toplumda insanların kutsal saydığı değerlerin, gizli düşmanıdır. komünist yayın organlarında kuran-ı kerim in ayetleri yalanlanmaya çalışılır, evrim teorisini savunarak, islama ters çıkılır. o vatan millet gibi kavramları saçma sapan kabul eder, ama bu ülkenin nimetlerinden yararlandığını unutur. ona göre PKK özgürlükçüdür, haklıdır ama devletini her türlü saldırıdan korumak için her fırsatta düşmana göğüs geren bu uğurda şehit, haksızdır.olan mehmetçik faşisttiro kendisi gibi olmayan herkese faşist kelimesini kullanır. o bencildir,ona göre onun gibi olmayan zavallıdan başka bişey değildir. kürtlerin hakkını savunurken faşist olmaz ama ona göre türk milliyetçileri faşisttir. o dünyada yüz yıldan fazla bi süredir dünyada var olan ama 2-3 devlet dışında kabul görmeyen bi görüşün temsilcisidir. türkiyenin %2-3 gibi bi kısmını oluşturmalarına rağmen sesleri herkesten fazla çıkar. onlar toplumu düşündüklerini, demokrasiyi söylerler ama çoğunluğun kararına karşı saygıları yoktur. onlara göre iktidar partilerinin hepsi haksızdır ve iktidarda herkez milletin parasını sövüşler ama faşist gördükleri milliyetçilerden daha iyi milletin hakkını savunurlar! ! ! sürekli entellektüel taklidi yaparlar ama onlarınki ukalalıktan ileri gitmez. onlar ara sıra düşmanı oldukları değerleri arasıra çıkarları için kullanırlar.onlar kadıköy iskelesinde komünist dergisi satarken insanlara rahatsızlık vermediklerini düşünebilirler ama insanlar çiçek satan çingenelerden çok komünist satan gençlerden rahatsızlık duyarlar. türkiye'de gaspın, mafyanın, hırsızlığın, ahlaksızlığın ve maneviyatsızlığın en fazla olduğu yer onların kaleleridir. onların olduğu yerde her türlü pislik olur ama onlar temiz ve adaletli dünyadan bahsederler. onlar nizam-ı alem' in ne demek olduğunu bilmeselerde ona karşılardır, aslında onlar bilmedikleri herşeye karşılardır, komünist çoğu zaman cahil anlamında da kullanılabilir.
komünizm islamı reddeden bir sistemdir. bir komünist ben islama inanıyorum diyorsa inandığı iki değerden biri zayıftır. kim nederse desin, nerde tatbik ederse etsin, bu bir gerçekliktir. komünist imam diye bişey olmaz.
atsız'ın 1974 te yazmış olduğu yazı bugünde kendini korumaktadır. şu ve ya bu şekilde türkiyedeki sosyalistler kendilerinden olmayanları, insan yerine koyup hakkını savunmadıkları gibi onlara faşist imasında bulunurlar. bu yönüyle kendilerini faşist grubuna sokarlar da haberleri olmaz. sosyalistler rusya'da iktidara geldikleri rusyada 1917 den 91 e kadar 64 milyon insanın ölümüne sebep olmuş, ve ya kasti olarak öldürmüştür, yine bune benzer rakkamlar hatta daha fazlası maocu çin yönetiminde de gerçekleşmiştir. bu insanların tek suçları komünist olmamalarıdır. buda göstermektedir ki; suçladıkları milliyetçiliğin benzeri bir teşkilatlanmayı kendilerinde gerçekleştirirler. bu anlamda faşistlik denen kavramda sosyalizm, komünizm gibi kavramlarda faşizme eş değerdedir. bencede faşizm komünizmin eğilip bükülmüş, değiştirilmiş halidir.
şurda 8 sayfa yazı var ama bir kişi faşizme açık bir tanım getirmemiş. savunduğunuz görüş ne olursa olsun, önce bi tanımlama getirin, he ille ben şunlar faşisttir diyecem diyosanız sebebinide söleyin. söylediğiniz lafların hepsi havada kalıyo. çamur at izi kalsın. 'Faşist' demek bir devrin İtalyan milliyetçisi demektir. İtalyanca 'facio' kelimesinden doğan bu sıfat, Musolini'nin İtalyan milliyetçi partisi mensuplarına alem olmuş, İtalyan milliyetçiliğine de 'faşizm' denmişti. Milliyetçiliğin milletleri sardığı sırada hepsi ayrı ayrı adlar almış; Almanlar 'nazi' (Nasyonal Sosyalist'ten kısaltma) , İspanyollar 'falanjist', Belçikalılar 'reksist', Romenler 'gardist' kelimesini kullanmıştı. Bu disiplinli ve komünist düşmanı milliyetçilik ilk önce İtalya'da çıktığı için hepsine birden 'faşizm' demek âdet olmuştu. Faşizm ve komünizm aşağı yukarı aynı yıllarda İtalya ve Rusya'da iktidara geldiğinden komünistler, kendi düşmanlarına, bütün milliyetçilere ve giderek komünist olmayan herkese faşist demeye başlamışlardı. Basit ve iptidâî komünist zihniyeti beş on kelimenin tutsağı hâline geldiği ve çapraşık meseleleri kavrayamayıp onları yavanlaştırdığı için dünyayı komünist ve faşistlerden mürekkep iki grup hâlinde görüyordu. Bizde de 1970'lerdeki olaylar, komünistlerin kendilerinden olmayan herkese faşist dediğini bir kere daha ortaya koymuştur. Yani Türkiye'de komünistlerin faşist dediği, komünizm karşısında olan kimseler, özellikle Türk milliyetçileridir. Türkiye'de komünistler vardır. Gizli bir komünist partisi de 1920'den beri daima mevcut olmuştur. Fakat Türkiye'de faşist olmadığı gibi açık veya gizli bir faşist partisi de yoktur. Komünistler milliyeti inkâr ettikleri için dünyadaki bütün komünist partileri dost ve müttefiktir. Halbuki her milliyetçilik başka milliyetçiliklerin aleyhinde olduğundan komünistlerin topyekûn faşist diye adlandırdığı ayrı milletlerin milliyetçileri birbirinin düşmanı veya zıddıdır. Türkiye'de faşist, şu veya bu değil, Türkçü gençler vardır. Bunlar göğüslerine millî alâmet olan Bozkurtlu rozet takarlar ve kendilerine Bozkurt derler. Komünistlerin gemi azıya aldığı yıllarda Adalet Partisi, kasdî mi olduğu hâlâ anlaşılmayan bir acz içinde olaylara seyirci kalırken millî duyguyu ve hattâ devleti bilek gücü ile savunanlar, düşmanları tarafından komando diye adlandırılan bu Bozkurtlardı.
Önce merhum S.A. Arvasi hocamızı rahmetle anıyor, makamının cennet olmasını cenab-ı Hak`dan niyaz ve temenni ediyorum.
Şimdi sizlere kısaca hayat hikayesini sunmak istiyorum. Aslında bir insanın nerde ve ne zaman doğduğu v.s. önemli değildir. Önemli olan kişinin icraatları, eserleri ve mefkuresidir. S.Ahmet Arvasi Hocaefendi 15 Şubat 1932 Pazartesi günü, Ağrı ilinin Doğubeyazıt kasabasında doğmuştur. Ailece, Van`ın Müküs (Bahqesaray) kasabasına bağlı Arvas (Doğanyayla) köyündendir. Soyadı kanunu çıktıktan sonra, köylerinin adı, soyadları olmuştur. Bu nedenle Muhitlerinde, o köyün adına izafetle [[Arvasi]]ler olarak tanınırlar. Babası, Van Gümrük Müdürlüğünden emekli Abdülhakim efendi, annesi; ev kadını Cevahir Hanımdır. Birisi kendinden büyük, beş kardeşi vardır.
Evli ve beş çocuk babasıdır) . Merhum Arvasi’nin tahsil hayatı ise şöyledir;
İlkokula Van`dan başlamış, Doğubeyazıt`da bitirmiştir. Daha sonra Erzurum Erkek Öğretim Okuluna kaydolmuştur. 1952 yılında ilk okul Öğretmeni olarak çalışıp, askerliğini yedek subay olarak tamamladıktan sonra, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü pedagoji bölümüne kaydolmuştur. 1958 yılında oradan mezun olarak, sırasıyla Balikesir, Bursa ve İstanbul Eğitim Enstitülerinde [[Meslek dersleri]] öğretmenliği ve muhtelif öğretmen okullarında ve Enstitülerinde pedagoji öğretmenliği yapmıştır. Böylece, vatanına binlerce, hatta onbinlerce öğretmen yetiştirmiştir. Aynı zamanda Hergün Gazetesinde günlük makaleler yazmış ve birçok yayınlanmış eserleri vardır. S. Ahmet Arvasi hz.`lerinin yayınlanmış eserleri de şunlardır:
Kendini Arayan İnsan, İnsan ve İnsan Ötesi, Türk-İslam Ülküsü 1, 2, 3, Eğitim Sosyolojisi, Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz ile İlm-i Hal gibi kitapları yayınlanmıştır.
1979 yılında emekli olmuştur. S. Ahmet Arvasi hoca efendi 31 Aralık 1988`de henüz 56 yaşındayken hakkın rahmetine kavuşmuştur. Yazarın kendi ifadesine göre ideali ve gayesi ise şöyledir; Ben, İslam, İman ve Ahlakına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, büyük Türk Milletini iki Cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece [[İslamı gaye edinen]] Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim. Benim milliyetçilik anlayışımda, asla ırkçılağa, bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuuruna yer yoktur. İster azınlıklardan gelsin, ister çoğunluktan gelsin, hertürlü irkçılığa karşıyım.
Bunun yanında Şanlı Peygamberimizin [[Kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz]] Kavmin efendisi kavmine hizmet edendir ]]ve [[ Vatan sevgisi imandandır]] tarzında ortaya koydukları yüce prensiplerede bağlıyım.
Öte yandan, İslam’ın, yakından uzağa doğru bir fetih ruhu ile bütün beşeriyatı [[tevhid bayrağı]] altında bütünleştirmeye çalışan bir ilahi sistem olduğunu da asla unutmuyorum.
Yine, sevgili Peygamberinizin? ? ? İlim, müslümanın kaybolmuş malıdır, nerede bulursa alınmalıdır“ tarzında formülleştirdikleri mukaddes ölçüye bağlı olarak hızla [[muasırlaşmak]] gereğine inanmaktayım. Bu, Türk-İslam kültür ve medeniyetinin yeniden doğuşu (rönesansı) olacaktır. İslam`dan zerre taviz vermeksizin, yepyeni [[müesseseler]] ile zamanımızın bütün meseleleri, vahyin, peygamber tebliğlerin`in ve [[Sünnet yoluna]] bağlı büyük müctehidlerinin açıklamalarının ışığında, yeniden bir tahlile ve terkibe tabi tutulabilir.
İnaniyorum ki, hem Türk olmak, hem Müslüman olmak, hem de muasır dünyaya öncülük etmek mümkündür. Ecdadımız, bütün tarihleri boyunca, bunu denediler ve başarılı oldular. O halde, bizler niye bu tarihi misyonumuzu yerine getirmeyelim? Asla unutmamak gerekir ki,? ? ? yabancı ideolojiler“ yabancı ve istilacı devletlerin fikir paravanalarıdır, milletleri içten vuran sinsi tuzaklardır. Bunu bildiğim ve buna inandiğim içindir ki, Türk devletini bölme ve Türk milletini parçalama oyunlarına ve tertiplerine karşı durmayı, büyük bir Namus ve Vicdan borcu bilmekteyim. Hele, bir Doğu Anadolu çocuğu olarak doğduğum ve büyüdüğüm böyle etrafında döndürülmek istenen hain niyetlere ve kahpe tertiplere karşı, elbette kayıtsız kalamazdım. Kesin olarak iman etmişimdir ki, Müslüman-Türk Milleti ve onun devletleri güçlü ise İslam dünyası da güçlüdür. Aksine bir durum varsa, bütün Türk Dünyası ile birlikte İslam Dünyası da sömürgeleşmektedir. Galiba, bu durumu, en iyi idrak edenlerde düşmanlarımızdır. Onun için, bütün İslam Dünyasını esir almak isteyen [[şer kuvvetlerinin]] ilk hedefi Türk Devletleri ve Türk Milleti olmuştur. Tarihten ibret almasını bilenler, bunu ayan beyan göreceklerdir. Durum, günümüzde de aynıdır.
Onun için diyorumki, Türk Devletini yıkmak ve Türk Milletini parçalamak isteyen bölücüler, yalnız [[Türklüğe]] değil, İslam’a da ihanet etmektedir.
İşte görüldüğü gibi ve yazarımızın kendi ifadesinden de anlaşıldığı üzere hayatını ve çalışmalarını Türk-İslam Ülküsüne adamıştır. Eserlerinde de ortaya koyduğu üzere kendisini Türk-İslam medeniyetinin yeniden dirilmesi için vakfetmiştir. Bunun gerçekleşmesi için nelerin gerektiğini, nasıl yaşanması lazim geldiğini anlatmaya çalışmıştır. Yine kendisi bir eğitimci ve pedagog olarak ilkönce insanı ele almış Peyg. Efen. [[Kendini bilen rabbini bilir ]] hadisi çerçevesinde insanı tanımaya ve tanıtmaya çalışmıştır. Onun için [[İnsan kendini aramaktadır]] demektedir.
Biz, kendimizi aramaktan değil, kendimizi bulmak ümidini yitirmekten, yahut kendimizi aramak çabasını bırakmakdan korkmalıyız, diyor. Kendini bilenin, rabbini bileceğini, Rabbini bilenin de, Rabbinin kendisine şah damarından daha yakın olduğunu idrak ederek, gerçek manada, Rabbinin kulu olarak, onun koyduğu nizam içerisinde ebedi saadeti kazanmasi gerektiğini bilen insandır.
S. Ahmet Arvasi hocaefendi; Dünyanın en önemli meselesinin [[İnanç buhranı]] olduğunu söylemektedir. Bunun için makalelerinde ve eserlerinde hep bunu ön planda tutmaktadır. Bu doğrultuda irşad ve bilgi verici eserlerini kaleme almıştır. Bir mütefekkir ve sosyolog olarak, Türk milletinin ve İslam aleminin sosyal problemlerini tesbit ederek, çözüm yollarını göstermiştir. Kurtuluşun İslamda olduğunu söyleyerek, kendi değerlerimizi, Kültürümüzü muhafaza ederek, Türk-İslam ülküsüne bağlı, Türklük şuur ve vakarına, İslam iman, aşk, ahlak ve aksiyonuna sahip, Türklüğü bedeni, İslamiyeti ruhu bilen, milletini teknolojik hamlelerle dünyanın bir numaralı devleti yapma özlemi ile çırpınan, Dünya Türklüğünün, İslam dünyasının ve bütün mazlum milletlerin ümidi olmaya namzet bir gençlik yetiştirmekten başka gayemiz olmadığını ortaya koymuştur. Bu sözleri ile S.A. Arvasi Hoca efendinin nasıl bir dava adamı ve idealist bir insan olduğunu görüyoruz. Eserlerini okuduğumuz ve incelediğimiz zaman yine görüyoruz ki, hayatını ve çalışmalarını Allah’ın ve Resul’ünün yoluna, hizmetine vakfettiğini. İlmi- Hal kitabındaki ithaf yazısından diğer eserlerine varana kadar neyi arzu ettiğini, neyi gaye edindiğini anlıyoruz.
Son olarak kendisi hakikaten bir Türk-İslam Ülkücüsü olarak yılmadan, usanmadan davası uğruna mücadele etmiş bir değerli insandır. Onu burda tam manasıyla anlatmak mümkün değildir. Bu sebeble onu daha iyi anlamak ve tanımak için mutlaka eserlerini okumak gerektiğine inanıyorum. O zaman yazarımızı daha iyi tanımış ve nasıl bir kişiliğe, karaktere ve düşünceye sahip olduğunu idrak etmiş oluruz.
Cenab-i Hak`dan tekrar kendisine gani gani rahmet niyaz ediyorum.
Böyle ilim, eser bırakan insanların zaten amel defterleri kapanmaz. Çünkü iki cihan güneşi Pey. Efen. Hadisi Şeriflerinde [[İnsan öldüğü zaman amel defteri kapanır, ameli kesilir. Ancak üç kimse müstesna...]]
Arvasi hocaefendi bunu bilerek ilme de çok önem vermiş. Kendisini bir ilim adamı olarak uhrevi ve dünyevi ilimlere çok yer vermiş, ilim her şeyden önce insanı Allaha götürmeli ve Şanlı Peygambere ulaştırabilmelidir, demiştir.
Pey. Efen. (S.A.V.):
[[İlim İslam’ın hayatıdır, canıdır]]Peygamber efendimiz her fırsatta ilmi ve alimleri öğmüşlerdir. Onun için ilim ve alimler üzerine çok hadisleri vardır. Buradan bir kaçını zikretmek istiyorum:
[[Alimin uykusu, cahilin ibadetinden, uyanıklığından daha hayırlıdır, üstündür.]] [[Alimlerin hak yolunda akıttıkları mürekkep, şehid kanından daha mübarektir.]] [[Bir alimin ölümü, alemin ölümü gibidir.]] [[Alimler Peygamberlerin varisleridir.]] [[İlmiyle amel eden alimlere tabi olunuz. Onlar dünyanın ışığı, ahiretin kandilleridir.]] [[Alim bir kimseye hürmet ve tazim eden rabbine hürmet ve tazim etmiş olur.]] [[Alimin yüzüne bakmak ibadettir.]]daha bu konuda bir çok hadis-i şerif vardor. Qünkü, [[ Herşey için bir mani ilim için bir çok maniler vardır.]]buyruluyor.
Bu nedenlerle, bir fikir ve gönül adamı olan, S. Ahmet Arvasi hocamız bunları iyi kavrayarak insanlara ve özellikle Türk milletine ve İslam âlemine faydalı olmak için okumuş, araştırmış, incelemiş ve yazılar ortaya koymuştur. Bunun için ebedi olarak alınacaktır. Allah kendisinden razı olsun diyorum. Bununla birlikte sizleri üç ihlas ve bir fatiha okumaya davet ediyorum.
sümerlerden beri var olan nizam-ı alem anlayışının yeryüzündeki son halefleri. bu güne kadar gösterilmeyen gerçeklerin, halkı, milliyetçiliği, islamı, nizamı, bir siyeset aleti değil, bir dünya amacı olarak gören, aklı başında, ne yapıtığını bilen, insanlar...
muhsin yazıcıoğlu ilay-i kelimetullah ve nizam-ı alem görüşlerini bu gün taşıyan tek liderdir. lider olmaktan çok insanlığa hizmet için var olmuş, mecliste olduğu dönemdede halkın yanında olmuş bir siyasi parti lideridir.
nizam-ı alem ilk olarak bu anlamda görülsede osmanlı zamanında islamın etkisine bürünerek şimdiki ismini almıştır. nizam-ı alem fikri 751 yılından sonra türklerde daha fazla oturmaya başlamış, nizam-ı alem fikrinde en başarılı osmanlılar göstermişlerdir. başlangıç döneminden gerileme dönemine kadar olan dönemde osmanlılar bu görüşü yaşamın her yerinde kullanmaktaydılar. 'iayi kelimetullahı nizam-ı aleme yaymak' bu dönemde temel politika haline getirdiler. 'Nizâm-ı Âlem için,dinsiz bir padişahın adâleti,dindar bir padişahın zulmünden daha iyidir'. sözü nizam-ı alemin dinden, 'Ve her kimesneye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizâm-ı âlem içün katl etmek münâsibdir' sözüde saltanattan daha önemli olduğunu göstermektedir. Osmanlı devleti bu görüşü taşıdığı müddetçe düzenin bozulmamasını sağladığı için ırkı ve dini ne olursa olsun her kesim tarafından sevgi kazanmıştır. bu da osmanlı devletini cihan imp. haline getirmiştir. nizam-ı alem osmanlı devletinin gerileme dönemine doğru devletin bekası için farklı adımlara gidilmesi, batının gelişip refah sahibi olmasıyla kesintiye uğramıştır. osmanlı devleti bu dönemde düzen bozucuların faaliyetleri yüzünden bu politikayı devam ettirememiştir. illayi kelimetullah ve nizam-ı alem görüşleri birbirinden ayrılmaya ve din ehli olmayan cahillere terk edilmeye başlanmıştır. bu sayedede osmanlı devletinin çöküşüde hızlanmış, nitekim osmanlı devleti bu şekilde son bulmuştur. bugünkü nizam-ı alem sözü ise osmanlı devletinin özellikle ilerleme döneminde yakaladığı refahı, düzeni yakalamak isteyen kişilerin kullandığı bir söz anlamındadır.
nizam-ı alem fikri aslında sümerliler zamanından beri hep var olan ve değişik isimler alan bir görüştür. zamanla kabuk değiştirsede bu görüşün temelinde anlamında olduğu gibi düzenli bir dünyanın oluşumu yatmaktadır. nizam-ı alem fikrinin dünyada ilk oluşturan hikmet kavramının sahibi sümerlilerdir. Sumerlilerde, 'Hikmet', aslında, 'Nizâm-ı Âlem'dir; ve, 'Nizâm-ı Âlem' hakkında, daha sonra, Aristoteles'in 'Apodeiktik' diyeceği, Genel+Zarûrî+Doğru+Yakînî vasıflı önermelerden oluşmuş, bir bilgidir. Bu 'Hikmet', 'Nizâm-ı Âlem'i, Obje Düşünce Dil Yazı sırasına riayet ederek, dilde 'Mu' (takılmış ad) , Evrende 'Nam' (Tabiat kanunu. 'Nomos'un kökü?) , ve, 'Me' (Tanrı emri. Mahiyet?) olarak, toplumda ise, 'İyi teşkilâtlandırılmış bir devlet' olarak görmektir. 'Nam', Evrendeki yasalardır. 'Me', 'Bir şeyi o şey yapan şey' olmalıdır. 'Nam', ('Nomlu törüg') ('Nizâm-ı Âlem') , Sumerli yazında, destan, mitos, hikâye, hayvan hikâyeleri, ata sözleri, ağıtlar, ilenç, arkış, karkış, övgü, yergi, logomachy ('Münâzara, aytışma') halinde, edebî ürünlerde, manzûm veya mensûr olarak görünmüştür.77 Sumerlilerin, Tanrı-Evren-Toplum-İnsan'a ilişkin 'Gerçek'liği, 'allégorique' (Teşbîh, İstiare, Mecaz, 'Métaphore') veya 'mythique' (efsanevî) semboller kullanarak, ('Remz', 'Rumûz', 'Timsâl', 'Misâl', 'Müsül') , anlatmış veya sayısal yere sözel olarak yazmış olmasının, bu konularda 'ustûreler' düzmesinin, strüktüralist açıdan bir sakıncası yoktur. -'Mythos', Landsberger'e göre, belki, 'pozitivist' ve 'yeni-pozitivist' etkilere karşı, bir Sumerli icadıdır, ama, 'bir ilkel akîde muhafızlığı da değildir', 'Mitos', 'Rûhî tekâmüle, bir intibak vâkıasıdır'. Netekim, 'Hikemî tarzın üstadı' Nâbî'ye göre de, 'Kelâm-ı sâdede hüsn olmaz istiare gibi! ' idi. Demek ki, 'métaphore' kullanmaya müsaade varmış! Sumerlilerdeki 'Nizâm-ı Âlem' fikri, dağ taklîd edilerek inşa edilmiş olan Ziggurat'larda, somut olarak, kendisini ifade etmiştir. Ziggurat, Sumerlinin her şeyidir: Rasadhânesi, kütübhânesi, okulu, maliyesi, borsası..., her şeyi. 'Nizâm-ı Âlem', Tanrı 'Emr'idir. Öte Dünya 'Kur'a varıncaya değin, her tür varlığın yapısındadır; ''Adl' dedir; 'Adâlet' (Nig.Si.Sa.) tedir; Evren-Toplum-İnsan arasındaki paralelliktedir; toplumdaki yasal ahenktedir; kişinin, ruhsal, bedensel, ahlâksal dengesindedir; kişinin 'i'tidâl-i mizâc'ındadır -(Ekinoks='İ'tidâl', burada hatırlansın) -. 'Nig.Si.Sa.', 'Parsu', 'Şeri'a', 'Logos', 'Kosmos', 'Rta', 'Ratio', 'Ratis', 'Tao', 'Kannagara no michi', 'Tüz', 'Tüzen', 'Teng' kavramlarının mahiyetlerini görebilmek için, onlar, birlikte mütalea edilmelidir. -'Equinox'lar'a, niçin 'İ'tidâl' dendiği, bu açıklamalar önünde, daha iyi anlaşılmaktadır. 'İ'tidâl'in (Kosmos'un) zıddının, toplumda, 'İhtilâl' ('Khaos') olduğu, Osmanlılarda da, 'Doğru Yoldan Sapma' anlamını taşımakta olmasının manâsının da anlamı budur.
toplumda insanların kutsal saydığı değerlerin, gizli düşmanıdır. komünist yayın organlarında kuran-ı kerim in ayetleri yalanlanmaya çalışılır, evrim teorisini savunarak, islama ters çıkılır. o vatan millet gibi kavramları saçma sapan kabul eder, ama bu ülkenin nimetlerinden yararlandığını unutur. ona göre PKK özgürlükçüdür, haklıdır ama devletini her türlü saldırıdan korumak için her fırsatta düşmana göğüs geren bu uğurda şehit, haksızdır.olan mehmetçik faşisttiro kendisi gibi olmayan herkese faşist kelimesini kullanır. o bencildir,ona göre onun gibi olmayan zavallıdan başka bişey değildir. kürtlerin hakkını savunurken faşist olmaz ama ona göre türk milliyetçileri faşisttir. o dünyada yüz yıldan fazla bi süredir dünyada var olan ama 2-3 devlet dışında kabul görmeyen bi görüşün temsilcisidir. türkiyenin %2-3 gibi bi kısmını oluşturmalarına rağmen sesleri herkesten fazla çıkar. onlar toplumu düşündüklerini, demokrasiyi söylerler ama çoğunluğun kararına karşı saygıları yoktur. onlara göre iktidar partilerinin hepsi haksızdır ve iktidarda herkez milletin parasını sövüşler ama faşist gördükleri milliyetçilerden daha iyi milletin hakkını savunurlar! ! ! sürekli entellektüel taklidi yaparlar ama onlarınki ukalalıktan ileri gitmez. onlar ara sıra düşmanı oldukları değerleri arasıra çıkarları için kullanırlar.onlar kadıköy iskelesinde komünist dergisi satarken insanlara rahatsızlık vermediklerini düşünebilirler ama insanlar çiçek satan çingenelerden çok komünist satan gençlerden rahatsızlık duyarlar.
türkiye'de gaspın, mafyanın, hırsızlığın, ahlaksızlığın ve maneviyatsızlığın en fazla olduğu yer onların kaleleridir. onların olduğu yerde her türlü pislik olur ama onlar temiz ve adaletli dünyadan bahsederler. onlar nizam-ı alem' in ne demek olduğunu bilmeselerde ona karşılardır, aslında onlar bilmedikleri herşeye karşılardır, komünist çoğu zaman cahil anlamında da kullanılabilir.
komünizm islamı reddeden bir sistemdir. bir komünist ben islama inanıyorum diyorsa inandığı iki değerden biri zayıftır. kim nederse desin, nerde tatbik ederse etsin, bu bir gerçekliktir. komünist imam diye bişey olmaz.
atsız'ın 1974 te yazmış olduğu yazı bugünde kendini korumaktadır. şu ve ya bu şekilde türkiyedeki sosyalistler kendilerinden olmayanları, insan yerine koyup hakkını savunmadıkları gibi onlara faşist imasında bulunurlar. bu yönüyle kendilerini faşist grubuna sokarlar da haberleri olmaz. sosyalistler rusya'da iktidara geldikleri rusyada 1917 den 91 e kadar 64 milyon insanın ölümüne sebep olmuş, ve ya kasti olarak öldürmüştür, yine bune benzer rakkamlar hatta daha fazlası maocu çin yönetiminde de gerçekleşmiştir.
bu insanların tek suçları komünist olmamalarıdır.
buda göstermektedir ki; suçladıkları milliyetçiliğin benzeri bir teşkilatlanmayı kendilerinde gerçekleştirirler. bu anlamda faşistlik denen kavramda sosyalizm, komünizm gibi kavramlarda faşizme eş değerdedir. bencede faşizm komünizmin eğilip bükülmüş, değiştirilmiş halidir.
şurda 8 sayfa yazı var ama bir kişi faşizme açık bir tanım getirmemiş. savunduğunuz görüş ne olursa olsun, önce bi tanımlama getirin, he ille ben şunlar faşisttir diyecem diyosanız sebebinide söleyin. söylediğiniz lafların hepsi havada kalıyo. çamur at izi kalsın.
'Faşist' demek bir devrin İtalyan milliyetçisi demektir. İtalyanca 'facio' kelimesinden doğan bu sıfat, Musolini'nin İtalyan milliyetçi partisi mensuplarına alem olmuş, İtalyan milliyetçiliğine de 'faşizm' denmişti. Milliyetçiliğin milletleri sardığı sırada hepsi ayrı ayrı adlar almış; Almanlar 'nazi' (Nasyonal Sosyalist'ten kısaltma) , İspanyollar 'falanjist', Belçikalılar 'reksist', Romenler 'gardist' kelimesini kullanmıştı. Bu disiplinli ve komünist düşmanı milliyetçilik ilk önce İtalya'da çıktığı için hepsine birden 'faşizm' demek âdet olmuştu.
Faşizm ve komünizm aşağı yukarı aynı yıllarda İtalya ve Rusya'da iktidara geldiğinden komünistler, kendi düşmanlarına, bütün milliyetçilere ve giderek komünist olmayan herkese faşist demeye başlamışlardı.
Basit ve iptidâî komünist zihniyeti beş on kelimenin tutsağı hâline geldiği ve çapraşık meseleleri kavrayamayıp onları yavanlaştırdığı için dünyayı komünist ve faşistlerden mürekkep iki grup hâlinde görüyordu.
Bizde de 1970'lerdeki olaylar, komünistlerin kendilerinden olmayan herkese faşist dediğini bir kere daha ortaya koymuştur. Yani Türkiye'de komünistlerin faşist dediği, komünizm karşısında olan kimseler, özellikle Türk milliyetçileridir.
Türkiye'de komünistler vardır. Gizli bir komünist partisi de 1920'den beri daima mevcut olmuştur. Fakat Türkiye'de faşist olmadığı gibi açık veya gizli bir faşist partisi de yoktur.
Komünistler milliyeti inkâr ettikleri için dünyadaki bütün komünist partileri dost ve müttefiktir. Halbuki her milliyetçilik başka milliyetçiliklerin aleyhinde olduğundan komünistlerin topyekûn faşist diye adlandırdığı ayrı milletlerin milliyetçileri birbirinin düşmanı veya zıddıdır.
Türkiye'de faşist, şu veya bu değil, Türkçü gençler vardır. Bunlar göğüslerine millî alâmet olan Bozkurtlu rozet takarlar ve kendilerine Bozkurt derler. Komünistlerin gemi azıya aldığı yıllarda Adalet Partisi, kasdî mi olduğu hâlâ anlaşılmayan bir acz içinde olaylara seyirci kalırken millî duyguyu ve hattâ devleti bilek gücü ile savunanlar, düşmanları tarafından komando diye adlandırılan bu Bozkurtlardı.
(5 nisan-1974, atsız)
Önce merhum S.A. Arvasi hocamızı rahmetle anıyor, makamının cennet olmasını cenab-ı Hak`dan niyaz ve temenni ediyorum.
Şimdi sizlere kısaca hayat hikayesini sunmak istiyorum. Aslında bir insanın nerde ve ne zaman doğduğu v.s. önemli değildir. Önemli olan kişinin icraatları, eserleri ve mefkuresidir. S.Ahmet Arvasi Hocaefendi 15 Şubat 1932 Pazartesi günü, Ağrı ilinin Doğubeyazıt kasabasında doğmuştur. Ailece, Van`ın Müküs (Bahqesaray) kasabasına bağlı Arvas (Doğanyayla) köyündendir. Soyadı kanunu çıktıktan sonra, köylerinin adı, soyadları olmuştur. Bu nedenle Muhitlerinde, o köyün adına izafetle [[Arvasi]]ler olarak tanınırlar. Babası, Van Gümrük Müdürlüğünden emekli Abdülhakim efendi, annesi; ev kadını Cevahir Hanımdır. Birisi kendinden büyük, beş kardeşi vardır.
Evli ve beş çocuk babasıdır) . Merhum Arvasi’nin tahsil hayatı ise şöyledir;
İlkokula Van`dan başlamış, Doğubeyazıt`da bitirmiştir. Daha sonra Erzurum Erkek Öğretim Okuluna kaydolmuştur. 1952 yılında ilk okul Öğretmeni olarak çalışıp, askerliğini yedek subay olarak tamamladıktan sonra, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü pedagoji bölümüne kaydolmuştur.
1958 yılında oradan mezun olarak, sırasıyla Balikesir, Bursa ve İstanbul Eğitim Enstitülerinde [[Meslek dersleri]] öğretmenliği ve muhtelif öğretmen okullarında ve Enstitülerinde pedagoji öğretmenliği yapmıştır. Böylece, vatanına binlerce, hatta onbinlerce öğretmen yetiştirmiştir. Aynı zamanda Hergün Gazetesinde günlük makaleler yazmış ve birçok yayınlanmış eserleri vardır. S. Ahmet Arvasi hz.`lerinin yayınlanmış eserleri de şunlardır:
Kendini Arayan İnsan, İnsan ve İnsan Ötesi, Türk-İslam Ülküsü 1, 2, 3, Eğitim Sosyolojisi, Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz ile İlm-i Hal gibi kitapları yayınlanmıştır.
1979 yılında emekli olmuştur. S. Ahmet Arvasi hoca efendi 31 Aralık 1988`de henüz 56 yaşındayken hakkın rahmetine kavuşmuştur. Yazarın kendi ifadesine göre ideali ve gayesi ise şöyledir; Ben, İslam, İman ve Ahlakına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, büyük Türk Milletini iki Cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece [[İslamı gaye edinen]] Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim. Benim milliyetçilik anlayışımda, asla ırkçılağa, bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuuruna yer yoktur. İster azınlıklardan gelsin, ister çoğunluktan gelsin, hertürlü irkçılığa karşıyım.
Bunun yanında Şanlı Peygamberimizin [[Kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz]] Kavmin efendisi kavmine hizmet edendir ]]ve [[ Vatan sevgisi imandandır]] tarzında ortaya koydukları yüce prensiplerede bağlıyım.
Öte yandan, İslam’ın, yakından uzağa doğru bir fetih ruhu ile bütün beşeriyatı [[tevhid bayrağı]] altında bütünleştirmeye çalışan bir ilahi sistem olduğunu da asla unutmuyorum.
Yine, sevgili Peygamberinizin? ? ? İlim, müslümanın kaybolmuş malıdır, nerede bulursa alınmalıdır“ tarzında formülleştirdikleri mukaddes ölçüye bağlı olarak hızla [[muasırlaşmak]] gereğine inanmaktayım. Bu, Türk-İslam kültür ve medeniyetinin yeniden doğuşu (rönesansı) olacaktır. İslam`dan zerre taviz vermeksizin, yepyeni [[müesseseler]] ile zamanımızın bütün meseleleri, vahyin, peygamber tebliğlerin`in ve [[Sünnet yoluna]] bağlı büyük müctehidlerinin açıklamalarının ışığında, yeniden bir tahlile ve terkibe tabi tutulabilir.
İnaniyorum ki, hem Türk olmak, hem Müslüman olmak, hem de muasır dünyaya öncülük etmek mümkündür. Ecdadımız, bütün tarihleri boyunca, bunu denediler ve başarılı oldular. O halde, bizler niye bu tarihi misyonumuzu yerine getirmeyelim? Asla unutmamak gerekir ki,? ? ? yabancı ideolojiler“ yabancı ve istilacı devletlerin fikir paravanalarıdır, milletleri içten vuran sinsi tuzaklardır. Bunu bildiğim ve buna inandiğim içindir ki, Türk devletini bölme ve Türk milletini parçalama oyunlarına ve tertiplerine karşı durmayı, büyük bir Namus ve Vicdan borcu bilmekteyim. Hele, bir Doğu Anadolu çocuğu olarak doğduğum ve büyüdüğüm böyle etrafında döndürülmek istenen hain niyetlere ve kahpe tertiplere karşı, elbette kayıtsız kalamazdım. Kesin olarak iman etmişimdir ki, Müslüman-Türk Milleti ve onun devletleri güçlü ise İslam dünyası da güçlüdür. Aksine bir durum varsa, bütün Türk Dünyası ile birlikte İslam Dünyası da sömürgeleşmektedir. Galiba, bu durumu, en iyi idrak edenlerde düşmanlarımızdır. Onun için, bütün İslam Dünyasını esir almak isteyen [[şer kuvvetlerinin]] ilk hedefi Türk Devletleri ve Türk Milleti olmuştur. Tarihten ibret almasını bilenler, bunu ayan beyan göreceklerdir. Durum, günümüzde de aynıdır.
Onun için diyorumki, Türk Devletini yıkmak ve Türk Milletini parçalamak isteyen bölücüler, yalnız [[Türklüğe]] değil, İslam’a da ihanet etmektedir.
İşte görüldüğü gibi ve yazarımızın kendi ifadesinden de anlaşıldığı üzere hayatını ve çalışmalarını Türk-İslam Ülküsüne adamıştır. Eserlerinde de ortaya koyduğu üzere kendisini Türk-İslam medeniyetinin yeniden dirilmesi için vakfetmiştir. Bunun gerçekleşmesi için nelerin gerektiğini, nasıl yaşanması lazim geldiğini anlatmaya çalışmıştır. Yine kendisi bir eğitimci ve pedagog olarak ilkönce insanı ele almış Peyg. Efen. [[Kendini bilen rabbini bilir ]] hadisi çerçevesinde insanı tanımaya ve tanıtmaya çalışmıştır. Onun için [[İnsan kendini aramaktadır]] demektedir.
Biz, kendimizi aramaktan değil, kendimizi bulmak ümidini yitirmekten, yahut kendimizi aramak çabasını bırakmakdan korkmalıyız, diyor. Kendini bilenin, rabbini bileceğini, Rabbini bilenin de, Rabbinin kendisine şah damarından daha yakın olduğunu idrak ederek, gerçek manada, Rabbinin kulu olarak, onun koyduğu nizam içerisinde ebedi saadeti kazanmasi gerektiğini bilen insandır.
S. Ahmet Arvasi hocaefendi; Dünyanın en önemli meselesinin [[İnanç buhranı]] olduğunu söylemektedir. Bunun için makalelerinde ve eserlerinde hep bunu ön planda tutmaktadır. Bu doğrultuda irşad ve bilgi verici eserlerini kaleme almıştır. Bir mütefekkir ve sosyolog olarak, Türk milletinin ve İslam aleminin sosyal problemlerini tesbit ederek, çözüm yollarını göstermiştir. Kurtuluşun İslamda olduğunu söyleyerek, kendi değerlerimizi, Kültürümüzü muhafaza ederek, Türk-İslam ülküsüne bağlı, Türklük şuur ve vakarına, İslam iman, aşk, ahlak ve aksiyonuna sahip, Türklüğü bedeni, İslamiyeti ruhu bilen, milletini teknolojik hamlelerle dünyanın bir numaralı devleti yapma özlemi ile çırpınan, Dünya Türklüğünün, İslam dünyasının ve bütün mazlum milletlerin ümidi olmaya namzet bir gençlik yetiştirmekten başka gayemiz olmadığını ortaya koymuştur. Bu sözleri ile S.A. Arvasi Hoca efendinin nasıl bir dava adamı ve idealist bir insan olduğunu görüyoruz. Eserlerini okuduğumuz ve incelediğimiz zaman yine görüyoruz ki, hayatını ve çalışmalarını Allah’ın ve Resul’ünün yoluna, hizmetine vakfettiğini. İlmi- Hal kitabındaki ithaf yazısından diğer eserlerine varana kadar neyi arzu ettiğini, neyi gaye edindiğini anlıyoruz.
Son olarak kendisi hakikaten bir Türk-İslam Ülkücüsü olarak yılmadan, usanmadan davası uğruna mücadele etmiş bir değerli insandır. Onu burda tam manasıyla anlatmak mümkün değildir. Bu sebeble onu daha iyi anlamak ve tanımak için mutlaka eserlerini okumak gerektiğine inanıyorum. O zaman yazarımızı daha iyi tanımış ve nasıl bir kişiliğe, karaktere ve düşünceye sahip olduğunu idrak etmiş oluruz.
Cenab-i Hak`dan tekrar kendisine gani gani rahmet niyaz ediyorum.
Böyle ilim, eser bırakan insanların zaten amel defterleri kapanmaz. Çünkü iki cihan güneşi Pey. Efen. Hadisi Şeriflerinde [[İnsan öldüğü zaman amel defteri kapanır, ameli kesilir. Ancak üç kimse müstesna...]]
Arvasi hocaefendi bunu bilerek ilme de çok önem vermiş. Kendisini bir ilim adamı olarak uhrevi ve dünyevi ilimlere çok yer vermiş, ilim her şeyden önce insanı Allaha götürmeli ve Şanlı Peygambere ulaştırabilmelidir, demiştir.
Pey. Efen. (S.A.V.):
[[İlim İslam’ın hayatıdır, canıdır]]Peygamber efendimiz her fırsatta ilmi ve alimleri öğmüşlerdir. Onun için ilim ve alimler üzerine çok hadisleri vardır. Buradan bir kaçını zikretmek istiyorum:
[[Alimin uykusu, cahilin ibadetinden, uyanıklığından daha hayırlıdır, üstündür.]]
[[Alimlerin hak yolunda akıttıkları mürekkep, şehid kanından daha mübarektir.]]
[[Bir alimin ölümü, alemin ölümü gibidir.]]
[[Alimler Peygamberlerin varisleridir.]]
[[İlmiyle amel eden alimlere tabi olunuz. Onlar dünyanın ışığı, ahiretin kandilleridir.]]
[[Alim bir kimseye hürmet ve tazim eden rabbine hürmet ve tazim etmiş olur.]]
[[Alimin yüzüne bakmak ibadettir.]]daha bu konuda bir çok hadis-i şerif vardor. Qünkü, [[ Herşey için bir mani ilim için bir çok maniler vardır.]]buyruluyor.
Bu nedenlerle, bir fikir ve gönül adamı olan, S. Ahmet Arvasi hocamız bunları iyi kavrayarak insanlara ve özellikle Türk milletine ve İslam âlemine faydalı olmak için okumuş, araştırmış, incelemiş ve yazılar ortaya koymuştur. Bunun için ebedi olarak alınacaktır. Allah kendisinden razı olsun diyorum. Bununla birlikte sizleri üç ihlas ve bir fatiha okumaya davet ediyorum.
-El-fatiha-
sümerlerden beri var olan nizam-ı alem anlayışının yeryüzündeki son halefleri. bu güne kadar gösterilmeyen gerçeklerin, halkı, milliyetçiliği, islamı, nizamı, bir siyeset aleti değil, bir dünya amacı olarak gören, aklı başında, ne yapıtığını bilen, insanlar...
muhsin yazıcıoğlu ilay-i kelimetullah ve nizam-ı alem görüşlerini bu gün taşıyan tek liderdir. lider olmaktan çok insanlığa hizmet için var olmuş, mecliste olduğu dönemdede halkın yanında olmuş bir siyasi parti lideridir.
nizam-ı alem ilk olarak bu anlamda görülsede osmanlı zamanında islamın etkisine bürünerek şimdiki ismini almıştır. nizam-ı alem fikri 751 yılından sonra türklerde daha fazla oturmaya başlamış, nizam-ı alem fikrinde en başarılı osmanlılar göstermişlerdir. başlangıç döneminden gerileme dönemine kadar olan dönemde osmanlılar bu görüşü yaşamın her yerinde kullanmaktaydılar. 'iayi kelimetullahı nizam-ı aleme yaymak' bu dönemde temel politika haline getirdiler.
'Nizâm-ı Âlem için,dinsiz bir padişahın adâleti,dindar bir padişahın zulmünden daha iyidir'.
sözü nizam-ı alemin dinden,
'Ve her kimesneye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizâm-ı âlem içün katl etmek münâsibdir'
sözüde saltanattan daha önemli olduğunu göstermektedir.
Osmanlı devleti bu görüşü taşıdığı müddetçe düzenin bozulmamasını sağladığı için ırkı ve dini ne olursa olsun her kesim tarafından sevgi kazanmıştır. bu da osmanlı devletini cihan imp. haline getirmiştir. nizam-ı alem osmanlı devletinin gerileme dönemine doğru devletin bekası için farklı adımlara gidilmesi, batının gelişip refah sahibi olmasıyla kesintiye uğramıştır. osmanlı devleti bu dönemde düzen bozucuların faaliyetleri yüzünden bu politikayı devam ettirememiştir. illayi kelimetullah ve nizam-ı alem görüşleri birbirinden ayrılmaya ve din ehli olmayan cahillere terk edilmeye başlanmıştır. bu sayedede osmanlı devletinin çöküşüde hızlanmış, nitekim osmanlı devleti bu şekilde son bulmuştur. bugünkü nizam-ı alem sözü ise osmanlı devletinin özellikle ilerleme döneminde yakaladığı refahı, düzeni yakalamak isteyen kişilerin kullandığı bir söz anlamındadır.
nizam-ı alem fikri aslında sümerliler zamanından beri hep var olan ve değişik isimler alan bir görüştür. zamanla kabuk değiştirsede bu görüşün temelinde anlamında olduğu gibi düzenli bir dünyanın oluşumu yatmaktadır.
nizam-ı alem fikrinin dünyada ilk oluşturan hikmet kavramının sahibi sümerlilerdir. Sumerlilerde, 'Hikmet', aslında, 'Nizâm-ı Âlem'dir; ve, 'Nizâm-ı Âlem' hakkında, daha sonra, Aristoteles'in 'Apodeiktik' diyeceği, Genel+Zarûrî+Doğru+Yakînî vasıflı önermelerden oluşmuş, bir bilgidir. Bu 'Hikmet', 'Nizâm-ı Âlem'i, Obje Düşünce Dil Yazı sırasına riayet ederek, dilde 'Mu' (takılmış ad) , Evrende 'Nam' (Tabiat kanunu. 'Nomos'un kökü?) , ve, 'Me' (Tanrı emri. Mahiyet?) olarak, toplumda ise, 'İyi teşkilâtlandırılmış bir devlet' olarak görmektir. 'Nam', Evrendeki yasalardır. 'Me', 'Bir şeyi o şey yapan şey' olmalıdır. 'Nam', ('Nomlu törüg') ('Nizâm-ı Âlem') , Sumerli yazında, destan, mitos, hikâye, hayvan hikâyeleri, ata sözleri, ağıtlar, ilenç, arkış, karkış, övgü, yergi, logomachy ('Münâzara, aytışma') halinde, edebî ürünlerde, manzûm veya mensûr olarak görünmüştür.77 Sumerlilerin, Tanrı-Evren-Toplum-İnsan'a ilişkin 'Gerçek'liği, 'allégorique' (Teşbîh, İstiare, Mecaz, 'Métaphore') veya 'mythique' (efsanevî) semboller kullanarak, ('Remz', 'Rumûz', 'Timsâl', 'Misâl', 'Müsül') , anlatmış veya sayısal yere sözel olarak yazmış olmasının, bu konularda 'ustûreler' düzmesinin, strüktüralist açıdan bir sakıncası yoktur. -'Mythos', Landsberger'e göre, belki, 'pozitivist' ve 'yeni-pozitivist' etkilere karşı, bir Sumerli icadıdır, ama, 'bir ilkel akîde muhafızlığı da değildir', 'Mitos', 'Rûhî tekâmüle, bir intibak vâkıasıdır'. Netekim, 'Hikemî tarzın üstadı' Nâbî'ye göre de, 'Kelâm-ı sâdede hüsn olmaz istiare gibi! ' idi. Demek ki, 'métaphore' kullanmaya müsaade varmış! Sumerlilerdeki 'Nizâm-ı Âlem' fikri, dağ taklîd edilerek inşa edilmiş olan Ziggurat'larda, somut olarak, kendisini ifade etmiştir. Ziggurat, Sumerlinin her şeyidir: Rasadhânesi, kütübhânesi, okulu, maliyesi, borsası..., her şeyi. 'Nizâm-ı Âlem', Tanrı 'Emr'idir. Öte Dünya 'Kur'a varıncaya değin, her tür varlığın yapısındadır; ''Adl' dedir; 'Adâlet' (Nig.Si.Sa.) tedir; Evren-Toplum-İnsan arasındaki paralelliktedir; toplumdaki yasal ahenktedir; kişinin, ruhsal, bedensel, ahlâksal dengesindedir; kişinin 'i'tidâl-i mizâc'ındadır -(Ekinoks='İ'tidâl', burada hatırlansın) -. 'Nig.Si.Sa.', 'Parsu', 'Şeri'a', 'Logos', 'Kosmos', 'Rta', 'Ratio', 'Ratis', 'Tao', 'Kannagara no michi', 'Tüz', 'Tüzen', 'Teng' kavramlarının mahiyetlerini görebilmek için, onlar, birlikte mütalea edilmelidir. -'Equinox'lar'a, niçin 'İ'tidâl' dendiği, bu açıklamalar önünde, daha iyi anlaşılmaktadır. 'İ'tidâl'in (Kosmos'un) zıddının, toplumda, 'İhtilâl' ('Khaos') olduğu, Osmanlılarda da, 'Doğru Yoldan Sapma' anlamını taşımakta olmasının manâsının da anlamı budur.