elini eteğini çekmiş... kabullenmiş bazı şeyleri, suskunlukla sarıp, gözyaşıyla tütsülemiş olur bazen insan... bekler sadece talihsiz ebedi kaybeden rolunde... duraksamaların baş gösterdiği bir dehlizi evi yapar, maskesi gülümseyen yüzü olur... hayali seveni yanındadır toprağı avuçlar diğer ele sarılır gibi... çocuk olmayı özler, her düştüğünde boğumlu kollarıyla koştuğu anne kucağını özler... uyku bilmez gözleri inat etse de kapanmayı öğrenir ve tam kavuşacakken uykuya bir ışıkla ürperir... anlamaz ne olduğunu daha bir kapatır elleriyle kendini fısıldar sadece: zamansız
bulutlu, kapali bir havada, aksamin bir vakti yalniz basiniza sokakta yürürken söylenmesi gereken misralar.
kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık; evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar. in cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık. biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
vazgeçilmez olandır. bittiğini sandığın an aynı nakaratı dinleyeceğini bilsen de sevinçle karşılamaktır gelen şarkıyı ve her notasında farklı ritmle farklı bir 'sen' bulmaktır. hiç bitmemektir.
en karanlık anda parlayan bir küçük kıvılcım. o kıvılcıma inanırsa insan hayatını aydınlatır, inanmazsa umudunun sonuna bir küçük ek yapar umutsuzluk içinde kıvranır.
tepende bir gökyüzünün olduğunu hatırlamaktır umut. karanın tezatı vardır nede olsa ve cok sistemlidir gündüzle gece. ve güneş doğmaktadır nede olsa bazen istemesende. ve her müzige uygun bir insan sesi vardır. kan damarlarla dolaşımına devam eder ve acıkırsın birgun ölüm oruçlarında. bilemezsin olacakları ölüm sonrasında bile. umut değişimi kabul etmektir. değişmeyen tek şey değişimdir
uyanıkken görüleni uyuyorken görülenden kat be kat daha acıtıcı, korkutucu, yorucu olan,her sabah uyanıldığında tüh be gene kabus değil, gerçekmiş dedirten.
olumlu yönde değişim sürecindeki bir insanın kabusları ve karabasanları artar. bu noktadan bakılınca her kabus bir müjdedir. zihinde bilinçsiz düzeydeki ustalaşmış problematiğin çözülme aşamasındaki ilk sinyaller... atılan ağırlıkların yere düşerken ses çıkarması gibi. dirençle yüzlesme.
görmek,dokunmak,koklamak,duymak; duyularımızın dünyasın da yaşıyoruz! nereye gitsek aynı türdeki varlıkları görüyoruz.her türün bir aslı olduğunu düşündük mü? biz kopyalarla yaşıyoruz ve bizde birer kopyayız! insan kopyası* ve en büyük zehir bu kopyanın bir parçası olmakdan kurtulamamakdır insalık için, kurtulanlar ise bu zehri yayabilecek kadar zehirlidir yaşama karşı.
iflası, demiştik, imlasız bir telaffuza sahip oluşuydu. hala akıldadır; birgün yarım aralanmış ağzından birkaç müstesna sözcük işitildi. oysa bunların hepsi de, çalıp çalabilecekleri neyi varsa alıp kaçtılar ondan - ilkinin gölgesi bir ihanet -. yuvalarından onları uğratansa bir başkasıydı; yeni bir gramerle zırhlarını süsleyen, oklarına ölümcül bir zehir çalan..bu başkası olmasaydı, kim acıktıklarında doyana kadar eziyetle besleyecekti onları, kim susadıklarında yeni bir damarını sunacaktı onlar için? ama belki gene kendisiydi bu başkası, ve sırrına eremediği bir ayna geçiriyordu ara vermeksizin üzerinden.
umalım ki tesellisi olsun bundan böyle, yansıladığı görüntü; o kah dağılıp kah birleştiği yerde yalnızca susarak değil ama susuşunu, gürültü ve patırtı ile yeniden kurgulayarak olgunlaştırsın kendini. değil mi ki hala silinmemiştir sırtındaki izler, onlar yara değil, pas izleridir ancak.
dünyevileş(e) memiş olandır, insanoğlunun algı limitlerine sığdıramadığı olduların ifadesidir zamansiz. uygunsuzluk barındırsa da içerisinde, genelleşmemesi anlamlı kılar onu.
sevmez insanoğlu, önüne zamansız gelen olguları,
oysa sen dünyevileş(e) mediğin, sonsuz olduğun, vakitsiz geldiğin, zamansız olduğun için sevildin bu kadar.
elini eteğini çekmiş... kabullenmiş bazı şeyleri, suskunlukla sarıp, gözyaşıyla tütsülemiş olur bazen insan...
bekler sadece talihsiz ebedi kaybeden rolunde...
duraksamaların baş gösterdiği bir dehlizi evi yapar, maskesi gülümseyen yüzü olur...
hayali seveni yanındadır toprağı avuçlar diğer ele sarılır gibi...
çocuk olmayı özler, her düştüğünde boğumlu kollarıyla koştuğu anne kucağını özler...
uyku bilmez gözleri inat etse de kapanmayı öğrenir ve tam kavuşacakken uykuya bir ışıkla ürperir...
anlamaz ne olduğunu daha bir kapatır elleriyle kendini fısıldar sadece: zamansız
bulutlu, kapali bir havada, aksamin bir vakti yalniz basiniza sokakta yürürken söylenmesi gereken misralar.
kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
in cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.
biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
vazgeçilmez olandır. bittiğini sandığın an aynı nakaratı dinleyeceğini bilsen de sevinçle karşılamaktır gelen şarkıyı ve her notasında farklı ritmle farklı bir 'sen' bulmaktır. hiç bitmemektir.
en karanlık anda parlayan bir küçük kıvılcım.
o kıvılcıma inanırsa insan hayatını aydınlatır,
inanmazsa umudunun sonuna bir küçük ek yapar umutsuzluk içinde kıvranır.
tepende bir gökyüzünün olduğunu hatırlamaktır umut. karanın tezatı vardır nede olsa ve cok sistemlidir gündüzle gece. ve güneş doğmaktadır nede olsa bazen istemesende. ve her müzige uygun bir insan sesi vardır. kan damarlarla dolaşımına devam eder ve acıkırsın birgun ölüm oruçlarında. bilemezsin olacakları ölüm sonrasında bile. umut değişimi kabul etmektir. değişmeyen tek şey değişimdir
uyanıkken görüleni uyuyorken görülenden kat be kat daha acıtıcı, korkutucu, yorucu olan,her sabah uyanıldığında tüh be gene kabus değil, gerçekmiş dedirten.
olumlu yönde değişim sürecindeki bir insanın kabusları ve karabasanları artar. bu noktadan bakılınca her kabus bir müjdedir. zihinde bilinçsiz düzeydeki ustalaşmış problematiğin çözülme aşamasındaki ilk sinyaller... atılan ağırlıkların yere düşerken ses çıkarması gibi. dirençle yüzlesme.
görmek,dokunmak,koklamak,duymak; duyularımızın dünyasın da yaşıyoruz! nereye gitsek aynı türdeki varlıkları görüyoruz.her türün bir aslı olduğunu düşündük mü? biz kopyalarla yaşıyoruz ve bizde birer kopyayız! insan kopyası* ve en büyük zehir bu kopyanın bir parçası olmakdan kurtulamamakdır insalık için, kurtulanlar ise bu zehri yayabilecek kadar zehirlidir yaşama karşı.
iflası, demiştik, imlasız bir telaffuza sahip oluşuydu. hala akıldadır; birgün yarım aralanmış ağzından birkaç müstesna sözcük işitildi. oysa bunların hepsi de, çalıp çalabilecekleri neyi varsa alıp kaçtılar ondan - ilkinin gölgesi bir ihanet -. yuvalarından onları uğratansa bir başkasıydı; yeni bir gramerle zırhlarını süsleyen, oklarına ölümcül bir zehir çalan..bu başkası olmasaydı, kim acıktıklarında doyana kadar eziyetle besleyecekti onları, kim susadıklarında yeni bir damarını sunacaktı onlar için? ama belki gene kendisiydi bu başkası, ve sırrına eremediği bir ayna geçiriyordu ara vermeksizin üzerinden.
umalım ki tesellisi olsun bundan böyle, yansıladığı görüntü; o kah dağılıp kah birleştiği yerde yalnızca susarak değil ama susuşunu, gürültü ve patırtı ile yeniden kurgulayarak olgunlaştırsın kendini. değil mi ki hala silinmemiştir sırtındaki izler, onlar yara değil, pas izleridir ancak.