insanlardaki herşeyi garanti alma arzusu ve tehlikeden uzak olma utopyası ile ilgili bir his. insanın kendi his ve eylemlerine güvenmesi bile oldukça zorken başkasına tamamıyla güvenmesi imkansızdır ve ısrarla bunu beklemesi gaflettendir...insan güvense bile bir başkasına bu anlık bir illüzyondan başka bir şey değildir. ve sonu kaçınılmaz olarak hayalkırıklığıdır...
tanıdığım biri,'kendimden daha büyük bir zihinle karşılaşmadım'demişti; karşısında dururyordum ve bana bakıyor olmasına karşın hala bunu söyleyebilmiş olmasına şaşıyordum:')
yüzlerce kilometreyi mesafe olarak görmüşken bu zamana dek, o kilometrelerin her miliminin aslında yüreklerde başlayıp bittiğine tanık olacak kadar şanssızsan 'acı koyan' kavram. ulan mesafe dediğin nedir dünyanın bir ucunda da olsan aynı güneş doğuyor oraya da, aynı yıldızlara bakıyorsun; atlarsın uçağa, en fazla 24 saat o uzaklıgın kucak dolusu vuslata indirgendiği andır. ama bir insanın koca dünyası içinde ufacık bir noktaya tüm kaprislerinle zar zor sığıyorsan, işte o an gökyüzünün sana dar edildiği andır...not düşüyorum...
ıssız bir istasyon vadide ipince yağmur istim fener ve çıngırak herşey hazır bekliyor bedeviler seni galileli çobanlar kurtlar rengeyikleri boynunda iki hayatın süsleri ganimetleri
sen yüreklere inmede mâhir sen seslerin sözlerin prensi.'
gördüğünden emin gözlerin, duyduğunu gerçekten bilen kulakların, içindeki fırtınaları dindirmiş ruhların vazgeçilmez ışığı. hayatı anlamlı kılan, en kötüyü iyiye çevirecek gücü barındıran, bazen sadece bir sonraki adıma, bazen aydınlığa çıkan yollara sürükleyen, tek başına..
uyumakla kaçtığınız herşeyin; pis bir sırıtışla yatağın kenarında beklediğini görmektir.. o güvenli, sıcak yerden çıkıp; gün boyu tırmıklara maruz kalmaktır, hem bedeni hem ruhu korumaya çalışmaktır çoğu zaman.. farkına varmaktır, bazen uyandığını sanıp aldanmaktır; uykuların en derinine dalmaktır.. biten bir şeyin ardından bakakalmaktır, kısık gözlerle artık az çok anlayarak.. yedi kat yatağın altındaki acının verdiği rahatsızlıktır kimi zaman; ya da hayatın anlamını bulmaktır; bir süre için en azından.. hiç tanımadığınız birinin yüzündeki gülümsemeyi tahmin etmek; sevmektir, daim kılmaya çalışmaktır sebepsizce..
bir durumun gerçekliği hakkında bulanık fikirlere sahip olmaktır. söz konusu olan durum, olmasını istediğiniz gibi görünmektedir fakat içten içe öyle olmayabileceğini de ihtimaller arasında listelersiniz. o kadar ilginçtir ki; o olumsuz ihtimali düşünmenin bile yanlış olduğunu bile bile düşünür, çok ileri gidecek olursak araştırırsınız. beyninizde bir farenin yaşadığını hissetmek gibidir.
insanlardaki herşeyi garanti alma arzusu ve tehlikeden uzak olma utopyası ile ilgili bir his. insanın kendi his ve eylemlerine güvenmesi bile oldukça zorken başkasına tamamıyla güvenmesi imkansızdır ve ısrarla bunu beklemesi gaflettendir...insan güvense bile bir başkasına bu anlık bir illüzyondan başka bir şey değildir. ve sonu kaçınılmaz olarak hayalkırıklığıdır...
tanıdığım biri,'kendimden daha büyük bir zihinle karşılaşmadım'demişti; karşısında dururyordum ve bana bakıyor olmasına karşın hala bunu söyleyebilmiş olmasına şaşıyordum:')
kendisini müteakiben kullanılacak bir ünlem işaretiyle beraber posta koymak için kullanılabilecek iddialı ama şık kelime...
kendinize izah ettiğiniz bir şeyi karşınızdakine anlatmak isterken arkasına bir şey ekleyemediğiniz, çünkü deyip kaldığınız....
yüzlerce kilometreyi mesafe olarak görmüşken bu zamana dek, o kilometrelerin her miliminin aslında yüreklerde başlayıp bittiğine tanık olacak kadar şanssızsan 'acı koyan' kavram. ulan mesafe dediğin nedir dünyanın bir ucunda da olsan aynı güneş doğuyor oraya da, aynı yıldızlara bakıyorsun; atlarsın uçağa, en fazla 24 saat o uzaklıgın kucak dolusu vuslata indirgendiği andır. ama bir insanın koca dünyası içinde ufacık bir noktaya tüm kaprislerinle zar zor sığıyorsan, işte o an gökyüzünün sana dar edildiği andır...not düşüyorum...
ıssız bir istasyon vadide
ipince yağmur
istim fener ve çıngırak
herşey hazır
bekliyor bedeviler seni
galileli çobanlar
kurtlar rengeyikleri
boynunda iki hayatın süsleri
ganimetleri
sen yüreklere inmede mâhir
sen seslerin sözlerin prensi.'
gördüğünden emin gözlerin, duyduğunu gerçekten bilen kulakların, içindeki fırtınaları dindirmiş ruhların vazgeçilmez ışığı. hayatı anlamlı kılan, en kötüyü iyiye çevirecek gücü barındıran, bazen sadece bir sonraki adıma, bazen aydınlığa çıkan yollara sürükleyen, tek başına..
Sensizlik bir şehir olsaydı dedim,
Sensizdim, o şehri yakmaya geldim…
Sensizlik bir nehir olsaydı dedim,
Sensizdim, güneşi ellerimle o nehre serdim…
Sensizlik bir şekil olsaydı dedim,
Sensizdim, aynadaki yüze bir kurban daha verdim…
uyumakla kaçtığınız herşeyin; pis bir sırıtışla yatağın kenarında beklediğini görmektir.. o güvenli, sıcak yerden çıkıp; gün boyu tırmıklara maruz kalmaktır, hem bedeni hem ruhu korumaya çalışmaktır çoğu zaman.. farkına varmaktır, bazen uyandığını sanıp aldanmaktır; uykuların en derinine dalmaktır.. biten bir şeyin ardından bakakalmaktır, kısık gözlerle artık az çok anlayarak..
yedi kat yatağın altındaki acının verdiği rahatsızlıktır kimi zaman; ya da hayatın anlamını bulmaktır; bir süre için en azından.. hiç tanımadığınız birinin yüzündeki gülümsemeyi tahmin etmek; sevmektir, daim kılmaya çalışmaktır sebepsizce..
bir durumun gerçekliği hakkında bulanık fikirlere sahip olmaktır. söz konusu olan durum, olmasını istediğiniz gibi görünmektedir fakat içten içe öyle olmayabileceğini de ihtimaller arasında listelersiniz. o kadar ilginçtir ki; o olumsuz ihtimali düşünmenin bile yanlış olduğunu bile bile düşünür, çok ileri gidecek olursak araştırırsınız. beyninizde bir farenin yaşadığını hissetmek gibidir.