bir yaz mevsiminde güneş henüz tam da tepeye çıkmamışken, evin yan tarafındaki tarla alanda gelinciklerle tırnaklarına oje yapmaya çalışacak kadar son'un farkında olmayan küçük kız minareden gelen sesi yadırgadı birden... öğle vakti değildi ki.... ezan gibi de okunmuyor, çok buruk bir ses yankılanıyordu evlerin duvarlarında... arkasından bir ses....... ....ölmüştür.... Allah rahmet etsin.... ve ilk defa o gün, o sesle doğumun yanında ölümün de varlığını derinden hissetti küçük kız... anladı ki artık yabancı kalamayacaktı istese de bu sese.. ne zaman yaz gelse, ne zaman güneş tepeye meyletse sanıyordu ki daha çok artıyordu gidenler ve gidenlerin ardından okunan bu son görev çağrısı...
Cumhuriyetin ilk yıllarında Hakimiyet-i Milliye bayramı olarak kutlanan bir bayramdır... 1929 yılında Himayey-i Etfal Cemiyeti (çocuk esirgeme kurumu) 'nin gönderdiği bir genelgede (kendi cemiyet örgütlerine) 23-29 Nisan arasının çocuk haftası olarak kutlanması istenilmiş ve buna parelel olarak 23 nisan hakimiyet-i milliye bayramının yanında çocuk bayramı olarak da kutlanmıştır.
fakaaat hangi çocuk bayramı? ? yukarda adı geçen kurum şehit ve Gazi çocuklarının bakımını üstlenen bir kurumdur ve bu bayramda çocukların adının da zikredilmesinin nedeni bu çocukların sorunlarının konuşulması içindir. yoksa bu bayram bugünkü şekliyle, ebeveynlerin çocuklarının kıyafet ve eğlencelerini yarıştırdıkları bir bayram değildir. amacından bu kadar sapmış bir başka bayram örneği de yoktur sanırım..
bedenin de söz gibi uçup gittiği fanilik içerisinde, insanın en derin arzusu olan ebediyet isteğini bir nebze de olsa gerçekleştirmenin hem en zor hem de en kolay yolu. bedenin toprak oluşunda, ruhun da öteki boyuta geçişinden sonra 'sen' denilen şeyden kalan en ölmez parça.......
Tom Hanks'in başrollerinde oynadığı, oyuncu kalabalığı olmayan fakat asla sıkmayan güzel bir film. ilk defa ölüseverlik hastalığı denilen nekrofiliyle karşılaşmıştım..tavsiye edilir...........
lise yıllarımda stv'de her perşembe akşamı yayınlanan bir proğramın konuğu olurdu... vefatından 1-2 yıl önceydi galiba. oldukça zayıftı, hatta gözlerime kemikleri batacak hissi duyuyordum... 'bir müslüman dünyadan et götürmez kabire' demişti... mana insanıydı..Allah mekanını Cennet etsin, bu millete ve bu dine çok önemli hizmetleri oldu.. tüm eserleri Damla yayınevi tarafından bastırıldı..
andolunun kurak toprakalrından kendine, ailesine, vatana millete hizmet etmek için okumak amacıyla gelen ve fakat gençliğinin, heyecanının kurbanı olan, kandırlımış zavallı vatan evladı.. bir çokları gibi ne uğruna öldürüldüğünü bile idrak demeyecek kadar ideolojinin deli gömleğiyle zihni kuşatılmış olan genç insanlardan biriydi....
aslen edebiyatçıdır kendileri... 4 yılı sürükleyerek edebiyat fakültesinde bitirmeye çalışırken sosyoloji, felsefe, tarih amfilerine gidip dersler alarak 1.sınıfın başlarından itibaren sevmemeye başladığı bölümden ve meslekten kendini kurtarmıştır. her ne kadar bazıları edebiyatta, tarihtekinden daha kuvvetli bir kalemi olduğunu söyleseler de araştırmacı tarih yazarlığı da kayda değerdir. En azından zaman gazetesindeki köşesine attığı başlıklarla ve kitaplarına verdiği isimlerle dikkat çekmeyi, farklı algısal zeminlere sahip insanlara hitap etmeyi biliyor...
bir yaz mevsiminde güneş henüz tam da tepeye çıkmamışken,
evin yan tarafındaki tarla alanda gelinciklerle tırnaklarına oje yapmaya çalışacak kadar son'un farkında olmayan küçük kız minareden gelen sesi yadırgadı birden...
öğle vakti değildi ki....
ezan gibi de okunmuyor, çok buruk bir ses yankılanıyordu evlerin duvarlarında...
arkasından bir ses.......
....ölmüştür....
Allah rahmet etsin....
ve ilk defa o gün, o sesle doğumun yanında ölümün de varlığını derinden hissetti küçük kız...
anladı ki artık yabancı kalamayacaktı istese de bu sese..
ne zaman yaz gelse, ne zaman güneş tepeye meyletse
sanıyordu ki daha çok artıyordu gidenler ve gidenlerin ardından okunan bu son görev çağrısı...
Cumhuriyetin ilk yıllarında Hakimiyet-i Milliye bayramı olarak kutlanan bir bayramdır...
1929 yılında Himayey-i Etfal Cemiyeti (çocuk esirgeme kurumu) 'nin gönderdiği bir genelgede (kendi cemiyet örgütlerine) 23-29 Nisan arasının çocuk haftası olarak kutlanması istenilmiş ve buna parelel olarak 23 nisan hakimiyet-i milliye bayramının yanında çocuk bayramı olarak da kutlanmıştır.
fakaaat hangi çocuk bayramı? ? yukarda adı geçen kurum şehit ve Gazi çocuklarının bakımını üstlenen bir kurumdur ve bu bayramda çocukların adının da zikredilmesinin nedeni bu çocukların sorunlarının konuşulması içindir.
yoksa bu bayram bugünkü şekliyle, ebeveynlerin çocuklarının kıyafet ve eğlencelerini yarıştırdıkları bir bayram değildir.
amacından bu kadar sapmış bir başka bayram örneği de yoktur sanırım..
bedenin de söz gibi uçup gittiği fanilik içerisinde, insanın en derin arzusu olan ebediyet isteğini bir nebze de olsa gerçekleştirmenin hem en zor hem de en kolay yolu.
bedenin toprak oluşunda, ruhun da öteki boyuta geçişinden sonra 'sen' denilen şeyden kalan en ölmez parça.......
Tom Hanks'in başrollerinde oynadığı, oyuncu kalabalığı olmayan fakat asla sıkmayan güzel bir film. ilk defa ölüseverlik hastalığı denilen nekrofiliyle karşılaşmıştım..tavsiye edilir...........
lise yıllarımda stv'de her perşembe akşamı yayınlanan bir proğramın konuğu olurdu... vefatından 1-2 yıl önceydi galiba. oldukça zayıftı, hatta gözlerime kemikleri batacak hissi duyuyordum...
'bir müslüman dünyadan et götürmez kabire' demişti...
mana insanıydı..Allah mekanını Cennet etsin, bu millete ve bu dine çok önemli hizmetleri oldu..
tüm eserleri Damla yayınevi tarafından bastırıldı..
diğer eserlerinin bir çoğunda olduğu gibi sihir, cin ve aşk üçlemine oturtulmuş bir eser, sacayağının üzerinde ise Ermeni tehciri var...
andolunun kurak toprakalrından kendine, ailesine, vatana millete hizmet etmek için okumak amacıyla gelen ve fakat gençliğinin, heyecanının kurbanı olan, kandırlımış zavallı vatan evladı..
bir çokları gibi ne uğruna öldürüldüğünü bile idrak demeyecek kadar ideolojinin deli gömleğiyle zihni kuşatılmış olan genç insanlardan biriydi....
genellikle akşam ezanlarının tam da vaktin ruhuyla örtüşür bir mahiyette okunduğu makam
aslen edebiyatçıdır kendileri...
4 yılı sürükleyerek edebiyat fakültesinde bitirmeye çalışırken sosyoloji, felsefe, tarih amfilerine gidip dersler alarak 1.sınıfın başlarından itibaren sevmemeye başladığı bölümden ve meslekten kendini kurtarmıştır.
her ne kadar bazıları edebiyatta, tarihtekinden daha kuvvetli bir kalemi olduğunu söyleseler de araştırmacı tarih yazarlığı da kayda değerdir.
En azından zaman gazetesindeki köşesine attığı başlıklarla ve kitaplarına verdiği isimlerle dikkat çekmeyi,
farklı algısal zeminlere sahip insanlara hitap etmeyi biliyor...
değiştiremeyeceğin şeyler için endişelenmeme durumu
mütevekkil ve müsterih olma