu halde neden bu kadar fakirsiniz? diye şoruldugunda: Ona ulaşmak için eğilmek lazım da ondan, demiş. -
Dostlarından biri, Fransız kralı 15. Lui' ye: Majesteleri, demiş. Akıl vergisi almayı hiç düşündünüz mü? Hiç kimse budalalığı kabul etmeyeceğine göre, herkes böyle bir vergiyi seve seve öder. Kral, alaylı alaylı gülerek: Hakikatten enteresan bir fikir, cevabını vermiş. Bu buluşunuza karşılık, sizi akıl vergisinden muaf tutuyorum. -
Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü Galile' ye hasımlarından biri: - Efendim, demiş. Kulaklarınız, bir insan için biraz büyük değil mi? Galile: - Doğru, demiş. Benim kulaklarım bir insan için biraz büyük ama, seninkiler bir eşek için fazla küçük sayılmaz mı? -
Fransa hükümet ricalinden biri Napolyon'un bir muharebede tenkide kalkışıp parmağını harita üzerinde gezdirerek: Önce şurasını almalıydınız, sonra buradan geçerekötesini zaptetmeliydiniz, gibi fikirler belirtmeye başlayınca Napolyon: - Evet, demiş. Onlar parmakla alınabilseydi dediğin gibi yapardım. -
Bir toplantıda bir genç M. Akif küçük düşürmek için: - Af edersiniz, siz veteriner misiniz? demiş. M. Akif hiç istifini bozmadan şu cevabi vermiş: - Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu? -
İdam edilmek üzere olan bir mahkuma diyeceğin bir şey var mi? diye sorduklarında: - Bu bana iyi bir ders oldu! ! -
Yavuz Sultan Selim, bir çok Osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir şefer hazırlığında, vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona: - Sen sır saklamayı bilir misin? diye sormuş. Vezir: - Evet hünkarım, bilirim dediğinde, Yavuz cevabi yapıştırmış: - Bende bilirim. -
Sultan Alparslan 27 bin askeriyle Bizans topraklarında ilerlerken, keşfe gönderdiği askerlerden biri huzuruna gelip telaşla: - 300 bin kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor, der. Alparslan hiç önemsemeyerek şöyle der: - Bizde onlara yaklaşıyoruz. -
Bir filozofa sormuşlar: Şansa inanır mısınız? Filozof: Evet, yoksa sevmediğim insanların başarısını neyle açıklardım
cizimleri, hikayesi, karakterleriyle bilgisayar ve PS2 oyunu olan ''Judge Dredd: Dredd vs. Death'' bence en iyi uyarlamalardan biri.
Sadece suclulara karsi degil, zombiler, vampirler, hayaletler, robotlar ve farkli yaratiklara karsi savasmasiyla filmiyle alakasi yok, tamamen cizgi romanina paralel olarak yapimis bir oyun.
PS2 ile birlikte geldiginden oynadim. Bedeva olmasaydi isim olmazdi kesin; ne demisler beles sirke... :)
Fifteen years in the academy He was like no cadet they'd ever seen A man so hard, his veins bleed ice And when he speaks he never says it twice They call him Judge, his last name is Dredd So break the law, and you may wind up dead Truth and justice are what he's fighting for Judge Dredd the man, he is the law DROKK IT
With his gun and bike he rules the streets And every perp he meets will taste defeat Not even Death can overcome his might Cause Dredd and Anderson, they won the fight When the Sov's started the Apocalypse war And Mega-city was bombed to the floor Dredd resisted, and the judges fought back And crushed the Sov's with their counter-attack DROKK IT
Respect the badge - he earned it with his blood Fear the gun - your sentence may be death because...
I AM THE LAW And you won't fuck around no more - I AM THE LAW I judge the rich, I judge the poor - I AM THE LAW Commit a crime I'll lock the door - I AM THE LAW Because in Mega-City... I AM THE LAW
In the cursed earth where mutants dwell There is no law, it's just a living hell Anarchy and chaos as the blood runs red But this would change if it was up to Dredd The book of law is the bible to him And any crime committed is a sin He keeps the peace whith his law-giver Judge, jury, and executioner DROKK IT
CRIME - the ultimate sin Your Iso-Cube is waiting when he brings you in LAW - it's what he stands for Crime's his only enemy and he's going to war
1995 tarihinde filme uyarlanan unlu cizgi romanlardan biri. Filmi cizgi romani kadar vahsi olmasa da bence tip olarak Sylvester Stallone iyi uymus. Yine de cizgi romanindaki ince up uzun sadist kahramanimiza tip olarak uyacak en iyi aktor bence Crow’dan da hatirlayabileceginiz Michael Wincott (http://imdb.com/name/nm0000699/) .
Küresel ısınma ile ilgili birçok haber çıktı. '2100'e kadar dünyadaki deniz seviyesi, 9 ile 88 santim arasında yükselecek. Ancak Türkiye okyanusa kıyısı olmadığı için bu yükselmeden çok zarar görmeyecek' denilen ayrıntılar biraz eksik kalmış gibi... Oxford'un bilim adamlarının 150 ülkede 95 bin bilgisayarla yaptığı araştırmada sıcaklıklar 11 derece artıyor, denizlerin en az 6 metre yükseleceği belirtiliyor.
Hürriyet yazarı Bekir Coşkun'un köşesine taşıdığı yazıda tüğleri diken diken eden ama düşündüren detaylara yer veriliyor. İşte Coşkun'un yazısı;
Çukurova'nın yarısı yok olacak. Mersin, Tarsus, Silifke, Bodrum, Marmaris, Kemer, Fethiye, İzmir,Ayvalık,Edremit, Çanakkale, Yalova, Kocaeli, daha binlerce yerleşim yeri sular altında kalacak. Haliç sekiz kat büyüyecek ve İstanbul'un yarısı suları altında. Tüm nehirler tersine akmaya başlayacak. Çok uzak değil, çocuklar büyüdüğü zaman...
45 yıl içinde sizin durumunuzun ne olacağını merak ediyorsanız,metreyi alıp ölçün, denizin üzerine (en az) altı metre koyun. Kimse yardıma gelemeyecek; çünkü dünyanın her yerinde herkes kendi canını kurtarmaya bakacak.
Bu size yine de senaryo gibi gelebilir; ama ileri ülkelere öyle gelmiyor, dünyayı korku sardı. Siz kaynana Semra ve oğlu Ata saçmalıklarına bayılırken, onlar uygar insan olmanın bilinciyle tartışıyorlar. Bu tehdit depremden daha ciddidir. Diyelim ki İstanbul'da depremin ne zaman olacağı belli değildir. Ama ciddi bilim otoritesi, en geç 45 yıl içinde İstanbul'un yarısının sular altında kalacağını bildiriyor.
Allah bize zodyak bot gönderecek değil; ama onun verdiği akılla hepimizin yapacağı bir şey var. Artık dönüp doğaya bir bakmak gerekiyor. Ormanın, denizin, ırmağın, gölün, ovaların, yaylaların insanlık için ne kadar önemli olduğunu öğrenmeniz gerekiyor.
Köylülerin anızları artık yakmaması, AKP'nin ormanları satmaktan vazgeçmesi, fabrikatörlerin pis sularını nehirlere-denize akıtmamaları, zenginlerin ellerini doğanın yakasından çekmeleri gerekiyor.
Ağaca, sazlıklara, sulaklara, kuşa, kurda saygı göstermeniz gerekiyor. Doğaya düşman, sevgisiz, merhametsiz, acımasız insanların yakasına yapışmanız gerekiyor. Dünyanın sadece insanlar için yaratılmadığını artık anlamanız gerekiyor.
En büyük otorite açıkladı; en geç 45 yıl sonradır büyük felaket. Dönüp çocukların yüzüne bakmanız gerekiyor.
Rock dinlemeye belki Bon Jovi gibi hard rock ile baslasam bile Accept’in ap ayri bir yeri var. Hatirlarim 7-8 yasindayken walkmanimle bir kaldirima oturup 2-3 saat agabeyimin albumlerinden Accept dinleyerek etrafa pis pis bakardim. Tabi anca simdi anliyorum gecenlerin bana bakip gulmesini :)
Accept bana gore zamanin en sert gruplarindan biriydi. Ilk dinlendiginde taramali tufek gibi kulaga hirilti ve gurultu olarak gelse de sonradan marş gibi melodiklesiyor. Insani costuran ve gaza getiren mesela sarkinin tam ortasinda gaciirr gucuurrr sesleri yankilanirken, ulan yoksa dis mi gicirdatiyor yoksa kemiklerini kikirtadiyor derken Udo'’nun hiriltili sesiyle: Come on man, let's stand up all over the world Let's plug a bomb in everyone's arse If they don't keep us alive - we're gonna fight for the right Gibi insanin bellegine cok kolay kazinacak sozleri ile gercekten zamanin en iyi gruplarindan biri olarak klasikler arasina girmis bir grup. “”Son of ditditdit kiss my ditditdit…”” gibi kufurleri bile melodiklestirip insani costurabiliyorlar…
Normalde gruplarin cogu zamanla soner, Accept ise tabir yerinde ise sonduruldu diyebiliriz. Ne kadar irkciliga ve kolelige karsi sarkilari olsa bile Nazi hayrani grup soylentileri baya cogalmisti. Zaten sari sacli Nazi tipli Alman olmanlari, giyinisleri ve muzikleri olsun baya kolay hedef idiler. Sonradan konserlerinde dazlaklarin da nazi bayraklari acmalari buyuk tepki toplamisti. Hala ben de pek emin degilim nazi sempatizani olup olmadiklarindan. Merak da etmedigimden netten arastirmiyacagim ama zamaninda bizim ufaklik Udo’nun kendisi de bayrak actigini ve sloganlar attigini iddia edenleri hatirlarim. Esas beni rahatsiz eden “”Balls to the walls”” albumunun kapagi. “”Yoksa bunlar deri ceketli gayler mi? ”” gibilerinden soru isareti birakmiyor degil :) Neyse ki albumdeki “”London leatherboys”” sozlerinden deri ceketli motorsiklet cetelerinden bahsettigi anlasiliyor, yine de ne olur ne olmaz gici yere yakin Udo’dan her sey beklenebilir…
Bakara Suresi, 258. Ayet: ''SIRF Allah kendisine hükümdarlık bağışladığı için İbrahim ile Rabbi hakkında münakaşa eden o (hükümdar) dan haberin yok mu? Hani İbrahim: 'Rabbim hayat veren ve ölüm dağıtandır! ' demişti. Hükümdar cevap vermişti: 'Ben (de) hayat verir ve ölüm dağıtırım! ' İbrahim: 'Allah güneşi doğudan doğdurur; öyleyse sen de batıdan doğdur! ' demişti. Bunun üzerine, hakikati inkara şartlanmış olan o kişi hayretler içinde kaldı: Allah (bile bile) zulüm işleyen toplumu hidayete erdirmez.''
belagatin refleks hale geldigi nokta :)
Tarihte hazır cevap ustaları:
Sokrat ölüme mahkum edildiğinde, eşi:
- Haksız yere öldürülüyorsun, diye ağlamaya başlayınca,
Sokrat:
- Ne yani, demiş. Birde hakli yere mi öldürülseydim!
-
Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır.
İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkündeğildir...
Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa:
'Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem' der
Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir:
- Ben çekilirim!
-
Bir şemsiye tamircisi, yazmış olduğu şiirleri incelemesi için Şekspir'e gönderdiğinde, ünlü yazarın cevabışu olur:
- Dostum siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, sadece şemşiye yapın..
-
Meşhur bir filozofa:
Servet ayaklarınızın altında olduğu halde neden bu kadar fakirsiniz? diye şoruldugunda:
Ona ulaşmak için eğilmek lazım da ondan, demiş.
-
Dostlarından biri, Fransız kralı 15. Lui' ye:
Majesteleri, demiş. Akıl vergisi almayı hiç düşündünüz mü? Hiç kimse budalalığı kabul etmeyeceğine göre, herkes böyle bir vergiyi seve seve öder.
Kral, alaylı alaylı gülerek:
Hakikatten enteresan bir fikir, cevabını vermiş. Bu buluşunuza karşılık, sizi akıl vergisinden muaf tutuyorum.
-
Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü Galile' ye hasımlarından biri:
- Efendim, demiş. Kulaklarınız, bir insan için biraz büyük değil mi?
Galile:
- Doğru, demiş. Benim kulaklarım bir insan için biraz büyük ama, seninkiler bir eşek için fazla küçük sayılmaz mı?
-
Fransa hükümet ricalinden biri Napolyon'un bir muharebede tenkide kalkışıp parmağını harita üzerinde gezdirerek:
Önce şurasını almalıydınız, sonra buradan geçerekötesini zaptetmeliydiniz, gibi fikirler belirtmeye başlayınca
Napolyon:
- Evet, demiş. Onlar parmakla alınabilseydi dediğin gibi yapardım.
-
Bir toplantıda bir genç M. Akif küçük düşürmek için:
- Af edersiniz, siz veteriner misiniz? demiş.
M. Akif hiç istifini bozmadan şu cevabi vermiş:
- Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?
-
İdam edilmek üzere olan bir mahkuma diyeceğin bir şey var mi? diye sorduklarında:
- Bu bana iyi bir ders oldu! !
-
Yavuz Sultan Selim, bir çok Osmanlı padişahı gibi
sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir şefer hazırlığında, vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona:
- Sen sır saklamayı bilir misin? diye sormuş. Vezir:
- Evet hünkarım, bilirim dediğinde, Yavuz cevabi yapıştırmış:
- Bende bilirim.
-
Sultan Alparslan 27 bin askeriyle Bizans topraklarında ilerlerken, keşfe gönderdiği askerlerden biri huzuruna gelip telaşla:
- 300 bin kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor, der.
Alparslan hiç önemsemeyerek şöyle der:
- Bizde onlara yaklaşıyoruz.
-
Bir filozofa sormuşlar:
Şansa inanır mısınız?
Filozof: Evet, yoksa sevmediğim insanların başarısını neyle açıklardım
Peygamberlerimizin en guclu ve onemli niteliklerinden birisi. Yetenek ya da cevikligi desek de olur.
cizimleri, hikayesi, karakterleriyle bilgisayar ve PS2 oyunu olan ''Judge Dredd: Dredd vs. Death'' bence en iyi uyarlamalardan biri.
Sadece suclulara karsi degil, zombiler, vampirler, hayaletler, robotlar ve farkli yaratiklara karsi savasmasiyla filmiyle alakasi yok, tamamen cizgi romanina paralel olarak yapimis bir oyun.
PS2 ile birlikte geldiginden oynadim. Bedeva olmasaydi isim olmazdi kesin; ne demisler beles sirke... :)
Anthrax'in sarkisi daha iyi anlatir bu kahramani:
I Am The Law
Fifteen years in the academy
He was like no cadet they'd ever seen
A man so hard, his veins bleed ice
And when he speaks he never says it twice
They call him Judge, his last name is Dredd
So break the law, and you may wind up dead
Truth and justice are what he's fighting for
Judge Dredd the man, he is the law
DROKK IT
With his gun and bike he rules the streets
And every perp he meets will taste defeat
Not even Death can overcome his might
Cause Dredd and Anderson, they won the fight
When the Sov's started the Apocalypse war
And Mega-city was bombed to the floor
Dredd resisted, and the judges fought back
And crushed the Sov's with their counter-attack
DROKK IT
Respect the badge - he earned it with his blood
Fear the gun - your sentence may be death
because...
I AM THE LAW
And you won't fuck around no more - I AM THE LAW
I judge the rich, I judge the poor - I AM THE LAW
Commit a crime I'll lock the door - I AM THE LAW
Because in Mega-City...
I AM THE LAW
In the cursed earth where mutants dwell
There is no law, it's just a living hell
Anarchy and chaos as the blood runs red
But this would change if it was up to Dredd
The book of law is the bible to him
And any crime committed is a sin
He keeps the peace whith his law-giver
Judge, jury, and executioner
DROKK IT
CRIME - the ultimate sin
Your Iso-Cube is waiting when he brings you in
LAW - it's what he stands for
Crime's his only enemy and he's going to war
Anthrax
Among The Living (1987)
antikahraman
Judge Joseph Dredd
1995 tarihinde filme uyarlanan unlu cizgi romanlardan biri. Filmi cizgi romani kadar vahsi olmasa da bence tip olarak Sylvester Stallone iyi uymus. Yine de cizgi romanindaki ince up uzun sadist kahramanimiza tip olarak uyacak en iyi aktor bence Crow’dan da hatirlayabileceginiz Michael Wincott (http://imdb.com/name/nm0000699/) .
Küresel ısınma ile ilgili birçok haber çıktı. '2100'e kadar dünyadaki deniz seviyesi, 9 ile 88 santim arasında yükselecek. Ancak Türkiye okyanusa kıyısı olmadığı için bu yükselmeden çok zarar görmeyecek' denilen ayrıntılar biraz eksik kalmış gibi... Oxford'un bilim adamlarının 150 ülkede 95 bin bilgisayarla yaptığı araştırmada sıcaklıklar 11 derece artıyor, denizlerin en az 6 metre yükseleceği belirtiliyor.
Hürriyet yazarı Bekir Coşkun'un köşesine taşıdığı yazıda tüğleri diken diken eden ama düşündüren detaylara yer veriliyor. İşte Coşkun'un yazısı;
Çukurova'nın yarısı yok olacak. Mersin, Tarsus, Silifke, Bodrum, Marmaris, Kemer, Fethiye, İzmir,Ayvalık,Edremit, Çanakkale, Yalova, Kocaeli, daha binlerce yerleşim yeri sular altında kalacak. Haliç sekiz kat büyüyecek ve İstanbul'un yarısı suları altında. Tüm nehirler tersine akmaya başlayacak. Çok uzak değil, çocuklar büyüdüğü zaman...
45 yıl içinde sizin durumunuzun ne olacağını merak ediyorsanız,metreyi alıp ölçün, denizin üzerine (en az) altı metre koyun. Kimse yardıma gelemeyecek; çünkü dünyanın her yerinde herkes kendi canını kurtarmaya bakacak.
Bu size yine de senaryo gibi gelebilir; ama ileri ülkelere öyle gelmiyor, dünyayı korku sardı. Siz kaynana Semra ve oğlu Ata saçmalıklarına bayılırken, onlar uygar insan olmanın bilinciyle tartışıyorlar. Bu tehdit depremden daha ciddidir. Diyelim ki İstanbul'da depremin ne zaman olacağı belli değildir. Ama ciddi bilim otoritesi, en geç 45 yıl içinde İstanbul'un yarısının sular altında kalacağını bildiriyor.
Allah bize zodyak bot gönderecek değil; ama onun verdiği akılla hepimizin yapacağı bir şey var. Artık dönüp doğaya bir bakmak gerekiyor. Ormanın, denizin, ırmağın, gölün, ovaların, yaylaların insanlık için ne kadar önemli olduğunu öğrenmeniz gerekiyor.
Köylülerin anızları artık yakmaması, AKP'nin ormanları satmaktan vazgeçmesi, fabrikatörlerin pis sularını nehirlere-denize akıtmamaları, zenginlerin ellerini doğanın yakasından çekmeleri gerekiyor.
Ağaca, sazlıklara, sulaklara, kuşa, kurda saygı göstermeniz gerekiyor. Doğaya düşman, sevgisiz, merhametsiz, acımasız insanların yakasına yapışmanız gerekiyor. Dünyanın sadece insanlar için yaratılmadığını artık anlamanız gerekiyor.
En büyük otorite açıkladı; en geç 45 yıl sonradır büyük felaket. Dönüp
çocukların yüzüne bakmanız gerekiyor.
Hepimizin yapacağı bir şey var.
Nostaljiye devam.
Rock dinlemeye belki Bon Jovi gibi hard rock ile baslasam bile Accept’in ap ayri bir yeri var. Hatirlarim 7-8 yasindayken walkmanimle bir kaldirima oturup 2-3 saat agabeyimin albumlerinden Accept dinleyerek etrafa pis pis bakardim. Tabi anca simdi anliyorum gecenlerin bana bakip gulmesini :)
Accept bana gore zamanin en sert gruplarindan biriydi. Ilk dinlendiginde taramali tufek gibi kulaga hirilti ve gurultu olarak gelse de sonradan marş gibi melodiklesiyor. Insani costuran ve gaza getiren mesela sarkinin tam ortasinda gaciirr gucuurrr sesleri yankilanirken, ulan yoksa dis mi gicirdatiyor yoksa kemiklerini kikirtadiyor derken Udo'’nun hiriltili sesiyle:
Come on man, let's stand up all over the world
Let's plug a bomb in everyone's arse
If they don't keep us alive - we're gonna fight for the right
Gibi insanin bellegine cok kolay kazinacak sozleri ile gercekten zamanin en iyi gruplarindan biri olarak klasikler arasina girmis bir grup. “”Son of ditditdit kiss my ditditdit…”” gibi kufurleri bile melodiklestirip insani costurabiliyorlar…
Normalde gruplarin cogu zamanla soner, Accept ise tabir yerinde ise sonduruldu diyebiliriz. Ne kadar irkciliga ve kolelige karsi sarkilari olsa bile Nazi hayrani grup soylentileri baya cogalmisti. Zaten sari sacli Nazi tipli Alman olmanlari, giyinisleri ve muzikleri olsun baya kolay hedef idiler. Sonradan konserlerinde dazlaklarin da nazi bayraklari acmalari buyuk tepki toplamisti. Hala ben de pek emin degilim nazi sempatizani olup olmadiklarindan. Merak da etmedigimden netten arastirmiyacagim ama zamaninda bizim ufaklik Udo’nun kendisi de bayrak actigini ve sloganlar attigini iddia edenleri hatirlarim. Esas beni rahatsiz eden “”Balls to the walls”” albumunun kapagi. “”Yoksa bunlar deri ceketli gayler mi? ”” gibilerinden soru isareti birakmiyor degil :) Neyse ki albumdeki “”London leatherboys”” sozlerinden deri ceketli motorsiklet cetelerinden bahsettigi anlasiliyor, yine de ne olur ne olmaz gici yere yakin Udo’dan her sey beklenebilir…