Yokuz artık hiç, bir palmiye birikiyor suratımızda Ellerimiz var ise, işte onlarla kapıyoruz yüzümüzü Olmayan bir durdukluk geçiyor aramızdan, aramızdan “kalıyorsak bildiğimizden değil” fısıltısı bu bir yazgı, kör olmanın yazgısı, gelmemiş olmanın bu derin bu faş edilmemiş yalnız ağrı yokuz artık hiç
sandıktan başını uzatıyor eski acılar, günübirlik bakışlarımızda yokuz artık, aynada görünür boşluk, yüzün kenarında iki kez boşluk oyundan artmıyoruz, oyundan eksilmiyoruz biraz boşluk ellerimiz var ise, üşüsünler ki bir kuşun yazgısını görmüş olalım çelimsiz yazgısını Arap atlarının, onların uzakdoğuya bakan gözlerinin ellerimiz varsa, kenya’dayız, simsiyahız görünmüyor atların baldırları bu durdukluk bu esneklik bu yokuz artık hiç
'... yaşamayı eskitmekten eskitmek için kullanmak gerektir bir şeyi, herhangi bir şeyi yaşamayı tüketmekten bu da öyle tüketmek için başlamak gerekir. yaşama sanki hiç gelmeyecek, erişmeyecek bir bayram gibi, bir belki bu yoldan giderek bir bayram nasıl beklenirse belki bu yoldan giderek bir şeye varacak bir bayrama nasıl hazırlık yapılırsa, nasıl yaşamanın bütün kaygıları, bütün işleri, oruçları bayrama yönelirse, o kaygılar, o işler, o oruçlar nasıl o bayramda gerekliklerinin doğrulanışını bulursa ama bayram gelirse burada duruyor, bayram gelirse... ama bütün bir ömür bir bayram hazırlığıyla geçer de o bayram gelmezse... bayramın geldiğini kaç kez düşündü hayatı boyunca, kaç kez ‘işte geldi artık’ dedi, kaç kez artık gelen bu bayramla bugün, bu bayramı gelmiş sayacak mı ki? oysa bir imgenin ama imge dediği anda, aklına imgeyi getirdiği anda, bir sözle biçimleştiriyor bu kavramı. bu söz, bütün ömrüne, yaşamasını başarmış olsa da olmasa da, bütün ömrüne yön vermiş, bütün ömrünü yönetmiş bir söz değil mi? ne yapmışsa o söz yüzünden yapmış değil mi? hiç değilse öyle görünmüyor mu? o sözü de bir yana bırakabilmeli. artık o sözün burada yalnız bir anlamı var, o anlamın ötesinde bir değer taşımıyor. yaşamasını yönettiği zaman taşıdığı değere yer yok buralarda. hele bu anda. her sözün her yerde, her çağda, bir başka gerçekliği, bir başka geçerliği. oysa bir imgenin, bir resmin, yan yana gelen iki rengin, bir rengin çeşitli ayrıntılarının üzerinde durmak, düşünceyi sayıklatıyor. asıl bundan kaçınması gerekmiyor mu? '
dağılan cam kavanoz toparlanıp zamk ile yapıştırıldığında kaybolan parçalar varsa 'eksilmek' meydana gelmiştir.
Yokuz artık hiç, bir palmiye birikiyor suratımızda
Ellerimiz var ise, işte onlarla kapıyoruz yüzümüzü
Olmayan bir durdukluk geçiyor aramızdan, aramızdan
“kalıyorsak bildiğimizden değil” fısıltısı
bu bir yazgı, kör olmanın yazgısı, gelmemiş olmanın
bu derin bu faş edilmemiş yalnız ağrı
yokuz artık hiç
sandıktan başını uzatıyor eski acılar, günübirlik bakışlarımızda
yokuz artık, aynada görünür boşluk, yüzün kenarında iki kez boşluk
oyundan artmıyoruz, oyundan eksilmiyoruz biraz boşluk
ellerimiz var ise, üşüsünler ki bir kuşun yazgısını görmüş olalım
çelimsiz yazgısını Arap atlarının, onların uzakdoğuya bakan gözlerinin
ellerimiz varsa, kenya’dayız, simsiyahız görünmüyor atların baldırları
bu durdukluk bu esneklik bu yokuz artık hiç
yaşamak
'...
yaşamayı eskitmekten
eskitmek için kullanmak gerektir bir şeyi, herhangi bir şeyi
yaşamayı tüketmekten
bu da öyle tüketmek için başlamak gerekir.
yaşama sanki hiç gelmeyecek, erişmeyecek bir bayram gibi,
bir
belki bu yoldan giderek
bir bayram nasıl beklenirse
belki bu yoldan giderek bir şeye varacak
bir bayrama nasıl hazırlık yapılırsa, nasıl yaşamanın bütün kaygıları,
bütün işleri, oruçları bayrama yönelirse,
o kaygılar, o işler, o oruçlar nasıl o bayramda
gerekliklerinin doğrulanışını bulursa
ama bayram gelirse
burada duruyor, bayram gelirse...
ama bütün bir ömür bir bayram hazırlığıyla geçer de
o bayram gelmezse...
bayramın geldiğini kaç kez düşündü hayatı boyunca,
kaç kez ‘işte geldi artık’ dedi, kaç kez
artık gelen bu bayramla
bugün, bu bayramı gelmiş sayacak mı ki?
oysa bir imgenin
ama imge dediği anda, aklına imgeyi getirdiği anda,
bir sözle biçimleştiriyor bu kavramı.
bu söz, bütün ömrüne,
yaşamasını başarmış olsa da olmasa da,
bütün ömrüne yön vermiş,
bütün ömrünü yönetmiş bir söz değil mi?
ne yapmışsa o söz yüzünden yapmış değil mi?
hiç değilse öyle görünmüyor mu?
o sözü de bir yana bırakabilmeli.
artık o sözün burada yalnız bir anlamı var,
o anlamın ötesinde bir değer taşımıyor.
yaşamasını yönettiği zaman taşıdığı değere yer yok buralarda.
hele bu anda. her sözün her yerde, her çağda,
bir başka gerçekliği, bir başka geçerliği.
oysa bir imgenin, bir resmin, yan yana gelen iki rengin,
bir rengin çeşitli ayrıntılarının üzerinde durmak,
düşünceyi sayıklatıyor.
asıl bundan kaçınması gerekmiyor mu? '
bknz ben.
üç defa nickimi yüksek sesle ve coşarak söyleyiniz.
mana itibariyle hayatın özellikle mutluluğun iç ile tenasübüdür.
neden bu terimi eklediğimi hatırlamıyorum dedirten terimdir. ama modernleşme ve kadın temayülünde düşünülmüş olacağı kanısını da taşımıyor değilim.
pil bitti aşk bitti.
kişioğlunun ilginç fantazilerinden biridir.
çok romantiq unsur taşıyor bu isim. ayrıca öyle bir kitap ismi çok romantiq olur. bu yüzden almayayım.