Çerkes sürgünün ' Diaspora ' ne olduğunu bilmeden hede höde yapmayalım. Kafkasya üzerine yapılan Osmanlı Rus antlaşmalarını bu konular üzerine okumakda fayda var. Tüm Çerkes sitelerinde resmi kaynaklı bilgiler olarak bulabilirsiniz.
Çerkes Ethem öyle bir kişidir ki gönüllerde edindiği sevginin büyüklüğü hala yaşar ve insanlar Çerkes Ethemin üstüne atılan çamuru kabul etmez, onun hain olmadığı konusunda direnir.
Yaw bunu Milli eğitim bile kabul ediyor artık yakında hain damgasını kaldıracaklardır. Kaldırmasalarda üç beş kişi dışında Çerkes Etheme hain diyen birisi yok :)) Hain lafını anmazlarsa Ethmen beyin ruhu şaad olur. Lise derslerimizde Tarih hocalarımız Ethemin hain olmadığını söylerken temkinli davranırlardı ama şimdi basa basa üstüne söyleyebiliyorlar buda güzel birşey :))
O dağa çıkan Kaplandır, Ankara halkı onu caddelerde ayakta aklışlar tutarak bu ismi ona vererek karşılamıştır. Cemal Kutayında dediği gibi Ethem beye bu ulus çok şey borçlu, o ve yaptıkları olmasaydı İstiklal mücadelesi en başından sona erebilirdi.
Bilek güreşinde yendiğin vakit bir daha yapalım diyen insandır. Bu muhabbet seni yenesene kadar gider artık sıkılırsında masusdan yenilirsin tatmin olur diye düşünürken masus yenildin bir daha yapalım diyecek insandır. :)
Nerden mi biliyorum çok fazla Dadaş arkadaşım var. Tam benim kafamda insanlardır. Arkadaşlıkları iyi oluyor. Bu arada unutmadan bir Dadaşa ters yapıyorsan tüm Dadaşlara yapıyorsun demektir. Dikkatli olun aklınızı almasınlar. :)
Kafkasya-Abhazya kökenli olup Trablusgarb Valiliği ve Ayan Meclisi Üyeliği yapmış olan Aşharuva Mehmet Muzaffer Paşa'nın oğludur. 1881 yılında İstanbul'da doğdu.Deniz Harp Okulu'nu ve Mühendishane'yi 1899'da bitirdi. Amerika, İngiltere, Almanya vs. ülkelerde çeşitli dış görevlerde bulundu. Trablusgarp ve Balkan Savaşları'na katıldı. Birinci Dünya Savaşı'nda İran ve Irak'ta Osmanlı Teşkilat-ı Mahsusası'nın bir görevlisi olarak askeriyede bulundu. Daha sonra yarbay rütbesi verilerek Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı'na atandı. TBMM'nin altıncı döneminde Kastamonu'dan milletvekili seçildi. İkinci Dünya Savaşı sırasında büyük bir güven kazandı ve 1942'de Londra Büyükelçiliği'ne getirildi. Bu görevden de 1944 yılında kendi isteğiyle ayrıldı ve bir daha devlet görevi kabul etmedi. Kendi halinde yaşadı ve 1964 yılında İstanbul'da hayatına son verdi.
Hayatı ünlü yazarların romanlarından, yüzlerce rivayete kadar konu olmuş Kuzey Kafkasya kahramanı Hacı Murat Dağıstan’ın Hunzah bölgesinde 19.yy başlarında dünyaya geldi. Kafkas-rus savaşlarında ismini duyumuş Gitino-Magoma’nın oğludur.
Çoçuk yaşta Hunzah medresesinde eğitim aldı, hiçbir zaman bir hedefe iki defa ateş etmediği söylenen Hacı Murat, daha genç yaşlarda at binmesi ve nişancılığı ile ün yapmaya başladı.
Süt akrabalığı bulunan Avar Han ailesi ile İmam Hamzat Beg arasındaki kan davası, Murat’ın Hamzat beg’i öldürmesi ve müridlerin Hunzah’ı terk etmesi ile sonuçlandı. Takip eden dönem içerisinde Hunzah halkının barışcı tutumlarını suistimal eden Ruslara karşı silahını eline alan Hacı Murat, Rus işbirlikçisi Avar Hanı Ahmet’in komplosuyla tutuklandı.
Halkın üzerindeki büyük etkisi göze alınırak,gizlice Rusya içlerine sürülmesine karar verildi.Ancak Temirhan Şura’ya götürülürken firar etmeyi başararak Gotsatl köyüne gitti ve burada bir süre kaldıktan sonra Gimri’ye İmam Şamil’in yanına gitmeye karar verdi. Hamzat Beg olayından dolayı şüphe ile karşılandığı Gimri’de, kendini ispat etme fırsatı verilerek Tloh bölgesi Naibliğine getirildi. Hunzah’taki yandaşlarınında kendisine katılmasıyla kısa sürede büyük başarılar elde etti.
Kendisini ele geçirmek için 1841 Şubat’ında Tselmes’e saldıran Rus birliklerini Hunzah’a kadar püskürttü ve bir süre sonra General Bakünin komutasındaki bu birlikleri Hunzah’ı terk etmeye mecbur bıraktı.Bu şekilde Avar bölgesinin neredeyse tamamında hakimiyet sağlayarak İmam Şamil’in etki alanına kattı. Temirhan Şura’dan Doğu Gürcistan’daki Babaratmiskaya’ya kadar Rus kuvvetleri üstüne sayısız baskın düzenledi ve bir süre sonra İmam Şamil’in en cesur ve en başarılı Naibi olarak anılmaya başlandı.
Ve 1851 yılının Temmuz ayında Boynakh baskını son askeri zaferi oldu.Ve aynı yıl içerisinde,üzerindeki sır perdesi hiçbir zaman aydınlanamayan bir olay gerçekleşti, Hacı Murat Vozdveezhenskoy kalesine giderek Rusların tarafına geçtiğini bildirdi.
Bu olay kimilerine göre İmam Şamil ile beraber yaptıkları bir planın kimilerine göre ise Şamil ile aralarının bozulmasının bir sonu idi.
Ancak Hacı Murad adına yakışır bir şekilde, 4 Nisan 1953 günü Vozdveezhhensky kalesi yakınlarında, çok sayıda Rus askerleriyle tek başına girdiği bir çarpışmada şehid.oldu.
Ünlü hikayeci, yazar. Büyük Çerkes sürgününde Anadolu'ya göç etmiş olan Hatko adlı bir Adige ailesinden Binbaşı Ömer Şevki Bey'in oğludur. 1884 yılında Gönen'de doğdu. İlk öğrenimi Gönen'de yaptıktan sonra İstanbul'da Eyüp Baytar Rüştiyesi'nde, Edirne Askeri İdadisi'nde öğrenim gördü. İstanbul'daki Harbiye Mektebi'nden piyade asteğmeni çıktı(1903) . Teğmen olarak İzmir'de, üsteğmen olarak Rumeli'nde askeri görevlerde bulunduktan sonra ordudan ayrıldı (1910) . Selanik'de 'Genç Kalemler' dergisiyle 'Tuna' gazetesinde yazmaya başladı. Balkan savaşının başlaması üzerine yeniden orduya alındı ve Yanya savunmasında Yunanlılara esir düştü (1912) . Serbest bırakılınca İstanbul'a giderek Kabataş Lisesi'nde edebiyat öğretmenliğine başladı ve genç yaşta ölümüne kadar bu okulda çalıştı(1913-1920) . Şeker hastalığından öldüğünde yapayalnızdı (1920) . Önce Kuşdili mezarlığına gömülen naaşı 1939 yılında buradan alınarak Zincirlikuyu mezarlığına nakledilmiştir.
Edebiyata 1900 yılında 'Mecmua-yı Edebiyye' adlı dergide yayımladığı 'Hiss-i Müncemid' adlı şiiriyle giren Ömer Seyfettin 'Genç Kalemler' dergisinin ilk sayısında (1911) çıkan ve 'Milli Edebiyat' akımının kuruluş bildirgesi sayılabilecek 'Yeni Lisan' adlı yazısında Serveti-fünun edebiyatının ağır, güç anlaşılan Osmanlıcasına karşı çıkarak halkın konuştuğu dille yazmanın gerekliliğini savundu. Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem ile birlikte Milli Edebiyat akımının öncüleri arasında yer aldı. Konularını yer yer Çerkes göçmenlerine ait motiflerin de yer aldığı çocukluk anılarından, gündelik hayattaki gözlemlerinden, Osmanlı tarih ve menkıbelerinden aldığı 140 kadar hikayesini üç yıllık kısa bir süre içinde yazdı. (1917-1920) . Hikayelerini “Yeni Mecmua' (1917-1918) , 'Şair' (1918-19) , 'Vakit', 'Türk Dünyası', 'Akşam' (1918-20) dergi ve gazetelerinde yayımladı.
Eserleri: Sağlığında 'Ashab-ı Kehfimiz' (1918) ve 'Efruz Bey' adlı romanları ile 'Harem' (1918) adlı bir uzun hikayesi kitap olarak basılmıştı. Ölümünden sonra birçok kez gelişigüzel kitaplarda yayımlanan hikayeleri Bilgi Yayınevi'nce konu benzerlikleri esas alınarak şiirleriyle birlikte 12 kitaplık bir dizide toplandı: 'Efruz Bey'. 'Kahramanlar', 'Bomba', 'Harem', 'Yüksek Ökçeler', 'Kurumuş Ağaçlar', 'Yalnız Efe', 'Falaka', 'Aşk Dalgası','Beyaz Lale', 'Gizli Mabed', 'Ömer Seyfettin'in Şiirleri' (1970-73) .
Genellemeler hatalara gebedir ama genelleme dışında olayları geniş şekilde açıklayabileceğiniz başka bir yöntem bilimin yöntemidir. Sistematik yöntem ile kasıp onca saat/gün/ay/yıl birşeyi anlatmak için bazı parçaları yerine oturtarak azap çekeceğinize bu memleketde, koy ver genellemeyi gitsin böyle vakit kalsın nakite çevirelim demektir.
Çerkes sürgünün ' Diaspora ' ne olduğunu bilmeden hede höde yapmayalım. Kafkasya üzerine yapılan Osmanlı Rus antlaşmalarını bu konular üzerine okumakda fayda var. Tüm Çerkes sitelerinde resmi kaynaklı bilgiler olarak bulabilirsiniz.
Konuyla direk alakalı birde nedir olayına girelim.
Çerkesler onun bunun çarpık laflarına sürekli maruz kalan ama nefret edeninden çok seveni olan Kuzey Kafkasya kökenli insan topluluğudur.
Altın çamurada düşse değerini kaybetmez altın altındır kısaca.
Bira ve hatun.
Alaman deyince aklıma başka hiçbirşey gelmiyor kanımca çok boş bir ulustur.
Çerkes Ethem öyle bir kişidir ki gönüllerde edindiği sevginin büyüklüğü hala yaşar ve insanlar Çerkes Ethemin üstüne atılan çamuru kabul etmez, onun hain olmadığı konusunda direnir.
Yaw bunu Milli eğitim bile kabul ediyor artık yakında hain damgasını kaldıracaklardır. Kaldırmasalarda üç beş kişi dışında Çerkes Etheme hain diyen birisi yok :)) Hain lafını anmazlarsa Ethmen beyin ruhu şaad olur. Lise derslerimizde Tarih hocalarımız Ethemin hain olmadığını söylerken temkinli davranırlardı ama şimdi basa basa üstüne söyleyebiliyorlar buda güzel birşey :))
O dağa çıkan Kaplandır, Ankara halkı onu caddelerde ayakta aklışlar tutarak bu ismi ona vererek karşılamıştır. Cemal Kutayında dediği gibi Ethem beye bu ulus çok şey borçlu, o ve yaptıkları olmasaydı İstiklal mücadelesi en başından sona erebilirdi.
Çerkez Ethmen, Şeyh Şamil Woooo Wo hayra haaa (güzel oldu yaw)
Bilek güreşinde yendiğin vakit bir daha yapalım diyen insandır. Bu muhabbet seni yenesene kadar gider artık sıkılırsında masusdan yenilirsin tatmin olur diye düşünürken masus yenildin bir daha yapalım diyecek insandır. :)
Nerden mi biliyorum çok fazla Dadaş arkadaşım var. Tam benim kafamda insanlardır. Arkadaşlıkları iyi oluyor. Bu arada unutmadan bir Dadaşa ters yapıyorsan tüm Dadaşlara yapıyorsun demektir. Dikkatli olun aklınızı almasınlar. :)
Dadaş'ın anlamını Mert olarak biliyorum.
Kafkasya-Abhazya kökenli olup Trablusgarb Valiliği ve Ayan Meclisi Üyeliği yapmış olan Aşharuva Mehmet Muzaffer Paşa'nın oğludur. 1881 yılında İstanbul'da doğdu.Deniz Harp Okulu'nu ve Mühendishane'yi 1899'da bitirdi. Amerika, İngiltere, Almanya vs. ülkelerde çeşitli dış görevlerde bulundu. Trablusgarp ve Balkan Savaşları'na katıldı. Birinci Dünya Savaşı'nda İran ve Irak'ta Osmanlı Teşkilat-ı Mahsusası'nın bir görevlisi olarak askeriyede bulundu. Daha sonra yarbay rütbesi verilerek Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı'na atandı. TBMM'nin altıncı döneminde Kastamonu'dan milletvekili seçildi. İkinci Dünya Savaşı sırasında büyük bir güven kazandı ve 1942'de Londra Büyükelçiliği'ne getirildi. Bu görevden de 1944 yılında kendi isteğiyle ayrıldı ve bir daha devlet görevi kabul etmedi. Kendi halinde yaşadı ve 1964 yılında İstanbul'da hayatına son verdi.
Hayatı ünlü yazarların romanlarından, yüzlerce rivayete kadar konu olmuş Kuzey Kafkasya kahramanı Hacı Murat Dağıstan’ın Hunzah bölgesinde 19.yy başlarında dünyaya geldi. Kafkas-rus savaşlarında ismini duyumuş Gitino-Magoma’nın oğludur.
Çoçuk yaşta Hunzah medresesinde eğitim aldı, hiçbir zaman bir hedefe iki defa ateş etmediği söylenen Hacı Murat, daha genç yaşlarda at binmesi ve nişancılığı ile ün yapmaya başladı.
Süt akrabalığı bulunan Avar Han ailesi ile İmam Hamzat Beg arasındaki kan davası, Murat’ın Hamzat beg’i öldürmesi ve müridlerin Hunzah’ı terk etmesi ile sonuçlandı. Takip eden dönem içerisinde Hunzah halkının barışcı tutumlarını suistimal eden Ruslara karşı silahını eline alan Hacı Murat, Rus işbirlikçisi Avar Hanı Ahmet’in komplosuyla tutuklandı.
Halkın üzerindeki büyük etkisi göze alınırak,gizlice Rusya içlerine sürülmesine karar verildi.Ancak Temirhan Şura’ya götürülürken firar etmeyi başararak Gotsatl köyüne gitti ve burada bir süre kaldıktan sonra Gimri’ye İmam Şamil’in yanına gitmeye karar verdi. Hamzat Beg olayından dolayı şüphe ile karşılandığı Gimri’de, kendini ispat etme fırsatı verilerek Tloh bölgesi Naibliğine getirildi. Hunzah’taki yandaşlarınında kendisine katılmasıyla kısa sürede büyük başarılar elde etti.
Kendisini ele geçirmek için 1841 Şubat’ında Tselmes’e saldıran Rus birliklerini Hunzah’a kadar püskürttü ve bir süre sonra General Bakünin komutasındaki bu birlikleri Hunzah’ı terk etmeye mecbur bıraktı.Bu şekilde Avar bölgesinin neredeyse tamamında hakimiyet sağlayarak İmam Şamil’in etki alanına kattı. Temirhan Şura’dan Doğu Gürcistan’daki Babaratmiskaya’ya kadar Rus kuvvetleri üstüne sayısız baskın düzenledi ve bir süre sonra İmam Şamil’in en cesur ve en başarılı Naibi olarak anılmaya başlandı.
Ve 1851 yılının Temmuz ayında Boynakh baskını son askeri zaferi oldu.Ve aynı yıl içerisinde,üzerindeki sır perdesi hiçbir zaman aydınlanamayan bir olay gerçekleşti, Hacı Murat Vozdveezhenskoy kalesine giderek Rusların tarafına geçtiğini bildirdi.
Bu olay kimilerine göre İmam Şamil ile beraber yaptıkları bir planın kimilerine göre ise Şamil ile aralarının bozulmasının bir sonu idi.
Ancak Hacı Murad adına yakışır bir şekilde, 4 Nisan 1953 günü Vozdveezhhensky kalesi yakınlarında, çok sayıda Rus askerleriyle tek başına girdiği bir çarpışmada şehid.oldu.
Ünlü hikayeci, yazar. Büyük Çerkes sürgününde Anadolu'ya göç etmiş olan Hatko adlı bir Adige ailesinden Binbaşı Ömer Şevki Bey'in oğludur. 1884 yılında Gönen'de doğdu. İlk öğrenimi Gönen'de yaptıktan sonra İstanbul'da Eyüp Baytar Rüştiyesi'nde, Edirne Askeri İdadisi'nde öğrenim gördü. İstanbul'daki Harbiye Mektebi'nden piyade asteğmeni çıktı(1903) . Teğmen olarak İzmir'de, üsteğmen olarak Rumeli'nde askeri görevlerde bulunduktan sonra ordudan ayrıldı (1910) . Selanik'de 'Genç Kalemler' dergisiyle 'Tuna' gazetesinde yazmaya başladı. Balkan savaşının başlaması üzerine yeniden orduya alındı ve Yanya savunmasında Yunanlılara esir düştü (1912) . Serbest bırakılınca İstanbul'a giderek Kabataş Lisesi'nde edebiyat öğretmenliğine başladı ve genç yaşta ölümüne kadar bu okulda çalıştı(1913-1920) . Şeker hastalığından öldüğünde yapayalnızdı (1920) . Önce Kuşdili mezarlığına gömülen naaşı 1939 yılında buradan alınarak Zincirlikuyu mezarlığına nakledilmiştir.
Edebiyata 1900 yılında 'Mecmua-yı Edebiyye' adlı dergide yayımladığı 'Hiss-i Müncemid' adlı şiiriyle giren Ömer Seyfettin 'Genç Kalemler' dergisinin ilk sayısında (1911) çıkan ve 'Milli Edebiyat' akımının kuruluş bildirgesi sayılabilecek 'Yeni Lisan' adlı yazısında Serveti-fünun edebiyatının ağır, güç anlaşılan Osmanlıcasına karşı çıkarak halkın konuştuğu dille yazmanın gerekliliğini savundu. Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem ile birlikte Milli Edebiyat akımının öncüleri arasında yer aldı. Konularını yer yer Çerkes göçmenlerine ait motiflerin de yer aldığı çocukluk anılarından, gündelik hayattaki gözlemlerinden, Osmanlı tarih ve menkıbelerinden aldığı 140 kadar hikayesini üç yıllık kısa bir süre içinde yazdı. (1917-1920) . Hikayelerini “Yeni Mecmua' (1917-1918) , 'Şair' (1918-19) , 'Vakit', 'Türk Dünyası', 'Akşam' (1918-20) dergi ve gazetelerinde yayımladı.
Eserleri: Sağlığında 'Ashab-ı Kehfimiz' (1918) ve 'Efruz Bey' adlı romanları ile 'Harem' (1918) adlı bir uzun hikayesi kitap olarak basılmıştı. Ölümünden sonra birçok kez gelişigüzel kitaplarda yayımlanan hikayeleri Bilgi Yayınevi'nce konu benzerlikleri esas alınarak şiirleriyle birlikte 12 kitaplık bir dizide toplandı: 'Efruz Bey'. 'Kahramanlar', 'Bomba', 'Harem', 'Yüksek Ökçeler', 'Kurumuş Ağaçlar', 'Yalnız Efe', 'Falaka', 'Aşk Dalgası','Beyaz Lale', 'Gizli Mabed', 'Ömer Seyfettin'in Şiirleri' (1970-73) .
Diretiyorum hala bir tane güzel Çerkes kızı göremedim.
Genellemeler hatalara gebedir ama genelleme dışında olayları geniş şekilde açıklayabileceğiniz başka bir yöntem bilimin yöntemidir. Sistematik yöntem ile kasıp onca saat/gün/ay/yıl birşeyi anlatmak için bazı parçaları yerine oturtarak azap çekeceğinize bu memleketde, koy ver genellemeyi gitsin böyle vakit kalsın nakite çevirelim demektir.