imkanları ne kadar ii olursa olsun, ihtiyacı olsun olmasın paso çalarlar. 'duyulursa rezil olurum! ..' endişesi taşımazlar. zengin, ünlü ya da güzel olmak engel değildir.
orijinal ismi: taxi driver yönetmen: martin scorsese senaryo: paul schrader oyuncular: robert de niro, cybill shepherd, jodie foster, harvey keitel, albert brooks abd / 1976
26 yaşındaki vietnam gazisi travis bickle, new york sokaklarında taksi şoförü olarak çalışmaktadır. burada zor şartlar altında yaşayan birçok insanla karşılaşır. bunlardan biri de küçük yaşta fahişelik yapan iris'tir. bickle, iris'i bu işlerden uzaklaştırmaya ve onun ailesinin yanına dönerek okuluna gitmesine yardımcı olmak ister.
tüm zamanların en iyi 100 filmi sıralamalarından eksik olmayan taksi şoförü 1976 yılı için alışılmadık ürperticilikte canlandırılmış şiddet sahneleri ve on iki yaşındaki bir fahişeyi canlandıran jodie foster'ın rolü sebebiyle sansasyonel tepkilerle karşılaşmıştır.
ne kadarınız gerçek sizin, kırk odalı şatonuzun kırkıncı odasındaki kilitler altında sakladığınız gerçek duygularınızla, gerçek düşüncelerinizin ne kadarı yansıyor hayatınıza, söylenmeyen neler var kuytularda, hani kendinizden bile sakladığınız, bir sinir kriziyle ya da büyük bir acıyla yahut da muhteşem bir sevinçle kabuğunu çatlatıp da ortalara dökülecek neler biriktiriyorsunuz içinizde...? ? ?
ne kadarınız kendi sahtekarlığınızın esiri? sevip de söyleyemediğiniz, özleyip de açıklayamadığınız ya da sevmeyip de sevginizin eksikliğini içinize gömdüğünüz oluyor mu, korkaklıklar var mı, kalleşlikler var mı, yoksa diplerde saklanan cesaretiniz bir işaret mi bekliyor...? ? ?
göründüğünüz insan mısınız siz, yoksa bir define arayıcısı hazineler mi bulur içinizde ya da yıkılmış bir kentin harabelerini mi taşıyorsunuz? derununuzda neler saklıyorsunuz? ne kadarınız gerçek sizin?
ülkenizle ilgili düşüncelerinizi söylüyor musunuz, yoksa başınızı belaya sokmayacak kadar akıllı mısınız, gerçek düşüncelerinizi başbaşa konuşmalara mı saklıyorsunuz, açıkça konuşanları biraz aptal buluyor musunuz?
günahlardan yapılmış hayaller var mı içinizde, günahtan korktuğunuzdan bunları saklayıp Tanrı'yı mı kandırmaya uğraşıyorsunuz? günahları sevmiyor musunuz, seviyor musunuz yoksa...? ? ?
uzun bir yolculuğa çıkar gibi duygularınızla düşüncelerinizi denklere sarıp da içlerinizde bir yerlere mi yerleştirdiniz, bir gün yolculuk bitince açmayı mı düşünüyorsunuz aslında yolculuğun hiç bitmeyeceğini ve denklerinizi hiç açmayacağınızı bilerek... bir gün çıldırsanız da bütün duygularınızla düşüncelerinizi açıkça söyleseniz, neler duyacağız sizlerden, gizli palyaçolar mı çıkacak ortaya, yoksa korkaklığın altında, bir istiridyenin içinde büyüyen inciler gibi büyümüş yiğitlikler mi?
kızgınlıklarınız yok mu sizin, öfkeleriniz, isyanlarınız? aşklarınız yok mu? kendi sahtekarlığınıza ne kadar esirsiniz? esaretten kurtulsanız da gerçekler dökülse ortaya, kendinize şaşar mısınız, hiç düşündüğünüz oluyor mu kırkıncı odada neler var diye, hangi unutulmaya çalışılmış sevgililer, dile getirilmeyen özlemler, söylenmeye söylenmeye birikmiş öfkeler, hangi boşvermişlikler, hangi inkar edilmiş arzular yatıyor diplerde?
ne kadarınız gerçek sizin?
kimselerden korkmadığınız kadar korkuyor musunuz kendinizden? şehrin ışıklarının bulutlara yansıdığı turuncu pırıltılı külrengi bir gecede, şimşeklerle boşanan yağmur başladığında şatonuzun odalarında bir gezintiye çıkıyor musunuz, ağır ağır yaklaşıp o kırkıncı odaya açıyor musunuz kapıyı usulca, gördükleriniz ağlatıyor mu sizi, bu kadar gerçeği o odada saklayıp, hayatı yalandan yaşadığınızı farketmek nasıl bir sarsıntı yaratıyor? yoksa, ne gökyüzüne vuran ışıklar, ne yağmur, ne de ıssız gece, sizin kırkıncı odaya yaklaşmanızı sağlayamıyor mu, korkuyor musunuz kendi gerçeklerinizden, kırkıncı odanız size de mi kapalı, kendi kendinize bile mahrem misiniz?
ne kadarınız gerçek sizin? ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir? bıktığınız olmuyor mu kendi yalanlarınızdan, hiç kendinizden sıkıldığınız olmuyor mu, kendinizi bir yerlerde terkedip de gitmek istemiyor musunuz, bütün yalanlarınızdan uzak bir yere?
şöyle rahatça bütün duygularınızı, bütün düşüncelerinizi söyleyebileceğiniz bir diyara, kendinizi bile yanınıza almadan.
ah aslında ben onu seviyordum diye ağlayacağınız kimleri saklıyorsunuz koynunuzda, yüksek sesle eleştirip de içinizden hak verdiğiniz hangi düşünceler var, kendinizi akıllı bulurken aslında gizlice kendi korkaklığınızdan utandığınızın itirafını nerelerde gizliyorsunuz?
ne kadarınız gerçek sizin? ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?
bunu hiç düşündüğünüz oluyor mu yoksa bunu düşünmek bile yasak mı size? neler var kırkıncı odada? otuzdokuz odadan yapılmış hayatınızı, kırkıncı odanın kapısını açmamak için yalandan mı yaşıyorsunuz? niye yapıyorsunuz bunu? açsanıza kırkıncı odayı yağmurlu bir gecede belki... belki de hiç açmazsınız, kapalı bir odayla yaşarsınız bütün ömrünüzü, kendinizden sıkılarak..
romantik komediler başta olmak üzere hollywood filmlerinin son dönem elebaşlarından.
o kocaman gülümsemesi ve kahkahası muhteşem ;)))
ocean’s 12 (ocean’s twelve) daha yaklaş (closer) mona lisa gülüşü (mona lisa smile) tehlikeli aklın itirafları (confessions mof a dangerous mind) meksikalı(the mexican) gözde çift (amerika’s sweetheart) tatlı bela (erin brockovich) aşk engel tanımaz (notting hill) kaçak gelin (runaway bride) en iyi arkadaşım evleniyor (my best friend is wedding) komplo teorisi (conspiracy theory) herkes seni seviyorum der (everyone say ı love you) özel bir kadın (pretty woman) hook (hook) genç ölmek (dying young) çelik manolyalar (steel magnolias) çizgi ötesi (flatliners) yatağımdaki düşman (sleeping with the enemy) pelikan dosyası (the pelican brief) mistik pizza (mystic pizza)
dünyanın en beton adamını bile yavru bir köpeğe dönüştürebilir.
düşmanlar için büyük koz!
çok seksi! .. kedi olsaydım kesin aşık olurdum:P
;))))
gabriel garcia marquezbu kitabında, doksanındaki bir köşe yazarının, daha yirmisine gelmemiş küçük bir fahişeye olan aşkını anlatıyor.
'başladık, bitirelim bari..' tadında bir kitap.
...when you say nothing at all...
it's amazing how you can speak right to my heart
kalbimle doğrudan konuşabilmen çok şaşırtıcı
without saying a word, you can light up the dark
birtek söz söylemeden karanlığı aydınlatabiliyorsun
try as I may I could never explain
yapabilirmişim gibi deniyorum asla açıklayamadım
what I hear when you don't say a thing
sen birşey söylemeden ne duyduğumu
the smile on your face lets me know that you need me
yüzündeki gülümseme bana ihtiyacın olduğunu gösteriyor
there's a truth in your eyes saying you'll never leave me
gözlerinde beni asla terketmeyeceğini söyleyen bir gerçek var
the touch of your hand says you'll catch me whenever I fall
elinin dokunuşu ne zaman düşsem beni yakalayacağını söylüyor
you say it best.. when you say nothing at all
en iyisini söylüyorsun Hiçbirşey söylemediğinde
all day long I can hear people talking out loud
bütün gün boyunca insanların konuşmalarını duyabiliyorum
but when you hold me near, you drown out the crowd (the crowd)
fakat ne zaman yanında olsam sesinle kalabalığı bastırıyorsun
try as they may they can never define
yapabilirmiş gibi deniyorlar asla tanımlayamazlar
what's been said between your heart and mine
senin kalbin ve benimki arasında söylenenleri
you say it best when you say nothing at all
en iyisini söylüyorsun hiçbirşey söylemediğinde
you say it best when you say nothing at all..
en iyisini söylüyorsun hiçbirşey söylemediğinde
the smile on your face
yüzündeki gülümseme
the truth in your eyes
gözlerindeki gerçek
the touch of your hand
elinin dokunuşu
let's me know that you need me..
bana ihtiyacın olduğunu gösteriyor...
[notting hill soundtrack (julia roberts - hugh grant) ]
imkanları ne kadar ii olursa olsun, ihtiyacı olsun olmasın paso çalarlar.
'duyulursa rezil olurum! ..' endişesi taşımazlar. zengin, ünlü ya da güzel olmak engel değildir.
bknz. winona ryder.
orijinal ismi: taxi driver
yönetmen: martin scorsese
senaryo: paul schrader
oyuncular: robert de niro, cybill shepherd, jodie foster, harvey keitel, albert brooks
abd / 1976
26 yaşındaki vietnam gazisi travis bickle, new york sokaklarında taksi şoförü olarak çalışmaktadır. burada zor şartlar altında yaşayan birçok insanla karşılaşır. bunlardan biri de küçük yaşta fahişelik yapan iris'tir. bickle, iris'i bu işlerden uzaklaştırmaya ve onun ailesinin yanına dönerek okuluna gitmesine yardımcı olmak ister.
tüm zamanların en iyi 100 filmi sıralamalarından eksik olmayan taksi şoförü 1976 yılı için alışılmadık ürperticilikte canlandırılmış şiddet sahneleri ve on iki yaşındaki bir fahişeyi canlandıran jodie foster'ın rolü sebebiyle sansasyonel tepkilerle karşılaşmıştır.
ne kadarınız gerçek sizin,
kırk odalı şatonuzun kırkıncı odasındaki
kilitler altında sakladığınız gerçek
duygularınızla,
gerçek düşüncelerinizin ne kadarı yansıyor
hayatınıza,
söylenmeyen neler var kuytularda,
hani kendinizden bile sakladığınız,
bir sinir kriziyle ya da büyük bir acıyla
yahut da muhteşem bir sevinçle kabuğunu çatlatıp da
ortalara dökülecek neler biriktiriyorsunuz
içinizde...? ? ?
ne kadarınız kendi sahtekarlığınızın esiri?
sevip de söyleyemediğiniz,
özleyip de açıklayamadığınız
ya da sevmeyip de sevginizin eksikliğini içinize
gömdüğünüz oluyor mu,
korkaklıklar var mı,
kalleşlikler var mı,
yoksa diplerde saklanan cesaretiniz bir işaret mi
bekliyor...? ? ?
göründüğünüz insan mısınız siz,
yoksa bir define arayıcısı hazineler mi bulur
içinizde
ya da yıkılmış bir kentin harabelerini mi
taşıyorsunuz?
derununuzda neler saklıyorsunuz?
ne kadarınız gerçek sizin?
ülkenizle ilgili düşüncelerinizi söylüyor musunuz,
yoksa başınızı belaya sokmayacak kadar akıllı mısınız,
gerçek düşüncelerinizi başbaşa konuşmalara mı
saklıyorsunuz,
açıkça konuşanları biraz aptal buluyor musunuz?
günahlardan yapılmış hayaller var mı içinizde,
günahtan korktuğunuzdan bunları saklayıp
Tanrı'yı mı kandırmaya uğraşıyorsunuz?
günahları sevmiyor musunuz, seviyor musunuz
yoksa...? ? ?
uzun bir yolculuğa çıkar gibi
duygularınızla düşüncelerinizi denklere
sarıp da içlerinizde bir yerlere mi
yerleştirdiniz,
bir gün yolculuk bitince açmayı mı düşünüyorsunuz
aslında yolculuğun hiç bitmeyeceğini ve
denklerinizi
hiç açmayacağınızı bilerek...
bir gün çıldırsanız da
bütün duygularınızla düşüncelerinizi açıkça
söyleseniz,
neler duyacağız sizlerden,
gizli palyaçolar mı çıkacak ortaya,
yoksa korkaklığın altında,
bir istiridyenin içinde büyüyen inciler gibi
büyümüş yiğitlikler mi?
kızgınlıklarınız yok mu sizin,
öfkeleriniz, isyanlarınız?
aşklarınız yok mu?
kendi sahtekarlığınıza ne kadar esirsiniz?
esaretten kurtulsanız da gerçekler dökülse ortaya,
kendinize şaşar mısınız,
hiç düşündüğünüz oluyor mu kırkıncı odada neler
var diye, hangi unutulmaya çalışılmış sevgililer,
dile getirilmeyen özlemler,
söylenmeye söylenmeye birikmiş öfkeler,
hangi boşvermişlikler,
hangi inkar edilmiş arzular yatıyor diplerde?
ne kadarınız gerçek sizin?
kimselerden korkmadığınız kadar korkuyor musunuz
kendinizden?
şehrin ışıklarının bulutlara yansıdığı
turuncu pırıltılı külrengi bir gecede,
şimşeklerle boşanan yağmur başladığında
şatonuzun odalarında bir gezintiye çıkıyor musunuz,
ağır ağır yaklaşıp o kırkıncı odaya açıyor musunuz
kapıyı usulca, gördükleriniz ağlatıyor mu sizi,
bu kadar gerçeği o odada saklayıp,
hayatı yalandan yaşadığınızı farketmek nasıl bir
sarsıntı yaratıyor?
yoksa, ne gökyüzüne vuran ışıklar, ne yağmur, ne de
ıssız gece,
sizin kırkıncı odaya yaklaşmanızı sağlayamıyor mu,
korkuyor musunuz kendi gerçeklerinizden,
kırkıncı odanız size de mi kapalı,
kendi kendinize bile mahrem misiniz?
ne kadarınız gerçek sizin?
ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?
bıktığınız olmuyor mu kendi yalanlarınızdan,
hiç kendinizden sıkıldığınız olmuyor mu,
kendinizi bir yerlerde terkedip de gitmek
istemiyor musunuz,
bütün yalanlarınızdan uzak bir yere?
şöyle rahatça bütün duygularınızı,
bütün düşüncelerinizi söyleyebileceğiniz bir diyara,
kendinizi bile yanınıza almadan.
ah aslında ben onu seviyordum diye ağlayacağınız
kimleri saklıyorsunuz koynunuzda,
yüksek sesle eleştirip de
içinizden hak verdiğiniz hangi düşünceler var,
kendinizi akıllı bulurken aslında gizlice kendi
korkaklığınızdan utandığınızın itirafını nerelerde
gizliyorsunuz?
ne kadarınız gerçek sizin?
ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?
bunu hiç düşündüğünüz oluyor mu
yoksa bunu düşünmek bile yasak mı size?
neler var kırkıncı odada?
otuzdokuz odadan yapılmış hayatınızı,
kırkıncı odanın kapısını açmamak için yalandan mı
yaşıyorsunuz?
niye yapıyorsunuz bunu?
açsanıza kırkıncı odayı yağmurlu bir gecede
belki...
belki de hiç açmazsınız,
kapalı bir odayla yaşarsınız bütün ömrünüzü,
kendinizden sıkılarak..
ahmet altan.
büyük konuşmak isteyenlerin kullanımına açık.
romantik komediler başta olmak üzere hollywood filmlerinin son dönem elebaşlarından.
o kocaman gülümsemesi ve kahkahası muhteşem ;)))
ocean’s 12 (ocean’s twelve)
daha yaklaş (closer)
mona lisa gülüşü (mona lisa smile)
tehlikeli aklın itirafları (confessions mof a dangerous mind)
meksikalı(the mexican)
gözde çift (amerika’s sweetheart)
tatlı bela (erin brockovich)
aşk engel tanımaz (notting hill)
kaçak gelin (runaway bride)
en iyi arkadaşım evleniyor (my best friend is wedding)
komplo teorisi (conspiracy theory)
herkes seni seviyorum der (everyone say ı love you)
özel bir kadın (pretty woman)
hook (hook)
genç ölmek (dying young)
çelik manolyalar (steel magnolias)
çizgi ötesi (flatliners)
yatağımdaki düşman (sleeping with the enemy)
pelikan dosyası (the pelican brief)
mistik pizza (mystic pizza)
bişilerin köküne ama neyin?
;)))