üç noktanın ima ettiğini, yeri gelir, bütün bir edebiyat şerhten âciz kalır. nokta dediğimiz, adı üstünde noktadır işte. geometrinin başlangıç yeri, sözün sonudur. ilim bir nokta idi cahiller onu çoğalttı sözü, size noktanın basitliğinde gizlenen olgunluk ve mükemmeliği çağrıştırabilirse de, sıradan üç noktanın ima ettiği mutlaka daha fazla birşeydir. çünkü üç nokta arasındaki mesafaye kendinizi koyabilirsiniz; hayalhanenizi, hislerinizi ve tasavvurlarınızı. üç noktalık bir hacmi siz inşa eder ve orada kendinizi tarif edebilirsiniz...
o her ne ise'ye yüzümüzü dönerek... hiç bir şey olmamış gibi davranabilecek raddeye geldik artık. mutlu muyuz?
tebeşir ile bir çarpı atsanıza hayatımıza konuştuğumuz gibi. dünden hiç bir hesaplaşma kalmasın, yarın boynumun borcu olsun. iklimler yetişsin imdadımıza.
pardon, 'siz' dedim, siz veya sen, her hangi biri gibisiniz şu an. karşılıksız sevmek, yıllar boyu özlemek yahut değer vermek nedir, bilir misiniz?
gregor mendel ilk defa bezelyelerle ilgili deney yapmayi planladiginda yuzyillar sonra isminin paris banliyolarinda bir liseye verilecegini ya da universitelerde okutulan kalitim ve genetik derslerinin en cok sozu edilen kisisi olacagini elbette ki bilmiyordu. ancak fotograflarina baktiginizda uzerindeki rahip elbisesiyle beraber cok farkli seyleri uman ve bunlari elde etmek icin manastirlara kapanip matematik, fizik, doga kanunlari ve hatta meteroloji bilimiyle yillarini gecirebilecek dirayete sahip oldugunu anlamak cok da zor olmasa gerek
insan hakları, her ne kadar hukukî bir kavram olarak bilinse de asla ve kat'a hukukî değil siyasî bir kavramdır. evrensel değil yöresel ve de konjonktüreldir. egemen sınıf, millet, devlet ve idarelerin elinde bir plastik sanattır. bunu ikame edebilecek olanlar ise sahici vicdan ve sahici kardeşliktir.
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır.' diyor üstad. Bu hayat o bildiğimiz hayatlardan değil. Bu hayatlarda yenilgilerle büyüyecek bir zafer umudu yok. Zafer işareti yapan bir çocuk göremezsin bu hayatlarda. Çeçen mültecilerdir o hayatların isimsiz kahramanları. Evet, çeçen mülteciler; bizYa da taş atan bir çocuk 'intifada'daki gibi düşman tanklarına. Çünkü savaş yoktur o hayatlarda tıpkı huzur olmadığı gibi. Hayattan tek beklentileri o lanet olası kağıtlar. Nüfüs cüzdanı, pasaport, çalışma izni.....
anlamak sonu olmayan bir edim olduğu için oransızdır.yani tam anlamıyla anlaşılamamanın verdiği bir cahillikle, anlamanın getirdiği bilinç arasında uyuyakalmaktır. dolayısıyla, anlamak yalnızlıktır.sadece bir mum ile 100 metrekarede gezinti yapmaktır, odanın bir bölümü aydınlanırken diğer bölmeleri karanlıktadır. insanlık durumlarını anlamaya çalışmak, 'büyümüş' insanın en büyük sorunlarından biri.. yaşama devam etme ve ayakta kalma isteği kadar içgüdüsel.. içgüdüler devir daim ettikçe insanın zavallılığı gün gibi ortaya çıkıyor.
unutmamak lazim yazida. aglatmamak lazim her koyulan noktayi. olmekde var bi kalemde, veda edemeden gitmek.. ne acikli; sonu guzel de bitmiyor hepsinin..
üç noktanın ima ettiğini, yeri gelir, bütün bir edebiyat şerhten âciz kalır. nokta dediğimiz, adı üstünde noktadır işte. geometrinin başlangıç yeri, sözün sonudur. ilim bir nokta idi cahiller onu çoğalttı sözü, size noktanın basitliğinde gizlenen olgunluk ve mükemmeliği çağrıştırabilirse de, sıradan üç noktanın ima ettiği mutlaka daha fazla birşeydir. çünkü üç nokta arasındaki mesafaye kendinizi koyabilirsiniz; hayalhanenizi, hislerinizi ve tasavvurlarınızı. üç noktalık bir hacmi siz inşa eder ve orada kendinizi tarif edebilirsiniz...
bir zamanlar hepimizin sahip olduğu şey.
o her ne ise'ye yüzümüzü dönerek... hiç bir şey olmamış gibi davranabilecek raddeye geldik artık. mutlu muyuz?
tebeşir ile bir çarpı atsanıza hayatımıza konuştuğumuz gibi. dünden hiç bir hesaplaşma kalmasın, yarın boynumun borcu olsun. iklimler yetişsin imdadımıza.
pardon, 'siz' dedim, siz veya sen, her hangi biri gibisiniz şu an. karşılıksız sevmek, yıllar boyu özlemek yahut değer vermek nedir, bilir misiniz?
cevabı biliyordum ve halen biliyorum:
ne oldu neden saklandın söyle
aramaktan sıkıldım seni yine
düşündüm hep vazgeçmeye
düşündüm kurtulsam senden diye
kendimi yormadan
ulaşsam sana dokunsam ruhuna
kimseye sormadan
yolundan çıkıp kavuşsan sen bana
gitme...
gregor mendel ilk defa bezelyelerle ilgili deney yapmayi planladiginda yuzyillar sonra isminin paris banliyolarinda bir liseye verilecegini ya da universitelerde okutulan kalitim ve genetik derslerinin en cok sozu edilen kisisi olacagini elbette ki bilmiyordu. ancak fotograflarina baktiginizda uzerindeki rahip elbisesiyle beraber cok farkli seyleri uman ve bunlari elde etmek icin manastirlara kapanip matematik, fizik, doga kanunlari ve hatta meteroloji bilimiyle yillarini gecirebilecek dirayete sahip oldugunu anlamak cok da zor olmasa gerek
insan hakları, her ne kadar hukukî bir kavram olarak bilinse de asla ve kat'a hukukî değil siyasî bir kavramdır. evrensel değil yöresel ve de konjonktüreldir. egemen sınıf, millet, devlet ve idarelerin elinde bir plastik sanattır. bunu ikame edebilecek olanlar ise sahici vicdan ve sahici kardeşliktir.
mülteci olmak: kalıp denemek degil de; kaçıp yaşamak... ya da hiç değilse yaşama umudunun sınırı olmadığını gösterecek kadar cesaretli olmak.
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır.' diyor üstad. Bu hayat o bildiğimiz hayatlardan değil. Bu hayatlarda yenilgilerle büyüyecek bir zafer umudu yok. Zafer işareti yapan bir çocuk göremezsin bu hayatlarda. Çeçen mültecilerdir o hayatların isimsiz kahramanları. Evet, çeçen mülteciler; bizYa da taş atan bir çocuk 'intifada'daki gibi düşman tanklarına. Çünkü savaş yoktur o hayatlarda tıpkı huzur olmadığı gibi. Hayattan tek beklentileri o lanet olası kağıtlar. Nüfüs cüzdanı, pasaport, çalışma izni.....
anlamak sonu olmayan bir edim olduğu için oransızdır.yani tam anlamıyla anlaşılamamanın verdiği bir cahillikle, anlamanın getirdiği bilinç arasında uyuyakalmaktır.
dolayısıyla, anlamak yalnızlıktır.sadece bir mum ile 100 metrekarede gezinti yapmaktır, odanın bir bölümü aydınlanırken diğer bölmeleri karanlıktadır.
insanlık durumlarını anlamaya çalışmak, 'büyümüş' insanın en büyük sorunlarından biri.. yaşama devam etme ve ayakta kalma isteği kadar içgüdüsel.. içgüdüler devir daim ettikçe insanın zavallılığı gün gibi ortaya çıkıyor.
unutmamak lazim yazida. aglatmamak lazim her koyulan noktayi. olmekde var bi kalemde, veda edemeden gitmek.. ne acikli; sonu guzel de bitmiyor hepsinin..