İbadetin ruhu, ihlâstır. İhlâs ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır. Eğer başka bir hikmet ve bir fayda ibadete illet gösterilse, o ibadet bâtıldır. Faydalar, hikmetler yalnız müreccih olabilirler, illet olamazlar. (İşarat-ül İ’caz)
Haddinden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ve müfritane âlî makam vermek yerine, fevkalâde sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlâs lâzımdır. Onda terakki etmeliyiz. (Kastamonu Lâhikası)
Evet Rıza-yı İlâhî kâfidir. Eğer o yâr ise, herşey yârdır. Eğer o yâr değilse, bütün dünya alkışlasa beş para değmez. İnsanların takdiri, istihsanı, eğer böyle işte, böyle amel-i uhrevîde illet ise, o ameli iptal eder. Eğer müreccih ise, o ameldeki ihlâsı kırar. Eğer müşevvik ise saffetine izale eder. Eğer sırf alâmet-i makbuliyet olarak, istemeyerek, Cenab-ı Hak ihsan etse, o amelin ve ilmin insanlarda hüsn-ü tesîri namına kabul etmek güzeldir ki, buna işarettir. (Barla Lâhikası)
Eğer İslâmiyetin bir sırr-ı esası olan ihlâs ve rıza-yı İlâhî cihetinde, Kur’ân-ı Hakîmin ders verdiği ahkâm ve hakaik-i kudsiyeye dair harekât ve a’mâl ondan sudur etse, lisan-ı hali mânen âyât-ı Kur’âniyeyi okusa, o vakit mânen âlem-i İslâmın herbir ferdinin vird-i zebânı olan duasında dahil olup hissedar olur ve umumuyla uhuvvetkârâne alâkadar olur. (Mektubat)
Kendimizi satmak ve beğendirmek ve temeddüh etme ve hodfuruşluk etmek ise, Risale-i Nur’un ehemmiyetli bir esası olan ihlâs sırrını bozmaktır. (Şualar)
Acip bir riyakârlık olan şöhretperestlik ve câzibedar bir hodfuruşluk olan tarihlere şâşaalı geçmek ve insanlara iyi görünmek ise, Nurun bir esası ve mesleği olan ihlâsa zıttır ve münafidir. (Emirdağ Lâhikası)
Mesleğimizin esası, âzamî ihlâs ve terk-i enaniyettir. İhlâslı bir dirhem amel, ihlâssız yüz batman amele müreccahtır. İnsanların maddî mânevî hediyelerinden hürmet ve teveccüh-ü âmmeden, şöhretten şiddetle kaçıyorum” der. Ziyaretçi kabul etmemesinin bir hikmeti de bu sır olsa gerek. (Tarihçe-i Hayat)
Muhacirlerin fakirleri Resulullah’a (a.s.m.) gelip dediler ki: – Servet sahibi Müslümanlar derece ve nimetler bakımından bizi geçtiler… Resulullah da: – Ne hususta, diye buyurunca, muhacir fakirler: – Biz namaz kılıyoruz, onlar da kılıyor; biz oruç tutuyoruz, onlar da tutuyorlar; fakat onlar sadaka verdikleri halde biz veremiyoruz; onlar köle azad ediyorlar, biz edemiyoruz, dediler. Bunun üzerine Peygamber (a.s.m.) : – Size, sizden ilerde bulunanlara yetişebileceğiniz, sizden geride, sizden aşağıda olanları geçebileceğiniz ve sizin yaptığınız gibi yapanlar müstesna, sizden başka kimsenin daha faziletli olamayacağı bir şey öğreteyim mi, buyurdu. Muhacirlerin fakirleri: – Evet, öğret, ey Allah’ın Resulü, diye cevap verdiler. Peygamber Efendimiz de (a.s.m.) : – Her namazın sonunda otuz üçer defa sübhânallah (Allah’ı her türlü noksanlıktan tenzih ederim) , elhamdülillah (hamd Allah’a mahsustur) , Allahü Ekber (Allah en büyüktür) deyiniz, buyurdu. Muhacir fakirler, bir süre sonra Resulullah’a (a.s.m.) gelerek şöyle dediler: – Mal ve servet sahibi kardeşlerimiz bizim bu yaptığımızı işitip onlar da böyle yaptılar. Bunun üzerine Allah’ın Resulü şöyle buyurdu: – Bu, Allah’ın fazlıdır, dilediğine verir.
her isteyene verilmiyor ama verilenler isteyenlerdir.. her gidenler varamıyor varanlar gidenlerdir.. dertlerden kurtulanlar dertleriyle barışanlardır. bilmiyorsun dertlerin senden büyük değil… unutma dertlerin senden büyük değil… dertlerin de bir varlıktır; esmaya dayanıyor. karşılığı var; sen de ayinedarlık yapıyorsun. dert denilen varlıksa, mahluksa esma Allah’tan geliyor; o zaman şer değil. dertlerin bazı şeylerden sıyrılıp başka bir şeye alaka duymanın adıdır. biliyor musun? toprağın taşların ağaçların hayvanların dertleri yoktur; varsa da bulunduğu mekânla sınırlıdır. dertlerini tanımıyorsun… bazı dertler cesede sıkıntı iken, ruhun gıdası olur. sana şimdi deseler ki istesen de artık dertlerden hiç etkilenmeyeceksin acaba ister miydin? dertler bana derman imiş. eğer dertler seni dermana, dertleri verene götürüyorsa; o dertleri Allah’a taşıyorsa, Allah’ı tanıttırıyorsa, Allah’a götürmüşse seni o dert dert midir? dermandır… dokunursa biri ateşe yanar ama o dokunan ateştir; nesini yakar. o ki dert seni olgunlaştırılmış sen de olgunlaşıp ateş olursan, ateş ateşi yakar mı? yanan olgunlaşıyor demektir…
Huzur ve gönül genişliğine ulaşmanın en güzel anahtarlarından biri Kur'an-ı Kerim'i çokca okumaktır. çünkü Allah (celle celalühü) Teala kitabını “ruhlara şifa, akıllara rehber, kalplere rahmet” vasfıyla tanımlıyor. “Rahmet” sıfatıyla vasıflandırıyor 'Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir. De ki: Ancak Allah (celle celalühü) 'ın lütuf ve rahmetiyle, işte bunlarla sevinsinler. Bu onların (dünya malı olarak) topladıklarından daha hayırlıdır' (Yunus, 57, 58) .
'Biz, Kur'an'dan öyle birşey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır' (Isra, 82) .
Allah (celle celalühü) dostları Kur’an’a sırtını dönen kişiyi evine giren güneş ışığını perde çekerek engelleyen hasta bir kimseye benzetmiştir. Dolayısıyla Kur’an gibi bir şifa kaynağı varken başka yerlerde gönüllere şifa aramak ne büyük yanılgıdır. ......
İmansız cennete gidemez, fakat tasavvufsuz cennete giden pek çoktur. Ekmeksiz insan yaşayamaz ama meyvesiz yaşayabilir. Tasavvuf meyvedir, hakaik-ı islamiye gıdadır. (Bediüzzaman Said Nursi)
Yazdığım hakaik-ı imaniyeyi doğrudan doğruya nefsime hitab etmişim. Herkesi davet etmiyorum. Belki ruhları muhtaç ve kalbleri yaralı olanlar, o edviye-i kur’aniyeyi arayıp buluyorlar.. (Üstad Bediüzzaman)
Aşk şiddetli bir muhabbettir. fani mahbuplara müteveccih olduğu vakit ya o aşk kendi sahibini daimi bir azap ve elemde bırakır; veyahut, o mecazi mahbup o şiddetli muhabbetin fiatına değmediği için baki bir mahbubu arattırır...
Risale-i Nur'da İhlas...
İbadetin ruhu, ihlâstır. İhlâs ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği
için yapılmasıdır. Eğer başka bir hikmet ve bir fayda ibadete illet gösterilse,
o ibadet bâtıldır. Faydalar, hikmetler yalnız müreccih olabilirler,
illet olamazlar. (İşarat-ül İ’caz)
Haddinden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ve müfritane âlî makam vermek yerine,
fevkalâde sadakat ve sebat ve müfritane irtibat
ve ihlâs lâzımdır. Onda terakki etmeliyiz. (Kastamonu Lâhikası)
Evet Rıza-yı İlâhî kâfidir. Eğer o yâr ise, herşey yârdır.
Eğer o yâr değilse, bütün dünya alkışlasa beş para değmez.
İnsanların takdiri, istihsanı, eğer böyle işte, böyle amel-i uhrevîde illet ise,
o ameli iptal eder. Eğer müreccih ise, o ameldeki ihlâsı kırar.
Eğer müşevvik ise saffetine izale eder. Eğer sırf alâmet-i makbuliyet olarak,
istemeyerek, Cenab-ı Hak ihsan etse, o amelin ve ilmin insanlarda
hüsn-ü tesîri namına kabul etmek güzeldir ki, buna işarettir. (Barla Lâhikası)
Eğer İslâmiyetin bir sırr-ı esası olan ihlâs ve rıza-yı İlâhî cihetinde,
Kur’ân-ı Hakîmin ders verdiği ahkâm ve hakaik-i kudsiyeye dair
harekât ve a’mâl ondan sudur etse, lisan-ı hali mânen âyât-ı Kur’âniyeyi okusa,
o vakit mânen âlem-i İslâmın herbir ferdinin
vird-i zebânı olan duasında dahil olup hissedar olur ve umumuyla
uhuvvetkârâne alâkadar olur. (Mektubat)
Kendimizi satmak ve beğendirmek ve temeddüh etme ve hodfuruşluk
etmek ise, Risale-i Nur’un ehemmiyetli bir esası olan ihlâs sırrını bozmaktır.
(Şualar)
Acip bir riyakârlık olan şöhretperestlik ve câzibedar bir
hodfuruşluk olan tarihlere şâşaalı geçmek ve insanlara iyi görünmek ise,
Nurun bir esası ve mesleği olan ihlâsa zıttır ve münafidir. (Emirdağ Lâhikası)
Mesleğimizin esası, âzamî ihlâs ve terk-i enaniyettir.
İhlâslı bir dirhem amel, ihlâssız yüz batman amele müreccahtır.
İnsanların maddî mânevî hediyelerinden hürmet ve teveccüh-ü âmmeden,
şöhretten şiddetle kaçıyorum” der. Ziyaretçi kabul etmemesinin
bir hikmeti de bu sır olsa gerek. (Tarihçe-i Hayat)
Tesbihatın önemi
Muhacirlerin fakirleri Resulullah’a (a.s.m.) gelip dediler ki:
– Servet sahibi Müslümanlar derece ve nimetler bakımından bizi geçtiler… Resulullah da:
– Ne hususta, diye buyurunca, muhacir fakirler:
– Biz namaz kılıyoruz, onlar da kılıyor; biz oruç tutuyoruz, onlar da tutuyorlar; fakat onlar sadaka verdikleri halde biz veremiyoruz; onlar köle azad ediyorlar,
biz edemiyoruz, dediler.
Bunun üzerine Peygamber (a.s.m.) :
– Size, sizden ilerde bulunanlara yetişebileceğiniz, sizden geride, sizden aşağıda olanları geçebileceğiniz ve sizin yaptığınız gibi yapanlar müstesna, sizden başka kimsenin daha faziletli olamayacağı bir şey öğreteyim mi, buyurdu.
Muhacirlerin fakirleri:
– Evet, öğret, ey Allah’ın Resulü, diye cevap verdiler.
Peygamber Efendimiz de (a.s.m.) :
– Her namazın sonunda otuz üçer defa sübhânallah (Allah’ı her türlü noksanlıktan tenzih ederim) , elhamdülillah (hamd Allah’a mahsustur) ,
Allahü Ekber (Allah en büyüktür) deyiniz, buyurdu.
Muhacir fakirler, bir süre sonra Resulullah’a (a.s.m.) gelerek şöyle dediler:
– Mal ve servet sahibi kardeşlerimiz bizim bu yaptığımızı işitip onlar da böyle yaptılar.
Bunun üzerine Allah’ın Resulü şöyle buyurdu:
– Bu, Allah’ın fazlıdır, dilediğine verir.
Namazı Yaşayanlar/Said Demirtaş/Nesil Yayınları
Dua ubudiyetin ruhudur.Ve halis bir imanın neticesidir.(mektubat)
O, benim Üstadım. en çok dinlediğim Hafız-ı Kur-an...
okuyuşu beni o kadar etkiliyor ki...
Hafızlık yapmama vesile oldu, Allah ondan razı olsun.
...
Sana geldim efendim…
Bilmem kaçıncı ağlayışım yapayalnız gecelerde
Sana salat ve selamlar gece gündüz hecelerde
Şu gönlüm sensizlikten her an bocalarda
Ben çaresizce yine hüzne şayan bir şekilde
Bu gece içimdeki sıkıntılarım ve tüm dertlerimle
Ben
Ben sana geldim efendim…
Sana geldim efendim…
İstiyorum ki kalbim çıksın yerinden ve dile gelsin
Yüreğim sökülüp ta canevinden sana salat ve selam getirsin
Bu aşk beni bende daha fazla çoğalmadan bitirsin
Divane gönlüm yansın da şu aklını yitirsin
Ben kaybolayım ani çığıkların boz bulanık nidalarında
Volkanların köpüklü kaynayan sularında
Yansam yanmazdım yandığım kadar böyle
Halim, ahvalim bu iken
Bense sana geldim efendim…
Sana geldim efendim…
Bendim şehrin soğuk sokaklarında inleyen aşkından
Mecnun misali çölleri karış karış arşınlayan
Ve bir sevda ateşi yakıp büyük bir sevinçle ateşe atlayan
Meczup bir görüntüyü işleyip nakış nakış yüreğime
Her soruşumda büyüdü mü içindeki aşk diye kendi kendime
Sürünerek ismin dudağımda iken yesrip çöllerinde
Sensizliğe muzdarip bu yaban ellerinde
Seni her an soluyup yasatarak aciz kaderimde
Bütün sözler istemeden tıkanırken biçare genizimde
Bir de baktım ki ben kaybolmusum engin bir vuslat denizinde
Bir baktım ki ben sana gelmişim efendim…
Bir baktım ki sana gelmişim efendim…
Bir baktım ki sana gelmişim…
Dertlerimi seviyorum…
her isteyene verilmiyor ama verilenler isteyenlerdir..
her gidenler varamıyor varanlar gidenlerdir..
dertlerden kurtulanlar dertleriyle barışanlardır.
bilmiyorsun dertlerin senden büyük değil…
unutma dertlerin senden büyük değil…
dertlerin de bir varlıktır; esmaya dayanıyor.
karşılığı var; sen de ayinedarlık yapıyorsun.
dert denilen varlıksa, mahluksa esma Allah’tan geliyor;
o zaman şer değil. dertlerin bazı şeylerden sıyrılıp
başka bir şeye alaka duymanın adıdır.
biliyor musun? toprağın taşların ağaçların hayvanların dertleri yoktur;
varsa da bulunduğu mekânla sınırlıdır.
dertlerini tanımıyorsun…
bazı dertler cesede sıkıntı iken, ruhun gıdası olur.
sana şimdi deseler ki istesen de artık dertlerden hiç
etkilenmeyeceksin acaba ister miydin?
dertler bana derman imiş. eğer dertler seni dermana,
dertleri verene götürüyorsa; o dertleri Allah’a taşıyorsa,
Allah’ı tanıttırıyorsa, Allah’a götürmüşse seni o dert dert midir? dermandır…
dokunursa biri ateşe yanar ama o dokunan ateştir; nesini yakar.
o ki dert seni olgunlaştırılmış sen de olgunlaşıp
ateş olursan, ateş ateşi yakar mı? yanan olgunlaşıyor demektir…
Gönlüne Şifa Arıyorsan Kur'an-ı Kerim
Huzur ve gönül genişliğine ulaşmanın en güzel anahtarlarından
biri Kur'an-ı Kerim'i çokca okumaktır. çünkü
Allah (celle celalühü) Teala kitabını “ruhlara şifa, akıllara rehber,
kalplere rahmet” vasfıyla tanımlıyor. “Rahmet” sıfatıyla vasıflandırıyor
'Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa,
müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir. De ki: Ancak Allah
(celle celalühü) 'ın lütuf ve rahmetiyle, işte bunlarla sevinsinler. Bu onların
(dünya malı olarak) topladıklarından daha hayırlıdır' (Yunus, 57, 58) .
'Biz, Kur'an'dan öyle birşey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve
rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır' (Isra, 82) .
Allah (celle celalühü) dostları Kur’an’a sırtını dönen kişiyi evine giren
güneş ışığını perde çekerek engelleyen hasta bir kimseye benzetmiştir.
Dolayısıyla Kur’an gibi bir şifa kaynağı varken başka yerlerde gönüllere
şifa aramak ne büyük yanılgıdır.
......
Altınoluk Dergisi/A.Yasin Demirci
İmansız cennete gidemez, fakat tasavvufsuz cennete giden pek çoktur.
Ekmeksiz insan yaşayamaz ama meyvesiz yaşayabilir.
Tasavvuf meyvedir, hakaik-ı islamiye gıdadır.
(Bediüzzaman Said Nursi)
Yazdığım hakaik-ı imaniyeyi doğrudan doğruya nefsime hitab etmişim.
Herkesi davet etmiyorum. Belki ruhları muhtaç ve kalbleri yaralı olanlar,
o edviye-i kur’aniyeyi arayıp buluyorlar..
(Üstad Bediüzzaman)
Aşk şiddetli bir muhabbettir.
fani mahbuplara müteveccih olduğu vakit
ya o aşk kendi sahibini daimi bir azap ve elemde bırakır;
veyahut, o mecazi mahbup o şiddetli muhabbetin fiatına
değmediği için baki bir mahbubu arattırır...