Kimse duymadan olmeliyim Agzimin kenarinda Bir parca kan bulunmali. Beni tanimayanlar 'Mutlak birini seviyordu' demeliler. Taniyanlarsa, 'Zavalli, demeli, Cok sefalet cekti..' Fakat hakiki sebep Bunlardan hicbirisi olmamali.
yeni ders döneminin başlamasıyla 6. yılıma gireceğim okulum......yaaaaa ben bu okulu hiç bitiremeyecek miyim yaaaa...göl kenarında,çam ağaçlarının arasında(ah o çam ağaçları) ilk defa görenlerin mükemmel bir kampüs (tabii 6.yılınız olunca basit kalıyor artık) diyebileceği bir yer..
Bırakmaz yakamı hiç bir aşk Sonunda ne oldu bize bak Ayrılmak için çok erken Yarım kalacak sevdalar Ayrılmak için çok erken Can dayanır mı buna derken Başım koyduğum kucak nerde Salıp kurtul beni derde Bedenden koptum bir pare Elinde taş olacak bak Yanındayken ben bi çare Yaşanmaz olmuş sevdalar Saatler durmuş gözümde Zaman yara çok derinde Ellerim buz gibi oldu bak Ateş teninde nafile Hasretlik çekilmiyor Bu soğuk gecelerde Sensiz hiç yaşamadım ki Bu kahpe boş şehirde Ah bir bilsen sevdiğim Bu sana son mektubum İster at ister oku Ben yine sana mecburum Ah bir bilsen sevdiğim Bu sana son mektubum İster at ister oku
] Rahmetli Vehbi Koç ile yapılan bir televizyon röportajıydı. Yıllar önce... ] 'Param var, malım var, şanım ver, mevkim var; ama gel gör ki, iki kaşık bulgur, bulgur pilavı yiyemiyorum' demişti üzüntüyle. Domatesli bulgur pilavının yanında turşu ve soğan çok uzun zaman önce yasak edilmişti ünlü işadamına. 'Çok şükür bugünleri de gördüm ama...'diye konuşmasını sürdüren ünlü sanayici 'dünyanın en kudretli adamı da olsan fark etmiyor...'diye eklemişti. Bir soğan, bir bulgur bazen nelere bedel oluyor.... Emel Sayın'ın hayatının anlatıldığı bir programdı. Çok genç yaşta başlayan yolculuğunda gücü, başarısı ve ışıltısından sonra bugün geldiği nokta konuşuluyordu. Pek çok kadının yerinde olmak istediği güzel, başarılı ve ünlü sanatçı 'Bir tek şeye sızlıyor içim... Keşke bir çocuğum olsaydı' derken gözleri dolu doluydu.'Bana hep daha çok gençsin, önce işin, önce sanatın, daha şöhretin başındasın dediler. Ama keşke kimseyi dinlemeseydim. Keşke kimseyi dinlemeseydim...' ] Gani Müjde ile söyleşi yaptığım bir programdaydık. 'Çok küçüktüm ve babam kendi koşulları içinde beni şımartmaya uğraşıyordu' diye başladı anlatmaya. 'Bir bayram arifesiydi. Galiba kendi takım elbisesini verip bana bir elbise yaptırmış.Çok mutluydu o bayram; bana bir şey giydirebildiği için. Ama ben elbiseden hiç hoşlanmamıştım. Ağlamaya başladım, ben bu çirkin şeyi giymem diye. Babamın bana bakışını hiç unutamam. Galiba en fazla altı yedi yaşındaydım. Birden hiç beklemediğim bir şey oldu ve babam bana hayatımdaki ilk ve son kez çok şiddetli tokadını attı. Çok gücenmişti bana. Aradan yıllar geçti. Şimdi İstanbul'un güzel manzaralı evlerinden birinde oturabiliyor ve istediğimi alabiliyorum. Babam öldükten sonra bir gün, babamın o bakışı geldi aklıma. Keşke geri dönüp o sayfayı silebilsem, öyle isterdim ki... Babamı mutlu edebilseydim. ' Üzerinden çok zaman geçti ama yine de tereddüt ettim şimdi yazıp yazmamakta... Bir cesaret yazıyorum; YeşimSalkım-Uzan idi o zamanki soyadı Levent'te yeşil bir villada, görkemli mobilyaların içinde görkemli duvarların arasında ve görkemli bir masanın ardında oturuyordu. Yapmak istediklerini anlatırken, çok çok uzun siyah saçları kollarını, belini, boynunu örtüyordu ve gözlerinde adını tam da koyamadığım bir siyah şey vardı. Keder? Yalnızlık? Öfke? Yorgunluk? Her şey, herşey elinin altındaydı ama mutsuzdu besbelli... Sonra zaman geçti. Soyadlarından birini sildi.Saçlarını kestirdi. Geçenlerde bir akşam gördüm onu. O beni görmedi. Yan yanaydık oysa. Geçip gittik birbirimize değmeden. Kısacık saçları, gecenin karanlığına rağmen ışıldayan gözleri vardı. Sevdiği adamın, kocasının elinden tutmuş, deniz kenarına doğru yürüyordu.Yanından geçip kendi yoluma devam ederken düşündüm de...Hayat bu kadar basit bir şeydi işte. Yaptıklarımız, yapmak istediklerimiz,özlediklerimiz, pişman olduklarımız,onardıklarımız, onaramadıklarımız... Hepsi basit,minicik şeylerdi ama ulaşamadıkça, çözemedikçe,yenemedikçe bize kocaman geliyordu. Kitlelerin sevgisi, para,ün, güç... Hiçbiri, hiçbiri bedel olamıyordu, özlemini çektiğimiz o şey her ne idiyse... Bir çocuk, Sevildiğini bilmek, Bir vicdan rahatlığı, Bir tabak pilav, Bir sağlıklı nefes... Hayat bu işte; basit, küçük bir hadise...
semiha yankı
Kimse duymadan olmeliyim
Agzimin kenarinda
Bir parca kan bulunmali.
Beni tanimayanlar
'Mutlak birini seviyordu' demeliler.
Taniyanlarsa, 'Zavalli, demeli,
Cok sefalet cekti..'
Fakat hakiki sebep
Bunlardan hicbirisi olmamali.
Önce vatan millet
Sonra ana ve yar
Bu yolda savrulan
Birileri var, birileri var!
Ezan dinmez diyen
Bayrak inmez diyen
Şehitler ölmez diyen
Birileri var, birileri var!
Şehitler ölmez!
Şehitler ölmez!
Şehitler ölmez!
Bayrakla dertleşen
Toprakla birleşen
Can verip devleşen
Birileri var, birileri var!
Ezan dinmez diyen
Bayrak inmez diyen
Şehitler ölmez diyen
Birileri var, birileri var!
Şehitler ölmez!
Şehitler ölmez!
Şehitler ölmez!
her ALİ olmaz ALi
her seyf olmaz zülfikar
kitabını da okudum,filmini de izledim.ama filmi kitabı kadar etkileyici değildi......
yeni ders döneminin başlamasıyla 6. yılıma gireceğim okulum......yaaaaa ben bu okulu hiç bitiremeyecek miyim yaaaa...göl kenarında,çam ağaçlarının arasında(ah o çam ağaçları) ilk defa görenlerin mükemmel bir kampüs (tabii 6.yılınız olunca basit kalıyor artık) diyebileceği bir yer..
adana'nın şu sıcağında dün akşam gittiğimiz yer.(birileri duysa aklımıza güler)
Bırakmaz yakamı hiç bir aşk
Sonunda ne oldu bize bak
Ayrılmak için çok erken
Yarım kalacak sevdalar
Ayrılmak için çok erken
Can dayanır mı buna derken
Başım koyduğum kucak nerde
Salıp kurtul beni derde
Bedenden koptum bir pare
Elinde taş olacak bak
Yanındayken ben bi çare
Yaşanmaz olmuş sevdalar
Saatler durmuş gözümde
Zaman yara çok derinde
Ellerim buz gibi oldu bak
Ateş teninde nafile
Hasretlik çekilmiyor
Bu soğuk gecelerde
Sensiz hiç yaşamadım ki
Bu kahpe boş şehirde
Ah bir bilsen sevdiğim
Bu sana son mektubum
İster at ister oku
Ben yine sana mecburum
Ah bir bilsen sevdiğim
Bu sana son mektubum
İster at ister oku
vitray pencere bana insanları çağrıştırıyor.......her insan vitray pencereden çıkan farklı renkteki bir ışık gibi..........
] Rahmetli Vehbi Koç ile yapılan bir televizyon röportajıydı. Yıllar önce...
] 'Param var, malım var, şanım ver, mevkim var; ama gel gör ki, iki kaşık bulgur, bulgur pilavı yiyemiyorum' demişti üzüntüyle. Domatesli bulgur pilavının yanında turşu ve soğan çok uzun zaman önce yasak edilmişti ünlü işadamına. 'Çok şükür bugünleri de gördüm ama...'diye konuşmasını sürdüren ünlü sanayici 'dünyanın en kudretli adamı da olsan fark etmiyor...'diye eklemişti. Bir soğan, bir bulgur bazen nelere bedel oluyor....
Emel Sayın'ın hayatının anlatıldığı bir programdı. Çok genç yaşta başlayan yolculuğunda gücü, başarısı ve ışıltısından sonra bugün geldiği nokta konuşuluyordu. Pek çok kadının yerinde olmak istediği güzel, başarılı ve ünlü sanatçı
'Bir tek şeye sızlıyor içim... Keşke bir çocuğum olsaydı' derken gözleri dolu doluydu.'Bana hep daha çok gençsin, önce işin, önce sanatın, daha şöhretin başındasın dediler.
Ama keşke kimseyi dinlemeseydim. Keşke kimseyi dinlemeseydim...'
] Gani Müjde ile söyleşi yaptığım bir programdaydık. 'Çok küçüktüm ve babam kendi koşulları içinde beni şımartmaya uğraşıyordu' diye başladı anlatmaya. 'Bir bayram arifesiydi. Galiba kendi takım elbisesini verip bana bir elbise yaptırmış.Çok mutluydu o bayram; bana bir şey giydirebildiği için. Ama ben elbiseden hiç hoşlanmamıştım. Ağlamaya başladım, ben bu çirkin şeyi giymem diye. Babamın bana bakışını hiç unutamam. Galiba en fazla altı yedi yaşındaydım. Birden hiç beklemediğim bir şey oldu ve babam bana hayatımdaki ilk ve son kez çok şiddetli tokadını attı. Çok gücenmişti bana. Aradan yıllar geçti. Şimdi İstanbul'un güzel manzaralı evlerinden birinde oturabiliyor ve istediğimi alabiliyorum. Babam öldükten sonra bir gün, babamın o bakışı geldi aklıma. Keşke geri dönüp o sayfayı silebilsem, öyle isterdim ki... Babamı mutlu edebilseydim.
' Üzerinden çok zaman geçti ama yine de tereddüt ettim şimdi yazıp yazmamakta... Bir cesaret yazıyorum; YeşimSalkım-Uzan idi o zamanki soyadı Levent'te yeşil bir villada, görkemli mobilyaların içinde görkemli duvarların arasında ve görkemli bir masanın ardında oturuyordu. Yapmak istediklerini anlatırken, çok çok uzun siyah saçları kollarını, belini, boynunu örtüyordu ve gözlerinde adını tam da koyamadığım bir siyah şey vardı. Keder? Yalnızlık? Öfke? Yorgunluk? Her şey, herşey elinin altındaydı ama mutsuzdu besbelli... Sonra zaman geçti. Soyadlarından birini sildi.Saçlarını kestirdi. Geçenlerde bir akşam gördüm onu. O beni görmedi. Yan yanaydık oysa. Geçip gittik birbirimize değmeden. Kısacık saçları, gecenin karanlığına rağmen ışıldayan gözleri vardı. Sevdiği adamın, kocasının elinden tutmuş, deniz kenarına doğru yürüyordu.Yanından geçip kendi yoluma devam ederken düşündüm de...Hayat bu kadar basit bir şeydi işte. Yaptıklarımız, yapmak istediklerimiz,özlediklerimiz, pişman olduklarımız,onardıklarımız, onaramadıklarımız... Hepsi basit,minicik şeylerdi ama ulaşamadıkça, çözemedikçe,yenemedikçe bize kocaman geliyordu. Kitlelerin sevgisi, para,ün, güç... Hiçbiri, hiçbiri bedel olamıyordu, özlemini çektiğimiz o şey her ne idiyse... Bir çocuk, Sevildiğini bilmek, Bir vicdan rahatlığı, Bir tabak pilav, Bir sağlıklı nefes... Hayat bu işte; basit, küçük bir hadise...