Hastaneden dönerken Günseli'ye uğradım. Beni görünce sarardı. Onbeş gündür sakalımı kesmiyordum. Saçlarım da uzamış. İsa'ya benzeyip benzemediğimi sordum ona. Birden kapısını çalıvermiştim işte. Onu sevdiğimi sanıyorum. Heyecanlanıyorum Günseli'yi görünce. Ona durmadan Günseli demeyi seviyorum. Günseli, Günseli. Korkularımı ve hastalığımı unuttum onun yanında... ....
Bu şehirde tanıdıklar var ama onlara gitmek geçmiyor içimden. Onlara neyden bahsedebilirim. Düşünmek bile beni yoruyor... Galiba ölmeliyim ben. Öleceğimi anladığım için mi korkuyorum. Belki de sadece korkularım ayakta tutuyor beni. Geceleri beni uyandıran, her anımı büyük bir gerginlik içinde yaşatan şey, 'o' belki de ölüme karşı uyarıyor beni. Beni korkutarak bir bakıma yaşamaya zorluyor. Neden yaşamalıyım? sorusunu sormamı engellemek istiyor. Bu nedenle Kafka'yı okutmuyor bana. Günseli'ye aşkımı, hayatın anlamnı düşünmemi önleyerek beni ayakta tutmak istiyor. Beni bir cehennemde yaşatmak pahasına düşüncelerimden uzaklaştırmaya çalışıyor. Küçümsüyor elbette beni. Sen Kafka'yı okuyarak dayanamazsın bu hayata, diyor. Kafanın böyle bir gücü yok. Meselelerin derinine inince beklediğini bulamazsan yıkılırsın. Bu nedenle sevmiyorum 'onu'. Ölüm pahasına da olsa güçsüzlüğü kabul etmek ağırıma gidiyor. Zarar yok, diyorum. Uğrunda ölmek bile güzel...
..... Beni kötü yetiştirdiler. Annem de babam da bana gerekli eğitimi vermediler. Yaşamak için demek istiyorum. Banba yaşamasını öğretmediler. Daha doğrusu, bana herşeyin öğrenilerek yaşanacağını öğrettiler. Yaşanılırken öğrenileceğini öğretmediler. Ben de kolayca razı oldum bana öğretilen bu yanlışlara.
.... Uyuyamıyorum. Uykuda değişeceğimden korkuyorum. Oswald gibi uyanmaktan korkuyorum. Kendimi yormamaya çalışırken bekliyorum yatakta. Oysa asıl bu bekleyiş yoruyor beni...
....... Beni hayata bağlayan tek şey bu günlük. Onun için yazıyorum. yazdıklarımı da okumuyorum...
......
Günseli beni görünce şaşırdı. İnsanlar neden şaşırırlar beni görünce? Sonra neden kendilerini toparlarlar? Hiçolmazsa şaşkınlığınızı sürdürün. Size sürekli bir duygu vermesini hiç bilmeyecek miyim? ...
üniversite durağından iki durak geride beyaz bir köşktür; sevimli istanbul hanfendisi osmanlıca hocamız meriç hanım bize '80 döneminde o köşkten inildeme sesleri, bağırtılar, çığlıklar duyduğunu' söylemişti. Daha sonra araştırdım ki; seksen döneminde birçok siyasi tutuklu orada sorgulanmış olduğunu gördüm...
lanetli bir merkezdir... http://groups.google.com/group/korsanedebiyat/ adında bir de mail grubu vardır... reklam gibi olmasın ama herkes alınmamaktadır...
I. durumu tramvatik kulmanın anlamı yok. Senin tarihin olsa gelir alırdım ellerindeki yaz kokusunu. Uzaktan neye benzettiğimi hep unuturum ama benzer birşeylere, adını bilmediğim şeylere mesela. Saray kapısında padişah lapası yiyen devşirme devler,ağaç gölgeleri, nüfuzlu köleler. Bir gün üzülürsün beni göre diyen ellerinin kanını gösterdin, aldım. Gün olur anlarsın bir cerrah-ı gayb. Gören göz, ayan ve reaya; tükenir bahir telli tutanaklar tutan o titrek namlulu devlet, tarihini değişmez bişeye. Cirit iyidir mesela, anlamsız da olsa mühimdir bir yarım gün dinlen! ve ölür nânüvis bir vaka'da yedi cihan şeyhi, yalgın ve pusarık gözlerinde deruni bir aşk. Kim sever sonra seni! Bunlarla kandırılır bir çocuk değilsin söyle tabi, haykır! Sözlerini hatırlayacağımdan kuşkuluyum zaten. Müziği ayrı. Son şiirini yazan bir tanrı duyulmamıştır ama olsun. Esasa ilişkin bilmediğin şeylerdir bunlar: Belli başsız aşka koşulmuş atlar, ihmale gelmez yont ve güre beylerin dibinde yer yer soluksuz. Acıyan bir yerleri O zaman ne istediğini hatırla. At dediğin böyle m'olur.
Mehmet Butakın - Yaylılar İçin Dörtlü Avesta Yayınları
en sevdiğim intihar biçimi.
Tutunamayanlar - Selim Işık'ın Günlüğünden
Hastaneden dönerken Günseli'ye uğradım. Beni görünce sarardı. Onbeş gündür
sakalımı kesmiyordum. Saçlarım da uzamış. İsa'ya benzeyip benzemediğimi
sordum ona. Birden kapısını çalıvermiştim işte. Onu sevdiğimi sanıyorum.
Heyecanlanıyorum Günseli'yi görünce. Ona durmadan Günseli demeyi seviyorum.
Günseli, Günseli. Korkularımı ve hastalığımı unuttum onun yanında...
....
Bu şehirde tanıdıklar var ama onlara gitmek geçmiyor içimden. Onlara neyden
bahsedebilirim. Düşünmek bile beni yoruyor... Galiba ölmeliyim ben.
Öleceğimi anladığım için mi korkuyorum. Belki de sadece korkularım ayakta
tutuyor beni. Geceleri beni uyandıran, her anımı büyük bir gerginlik içinde
yaşatan şey, 'o' belki de ölüme karşı uyarıyor beni. Beni korkutarak bir
bakıma yaşamaya zorluyor. Neden yaşamalıyım? sorusunu sormamı engellemek
istiyor. Bu nedenle Kafka'yı okutmuyor bana. Günseli'ye aşkımı, hayatın
anlamnı düşünmemi önleyerek beni ayakta tutmak istiyor. Beni bir cehennemde
yaşatmak pahasına düşüncelerimden uzaklaştırmaya çalışıyor. Küçümsüyor
elbette beni. Sen Kafka'yı okuyarak dayanamazsın bu hayata, diyor. Kafanın
böyle bir gücü yok. Meselelerin derinine inince beklediğini bulamazsan
yıkılırsın. Bu nedenle sevmiyorum 'onu'. Ölüm pahasına da olsa güçsüzlüğü
kabul etmek ağırıma gidiyor. Zarar yok, diyorum. Uğrunda ölmek bile güzel...
.....
Beni kötü yetiştirdiler. Annem de babam da bana gerekli eğitimi vermediler.
Yaşamak için demek istiyorum. Banba yaşamasını öğretmediler. Daha doğrusu,
bana herşeyin öğrenilerek yaşanacağını öğrettiler. Yaşanılırken
öğrenileceğini öğretmediler. Ben de kolayca razı oldum bana öğretilen bu
yanlışlara.
....
Uyuyamıyorum. Uykuda değişeceğimden korkuyorum. Oswald gibi uyanmaktan
korkuyorum. Kendimi yormamaya çalışırken bekliyorum yatakta. Oysa asıl bu
bekleyiş yoruyor beni...
.......
Beni hayata bağlayan tek şey bu günlük. Onun için yazıyorum. yazdıklarımı da
okumuyorum...
......
Günseli beni görünce şaşırdı. İnsanlar neden şaşırırlar beni görünce? Sonra
neden kendilerini toparlarlar? Hiçolmazsa şaşkınlığınızı sürdürün. Size
sürekli bir duygu vermesini hiç bilmeyecek miyim? ...
......
bu kadarıyla başedemezken, biraz daha zeki olsaydım her halde bakırköyde olurdum....
içekapanık edebiyat. dışa doğru savrulur. mai ve siyah...
awaara hu diye meşhur hint filmi. türkler de bir versiyonunu yapmıştı. oradaki şarkı gerçekten çok keyifli...
üniversite durağından iki durak geride beyaz bir köşktür; sevimli istanbul hanfendisi osmanlıca hocamız meriç hanım bize '80 döneminde o köşkten inildeme sesleri, bağırtılar, çığlıklar duyduğunu' söylemişti. Daha sonra araştırdım ki; seksen döneminde birçok siyasi tutuklu orada sorgulanmış olduğunu gördüm...
lanetli bir merkezdir...
http://groups.google.com/group/korsanedebiyat/ adında bir de mail grubu vardır...
reklam gibi olmasın ama herkes alınmamaktadır...
İki Ulusun Şarkısı
I.
durumu tramvatik kulmanın anlamı yok. Senin tarihin olsa gelir alırdım ellerindeki yaz kokusunu. Uzaktan neye benzettiğimi hep unuturum ama benzer birşeylere, adını bilmediğim şeylere mesela. Saray kapısında padişah lapası yiyen devşirme devler,ağaç gölgeleri, nüfuzlu köleler. Bir gün üzülürsün beni göre diyen ellerinin kanını gösterdin, aldım. Gün olur anlarsın bir cerrah-ı gayb. Gören göz, ayan ve reaya; tükenir bahir telli tutanaklar tutan o titrek namlulu devlet, tarihini değişmez bişeye. Cirit iyidir mesela, anlamsız da olsa mühimdir bir yarım gün dinlen! ve ölür nânüvis bir vaka'da yedi cihan şeyhi, yalgın ve pusarık gözlerinde deruni bir aşk. Kim sever sonra seni! Bunlarla kandırılır bir çocuk değilsin söyle tabi, haykır! Sözlerini hatırlayacağımdan kuşkuluyum zaten. Müziği ayrı.
Son şiirini yazan bir tanrı duyulmamıştır ama olsun.
Esasa ilişkin bilmediğin şeylerdir bunlar:
Belli başsız aşka koşulmuş atlar, ihmale gelmez yont ve güre beylerin dibinde yer yer soluksuz. Acıyan bir yerleri
O zaman ne istediğini hatırla.
At dediğin böyle m'olur.
Mehmet Butakın - Yaylılar İçin Dörtlü
Avesta Yayınları
en son kitabı yaylılar için dörtlü olan şairimiz gerçekten taşı gediğine koyarcasına şunu söylemektedir
bana dün demeyin!
dün dediler mi kalbime bir hüzün çöker
bana yarın demeyin!
bana hiçbir şey demeyin!
alıp sevgilimi, beraber gezmek istediğim şehirdir beyrut. ben beyrut diye de üzerine yazılmış kitap vardır...