Eclemif abi senin bilgiçlik yapmadığını herkes biliyor.. Sen hep bir dengedesin diğerleri(ben de dahil) daha uçlardayız...
Bir de Nazım'ı ve Mevlana'yı sevipte başka insanlara laf yetiştirenlerede soruyorum, aynı şekilde, kim veriyor bu hakkı size? Gelin önce aynaya bakalım bir dediğimiz bir dediğimize tutuyor mu?
bu lafı kendi üstüme alınıyorum.. Bir çok kişinin de üstüne alınması gerekenler olduğuna da inanıyorum... Kendi adıma yazayım bir şeyler:
Gerek yaşımdan gerek fikirlerimden hep tartışmaların içindeydim.. Samimiyetle başka ünlüleri (güzel bir tanım olmadı ama) eleştirirken onlara laf atmamaya çalıştım fakat bazen ileri gitmiş olabilirim.. Çoşku, galeyan, heyecan... Ama daha dikkatliyim.. Mesela Necip Fazıl'ın şahsiyetine bir laf ettiğim yok...Fakat insanlar da dikkatli olmalı.. Savunurken de celalli savunuorum ama burda bir olay görmüyorum.. Davranışa karşı davranış görüyor insan..
Uludağ22 ile Mehmet Akif tartışması yaptık mesela... Sonra yazdıklarımızı silmemiz gerektiğine karar verdik.. Çünkü sinirli bir haldeyken yazılmış yazılardı ve siteye uygun görmedik.. O da sildi yazılarını; ben de... Ve hatta birbirimizden bir şeyler öğrendiğimizi de ekledik... Uludağ22 ve ben üstümüze düşeni yaptık orda.. amaaynı şeyleri başka birine söylediğimde böbürlendive 'silip silmeyeceğim konusunda düşüneceğim' dedi..
Mehmet Akif konusunda eğer çok ileri gittiysem kendi adıma üzgünüm ama bu sitedeki bazı insanların da daha düzgün davranması gerekir.. Bilmem anlaşılabildim mi? ?
eclemif abinin çağrısına herkes gelmeli buraya... bence herkes kendi kendini yargılamalı burada! ....
Osmanlıca arapça-farsça-türkçe karışımıdır bunu bilmeyen yok heralde.. ve arapçanın büyük bir üstünlüğü vardır burda... Yazı arap alfabeleriyle, sağdan sola doğru yazılırdı... Buna da itirazı yok kimsenin... Şimdi Osmanlıca'da şu an kullanılmayan Türkçeleşmemiş Arapça ve Farsça kelimeler çok var... Mesela Neyzen Tevfik'te de öyle... Tanpınar'da da öyle... Ama bir Orhan Veli'de, Nazım'da, (serbest nazımcılar ve 1.yeniciler) saf, akıcı, daha kolay anlaşılabilir bir Türkçe bulabilirsiniz.... Bunu demek istemiştim anlatamadıysam veya anlayamadıysanız üzgünüm...
Tekrarladığım üzere ben Necip Fazıl'a saygı duyuyorum; benim için 'edebiyatta' Nazım'ın üstüne yoktur.. Necip Fazıl'ı kötülemediğim gibi (osmanlıca kullanmak suç değil elbet!) Nazım'ı eleştirenlere de laf atmıyorum; gel gör ki karşılıklı değil bazı şeyler...
Yazarlarla ilgili elime geçen bir kitapçıktaki Nazım Hikmet bölümünü aynen aktarıyorum:
'Türk edebiyatı tarihinde, hiçbir yazar, hiç bir şair Nazım Hikmet kadar edebiyata damga vurmamış, dünya çapında bir isme dönüşmemiştir. Türkiye, bir çok yabancı için Nazım Hikmet'in ülkesidir. Nazım Hikmet Türkiye'nin, Türk dilinin aşığıdır. 'Memleketimi seviyorum/ çınarlarında kolan vurdum/ hapishanelerinde yattım/ hiç bir şey gideremez iç sıkıntımı/ Memleketimin şarkıları ve tütünü gibi...' Nazım Hikmet'in yaşamı sanatı; sanatı da yaşamıdır. Şiirde her türlü biçimsel sınırlandırmaların dışına çıkmıştır. Onun şiirlerini, şu ölçünün, bu ölçünün değil, anlamın, sesin ve sözün gücüdür. Nazım Hikmet düşüncelerine katılmayanların da saygı duyduğu bir şairdir. (burda bir not düşüyorum: galiba çok iyimser davranmış kitapçık...)
'yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine bu hasret bizim'
Böyle diyor Nazım Hikmet Bu hasret hepimizin Nazım Hikmet! UNESCO tarafından 2002 'Nazım Hikmet Yılı' ilan edildi ve dünyanın dört bir yanında Nazım Hikmet anıldı. Şiirlerinden başka, oyunları, masalları, mektupları, yazılarıyla kültürümüze ve adınlığımıza onlarca cilt yapıt armağan etti'
Şey galiba bu ezdiğin; süper güç bile bize hükmedemiyor dediğin ülkedesin... Ayrıca memleketine gelseydin BURADA GURUR DUYULACAK ÇOK ŞEY OLDUĞUNU GÖRÜRDÜN! .... yabancı bir memlekette olmana saygı duyarım (tabii eğer gurbetçi statüsündeysen) ama bu memleketin gurur ve onur duulacak çok şeyi var! ... İyi niyetlisin belki ama uzaktaki biri olarak dahi düzgün konuşman gerekirdi! ....
Bu arada tezkere diyince benim aklıma hep şu gelirdi: '...gel tezkere gel tezkere bitsin bu hasret....' ama artık gelme tezkere, gelme tezkere diyorum
.... Beyaz adam özgürlük adına dev bir kadın heykeli dikti doğu denizinin kıyısına ve her gece altında dans ettiğimiz yıldızları bayrak diye tutsak etti bir bez parçasına
Beyaz adam özgürlük gibi adaleti de bir kadın heykeliyle simgeledi ama elinde terazi tutan zavallı kadın gözleri bağlı olduğu için kendisine tecavüz edenin kim olduğunu göremedi...
Açlık ordusu yürüyor yürüyor ekmeğe doymak için ete doymak için kitaba doymak için hürriyete doymak için.
Yürüyor köprüler geçerek kıldan ince kılıçtan keskin yürüyor demir kapıları yırtıp kale duvarlarını yıkarak yürüyor ayakları kan içinde.
Açlık ordusu yürüyor adımları gök gürültüsü türküleri ateşten bayrağında umut umutların umudu bayrağında.
Açlık ordusu yürüyor şehirleri omuzlarında taşıyıp daracık sokakları karanlık evleriyle şehirleri fabrika bacalarını paydostan sonralarının tükenmez yorgunluğunu taşıyarak.
Açlık ordusu yürüyor ayı ini köyleri ardınca çekip götürüp ve topraksızlıktan ölenleri bu koskoca toprakta.
Açlık ordusu yürüyor yürüyor ekmeksizleri ekmeğe doyurmak için hürriyetsizleri hürriyete doyurmak için açlık ordusu yürüyor yürüyor ayakları kan içinde.
9 Ağustos 1962
Nazım Hikmet Ran
Amarigan ordusu yürüyor yürüyor petrole doymak için ambargoya doymak için katletmeye doymak için sömürmeye doymak için.
Yürüyor yeşili kırmızıya çevirerek yürüyor insanları yakıp canlı kalkanları yıkarak yürüyor kendisi metal soğukluğunda.
1902'de doğdum Doğduğum şehre dönmedim bir daha Geriye dönmeyi sevmem Üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim On dokuzumda Moskova'da komünist Üniversite öğrenciliği Kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu Ve on dördümden beri şairlik ederim.
Kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir Ben ayrılıkların Kimi insan ezbere sayar yıldızların adını Ben hasretlerin
Hapislerde de yattım büyük otellerde de Açlık çektim açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir Otuzumda asılmamı istediler Kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini Verdiler de Otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu Elli dokuzumda on sekiz saatte uçtum Prag'dan Havana'ya
Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'te 961'de ziyaret ettiğim Anıtkabri kitaplarıdır
Partimden koparmaya yeltendiler beni Sökmedi Yıkılan putların altında da ezilmedim 951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün 52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü
Sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım Şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile Aldattım kadınlarımı Konuşmadım arkasından dostlarımın
İçtim ama akşamcı olmadım Hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana
Başkasının hesabına utandım yalan söyledim Yalan söyledim başkasını üzmemek için Ama durup dururken de yalan söyledim
Bindim trene uçağa otomobile Çoğunluk binemiyor Operaya gittim Çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın Çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri Camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye Ama kahve falıma baktırdığım oldu
Yazılarım otuz kırk dilde basılır Türkiye'mde Türkçemle yasak
Kansere yakalanmadım daha Yakalanmam da şart değil Başbakan filan olacağım yok Meraklısı da değilim bu işin Bir de harbe girmedim Sığınaklara da inmedim gece yarıları Yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında Ama sevdalandım altmışıma yakın Sözün kısası yoldaşlar Bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da İnsanca yaşadım diyebilirim ve daha ne kadar yaşarım Başımdan neler geçer daha kim bilir.
çerkesleri öğrenmek isteyenlere ATLAS DERGİSİ MART SAYISI
abi ben sunay akın kadar araştırmacı bir insan tanımıyorum adam neler biliyor ya onun gösterilerine bir gitseniz....
Eclemif abi senin bilgiçlik yapmadığını herkes biliyor.. Sen hep bir dengedesin diğerleri(ben de dahil) daha uçlardayız...
Bir de Nazım'ı ve Mevlana'yı sevipte başka insanlara laf yetiştirenlerede soruyorum, aynı şekilde, kim veriyor bu hakkı size? Gelin önce aynaya bakalım bir dediğimiz bir dediğimize tutuyor mu?
bu lafı kendi üstüme alınıyorum.. Bir çok kişinin de üstüne alınması gerekenler olduğuna da inanıyorum... Kendi adıma yazayım bir şeyler:
Gerek yaşımdan gerek fikirlerimden hep tartışmaların içindeydim.. Samimiyetle başka ünlüleri (güzel bir tanım olmadı ama) eleştirirken onlara laf atmamaya çalıştım fakat bazen ileri gitmiş olabilirim.. Çoşku, galeyan, heyecan... Ama daha dikkatliyim.. Mesela Necip Fazıl'ın şahsiyetine bir laf ettiğim yok...Fakat insanlar da dikkatli olmalı.. Savunurken de celalli savunuorum ama burda bir olay görmüyorum.. Davranışa karşı davranış görüyor insan..
Uludağ22 ile Mehmet Akif tartışması yaptık mesela... Sonra yazdıklarımızı silmemiz gerektiğine karar verdik.. Çünkü sinirli bir haldeyken yazılmış yazılardı ve siteye uygun görmedik.. O da sildi yazılarını; ben de... Ve hatta birbirimizden bir şeyler öğrendiğimizi de ekledik... Uludağ22 ve ben üstümüze düşeni yaptık orda.. amaaynı şeyleri başka birine söylediğimde böbürlendive 'silip silmeyeceğim konusunda düşüneceğim' dedi..
Mehmet Akif konusunda eğer çok ileri gittiysem kendi adıma üzgünüm ama bu sitedeki bazı insanların da daha düzgün davranması gerekir.. Bilmem anlaşılabildim mi? ?
eclemif abinin çağrısına herkes gelmeli buraya... bence herkes kendi kendini yargılamalı burada! ....
Osmanlıca arapça-farsça-türkçe karışımıdır bunu bilmeyen yok heralde.. ve arapçanın büyük bir üstünlüğü vardır burda... Yazı arap alfabeleriyle, sağdan sola doğru yazılırdı... Buna da itirazı yok kimsenin... Şimdi Osmanlıca'da şu an kullanılmayan Türkçeleşmemiş Arapça ve Farsça kelimeler çok var... Mesela Neyzen Tevfik'te de öyle... Tanpınar'da da öyle... Ama bir Orhan Veli'de, Nazım'da, (serbest nazımcılar ve 1.yeniciler) saf, akıcı, daha kolay anlaşılabilir bir Türkçe bulabilirsiniz.... Bunu demek istemiştim anlatamadıysam veya anlayamadıysanız üzgünüm...
Tekrarladığım üzere ben Necip Fazıl'a saygı duyuyorum; benim için 'edebiyatta' Nazım'ın üstüne yoktur.. Necip Fazıl'ı kötülemediğim gibi (osmanlıca kullanmak suç değil elbet!) Nazım'ı eleştirenlere de laf atmıyorum; gel gör ki karşılıklı değil bazı şeyler...
Yazarlarla ilgili elime geçen bir kitapçıktaki Nazım Hikmet bölümünü aynen aktarıyorum:
'Türk edebiyatı tarihinde, hiçbir yazar, hiç bir şair Nazım Hikmet kadar edebiyata damga vurmamış, dünya çapında bir isme dönüşmemiştir. Türkiye, bir çok yabancı için Nazım Hikmet'in ülkesidir. Nazım Hikmet Türkiye'nin, Türk dilinin aşığıdır.
'Memleketimi seviyorum/ çınarlarında kolan vurdum/ hapishanelerinde yattım/ hiç bir şey gideremez iç sıkıntımı/ Memleketimin şarkıları ve tütünü gibi...'
Nazım Hikmet'in yaşamı sanatı; sanatı da yaşamıdır. Şiirde her türlü biçimsel sınırlandırmaların dışına çıkmıştır. Onun şiirlerini, şu ölçünün, bu ölçünün değil, anlamın, sesin ve sözün gücüdür.
Nazım Hikmet düşüncelerine katılmayanların da saygı duyduğu bir şairdir. (burda bir not düşüyorum: galiba çok iyimser davranmış kitapçık...)
'yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine
bu hasret bizim'
Böyle diyor Nazım Hikmet
Bu hasret hepimizin Nazım Hikmet!
UNESCO tarafından 2002 'Nazım Hikmet Yılı' ilan edildi ve dünyanın dört bir yanında Nazım Hikmet anıldı. Şiirlerinden başka, oyunları, masalları, mektupları, yazılarıyla kültürümüze ve adınlığımıza onlarca cilt yapıt armağan etti'
Aynen aktardım...
bir altımdaki felsefei eleştiren yazıyı tam anlamıyla, ifade şekliyle 'felsefe'ye örnektir...
Şey galiba bu ezdiğin; süper güç bile bize hükmedemiyor dediğin ülkedesin... Ayrıca memleketine gelseydin BURADA GURUR DUYULACAK ÇOK ŞEY OLDUĞUNU GÖRÜRDÜN! ....
yabancı bir memlekette olmana saygı duyarım (tabii eğer gurbetçi statüsündeysen) ama bu memleketin gurur ve onur duulacak çok şeyi var! ... İyi niyetlisin belki ama uzaktaki biri olarak dahi düzgün konuşman gerekirdi! ....
Bu arada tezkere diyince benim aklıma hep şu gelirdi:
'...gel tezkere gel tezkere bitsin bu hasret....'
ama artık gelme tezkere, gelme tezkere diyorum
....
Beyaz adam
özgürlük adına dev bir kadın heykeli dikti
doğu denizinin kıyısına
ve her gece
altında dans ettiğimiz yıldızları
bayrak diye tutsak etti
bir bez parçasına
Beyaz adam özgürlük gibi adaleti de
bir kadın heykeliyle simgeledi
ama elinde terazi tutan
zavallı kadın
gözleri bağlı olduğu için
kendisine tecavüz edenin
kim olduğunu
göremedi...
Sunay Akın (Beyaz adam/ Kaza Süsü)
Açlık ordusu yürüyor
yürüyor ekmeğe doymak için
ete doymak için
kitaba doymak için
hürriyete doymak için.
Yürüyor köprüler geçerek kıldan ince kılıçtan keskin
yürüyor demir kapıları yırtıp kale duvarlarını yıkarak
yürüyor ayakları kan içinde.
Açlık ordusu yürüyor
adımları gök gürültüsü
türküleri ateşten
bayrağında umut
umutların umudu bayrağında.
Açlık ordusu yürüyor
şehirleri omuzlarında taşıyıp
daracık sokakları karanlık evleriyle şehirleri
fabrika bacalarını
paydostan sonralarının tükenmez yorgunluğunu taşıyarak.
Açlık ordusu yürüyor
ayı ini köyleri ardınca çekip götürüp
ve topraksızlıktan ölenleri bu koskoca toprakta.
Açlık ordusu yürüyor
yürüyor ekmeksizleri ekmeğe doyurmak için
hürriyetsizleri hürriyete doyurmak için açlık ordusu yürüyor
yürüyor ayakları kan içinde.
9 Ağustos 1962
Nazım Hikmet Ran
Amarigan ordusu yürüyor
yürüyor petrole doymak için
ambargoya doymak için
katletmeye doymak için
sömürmeye doymak için.
Yürüyor yeşili kırmızıya çevirerek
yürüyor insanları yakıp canlı kalkanları yıkarak
yürüyor kendisi metal soğukluğunda.
Otobiyografi
1902'de doğdum
Doğduğum şehre dönmedim bir daha
Geriye dönmeyi sevmem
Üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim
On dokuzumda Moskova'da komünist Üniversite öğrenciliği
Kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
Ve on dördümden beri şairlik ederim.
Kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
Ben ayrılıkların
Kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
Ben hasretlerin
Hapislerde de yattım büyük otellerde de
Açlık çektim açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir
Otuzumda asılmamı istediler
Kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
Verdiler de
Otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
Elli dokuzumda on sekiz saatte uçtum Prag'dan Havana'ya
Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'te
961'de ziyaret ettiğim Anıtkabri kitaplarıdır
Partimden koparmaya yeltendiler beni
Sökmedi
Yıkılan putların altında da ezilmedim
951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü
Sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
Şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile
Aldattım kadınlarımı
Konuşmadım arkasından dostlarımın
İçtim ama akşamcı olmadım
Hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana
Başkasının hesabına utandım yalan söyledim
Yalan söyledim başkasını üzmemek için
Ama durup dururken de yalan söyledim
Bindim trene uçağa otomobile
Çoğunluk binemiyor
Operaya gittim
Çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
Çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
Camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
Ama kahve falıma baktırdığım oldu
Yazılarım otuz kırk dilde basılır
Türkiye'mde Türkçemle yasak
Kansere yakalanmadım daha
Yakalanmam da şart değil
Başbakan filan olacağım yok
Meraklısı da değilim bu işin
Bir de harbe girmedim
Sığınaklara da inmedim gece yarıları
Yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
Ama sevdalandım altmışıma yakın
Sözün kısası yoldaşlar
Bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
İnsanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
Başımdan neler geçer daha
kim bilir.
(11 Eylül 1961-Berlin)
Nazım Hikmet Ran