Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • nazım hikmet20.04.2003 - 12:47

    11-11-1933
    Bursa
    Hapishanesi

    Bir tanem!
    Son mektubunda:
    'Başım sızlıyor yüreğim sersem! ' diyorsun.
    'Seni asarlarsa seni kaybedersem;
    diyorsun;
    'yaşıyamam! '
    Yaşarsın karıcığım,
    kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda; yaşarsın kalbimin
    kızıl saçlı bacısı
    en fazla bir yıl sürer
    yirminci asırlılarda
    ölüm acısı.
    Ölüm
    bir ipte sallanan bir ölü.
    Bu ölüme bir türlü
    razı olmuyor gönlüm.
    Fakat
    emin ol ki sevgilim;
    zavallı bir çingenenin
    kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
    geçirecekse eğer
    ipi boğazıma,
    mavi gözlerimde korkuyu görmek için
    boşuna bakacaklar
    Nazıma!

    Ben,
    alaca karanlığında son sabahımın
    dostlarımı ve seni göreceğim,
    ve yalnız
    yarı kalmış bir şarkının acısını
    toprağa götüreceğim...

    Karım benim!
    İyi yürekli
    altın renkli,
    gözleri baldan tatlı arım benim:
    ne diye yazdım sana
    istendiğini idamımın,
    daha dava ilk adımında
    ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
    kellesini adamın.

    Haydi bunlara boş ver.
    Bunlar uzak bir ihtimal.
    Paran varsa eğer
    bana fanila bir don al,
    tuttu bacağımın siyatik ağrısı,
    Ve unutma ki
    daima iyi şeyler düşünmeli
    bir mahpusun karısı.

  • nazım hikmet19.04.2003 - 19:48

    İNSAN OLAN VATANINI SATAR MI?
    Suyun içip ekmeğini yediniz.
    Dünyada vatandan aziz şey var mı?
    Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

    Onu didik didik didiklediler,
    saçlarından tutup sürüklediler.
    götürüp kâfire: «Buyur...» dediler.
    Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

    Eli kolu zincirlere vurulmuş,
    vatan çırılçıplak yere serilmiş.
    Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.
    Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

    Günü gelir çarh düzüne çevrilir,
    günü gelir hesabınız görülür.
    Günü gelir sualiniz sorulur:
    Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

    İnsan olan vatanını satmaz ve Nazım da hiç bir zaman vatanını satmadı ve bazı insanlar onu satıcı olarak gösteremeyecek! ...

  • nazım hikmet19.04.2003 - 19:44

    YİNE MEMLEKETİM ÜZERİNE SÖYLENMİŞTİR

    Memleketim, memleketim, memleketim,
    ne kasketim kaldı senin ora işi
    ne yollarını taşımış ayakkabım,
    son mintanım da sırtımda paralandı çoktan,
    şile bezindendi.
    Sen şimdi yalnız saçımın akında,
    enfarktinda yüreğimin,
    alnımın çizgilerindesin memleketim,
    memleketim,
    memleketim...

  • nazım hikmet19.04.2003 - 19:40

    MEMLEKETİMİ SEVİYORUM

    Memleketimi seviyorum:
    Çınarlarında kolan vurdum, hapishanelerinde yattım.
    Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
    memleketimin şarkıları ve tutunu gibi.

    Memleketim:
    Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,
    kurşun kubbeler ve fabrika bacaları
    benim o kendi kendinden bile gizleyerek
    sarkık biyıklari altından gülen halkımın eseridir.

    Memleketim
    Memleketim ne kadar geniş:
    dolaşmakla bitmez tükenmez gibi geliyor insana.
    Edirne, İzmir, Ulukışla, Maras, Trabzon, Erzurum.
    Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum
    ve güneye
    pamuk işleyenlere gitmek için
    Toroslardan bir kere olsun geçemedim diye
    utanıyorum.

    Memleketim:
    develer, tren, Ford arabaları ve hasta eşekler,
    kavak, söğüt ve kırmızı toprak.

    Memleketim.
    Çam ormanlarını, en tatlı suları ve dağ başı göllerini seven alabalık
    ve onun yarım kiloluğu
    pulsuz gümüş derisinde kızıltılarla
    Bolu'nun Abant golünde yüzer.

    Memleketim:
    Ankara ovasında keçiler:
    kumral, ipekli, uzun kürklerin parıldaması.
    Yağlı, ağır fındığı Giresun'un
    Al yanakları mis gibi kokan Amasya Elması,
    zeytin, incir, kavun ve renk salkım salkım üzümler
    ve sonra kara saban
    ve sonra kara sığır:
    ve sonra: ileri, güzel, iyi
    her şeyi
    hayran bir çocuk sevinci ile kabule hazır
    çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım
    yari aç, yari tok
    yari esir...

  • nazım hikmet19.04.2003 - 19:38

    BİR HAZİN HÜRRİYET

    Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu,
    bir lokma bile tatmadan yoğurursun
    bütün nimetlerin hamurunu.
    Büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında,
    ananı ağlatanı Karun etmek hürriyetiyle hürsün!

    Sen doğar doğmaz dikilirler tepene,
    işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan değirmenleri,
    büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün
    vicdan hürriyetiyle hürsün!

    Başın ensenden kesik gibi düşük,
    kolların iki yanında upuzun,
    büyük hürriyetinle dolaşıp durursun,
    işsiz kalmak hürriyetiyle hürsün!

    En yakın insanınmış gibi verirsin memleketini,
    günün birinde, mesela, Amerika'ya ciro ederler onu
    seni de büyük hürriyetinle beraber,
    hava üssü olmak hürriyetiyle hürsün!

    Yapışır yakana kopası elleri Valstrit'in,
    günün birinde, diyelim ki, Kore'ye gönderilebilirsin,
    büyük hürriyetinle bir çukura doldurulabilirsin,
    meçhul asker olmak hürriyetiyle hürsün!

    Bir alet, bir sayı, bir vesile gibi değil
    insan gibi yaşamalıyız dersin,
    büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi,
    yakalanmak, hapse girmek, hatta asılmak hürriyetinle hürsün

    Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatında,
    hürriyeti seçmene lüzum yok; hürsün.
    Bu hürriyet hazin şey yıldızların altında.

  • nazım hikmet19.04.2003 - 19:35

    23 SENTLİK ASKER

    23 Sentlik asker
    Mister Dalles,
    sizden saklamak olmaz,
    hayat pahalı biraz bizim memlekette.
    Mesela iki yüz gram et alabilirsiniz,
    koyun eti,
    Ankara'da 23 sente,

    yahut iki kilo kuru soğan,
    yahut bir kilodan biraz fazla mercimek,
    elli santim kefen bezi yahut,
    yahut da bir aylığına
    yirmi yaşlarında bir tane insan.

    erkek,
    ağzı burnu, eli ayağı yerinde,
    üniforması, otomatiği üzerinde,
    yani öldürmeğe, öldürülmeğe hazır,
    belki tavşan gibi korkak,
    belki toprak gibi akıllı
    belki gençlik gibi cesur,
    belki su gibi kurnaz
    (her kaba uymak meselesi) ,
    belki ömründe ilk defa denizi görecek,
    belki ava meraklı, belki sevdalıdır.
    Yahut da aynı hesapla Mister Dalles
    (tanesi 23 sentten yani)
    satarlar size bu askerlerin otuz beşini birden
    İstanbul'da bir tek odanın aylık kirasına,
    seksen beş onda altısını yahut
    bir çift iskarpin parasına.
    Yalnız bir mesele var Mister Dalles,
    herhalde bunu sizden gizlediler:
    Size tanesini 23 sente sattıkları asker
    mevcuttu üniformanızı giymeden önce de,
    mevcuttu otomatiksiz filan,
    mevcuttu sadece insan olarak
    mevcuttu, tuhafınıza gidecek,
    mevcuttu hem de çoktan mı çoktan,
    daha sizin devletinizin adı bile konmadan.
    Mevcuttu, işiyle gücüyle uğraşıyordu,
    mesela, Mister Dalles,
    yeller eserken yerinde sizin New-York'un,
    kurşun kubbeler kurdu o
    gökkubbe gibi yüksek,
    haşmetli, derin.
    Elinde Bursa bahçeleri gibi nakışlandı ipek.
    Halı dokur gibi yonttu mermeri,
    ve nehirlerin bir kıyısından öbür kıyısına
    ebemkuşağı gibi attı kırk gözlü köprüleri.
    Dahası var Mister Dalles,
    sizin dilde anlamı pek de belli değilken henüz,
    zulüm gibi,
    hürriyet gibi,
    kardeşlik gibi sözlerin,
    dövüştü zulme karşı o,
    ve istiklal ve hürriyet uğruna
    ve milletleri kardeş sofrasına davet ederek,
    ve yarin yanağından gayrı her yerde,
    her şeyde,
    hep beraber,
    diyebilmek için,
    yürüdü peşince Bedreddin'in
    O, tornacı Hasan, köylü Mehmet, öğretmen Ali'dir.
    kaya gibi yumruğunun son ustalığı:
    922 yılı 9 eylülüdür.
    Dedim ya Mister Dalles, ,
    Herhalde bütün bunları sizden gizlediler.
    ucuzdur vardır illeti.
    Hani şaşmayın,
    yarın çok pahalıya mal olursa size,
    bu 23 sentlik asker,
    yani benim fakir, cesur, çalışkan, milletim,
    her millet gibi BÜYÜK TÜRK MİLLETİ.
    (1953)

    İŞTE NAZIM İŞTE BÜYÜK TÜRK MİLLETİ İŞTE 23 SENTLİK ASKER

  • allah (c.c)19.04.2003 - 13:06

    Korkma ondan bundan
    Ne ölümden ne hayattan
    Bu dünyada gördüklerinin
    Hepsi BİR, hepsi HAKK'tan

    Pentagram/Bir

  • necip fazıl kısakürek19.04.2003 - 12:59

    Allah'ın (o.y) Sevgilisi

    Düşünüyorum: O'ndan evvel zaman var mıydı?
    Hakikatler, boşluğa bakan aynalar mıydı?
    **************************************************
    Skarya Türküsü
    ....
    Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
    Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! ..

    bunlar güzel dizeler....

  • nazım hikmet19.04.2003 - 12:49

    Hava kurşun gibi ağır! !
    Bağır
    . bağır
    . bağır
    . bağırıyorum!
    Koşun
    kurşun
    . eritmeğe
    çağırıyorum...

    O diyor ki bana:
    — Sen kendi sesinle kül olursun ey!
    Kerem
    . gibi
    . yana
    . yana...

    «Deeeert
    çok,
    hemdert
    yok»
    Yüreklerin
    kulakları
    sağır...
    Hava kurşun gibi ağır...

    Ben diyorum ki ona:
    — Kül olayım
    Kerem
    . gibi
    . yana
    .yana.
    Ben yan
    -masam
    sen yan
    -masan
    biz yan
    -masak,
    nasıl
    . çıkar
    karanlıklar
    aydın
    -lığa..

    Hava toprak gibi gebe.
    Hava kurşun gibi ağır.
    Bağır
    . bağır
    .bağır
    bağırıyorum! .
    Koşun
    . kurşun
    . eritmeğe
    . çağırıyorum.....

  • grup yorum18.04.2003 - 18:15

    Bu kente yalnızlık çöktüğü zaman
    Uykusunda bir kuş ölür ecelsiz
    Alıp da başını gitmek istersin
    Karanlık sokaklar KÖR, SAĞIR, DİLSİZ! !