- Sivastopal, 2 Temmuz 1993 33 ölü, milyonlarca şiir yaralı -
Sizleri tanıyordum sabahları geçerek önümden giderdiniz işlerinize siz kendini amber ağacı sanan karalahana suratlı manav yüreğini örümceklere diktirten terzi çırağı siz çocuklara çarpıp kaçma eğlimli belediye şoförü maçlarda peygamberlere küfreden zabıta memuru evet siz siz öğrencilerine Atatürk heykelini tokatlatan Öğrenci Yurdu Müdürü yani siz beyefendi siz çanakçılar, kışkırtıcılar, kibritçiler melek boğazlayıcılar sahte itfa'ye aslanları siz cinayet sonrası toz olan pır pır sultan imamlar bayat yeşil biberler
sizleri tanıyordum kutu kutu odalarım kol kanat gerdi askerlik anılarınıza banka cüzdanlarınıza astım ilaçlarınıza kiminiz evden kovuldunuz bende yattınız sabaha kadar zik zak korudum sizi göktaşlarından ve ayçarpmalarından çocukluk arkadaşınızdı otel kayıt memuru önce onu yaktınız türküleri yaktınız şiirleri yaktınız doğru sözü yaktınız
akşamları geçerek önümden gidersiniz evlerinize yıkıntıma sinsi sinsi gülersiniz kapıda sizi karşılayan çocuklarınız
Le cane ah le cane hasretim sana cane...Düşmüşem derdine yüreğim yanar cane...Bu günlerde Batman'dan Diyarbakır'a türküsünü dinlemekten sıkılmadığım iyi bir yorumcu.Emeğiyle bir yerlere gelen,ayrıca Türkiye'de en çok hapis cezasına çarptırılan bayan sanatçı olduğunu okumuştum.
Artık gitmek geliyor içimden,Bir sabah masmavi bir bulutun peşinden Dönüşü olmayan yerlere...Dedi Şair Attila İlhan. Sonra gitti,Bu melankolik şiiri bırakarak... Rahat uyusun.
Richard Linklater'in yönetmenliğini yaptığı bi filmdir.
Orhan Veli'Nin Gün Doğmadan şiiri bu terime yazılacak en güzel şeydir!
GÜN DOĞMADAN
Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında İçinde bir iş görmenin saadeti Gideceksin Gideceksin ırıpların çalkantısında Balıklar çıkacak yoluna karşıcı Sevineceksin Ağları silkeledikçe Deniz gelecek eline pul pul Ruhları sustuğu vakit martıların Kayalıklarındaki mezarlarında Birden Bir kıyamettir kopacak ufuklarda Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin Bayramlık seyranlar mı dersin, şenlikler cümbüşler mi Gelin alayı, teller, duvaklar, donanmalar mı Heeeey Ne duruyorsun be at kendini denize Geride bekleyenin varmış aldırma Görmüyor musun her yanda hürriyet Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol Git gidebildiğin yere..
Ölümsüz gençliğin şövalyesi, ellisinde uydu yüreğinde çarpan aklına, bir Temmuz sabahı fethine çıktı güzelin, doğrunun ve haklının: önünde mağrur, aptal devleriyle dünya, altında mahzun, fakat kahraman Rosinant'ı. Bilirim, hele bir düşmeyegör hasretin hâlisine, hele bir de tam okka dört yüz dirhemse yürek, yolu yok, Don Kişot'um benim, yolu yok, yeldeğirmenleriyle dövüşülecek.
Haklısın, elbette senin Dülsinya'ndır en güzel kadını yeryüzünün, sen, elbette bezirgânların suratına haykıracaksın bunu, alaşağı edecekler seni bir temiz pataklayacaklar. Fakat sen, yenilmez şövalyesi susuzluğumuzun, sen, bir alev gibi yanmakta devam edeceksin ağır, demir kabuğunun içinde ve Dülsinya bir kat daha güzelleşecek...
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri, mezardan çıkmanın vaktidir! Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri, Sakarya'da, İnönü'nde, Afyon'dakiler Dumlupınar'dakiler de elbet ve de Aydın'da, Antep'te vurulup düşenler, siz toprak altında ulu köklerimizsiniz yatarsınız al kanlar içinde. Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri, siz toprak altında derin uykudayken düşmanı çağırdılar, satıldık, uyanın! Biz toprak üstünde derin uykulardayız, kalkıp uyandırın bizi! Uyandırın bizi! Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri, mezardan çıkmanın vaktidir...
Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler, dalga dalga aydınlık oldular, yürüdüler karanlığın üstüne. Meydanları zaptettiler yine.
Beyazıt'ta şehit düşen silkinip kalktı kabrinden, ve elinde bir güneş gibi taşıyıp yarasını yıktı Şahmeran'ın mağarasını.
Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar. Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır. Safları sıklaştırın çocuklar, bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.
- Sivastopal, 2 Temmuz 1993
33 ölü,
milyonlarca şiir yaralı -
Sizleri tanıyordum
sabahları geçerek önümden giderdiniz işlerinize
siz
kendini amber ağacı sanan karalahana suratlı manav
yüreğini örümceklere diktirten terzi çırağı
siz
çocuklara çarpıp kaçma eğlimli belediye şoförü
maçlarda peygamberlere küfreden zabıta memuru
evet siz
siz
öğrencilerine Atatürk heykelini tokatlatan
Öğrenci Yurdu Müdürü
yani siz beyefendi
siz
çanakçılar, kışkırtıcılar, kibritçiler
melek boğazlayıcılar
sahte itfa'ye aslanları
siz
cinayet sonrası toz olan pır pır sultan imamlar
bayat yeşil biberler
sizleri tanıyordum
kutu kutu odalarım kol kanat gerdi askerlik anılarınıza
banka cüzdanlarınıza
astım ilaçlarınıza
kiminiz evden kovuldunuz bende yattınız sabaha kadar zik zak
korudum sizi göktaşlarından ve ayçarpmalarından
çocukluk arkadaşınızdı otel kayıt memuru
önce onu yaktınız
türküleri yaktınız şiirleri yaktınız
doğru sözü yaktınız
akşamları geçerek önümden gidersiniz evlerinize
yıkıntıma sinsi sinsi gülersiniz
kapıda sizi karşılayan çocuklarınız
onlar da öğrenir bir gün
içindeki insanlarla yaktığınız
bir otelin
sonsuza dek
Kül Tüküreceğini Yüzünüze!
Akgün Akova
Türküler,şiirler yakıldı Sivas Madımak Oteli'nde.Diri diri yaktılar 33 gülü.Eli kanlı,çember sakallı yobazlar.Ama unutmadık,unutmayacağız,unutturmayacağız!
Pir Sultanlar ölmez binler yetişir,akar gelir canlar tarih tutuşur! ! !
Şu Yemen'de zalim paşa
Kuzgun gibi yar yar döner başa
Param yok ki bedel verim
Yemen yavrumu özlerim...
Le cane ah le cane hasretim sana cane...Düşmüşem derdine yüreğim yanar cane...Bu günlerde Batman'dan Diyarbakır'a türküsünü dinlemekten sıkılmadığım iyi bir yorumcu.Emeğiyle bir yerlere gelen,ayrıca Türkiye'de en çok hapis cezasına çarptırılan bayan sanatçı olduğunu okumuştum.
Dayanmaz bu zulme erirdi dağlar,Özüm şaha sadık gözüm kan ağlar,
Kıyamete kadar göz yaşım çağlar...
BEYLER! ! ! !
O KEBAP SALONU
KAN TÜKÜRÜYOR YÜZÜNÜZE! ! !
Artık gitmek geliyor içimden,Bir sabah masmavi bir bulutun peşinden
Dönüşü olmayan yerlere...Dedi Şair Attila İlhan.
Sonra gitti,Bu melankolik şiiri bırakarak...
Rahat uyusun.
Richard Linklater'in yönetmenliğini yaptığı bi filmdir.
Orhan Veli'Nin Gün Doğmadan şiiri bu terime yazılacak en güzel şeydir!
GÜN DOĞMADAN
Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında
İçinde bir iş görmenin saadeti
Gideceksin
Gideceksin ırıpların çalkantısında
Balıklar çıkacak yoluna karşıcı
Sevineceksin
Ağları silkeledikçe
Deniz gelecek eline pul pul
Ruhları sustuğu vakit martıların
Kayalıklarındaki mezarlarında
Birden
Bir kıyamettir kopacak ufuklarda
Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin
Bayramlık seyranlar mı dersin, şenlikler cümbüşler mi
Gelin alayı, teller, duvaklar, donanmalar mı
Heeeey
Ne duruyorsun be at kendini denize
Geride bekleyenin varmış aldırma
Görmüyor musun her yanda hürriyet
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol
Git gidebildiğin yere..
DON KİŞOT
Ölümsüz gençliğin şövalyesi,
ellisinde uydu yüreğinde çarpan aklına,
bir Temmuz sabahı fethine çıktı
güzelin, doğrunun ve haklının:
önünde mağrur, aptal devleriyle dünya,
altında mahzun, fakat kahraman Rosinant'ı.
Bilirim,
hele bir düşmeyegör hasretin hâlisine,
hele bir de tam okka dört yüz dirhemse yürek,
yolu yok, Don Kişot'um benim, yolu yok,
yeldeğirmenleriyle dövüşülecek.
Haklısın, elbette senin Dülsinya'ndır en güzel kadını yeryüzünün,
sen, elbette bezirgânların suratına haykıracaksın bunu,
alaşağı edecekler seni
bir temiz pataklayacaklar.
Fakat sen, yenilmez şövalyesi susuzluğumuzun,
sen, bir alev gibi yanmakta devam edeceksin
ağır, demir kabuğunun içinde
ve Dülsinya bir kat daha güzelleşecek...
Nazım HİKMET
ŞEHİTLER
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
mezardan çıkmanın vaktidir!
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
Sakarya'da, İnönü'nde, Afyon'dakiler
Dumlupınar'dakiler de elbet
ve de Aydın'da, Antep'te vurulup düşenler,
siz toprak altında ulu köklerimizsiniz
yatarsınız al kanlar içinde.
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
siz toprak altında derin uykudayken
düşmanı çağırdılar,
satıldık, uyanın!
Biz toprak üstünde derin uykulardayız,
kalkıp uyandırın bizi!
Uyandırın bizi!
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
mezardan çıkmanın vaktidir...
Nazım HİKMET
HÜRRİYET KAVGASI
Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler,
dalga dalga aydınlık oldular,
yürüdüler karanlığın üstüne.
Meydanları zaptettiler yine.
Beyazıt'ta şehit düşen
silkinip kalktı kabrinden,
ve elinde bir güneş gibi taşıyıp yarasını
yıktı Şahmeran'ın mağarasını.
Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar.
Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır.
Safları sıklaştırın çocuklar,
bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.
(1962)
Nazım HikmeT