Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • türkçülük26.04.2003 - 16:53

    YUSUF AKÇURA LENIN’LE GÖRÜSÜYOR

    Kisa adiyla “Türk-Tatar Heyeti” olarak bilinen bu komiteden birkaç kisi (Hüseyinzade Ali Bey, Yusuf Akçura, Ahmet Agaoglu vs.) 1915 yili sonlarina dogru Avrupa’da birçok ülkeyi ziyaret ederek, devlet adamlariyla önemli temaslarda bulundu.1916 yazinda ise Yusuf Akçura, Isviçre’de Lenin’le bir araya geldi. Görüsmeler sonucunda Lenin’den Rusya’daki Türk halklarinin durumuyla ilgili bazi güvenceler almis olmasi ihtimal dahilindedir, zira Rus Devrimi sirasinda Bolseviklere karsi olumlu bir tutum aldigi bilinmektedir.

    F. Georgeon, Türkçülerin, Çarlik Rusyasi’na olan tutumlari ile Sovyetler’e gösterdikleri dostluk arasindaki zitligi söyle belirtir: “Baslangiçta Almanya’dan destek arayan ve Rusya Türkleri için bagimsizlik ya da “özgürlesme” öngören Anti-Rus strateji söz konusuydu. Savas bittiginde ortaya çikan strateji ise, Bolseviklerden destek arayan, Rusya Türkleri için ‘kültürel özerklik’ öneren, anti-emperyalist bir strateji idi.”4

    Herhalde bu strateji degisimi bir tesadüf degildi. Zira Akçura, emperyalizme karsi devrimle ittifak yapilmasinin Dogunun çikarlarina uygun düsecegini fark ediyordu. Daha 1910 yilinda “...Avrupa sermayedarliginin geceli gündüzlü çalistirdigi iki kölesinden birisi Garb’in amelesi ise, digeri de sark’in bütün ahalisidir.”5 demisti.

  • türkçülük26.04.2003 - 16:53

    BOLSEVIK DOSTU

    Rus Devrimi döneminde sergiledigi ideolojik ve siyasal davranislari da, Akçura’nin hem gerçekçi siyaset adami, hem de ileri görüslü aydin kimligini ortaya koymaktadir. Akçura, “Tatar dostlarina Bolseviklerle anlasma yollarini bulmalarini öneriyordu.”3

    Ilk Türkçülerin siyasal ve ideolojik tercihleri, Birinci Dünya Savasi yillarinda ve onu takip eden Rus Devrimi döneminde belirgin bir sekilde ortaya çikmis bulunuyor.1915 yilinda Istanbul’da, Rusya’daki Türk-Tatar Müslümanlarin Haklarini Koruma Komitesi adi altinda bir örgüt kuruldu. Bu örgütte Hüseyinzade Ali Bey, Yusuf Akçura, Abdurrasit Ibrahimov, Ahmet Agaoglu, Mükimeddin Begcen, Çelebizade Mehmet Esat vs. gibi isimler yer almisti. Muhtemelen Osmanli devletinin destegi ile kurulmus olan bu örgüt, “Kafkasya, Türkistan, Kirim ve Kazan Türklerinin haklarini korumayi ya da daha dogrusu, gasp edilen haklarinin geri verilmesi için mücadeleyi” öngörüyordu.

  • türkçülük26.04.2003 - 16:53

    TÜRKÇÜLÜK NASIL YOZLASTIRILDI

    Türkçülügün sinirlandirilmaya, saptirilmaya ve yozlastirilmaya hatta kisirlastirilmaya baslandigi son dönemlerde, klasik diye niteledigimiz temel Türkçü ilkelerden vazgeçilmis, bu ilkeler görmezden gelinmistir. Klasik Türkçülere göre, Türkçülük ilerici, devrimci, halkçi, laik, bilimsel (müspet bilimlere dayanan) ve sosyal bir harekettir. Hemen hemen hepsi de Cumhuriyet Türkiye’sinin kurulusunda aktif roller üstlenen söz konusu kisilerin çalismalari, genç cumhuriyetin biçimlenmesi asamasinda bizzat bu yönlerin israrla öne çikarilmasinda belirleyici etken olmustur.

    Türkçülügün ilerici niteligi, özellikle bazi yabanci arastirmacilarin gözünden kaçmamistir. François Georgeon, bu konuyu Akçura baglantili olarak söyle ifade etmektedir: “Pantürkizm, Türk toplumunun en tutucu kesimlerinin kullandigi bir tema haline gelmistir. Ne var ki, XX. yy’in baslarinda böyle bir sey hiç mi hiç söz konusu olamazdi. Tersine Akçura ve arkadaslarinin öngördügü Pantürkizm Osmanli imparatorlugunun ayrismasi için öngörülen bir çözüm olarak, içerigi oldukça ilerici bir toplumsal ve kültürel programdi... Bugünkü milliyetçi çevrelerin kendilerinden sayacaklari biri olmasi ise asla mümkün degildi.”

  • türkçülük26.04.2003 - 16:52

    AHUNDZADE’NIN AYDINLANMACILIGI

    Halkin dinî baskilardan, çagin çok çok gerilerinde kalan medrese zihniyetinden kurtulmasi, Ahundzade’nin eserlerinde ele aldigi baslica konulardir.

    Genç neslin müspet bilimlere yönelerek aydinlanmasi için çareyi ise, ilk dönemlerde eski alfabenin islah edilmesi, ömrünün sonlarina dogru ise daha köktenci bir adim atarak bu alfabenin tamamen kaldirilmasinda görmüstür.

    Bu yönde yogun çalismalar yaparak, birkaç alfabe projesi gelistirmis, bunlardan bir tanesini 1862 yilinda bizzat Istanbul’a gelerek Osmanli sadrazami Fuat Pasa’ya sunmustur. Proje, “Mecmua-yi Funun-i Cemiyet-i Osmaniye” dergisinin 14. say›s›nda yay›mlanmistir1. Sonraki dönemde Gaspirali’nin gayretleri sonucu Türk dünyasinda “Usul-i Cedid” adi altinda genis biçimde yayilan yeni egitim yönteminin ilk asamasinin bu alfabe çalismalari oldugunu kesinlikle söyleyebiliriz.

  • türkçülük26.04.2003 - 16:52

    BILINMEYEN DEVRIMCI KÖKLER

    Siyasî bir tez olarak Türkçülügün tarihi, Yusuf Akçura’nin 1904 yilinda yay›mlanan Üç Tarz-i Siyaset eseriyle baslatilabilir. Ancak Türkçülük, bu tarihten çok önceleri,19. yüzyilin ortalarinda boy vermistir. Yaklasik 50 yillik bir dönemi kapsayan ilk Türkçülük hareketleri ile ilgili bilgilerin çogu zaman kulaktan dolma oldugunu görüyoruz. Örnegin Y. Akçura, Ziya Gökalp ve H. N. Orkun gibi önde gelen Türkçüler bile, Türkçülügün öncülerinden Mirza Feth Ali Ahundzade (1811-1878) ve diger aydinlari, birkaç komedi (“medhike”) ve siirleriyle tanitmislardir, o kadar. Oysa o komediler, yogun ideolojik bildiriler içermekte, açikça devrimci bir yaklasimi ifade etmekteydi.

  • türkçülük26.04.2003 - 16:52

    Devrimci Toplum Onderleri: Ilk Turkculer Sagci degil solcuydular
    Arif Acaloglu
    Türkolog/Bilgi Üniversitesi Ögretim Görevlisi


    19. yüzyildaki ilk Türkçü aydinlarin Türkçülük fikri; devrimci, ilerici, halkçi, laik, özgürlükçü ve bagimsizlikçi çizgidedir. ilk Türkçülerin en ünlülerinden Hüseyinzade Ali Bey, Yusuf Akçura, Agaoglu Ahmet Bey ve digerlerinin sol görüste olduklarini rahatlikla söyleyebiliriz. Hepsini etkileyen Ahundzade, gerilikten kurtulmak için radikal çözümler üretti.

    Eski Türkçülere göre, Türkçülük ilerici, devrimci, halkçi, laik, bilimsel (müspet bilimlere dayanan) ve sosyal bir harekettir. Son dönemlerde, klasik diye niteledigimiz temel Türkçü ilkelerden vazgeçilmis, bu ilkeler görmezden gelinmistir.

    Baslangiçta Almanya’dan destek arayan ve Rusya Türkleri için bagimsizlik öngören Anti-Rus strateji söz konusuydu. Savas bittiginde ise, Bolseviklerden destek arayan, Rusya Türkleri için ‘kültürel özerklik’ öneren, anti-emperyalist bir strateji.

    Bolsevik Devrimi’ne yaklasimlari bakimindan Akçura ile Hüseyinzade Ali Bey aras›nda bir ortakl›k gözlenmektedir. Her ikisi de Türkiye Cumhuriyeti ile Sovyet Rusya arasinda iliskilerin kurulmasi ve sürdürülmesi yönünde çalismalara katilmistir.

    Türkiye’nin son dönem tarihine damgasini vuran sag sol tartismalari ortaminda, sag kesim kendisini tarihsel planda hakli çikarmak için, ilk Türkçü aydinlari kendi safinda gösterme gayretindedir. Sol taraf ise, bu fikir mirasini yeterince bilmedigi için, Türkçü aydinlari özellikle sag ve tutucu egilimlerin odagi olarak göstermistir. Daha ileri gidilerek, ilk Türkçülerin bir kismi anti-sosyalist, bir kismi ise sosyalist olarak degerlendirilmis, Türk fikir tarihinin özgün renkleri görmezden gelinmistir.

    Bu manzaraya bakilirsa, Mirza Feth Ali Ahundzade, Sihabeddin Mercani, Gaspirali Ismail Bey, Hüseyinzade Ali Bey, Yusuf Akçura vs. sagci ve anti-sosyalist Neriman Nerimanov, Mirseyit Sultangaliyev, Ahmet Baytursunov, Turar Riskulov vs. ise solcu, sosyalist olarak ele alinmistir.

    Onlarin en önemli ortak yani Türkçülüktür. Ve hepsinin de Türkçülük fikri; devrimci, ilerici, halkçi, laik, özgürlükçü ve bagimsizlikçi çizgidedir. Bu yönüyle degerlendirildigi zaman, ilk Türkçülerin en ünlülerinden Hüseyinzade Ali Bey, Yusuf Akçura, Agaoglu Ahmet Bey ve digerlerinin sol görüste olduklarini rahatlikla söyleyebiliriz.

  • hz.muhammed26.04.2003 - 14:59

    Maddi hiç bir beklentisi olmadığı(maneviyatla dolu olduğu) ve seçilmiş kişi olduğu için ben ona Hazreti deseeeeeem de demeseeeem de ONU NASIL SEVDİĞİMİ ANLAR! ....

    Önce Allah sonra O; sonra diğerleri

  • hz.muhammed26.04.2003 - 14:59

    Maddi hiç bir beklentisi olmadığı ve seçilmiş kişi olduğu için ben ona Hazreti deseeeeeem de demeseeeem de ONU NASIL SEVDİĞİMİ ANLAR! ....

    Önce Allah sonra O; sonra diğerleri

  • necip fazıl kısakürek20.04.2003 - 19:40

    Maraş'lı bir soydan gelen Necip Fazıl'ın çocukluğu, mahkeme reisliğinden emekli büyük babasının İstanbul Çemberlitaş'taki konağında geçti.İlk ve orta öğrenimini Amerikan ve Fransız kolejleri ile Bahriye Mektebi'nde
    (Askeri Deniz Lisesi) tamamladı.

    Lisedeki hocaları arasında dönemin
    ünlülerinden Yahya Kemal, Ahmet Hamdi(Akseki) , İbrahim Aşki gibi isimler vardı.

    İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdikten (1924) sonra gönderildiği Fransa'da Sorbonne Üniversitesi Felsefe Bölümünde okudu.

    Paris'te geçen bohem günlerinden sonra, Türkiye'ye dönüşünde Hollanda, Osmanlı ve İş Bankalarında müfettiş ve muhasebe müdürü olarak çalıştı.

    Bir Fransız okulu, Robert Kolej, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi, Ankara Devlet Konservatuarı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde
    hocalık yaptı(1939-43) .Sonraki yıllarında fikir ve sanat çalışmaları dışında başka bir işle meşgul olmadı.

    ŞAİRLİĞE İLK ADIMINI 17 YAŞINDA İKEN, annesinin arzusuyla başladı ve ilk şiirleri Yeni Mecmua'da yayımlandı.Milli Mecmua ve Yeni Hayat dergilerinde çıkan şiirleriyle kendinden söz ettirdikten sonra, Paris dönüşü
    yayımladığı Örümcek Ağı ve Kaldırımlar adlı şiir kitapları onu çok genç yaşta çağdaşı şairlerin en önüne çıkararak edebiyat çevrelerinde büyük bir hayranlık ve heyecan uyandırdı.

    Henüz otuz yaşına basmadan çıkardığı
    yeni şiir kitabı Ben ve Ötesi (1932) ile en az öncekilerkadar takdir toplamayı sürdürdü.

    Şöhretinin zirvesinde iken felsefi arayışlarını sürdürüp içinde yeni bir dönemin doğum sancısını hisseden Necip Fazıl için 1934 yılı gerçekten de hayatının yeni bir dönemine başlangıç olur.Bohem hayatını en koyu rengiyle yaşadığı günlerde Beyoğlu Ağa Camii'nde vaaz vermekte olan Abdülhakim Arvasi ile tanışır ve bir daha ondan kopamaz.Necip Fazıl'ın hemen tümünde üstün bir ahlak felsefesinin savunulduğu tiyatro eserlerini birbiri ardına edebiyatımıza kazandırması bu döneme rastlar.

    Tohum, Para, Bir Adam Yaratmak gibi piyesleri büyük ilgi görür.Bu eserlerden Bir Adam Yaratmak, Türk tiyatrosunun en güçlü oyunlarındandır.

    Necip Fazıl'ın şairliği ve oyun yazarlığı kadar önemli yönü, çıkardığı dergilerle düşünce hayatımıza kattığı zenginlik ve bu dergilerde çıkan yazılarla sürdürdüğü mücadeledir.Haftalık Ağaç dergisi(1936,17 sayı)
    dönemin ünlü edebiyatçılarının toplandığı bir okul olmuştur.

    Büyük Doğu dergisinde çıkan yazılarıyla İsmet Paşa ve tek parti (CHP) yönetimine şiddetli bir muhalefet sürdürmesi sonucu hakkında açılan çok sayıda davada
    yüzlerce yıl hapsi istendi,163. maddeye aykırı bulunan yazıları ve kimi zaman da bulunan bahanelerle birkaç yılda bir hapse mahkum oldu.

    Cinnet Mustatili adlı eserinde hapishane anıları yer alır.Sık sık kapatılan ve çeşitli bahanelerle toplatılan Büyük Doğu'nun çıkmadığı sürelerde günlük fıkra ve çeşitli yazılarını Yeni İstanbul, Son Posta, Babıalide Sabah, Bugün, Milli Gazete, Hergün ve Tercüman gazetelerinde yayımlandı.

    Büyük Doğu'da çıkan yazılarında kendi imzası dışında Adıdeğmez, Mürid, Ahmet Abdülbaki gibi
    müstear isimler kullandı.1962 yılından itibaren de hemen hemen tüm Anadolu şehirlerinde verdiği konferaslarla büyük ilgi topladı.Başta İdeolocya Örgüsü
    (1959) olmak üzere düşünce eserleriyle kültür hayatımıza verdiği büyük hizmet, diğer tüm yönlerini bile geride bırakacak üstünlüktedir.

    1980'de Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü'nü, 'İman ve İslam Atlası' adlı eseriyle fikir dalında Milli Kültür Vakfı Armağanı'nı (1981) , Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü'nü (1982) almıştır.Ayrıca Türk Edebiyatı Vakfı'nca 1980'de verilen beratla 'Sultan-üş Şuara' (Şairlerin Sultanı) ünvanını kazanmıştır.

  • nazım hikmet20.04.2003 - 18:30

    Nazım Hikmet'e Türk demek Anadolu ruhunu, Kuvay-i Milliye ruhunu anlamak demektir! ...

    Nazım Hikmet=Memleket=Türkiye! ..! ..!