söz ağızdan çıkınca olmuyor(muş) cogu zaman...denilen günden sonra yavaş yavaş topluyor insan bavullarını o insanın hayatından...
veda, aslında giden tamamen gittiği zaman değil de, cogu kez gitsin diye arkasından itildiğinde, olayın kendisi koskocaman bir elvedaya dönüştüğü zaman oluyor(muş) .
Her şeyi sana yazdım... Seni de her şeye... Kalemler tükettim, tükenmeyen hasretle... Ucundan dökülen aşkla, umutla, çığlıkla... Belki de nefretle... Her umuda avuc açtım... Sen dilendim... Aşktan harap bir dilenci şimdi yüreğim... Her şeyi sana yazdım... Seni de her şeye... Hayallerimin paragraf başlarına... Umutlarımın parantez içlerine...Kalemler tükettim tükenmeyen hasretle... Her şeyi sana yazdım,seni de herşeye
en mutlu anlarimda bir dert icimde gulsem kahkaham siritir tebessumlerin icinde anlatsam derdimi anlatamam ki.. herkesin guldugunu bilmek kolay ama kimsenin islanmadi ki gozleri benim kadar
saflık ve kurnazlık arası bir tonlamayla insana: feci şekilde söylediğinin doğruluğundan emin bir duruş ve nezaket icabı, dolayısıyla sahte olduğu kesinlikle farkedilen küstahça tevazu yüklü bi entelektüel görünüm katabilecek potansiyelde biniminnacık bi sözcükcük. bi nevi içi dolu turşucuk.
sevgim avuçlarımda uyandım yine bu sabah... bir baktım yoksun... sevgimi bırakmışsın öksüz... hemen aldım avuçlarıma... sen bıraktın... ben koyacak yer bulamadım... cam kenarına koysam güneş alır... içerisi zaten nemli... başkasına göstermemeli... avuçlarımda sevgim...
çaresizliği bilir misin...? bildiğinden daha çaresizim...
herhangi onemli bir kitap derhal iki kez okunmalidir,oncelikle kitabin muhtevasi butunu itibariyle ikinci kez okundugunda kavranilir ve baslangic ancak son bilindiginde gercekten anlasilir; ikinci olarak kitap ikinci kez okunurken kisinin icinde bulundugu ruh hali farklidir, dolayisiyla cogu kez baska bir izlenim elde edilir; muhtemeldir ki muhteva (icerik) baska bir isikta gorunur...
sürekli değiştiren...sürekli değiştiren o, ama biz hala biziz...hala acabalar peşindeyiz, keşkelerin peşinde. belkilerin duasında, aminindeyiz. zaman geçse de değişmeyen şeyler tüketiyor bizi; mesela umursanmamak, hem de somut bir soyut tarafından...en acısı da bu, en anlamsızı.
'bu kadar çabuk mu değişti her şey? peki ben neredeydim? '
zaman, bu kısa ve net boşvermiş ya da yüksekgönüllü tavırdan '-mış' son ekini lüzumsuz kılar halde. etme sorumluluğu duyan bir hayat özlemi duyuyorum, biraz teklifsiz, biraz örselenmiş. örselenmiş, anlamı daraltılmış da olsa lüzumsuz tavırlara engel olabilecek. aynaların ardı gibi sanki. çünkü hiçbir zaman yeterince gergin olamamış avuntuların tuttuğu bir yüreğim var; içine sığmaya çalıştığı o bedene bir beden büyük gelmiş. sonra paramparça bir aynaya dönmüş yüreğim; yine de yeniden doğmayı hayal eden bir yürek. oysa artık etrafı 'hayal kırıkları'...
konuşarak üzerindeki görünmez elbiseleri çıkaran acemiler gibi ben de düşünerek üzerimdeki soyut elbiseleri çıkarmak istemiştim.
olmadı.
sustum sonra.
yine olmadı...
sustuklarım bana susmuyorlardı. sustuklarım bana susamıyorlardı...
bu kez son ses bağırdım gökyüzüne;
'nerdesiin! '
duyan olmadı. anlayan ise, asla! kuru bir gürültü vardı evrende; isminin olduğu yönden esiyordu...
'kuzeyden! '
söz ağızdan çıkınca olmuyor(muş) cogu zaman...denilen günden sonra yavaş yavaş topluyor insan bavullarını o insanın hayatından...
veda, aslında giden tamamen gittiği zaman değil de, cogu kez gitsin diye arkasından itildiğinde, olayın kendisi koskocaman bir elvedaya dönüştüğü zaman oluyor(muş) .
yazık...
Coldplay,
The hardest part
Her şeyi sana yazdım... Seni de her şeye... Kalemler tükettim, tükenmeyen hasretle... Ucundan dökülen aşkla, umutla, çığlıkla... Belki de nefretle... Her umuda avuc açtım... Sen dilendim... Aşktan harap bir dilenci şimdi yüreğim... Her şeyi sana yazdım... Seni de her şeye... Hayallerimin paragraf başlarına... Umutlarımın parantez içlerine...Kalemler tükettim tükenmeyen hasretle... Her şeyi sana yazdım,seni de herşeye
en mutlu anlarimda
bir dert icimde
gulsem kahkaham siritir tebessumlerin icinde
anlatsam derdimi anlatamam ki..
herkesin guldugunu bilmek kolay ama
kimsenin islanmadi ki gozleri benim kadar
saflık ve kurnazlık arası bir tonlamayla insana:
feci şekilde söylediğinin doğruluğundan emin bir duruş ve nezaket icabı, dolayısıyla sahte olduğu kesinlikle farkedilen küstahça tevazu yüklü bi entelektüel görünüm katabilecek potansiyelde biniminnacık bi sözcükcük.
bi nevi içi dolu turşucuk.
sanırım öyle; evet :)
sevgim avuçlarımda uyandım yine bu sabah...
bir baktım yoksun...
sevgimi bırakmışsın öksüz...
hemen aldım avuçlarıma...
sen bıraktın... ben koyacak yer bulamadım...
cam kenarına koysam güneş alır...
içerisi zaten nemli...
başkasına göstermemeli...
avuçlarımda sevgim...
çaresizliği bilir misin...?
bildiğinden daha çaresizim...
c.y
bazı geceler onu rüyanda görmek,uyanınca ağlamaktır...
herhangi onemli bir kitap derhal iki kez okunmalidir,oncelikle kitabin muhtevasi butunu itibariyle ikinci kez okundugunda kavranilir ve baslangic ancak son bilindiginde gercekten anlasilir; ikinci olarak kitap ikinci kez okunurken kisinin icinde bulundugu ruh hali farklidir, dolayisiyla cogu kez baska bir izlenim elde edilir; muhtemeldir ki muhteva (icerik) baska bir isikta gorunur...
sürekli değiştiren...sürekli değiştiren o, ama biz hala biziz...hala acabalar peşindeyiz, keşkelerin peşinde. belkilerin duasında, aminindeyiz. zaman geçse de değişmeyen şeyler tüketiyor bizi; mesela umursanmamak, hem de somut bir soyut tarafından...en acısı da bu, en anlamsızı.
'bu kadar çabuk mu değişti her şey? peki ben neredeydim? '
zaman, bu kısa ve net boşvermiş ya da yüksekgönüllü tavırdan '-mış' son ekini lüzumsuz kılar halde. etme sorumluluğu duyan bir hayat özlemi duyuyorum, biraz teklifsiz, biraz örselenmiş. örselenmiş, anlamı daraltılmış da olsa lüzumsuz tavırlara engel olabilecek. aynaların ardı gibi sanki. çünkü hiçbir zaman yeterince gergin olamamış avuntuların tuttuğu bir yüreğim var; içine sığmaya çalıştığı o bedene bir beden büyük gelmiş. sonra paramparça bir aynaya dönmüş yüreğim; yine de yeniden doğmayı hayal eden bir yürek. oysa artık etrafı 'hayal kırıkları'...