orjinal fikir.. farklı kalıp... Bu sloganla yola koyulmuş Cemaat. Kelime manası olarak hani eskiler 'ismi ile müsemma' derler ya tıpkı onu çağrıştırıyor. Fikirler zaten orijinal. Orijinal bir milletiz bunda asla şekk ve şüphe yok. Yalnız fikirlerimizi dile getirirken bazen ölçüyü kaçırdığımız, çizmeyi aştığımız olmuyor değil. O da olacak ne diyelim 'insan' diye çıkmışız meydana.
Şadan Beyin, Yusuf Beyin özverili çalışmaları ve 'cemaat' mensupları siteyi okunur, hissedilir, bilinir kıvama getiriyor. Kim nasıl ve ne şekilde düşündü, niye böylesi bir işe giriştiler bilemem ama ortaya çıkan sonuca bakarak 'ellerine, yüreklerine sağlık' demek geliyor içimden. Ne gerek vardı, bir çok fikir merkezli siteler vardı, onların etrafında toplanılabilirdi değil hadise. İyi ki var, iyi ki yayında...
Bu arada böylesi niyetleri olanlara da bir çağrıda bulunmak lüzumunu hissediyorum. Varsa niyetiniz lütfen teşebbüse geçin. İcraat ne güzel ne ala... Haydin kuvveden fiile.
Küçücük, kendimce bir olumsuzluğu da dile getirmeden edemeyeceğim. Cemaat anketleri, üye girişleri, admin kontrollu yazıları ile oldukça iyi de 'Drupal'ın sunduğu nimetler bunlar. Tıpkı Nuke tabanlı sistemlerde olduğu gibi hazır kabuğun kullanılması bazen 'hack' riski ile karşı karşıya kalınmasına sebep olabilir. Böylesi bir durum bizi şoke etmesin. Tamam ekonomik maliyetler kabulüm, teknik beceri herkeste olmayabilir; lakin keşke diyorum 'farklı kalıp' sitenin alt yapısında da bulunsaydı ve cemaate has kılınsaydı.
Her şeye rağmen 'Ey okurlar yerinizde olsam http://www.cemaat.com'u ziyaret eder, cemaate mensup olurdum.'
İsmail Sâib Hocaefendi çok güçlü bir şahsiyetin sahibiydi. O kadar ki, gönülden bağlı olduğu değer yargılarından taviz vermemek, ilmiye kisvesinin bir nişanesi olan sarığı başından çıkarmamak için Dârülfünun'dan (üniversite) istifa etmiş, Beyazıt Devlet Kütüphanesi'ne bir nev'i sığınmış ve ömrünün sonuna kadar buradan dışarı çıkmamıştı. Kedilere ve kitaplara vakfedilen böyle bir ömrü tarihler nadiren kaydetmiştir
Bir İskender Pala anlatısı: L&M Babil’de Ölüm, İstanbul’da Aşk
Gökkubbenin altında insanın ruhunu soyan kötülükler ve giyindiren aşklar adına...
Doğu ak ejder yılında başladı yirmi üç bin yıllık gizem...
Uzayın sonsuzluğuna açılan kapıyı keşfe çıkmış bilge rahipler, uğruna topluca can verdikleri bir sırrın, binlerce yıl sonra, bir şair tarafından aşkın derin katmanlarına saklanarak korunacağını bilselerdi...
Siruş başlıklı murassa hançerin kabzasına parmak izlerini bırakanlar, daha avuçlarının sıcaklığı gitmeden hançer kınında kan biriktiğini bilselerdi...
Bağdat, İstanbul, Roma, Paris ve diğerleri; kıyılarına vuran yeni aşkın, bütün eski tarihlerini dolduracak yoğunlukta olduğunu bilselerdi...
Bilgeler, katiller, asiller ve sevgililer; ellerinde tuttukları kitabın alev almaya hazır bir aşk külçesine dönüşmek üzere olduğunu bilselerdi...
Şair, ipeksi dizeleri arasına hayaller gibi sakladığı şifrelerin hoyrat ellerde ihtirasla parçalandığını, sonsuzluk şarabına kadeh yaptığı gelincik yapraklarının kinle dağıtıldığını bilseydi...
Ve şimdi kim bilebilir, neler olacağını, Babil uyandığı zaman? ! ..
Sayha, 15 Mayıs 1990'da Konya'da yayın hayatına başladı. Yazarlarının tamamını üniversitede okuyan gençler oluşturuyordu. 24 sayfa yayına başlayan Sayha ilerleyen dönemlerde önce 32 sonra da 48 sayfa ve 3.000 tirajla Konya'nın en mütevazı, en genç ve en sürekli dergisi oldu. 1 Temmuz 1991 tarihli 15. sayısından sonra kısa bir süre yayın hayatına ara veren Sayha, Aralık 1991 tarihli 16. sayısı kaldığı yerden devam etti. Nisan 1992 tarihli 20. sayı Sayha'nın matbû son sayısı oldu. Okullarını bitiren ve ülkenin değişik mekanlarına dağılan yazarları 'gönülsüz de olsa' bir son vermek durumunda kaldılar.
Sayha, 3. döneme 21. sayısı ile Aralık 1995'te Kayseri'de başladı. 6 sayfa ve fotokopi ile 30 adet çoğaltılarak dağıtımı yapılan bu 'dergicik', Mart 1996 tarihli 24.sayısı ile yeniden sessizliğe büründü. Şubat 1998 tarihli 25. sayısı ile 12 sayfa ve fotokopi halinde tekrar yayına giren Sayha, 41. sayısına kadar (Haziran 1999) hem fotokopi hem de Internet ortamında yayınını sürdürdü. 42. sayı ile birlikte sadece 'sanal' ortamda yayın yapan Sayha, kesintisiz yayınına devam etmektedir....
Genel takvimlerimizde meşhur sayılı günler genellikle güneşin burç değiştirmesi ile meydana gelen hava değişikliklerini gösteren bir takım günlerdir..
Eski takvime göre bir yıl iki bölüme ayrılır. Birinci bölüm ' Kasım Günleri ' ismini alır ve 180 gün olarak kabul edilir. 8 Kasım' da başlar. 5 Mayıs' ta sona erer. İkinci bölüm ise, ' Hızır Günleri ' olarak atlandırılır ve 186 gün olarak hesaplanır. 6 Mayıs günü başlar. 7 Kasım günü sona erer.
Baharın gelişi, eski takvime göre ' Kasım Günleri ' içinde üç merhalede gerçekleşir. Bu aşamaların her birinde gökten ' Cemre ' düştüğüne inanılır. CEMRE: Arapça bir kelime olup, ' Ateş Halinde Kömür ' manasındadır. Şubat ayında yavaş yavaş artan hava sıcaklığının sebebi olarak bilinen hayali bir olaydır. Birinci cemrenin ' Kasım Günleri' nin ' 105. günü yani 20 Şubat günü havaya düştüğü, İkinci cemrenin yine ' Kasım Günleri' nin ' 112. günü. Yani 26-27 Şubat günlerinde suya düştüğü ve Üçüncü cemrenin de 119. gün yani 4-5 Mart tarihlerinde toprağa düştüğü kabul edilir.
Cemre, bu evreleri tamamlayıp toprağa düştükten sonra artık kış mevsiminin kesin olarak sona erdiği ve baharın başladığı varsayılır. Artık bu tarihten itibaren kalıcı soğuklar olmaz. Hatta kar yağsa bile hiçbir şekilde tutmaz.
Diğer sayılı günleri de şöyle sıralayabiliriz.
MART DOKUZU: 22 MART
Rumi Mart' ın dokuzunda başlar, birkaç gün sürer. Gece ile gündüz eşittir. Hava sıcaklığının sıfırın altında 20-25 dereceye kadar düştüğü görülmüştür.
Güneş ' Hamel ' (Koç) burcuna girer. Don ve kar fırtınası olabilir. Şıvgın denilen sulu kar yağar.
Mart dokuzundan 150 gün önce yani 9-12 Teşrinievvel günlerinde koyuna koç katılır ve böylece davarın kuzulaması bu soğuk günden sonraya rastlatılır.
DOKUZUN DOKUZU: 22-31 MART
Mart' ın (Azer) 9-18' i arasındaki günlerdir. Fırtına, kar yağışı ve soğuk yapar. Yeni uyanan ağaçlara ve oğlaklara zarar verebilir.
MART OTUZU: 13-14 NİSAN
Baharın girdiği günlerdir. Fırtına yapabilir. Halk arasında; ' Mart Dokuzu, Dokuzunun Dokuzu, o da olmazsa otuzu ' sözü ile sayılı günlerden kabul edilir.
APRIL BEŞİ: 18 NİSAN
Rumi Takvim' in beşine rastlayan bu günde ' Camız Kıran Fırtınası ' olur. Bu sebepten hayvanlar ahırdan dışarı çıkarılmaz. Halk arasında ' Kork aprılın beşinden, camızı ayırır eşinden hele hele on beşinden ' sözleri ile bu günün tehlikesi belirtilir. Bu en önemli sayılı günde kar yağabilir. Keskin poyraz eser, dolu yağarsa yeni uyanmaya başlayan ağaçları soğuk alır. Özellikle kayısı, badem ve kiraz çok etkilenir. Yine halk arasında; 'Aprıl apışır dudak yere yapışır' veya 'Aprıl beşinde tohum ya elde olmalı yada yerde olmalı' derler. Çünkü önceden ekilmiş ve filizlenmişse muhakkak soğuk alır.
APRIL BEŞİNİN BEŞİ: 18-23 NİSAN
Fırtına olursa da Aprıl beşi kadar zarar vermez. Bir ölçüde soğuk yapabilir. Hatta kar yağabilir.
SİTTE-İ SEVR: 21-26 NİSAN
Güneşin Sevr (Boğa) burcunda bulunduğu Nisan ayında, fırtınaları ile meşhur olan altı gündür.
HIZIR-İLYAS (HIDIRELLEZ) : 6 MAYIS
Rumi 23-24 Nisan gününe rastlar. Baharın başladığı gün olarak kırlara gidilir. Dazdazlar kurulur. Anadolu da her yörenin adetlerine göre bir çok eğlenceler düzenlenir.
ENGİR KIRAN FIRTINASI: 20 MAYIS
Rumi mayısın haftasında olur. Güneş ' Cevza ' (İkizler) burcuna girer. Şiddetli rüzgar eser, ağaç dalları, üzüm engirleri ve bilhassa aşı sürgünleri zarar görür. Hava iyi iken birden bozar. Yağmur veya kar yağabilir. Türkmenlerin ' Karıyı Kazana Tıkan Fırtınası ' dedikleri bu gün için, Mahalli çevrelerde ' Havada bulut yok, Göstere' yi sel aldı ' tekellemesi söylenir.
BAĞLARA GÖÇME ZAMANI: 28 MAYIS- 28 HAZİRAN
Rumi 15 Mayıs ile 15 Haziran arasında bağcılar şehire mafracı kayıp bağa göçerler.
GÜN DÖNÜMÜ: 22-25 HAZİRAN
Rumi Haziran' ın 9-12. günlerine rastlayan zamandır. Güneşin ' Seretan ' (Yengeç) burcuna girdiği bu günde çok şiddetli yağmurlar yağar, sel seylan olur. Bazen de kırcı yağabilir.
YANAR: 1-8 AĞUSTOS
Rumi Temmuz' un 19-26. günleri arasındadır. Senenin en sıcak günleridir. Takvimlerde ' Eyyam-ı Bahur ' (çok sıcak günler) olarak geçer. Kumsal bağlarda yalın ayak gezilemez. Yanar günlerine kadar sıcak olursa arkasından gelen kışında o derecede soğuk olacağına inanılır. Bu günlerde derede, ırmakta veya göllerde yıkanmak uğursuzluk sayılır. Ayrıca yıkananların vücutlarında alaca benekler oluşur.
ÇIRA: 31 AĞUSTOS
Rumi Ağustos'un (Ab.) 18. günüdür. Bu günlerde üzümler olgunlaşır. Takriben bir hafta sonra bağ bozulur. 15 gün sonrada cevizler çırpılır. Bu günden sonra geceleri havalar serinlemeye başlar bağcılar şehire inmeye başlarlar ufak tefek fırtınalar olur. Bazen yağmur yağabilir. Çiftçiler bu aya ' Sağır Ay ' derler. Çıra, yazla güzün ortak günleridir. ' Çıra yanmayınca ceviz mi kavlar, ciğer yanmayınca gözler mi ağlar ' Çıra kelimesinin eskiden Kayserili Hıristiyanların Erciyes eteklerine ve Ali Dağı' na çıkarak çıra yakıp ayin yapmalarından kaldığını söyleyenler vardır. Rumlar' da bu günde ' Yuvanis Bodurumus ' ismi ile Hazreti Yahya' yı anmaktadırlar.
KÜÇÜK MİHR-CAN (Mihrigan) : 7-8 EYLÜL
Farsça sonbahar anlamına gelir. Eski İranlılar' ın iki büyük bayramından birisinin adı olup, yedinci güneş ayının onaltıncı gününe rastlar. Altı gün devam eder. Feridun' un Dahhak' ı yendiği gündür. Çıradan bir hafta sonraki sayılı gündür. Bir-İki gün devam eder. Yazın son fırtınasıdır. Soğuk rüzgarlar eser. Patlıcan, domates ve bostanları soğuk alır. Sabahları çığ düşer, sis olur. Elmalar bu günlerde toplanır. Mihrican soğukları henüz kış ortamına girmeye hazırlıklı olmayan halkı birden etkilediğinden türkülere bile girmiştir.
Hizmeti der güzel sevmek sevaptır Akil isen düşünerek cevap ver Düşün, evvel-ahir yerin türaptır Bir gün olur Mihrican' a uğrarsın Aslın bir menidir mağrurlanmak nene Senden evvelki gelenleri dinle Mağrurlanma hüsn-i cemaline Bir gün olur Mihrican' a uğrarsın.
BÜYÜK MİHR-CAN (Mihrigan) : 15 EYLÜL
Küçükten bir hafta sonra başlar güzün ilk haftasıdır. Güneş Mizan (Terazi) burcuna girer.
HAÇ: 22 EYLÜL
Büyük Mihrican' dan bir hafta sonra gelen fırtınalı bir gündür. Bağcılar bu günlerde bağdan şehire göçerler. Devamsız soğuk yapar. ' Kestane Karası ve Turna Geçimi ' fırtınaları bu günlerde olur.
PASTIRMA YAZI: 13 EYLÜL-13 EKİM
Eski takvime göre Rumi Eylül ve 1. Teşrin aylarındaki günlerdir. Havalar ısınır. Bu sebeple bu günlere ' Fukara Yazı ' da denir. Henüz mangallar yanmaz.
KOÇ KATIMI: 22-24 EYLÜL
Genellikle Rumi 15 Eylül' den sonra Koç Katımı yapılmakla beraber, 150 gün süren gebelik sonunda kuzulama günü ' Mart 9 ' soğuğundan sonraya rastlamak için Rumi 9-11 Teşrin-i Evvel günlerinde uygulanır.
AĞAÇ BUDAMASI YAPILMAYAN GÜNLER: 13 KASIM
13 Kasım' dan 58 gün evvelden başlayarak 58 gün sonraya kadar budama yapılmaz.
AĞAÇLARIN SUYUNUN ÇEKİLMESİ: 27 KASIM
Rumi 14 Teşrin-i Sani gününden itibaren ağaçların suları çekilir ve bu günden itibaren ağaç fidesi dikilebilir, nakil yapılabilir.
PASTIRMA SICAĞI: ARALIK AYININ İLK VE İKİNCİ HAFTASI
II. Teşrin-i nin son haftası ile I. Kanun' un ilk haftası arasındaki günlerdir. Hava sıcaklığı gündüzleri 15 dereceyi geçer. Pastırmalar bu günlerde kurutulur.
GÜN DÖNÜMÜ: 23 ARALIK
Kara kışta yani, I. Kanun' un, onuna rastlar. Güneş ' Cedy ' (oğlak) burcuna girer. Yağmur hatta kar yağar, soğuk artar sabahları don ve buzlanma olur. Hamsin başlangıcıdır. (50 günlük başlangıcı)
YANARIN YAMACI: 1- 9 ŞUBAT
Rumi II. Kanun' un 19-26. günleri arasındaki zamandır. Kışın en soğuk günleridir. Bu günlerde hamama gidilmez. Gidenlerin ciltlerinde alaca lekeler olabilir. Burç olarak ' Hamsin ' bitimidir. Yani 50 günlük kışın sonudur.
LEYLEKLER:
Şubat sonlarında gelirler, Ağustos sonlarına kadar kalırlar.
ÖRDEKLER:
Şubat' tan itibaren gelirler 18 Eylül' e kadar kalırlar.
KIRLANGIÇ VE EBABİLLER:
Mart sonlarında gelirler Ağustos sonuna kadar kalırlar.
Nesli giderek tükenen temiz yüreklerden. 196o’lı yılların sonlarına doğru Almanya’nın Erciyes havasına müsait bir mekanında doğduğu tahmin ediliyor. Rivayete göre okuma yazmayı ilkokulda öğrenmiş. Kuzey Kafkasya kökenli bir ailenin çocuğu. Müslüman. 1983'ten itibaren Halka Işık, Yenidevir, Zaman, Andırın Postası, İkindiyazıları, Belde, Çete, Birey, Genç Dost, Yerliler, Merhaba, Yeni Şafak, Milli Gazete, Alperen gibi gazete ve dergilerde yazıları / şiirleri çıktı. Gökhan Özcan'la beraber kurucu genel yayın yönetmenliğini yaptığı haftalık Gerçek Hayat dergisinin yazar kadrosunda. IHH (İnsan Hak ve Hürriyetleri ve İnsani Yardım Vakfı) mensubu. Evli. Ayşe isminde bir kızı var. Adam gibi adam. Şiir yazıyor amma illa şiir tadında yaşıyor. Kâh burada burnunuzun dibinde kâh dünyanın ücra bir mekanında mazlumlarla beraber. Ağlamakla gülmek arasında gidip gelen gözleri arasında hep hüzün ve bitmek tükenmek bilmeyen mücadele azmi var. Onu herkes seviyor, o da herkesi. Werner Hügo, asri zamanların bir münzevisi, harbi ve delikanlı.
http://www.cemaat.com
orjinal fikir.. farklı kalıp..
orjinal fikir.. farklı kalıp... Bu sloganla yola koyulmuş Cemaat. Kelime manası olarak hani eskiler 'ismi ile müsemma' derler ya tıpkı onu çağrıştırıyor. Fikirler zaten orijinal. Orijinal bir milletiz bunda asla şekk ve şüphe yok. Yalnız fikirlerimizi dile getirirken bazen ölçüyü kaçırdığımız, çizmeyi aştığımız olmuyor değil. O da olacak ne diyelim 'insan' diye çıkmışız meydana.
Şadan Beyin, Yusuf Beyin özverili çalışmaları ve 'cemaat' mensupları siteyi okunur, hissedilir, bilinir kıvama getiriyor. Kim nasıl ve ne şekilde düşündü, niye böylesi bir işe giriştiler bilemem ama ortaya çıkan sonuca bakarak 'ellerine, yüreklerine sağlık' demek geliyor içimden. Ne gerek vardı, bir çok fikir merkezli siteler vardı, onların etrafında toplanılabilirdi değil hadise. İyi ki var, iyi ki yayında...
Bu arada böylesi niyetleri olanlara da bir çağrıda bulunmak lüzumunu hissediyorum. Varsa niyetiniz lütfen teşebbüse geçin. İcraat ne güzel ne ala... Haydin kuvveden fiile.
Küçücük, kendimce bir olumsuzluğu da dile getirmeden edemeyeceğim. Cemaat anketleri, üye girişleri, admin kontrollu yazıları ile oldukça iyi de 'Drupal'ın sunduğu nimetler bunlar. Tıpkı Nuke tabanlı sistemlerde olduğu gibi hazır kabuğun kullanılması bazen 'hack' riski ile karşı karşıya kalınmasına sebep olabilir. Böylesi bir durum bizi şoke etmesin. Tamam ekonomik maliyetler kabulüm, teknik beceri herkeste olmayabilir; lakin keşke diyorum 'farklı kalıp' sitenin alt yapısında da bulunsaydı ve cemaate has kılınsaydı.
Her şeye rağmen 'Ey okurlar yerinizde olsam http://www.cemaat.com'u ziyaret eder, cemaate mensup olurdum.'
http://www.sayhadergi.com
Sayha Dergi...
Gerçek bir hazinenin unutulmaz hazinedarı
İsmail Sâib Hocaefendi çok güçlü bir şahsiyetin sahibiydi. O kadar ki, gönülden bağlı olduğu değer yargılarından taviz vermemek, ilmiye kisvesinin bir nişanesi olan sarığı başından çıkarmamak için Dârülfünun'dan (üniversite) istifa etmiş, Beyazıt Devlet Kütüphanesi'ne bir nev'i sığınmış ve ömrünün sonuna kadar buradan dışarı çıkmamıştı. Kedilere ve kitaplara vakfedilen böyle bir ömrü tarihler nadiren kaydetmiştir
Bir İskender Pala anlatısı: L&M
Babil’de Ölüm, İstanbul’da Aşk
Gökkubbenin altında insanın ruhunu soyan kötülükler
ve giyindiren aşklar adına...
Doğu ak ejder yılında başladı yirmi üç bin yıllık gizem...
Uzayın sonsuzluğuna açılan kapıyı keşfe çıkmış bilge rahipler, uğruna topluca can verdikleri bir sırrın, binlerce yıl sonra, bir şair tarafından aşkın derin katmanlarına saklanarak korunacağını bilselerdi...
Siruş başlıklı murassa hançerin kabzasına parmak izlerini bırakanlar, daha avuçlarının sıcaklığı gitmeden hançer kınında kan biriktiğini bilselerdi...
Bağdat, İstanbul, Roma, Paris ve diğerleri; kıyılarına vuran yeni aşkın, bütün eski tarihlerini dolduracak yoğunlukta olduğunu bilselerdi...
Bilgeler, katiller, asiller ve sevgililer; ellerinde tuttukları kitabın alev almaya hazır bir aşk külçesine dönüşmek üzere olduğunu bilselerdi...
Şair, ipeksi dizeleri arasına hayaller gibi sakladığı şifrelerin hoyrat ellerde ihtirasla parçalandığını, sonsuzluk şarabına kadeh yaptığı gelincik yapraklarının kinle dağıtıldığını bilseydi...
Ve şimdi kim bilebilir, neler olacağını, Babil uyandığı zaman? ! ..
jazz şairi...
düşünce adamı
adam gibi adam...
varsın bende biriksin durgun suyun sayhası
ismet özel
Sayha, 15 Mayıs 1990'da Konya'da yayın hayatına başladı. Yazarlarının tamamını üniversitede okuyan gençler oluşturuyordu. 24 sayfa yayına başlayan Sayha ilerleyen dönemlerde önce 32 sonra da 48 sayfa ve 3.000 tirajla Konya'nın en mütevazı, en genç ve en sürekli dergisi oldu. 1 Temmuz 1991 tarihli 15. sayısından sonra kısa bir süre yayın hayatına ara veren Sayha, Aralık 1991 tarihli 16. sayısı kaldığı yerden devam etti. Nisan 1992 tarihli 20. sayı Sayha'nın matbû son sayısı oldu. Okullarını bitiren ve ülkenin değişik mekanlarına dağılan yazarları 'gönülsüz de olsa' bir son vermek durumunda kaldılar.
Sayha, 3. döneme 21. sayısı ile Aralık 1995'te Kayseri'de başladı. 6 sayfa ve fotokopi ile 30 adet çoğaltılarak dağıtımı yapılan bu 'dergicik', Mart 1996 tarihli 24.sayısı ile yeniden sessizliğe büründü. Şubat 1998 tarihli 25. sayısı ile 12 sayfa ve fotokopi halinde tekrar yayına giren Sayha, 41. sayısına kadar (Haziran 1999) hem fotokopi hem de Internet ortamında yayınını sürdürdü. 42. sayı ile birlikte sadece 'sanal' ortamda yayın yapan Sayha, kesintisiz yayınına devam etmektedir....
Genel takvimlerimizde meşhur sayılı günler genellikle güneşin burç değiştirmesi ile meydana gelen hava değişikliklerini gösteren bir takım günlerdir..
Eski takvime göre bir yıl iki bölüme ayrılır. Birinci bölüm ' Kasım Günleri ' ismini alır ve 180 gün olarak kabul edilir. 8 Kasım' da başlar. 5 Mayıs' ta sona erer. İkinci bölüm ise, ' Hızır Günleri ' olarak atlandırılır ve 186 gün olarak hesaplanır. 6 Mayıs günü başlar. 7 Kasım günü sona erer.
Baharın gelişi, eski takvime göre ' Kasım Günleri ' içinde üç merhalede gerçekleşir. Bu aşamaların her birinde gökten ' Cemre ' düştüğüne inanılır.
CEMRE: Arapça bir kelime olup, ' Ateş Halinde Kömür ' manasındadır. Şubat ayında yavaş yavaş artan hava sıcaklığının sebebi olarak bilinen hayali bir olaydır. Birinci cemrenin ' Kasım Günleri' nin ' 105. günü yani 20 Şubat günü havaya düştüğü, İkinci cemrenin yine ' Kasım Günleri' nin ' 112. günü. Yani 26-27 Şubat günlerinde suya düştüğü ve Üçüncü cemrenin de 119. gün yani 4-5 Mart tarihlerinde toprağa düştüğü kabul edilir.
Cemre, bu evreleri tamamlayıp toprağa düştükten sonra artık kış mevsiminin kesin olarak sona erdiği ve baharın başladığı varsayılır. Artık bu tarihten itibaren kalıcı soğuklar olmaz. Hatta kar yağsa bile hiçbir şekilde tutmaz.
Diğer sayılı günleri de şöyle sıralayabiliriz.
MART DOKUZU:
22 MART
Rumi Mart' ın dokuzunda başlar, birkaç gün sürer. Gece ile gündüz eşittir. Hava sıcaklığının sıfırın altında 20-25 dereceye kadar düştüğü görülmüştür.
Güneş ' Hamel ' (Koç) burcuna girer. Don ve kar fırtınası olabilir. Şıvgın denilen sulu kar yağar.
Mart dokuzundan 150 gün önce yani 9-12 Teşrinievvel günlerinde koyuna koç katılır ve böylece davarın kuzulaması bu soğuk günden sonraya rastlatılır.
DOKUZUN DOKUZU:
22-31 MART
Mart' ın (Azer) 9-18' i arasındaki günlerdir. Fırtına, kar yağışı ve soğuk yapar. Yeni uyanan ağaçlara ve oğlaklara zarar verebilir.
MART OTUZU:
13-14 NİSAN
Baharın girdiği günlerdir. Fırtına yapabilir. Halk arasında; ' Mart Dokuzu, Dokuzunun Dokuzu, o da olmazsa otuzu ' sözü ile sayılı günlerden kabul edilir.
APRIL BEŞİ:
18 NİSAN
Rumi Takvim' in beşine rastlayan bu günde ' Camız Kıran Fırtınası ' olur. Bu sebepten hayvanlar ahırdan dışarı çıkarılmaz. Halk arasında ' Kork aprılın beşinden, camızı ayırır eşinden hele hele on beşinden ' sözleri ile bu günün tehlikesi belirtilir. Bu en önemli sayılı günde kar yağabilir. Keskin poyraz eser, dolu yağarsa yeni uyanmaya başlayan ağaçları soğuk alır. Özellikle kayısı, badem ve kiraz çok etkilenir.
Yine halk arasında;
'Aprıl apışır dudak yere yapışır' veya 'Aprıl beşinde tohum ya elde olmalı yada yerde olmalı' derler. Çünkü önceden ekilmiş ve filizlenmişse muhakkak soğuk alır.
APRIL BEŞİNİN BEŞİ:
18-23 NİSAN
Fırtına olursa da Aprıl beşi kadar zarar vermez. Bir ölçüde soğuk yapabilir. Hatta kar yağabilir.
SİTTE-İ SEVR:
21-26 NİSAN
Güneşin Sevr (Boğa) burcunda bulunduğu Nisan ayında, fırtınaları ile meşhur olan altı gündür.
HIZIR-İLYAS (HIDIRELLEZ) :
6 MAYIS
Rumi 23-24 Nisan gününe rastlar. Baharın başladığı gün olarak kırlara gidilir. Dazdazlar kurulur. Anadolu da her yörenin adetlerine göre bir çok eğlenceler düzenlenir.
ENGİR KIRAN FIRTINASI:
20 MAYIS
Rumi mayısın haftasında olur. Güneş ' Cevza ' (İkizler) burcuna girer. Şiddetli rüzgar eser, ağaç dalları, üzüm engirleri ve bilhassa aşı sürgünleri zarar görür. Hava iyi iken birden bozar. Yağmur veya kar yağabilir. Türkmenlerin ' Karıyı Kazana Tıkan Fırtınası ' dedikleri bu gün için, Mahalli çevrelerde ' Havada bulut yok, Göstere' yi sel aldı ' tekellemesi söylenir.
BAĞLARA GÖÇME ZAMANI:
28 MAYIS- 28 HAZİRAN
Rumi 15 Mayıs ile 15 Haziran arasında bağcılar şehire mafracı kayıp bağa göçerler.
GÜN DÖNÜMÜ:
22-25 HAZİRAN
Rumi Haziran' ın 9-12. günlerine rastlayan zamandır. Güneşin ' Seretan ' (Yengeç) burcuna girdiği bu günde çok şiddetli yağmurlar yağar, sel seylan olur. Bazen de kırcı yağabilir.
YANAR:
1-8 AĞUSTOS
Rumi Temmuz' un 19-26. günleri arasındadır. Senenin en sıcak günleridir. Takvimlerde ' Eyyam-ı Bahur ' (çok sıcak günler) olarak geçer. Kumsal bağlarda yalın ayak gezilemez. Yanar günlerine kadar sıcak olursa arkasından gelen kışında o derecede soğuk olacağına inanılır. Bu günlerde derede, ırmakta veya göllerde yıkanmak uğursuzluk sayılır. Ayrıca yıkananların vücutlarında alaca benekler oluşur.
ÇIRA:
31 AĞUSTOS
Rumi Ağustos'un (Ab.) 18. günüdür. Bu günlerde üzümler olgunlaşır. Takriben bir hafta sonra bağ bozulur. 15 gün sonrada cevizler çırpılır. Bu günden sonra geceleri havalar serinlemeye başlar bağcılar şehire inmeye başlarlar ufak tefek fırtınalar olur. Bazen yağmur yağabilir. Çiftçiler bu aya ' Sağır Ay ' derler. Çıra, yazla güzün ortak günleridir.
' Çıra yanmayınca ceviz mi kavlar, ciğer yanmayınca gözler mi ağlar '
Çıra kelimesinin eskiden Kayserili Hıristiyanların Erciyes eteklerine ve Ali Dağı' na çıkarak çıra yakıp ayin yapmalarından kaldığını söyleyenler vardır. Rumlar' da bu günde ' Yuvanis Bodurumus ' ismi ile Hazreti Yahya' yı anmaktadırlar.
KÜÇÜK MİHR-CAN (Mihrigan) :
7-8 EYLÜL
Farsça sonbahar anlamına gelir. Eski İranlılar' ın iki büyük bayramından birisinin adı olup, yedinci güneş ayının onaltıncı gününe rastlar. Altı gün devam eder. Feridun' un Dahhak' ı yendiği gündür. Çıradan bir hafta sonraki sayılı gündür. Bir-İki gün devam eder. Yazın son fırtınasıdır. Soğuk rüzgarlar eser. Patlıcan, domates ve bostanları soğuk alır. Sabahları çığ düşer, sis olur. Elmalar bu günlerde toplanır. Mihrican soğukları henüz kış ortamına girmeye hazırlıklı olmayan halkı birden etkilediğinden türkülere bile girmiştir.
Hizmeti der güzel sevmek sevaptır
Akil isen düşünerek cevap ver
Düşün, evvel-ahir yerin türaptır
Bir gün olur Mihrican' a uğrarsın
Aslın bir menidir mağrurlanmak nene
Senden evvelki gelenleri dinle
Mağrurlanma hüsn-i cemaline
Bir gün olur Mihrican' a uğrarsın.
BÜYÜK MİHR-CAN (Mihrigan) :
15 EYLÜL
Küçükten bir hafta sonra başlar güzün ilk haftasıdır. Güneş Mizan (Terazi) burcuna girer.
HAÇ:
22 EYLÜL
Büyük Mihrican' dan bir hafta sonra gelen fırtınalı bir gündür. Bağcılar bu günlerde bağdan şehire göçerler. Devamsız soğuk yapar. ' Kestane Karası ve Turna Geçimi ' fırtınaları bu günlerde olur.
PASTIRMA YAZI:
13 EYLÜL-13 EKİM
Eski takvime göre Rumi Eylül ve 1. Teşrin aylarındaki günlerdir. Havalar ısınır. Bu sebeple bu günlere ' Fukara Yazı ' da denir. Henüz mangallar yanmaz.
KOÇ KATIMI:
22-24 EYLÜL
Genellikle Rumi 15 Eylül' den sonra Koç Katımı yapılmakla beraber, 150 gün süren gebelik sonunda kuzulama günü ' Mart 9 ' soğuğundan sonraya rastlamak için Rumi 9-11 Teşrin-i Evvel günlerinde uygulanır.
AĞAÇ BUDAMASI YAPILMAYAN GÜNLER:
13 KASIM
13 Kasım' dan 58 gün evvelden başlayarak 58 gün sonraya kadar budama yapılmaz.
AĞAÇLARIN SUYUNUN ÇEKİLMESİ:
27 KASIM
Rumi 14 Teşrin-i Sani gününden itibaren ağaçların suları çekilir ve bu günden itibaren ağaç fidesi dikilebilir, nakil yapılabilir.
PASTIRMA SICAĞI:
ARALIK AYININ İLK VE İKİNCİ HAFTASI
II. Teşrin-i nin son haftası ile I. Kanun' un ilk haftası arasındaki günlerdir. Hava sıcaklığı gündüzleri 15 dereceyi geçer. Pastırmalar bu günlerde kurutulur.
GÜN DÖNÜMÜ:
23 ARALIK
Kara kışta yani, I. Kanun' un, onuna rastlar. Güneş ' Cedy ' (oğlak) burcuna girer. Yağmur hatta kar yağar, soğuk artar sabahları don ve buzlanma olur. Hamsin başlangıcıdır. (50 günlük başlangıcı)
YANARIN YAMACI:
1- 9 ŞUBAT
Rumi II. Kanun' un 19-26. günleri arasındaki zamandır. Kışın en soğuk günleridir. Bu günlerde hamama gidilmez. Gidenlerin ciltlerinde alaca lekeler olabilir. Burç olarak ' Hamsin ' bitimidir. Yani 50 günlük kışın sonudur.
LEYLEKLER:
Şubat sonlarında gelirler, Ağustos sonlarına kadar kalırlar.
ÖRDEKLER:
Şubat' tan itibaren gelirler 18 Eylül' e kadar kalırlar.
KIRLANGIÇ VE EBABİLLER:
Mart sonlarında gelirler Ağustos sonuna kadar kalırlar.
Nesli giderek tükenen temiz yüreklerden. 196o’lı yılların sonlarına doğru Almanya’nın Erciyes havasına müsait bir mekanında doğduğu tahmin ediliyor. Rivayete göre okuma yazmayı ilkokulda öğrenmiş. Kuzey Kafkasya kökenli bir ailenin çocuğu. Müslüman. 1983'ten itibaren Halka Işık, Yenidevir, Zaman, Andırın Postası, İkindiyazıları, Belde, Çete, Birey, Genç Dost, Yerliler, Merhaba, Yeni Şafak, Milli Gazete, Alperen gibi gazete ve dergilerde yazıları / şiirleri çıktı. Gökhan Özcan'la beraber kurucu genel yayın yönetmenliğini yaptığı haftalık Gerçek Hayat dergisinin yazar kadrosunda. IHH (İnsan Hak ve Hürriyetleri ve İnsani Yardım Vakfı) mensubu. Evli. Ayşe isminde bir kızı var. Adam gibi adam. Şiir yazıyor amma illa şiir tadında yaşıyor. Kâh burada burnunuzun dibinde kâh dünyanın ücra bir mekanında mazlumlarla beraber. Ağlamakla gülmek arasında gidip gelen gözleri arasında hep hüzün ve bitmek tükenmek bilmeyen mücadele azmi var. Onu herkes seviyor, o da herkesi. Werner Hügo, asri zamanların bir münzevisi, harbi ve delikanlı.