Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Kanikey Kansu
Kanikey Kansu

SEVDADAN KAÇANLARIN YÜZLERİ AYNI RENKTİR... 'KAHPERENGİ...'

  • şu an ne dinliyorum05.09.2008 - 02:38

    Kendimi dinlemekten sıkıldım,kendimi bir yabancıdan dinliyorum demek.Yabancı: Yiğit tekin...Onun da yabancısı Selim Temo...


    Onbir Meridyende Sürgün Keder ve İbrişim


    şiirin İstanbul’una giderken
    on bir meridyende sürgün, keder ve ibrişim

    gecenin sır olduğu camlarda
    Mavi Tren uykusu
    yorgun yana sır değil aksimizin
    iyi bakarsan
    en önde kavaklar

    bir kadını anneme benzetirim
    sabaha karşı üstümü örter
    sabaha karşı Gevaş olaydı keşke

    zeytuniye kesmiş bir çift kederle
    siyah ibriğim kemerlerden
    doğuya doğru gidersen
    belki de Batman
    yarına yetişecekmiş telaşıyla sisli
    bir kontranın elinde yeni kırılmış bir dal
    ve baygın petrol kokusu her akşam
    bıttım kavuran çarşılar
    ve faili meçhuller, evladiyelik!

    ve zencefil derim en fazla Diyarbekir
    ve melamin şeker kaseleri
    çocuklar ilik oynar surlarında

    Kızıltepe tarlaları evin bağlarken
    Dicle yatağına dönüyor
    kumlanmaya dinmiş aks-i suda
    ayakları nemlenen şehirli kızın romantizmi
    yapay ve yüzü kadar beyazdır
    köylüler süt sağarken akşamına

    kirli yeşil bir geceye benzer Kurtalan
    bebekler sıtmaya açar gözlerini
    ötesine tren gitmez bu yüzden!

    en akşam-üstü Adil cevaz!
    Erciş’in bir avaz yankısında
    netsen sığmaz nazarına
    Van Gölü evde unutulmuş bir denizdir
    Van Gölü anasından ayrı, sahipsiz
    Hasan Bildirici öykülerinde dingin, saydamsı
    hava raporlarında mutedil dalgalı
    karnında feribot gezdirir

    katarlar yorulur Tatvan çıkışında
    içmeler ekşi ve soğuk kaynarken
    bilmem ki yol İran’a mıdır?

    Suruç’ta bir gündüz düşü
    alır kızların elini kirmenden
    bir serap doğrulur yağmur yağdı mı
    usulca uzansan Karacadağ
    sıvasız evlerin eyvanından
    höykürdükçe çoğalır bulutlar
    gölgelir kuzeyden güneye Mardin Eşiği
    yine de Nusaybin deme
    ne olur, sızıyor yaramdan

    yol kıyısına atılmış ceset gibi Ergani
    yenikliğin kavrukluğunda yeşerir Siverek
    ve fakat Silvan diyemem, ağlarım; çocukluğumun başkenti!

    “Bitlis’te beş minare”
    bilemezsin nasıl geçerim Başkale’den
    bilemezsin nasıl ağlarım
    ah canan mısın Şemdinli
    ne kaçak geçtim üstünden
    şimdi Bingöl’de güneşe bakarak
    Malazgirt ovasından koyun peynirini
    karıncalı sesimde aşk ilanlarımı
    ve o mahcup Garzan Çayı’na değen ayaklarımı
    Lice’nin taranmış bir kahvesinde
    esmer alınlı bir ihtiyara dersem
    az doğrulup Mutki tütününden sararız, biliyorum
    kötü kaynamış kemiklerimiz sızlarken

    ben on bir meridyeni sevmekten men
    dilimde kurşun bukağı, ölüm
    buhurlar içinde bir Digor sabahı

    bir eksiklik omzunda
    kaçakçı yetimleri gibi Dersim
    ve Seyit sakallarıyla Rızo
    şu giden hangimizin Besê’si?
    hangimiz sivil bir aşkın kıyısında değiliz?
    hangimizin bağımsız gök yüzü?
    gecikmiş kırlangıçlar gibi deliyim
    boşuna uslandırmayın beni!

    Berivan serini bir Cizre ikindisinde
    Mem û Zin hasretine banacak
    Reşkotan bulguru olaydı keşke!

    mutlak bir yarın ayırdım kendime
    dağlarımdan damıtarak
    ve yaralıyım Bagok kadar
    a a h, diyorum; şu karanlık!
    şu bahtım renginde utanç atmosferi:
    hiçbir gelecek paklamaz seni!

    ellerim bir kaşığın yörüngesinde
    geç doğmuş çocuk acemiliğinde
    ve tasasında dul kalmış taze gelinin

    zeytuniye kesmiş kederlerde
    on bir meridyen gibi hareler
    her meridyeninde ölüm
    her haresinde yangın
    (kasten süsü verilmiş)
    sürülen halkım geçiyor içinden
    iyi bakarsan en önde kavaklar
    ve tüten yangınların isi
    dağlanmış kemerler gibi
    bir çift siyah ibrişim

    gecikmiş yağmurlardan geliyorum
    epey ağladım sayılır
    epey buhurdan ve yataklık

    gönlüm köklerimi saldığım
    cismim yapraklarımı açtığım yerdedir
    ben
    dağları taşıyorum sırtımda
    ondan böyle pek!

    on bir meridyende sürgün, keder ve ibrişim
    on bir meridyende dinmeyen serhıldana
    bütün sesimi vermişim!

  • ayraç kullanmak yerine kitabın köşesini kıvırmak04.08.2008 - 01:14

    Kitabın bundan şikayetçi olacağını sanmıyorum :) Okuyucuyla kitap arasında tatlı-sert bir iletişim.Önce okuyucu kitabın kulağını büker,sonra kitap okuyucununkini...Bu silsile böyle gider... :)

  • intihar14.08.2007 - 04:30

    İntihar, kişinin kendine merhamet etmesidir... yine de Allah kadar merhametli olamazsınız.

  • leyla10.09.2006 - 20:57

    Leyla olmak hoştur amma
    Mecnun olmak başkadır başkaaa...
    Yaren olmak hoştur amma
    Sadık olmak başkadır başka...(A)

  • bacım04.09.2006 - 01:39

    'bana yarimi verin; gerisi anam,bacım...' sözündeki en kararlı ifade!

  • kadın01.09.2006 - 16:57

    'kadın bir kere giderse,bir daha dönmez' der şair...(anlayana)

  • insan01.09.2006 - 14:50

    insanız...
    pek şerefli varlığız deyip
    övünmemiz haksız...
    atalarımız elma çaldı cenneten
    biz o hırsızların çocuklarıyız...

  • Hisarbuselik24.08.2006 - 03:04

    Herkes kaderindekini yaşıyor...Çetin'in kaderi filmin son sahnesinde bir izmaritin direği geçip geçememesiyle alakalıydı sanki...Bir arkadaş aracılığıyla sadece bir kaç bölümünü izledim.Etkilenmedim desem yalan olur.Fazlasıyla kaderci buldum bu diziyi.Yine de güzeldi diyebilirim.Beni yine en çok etkileyen sahne Çetin'in eşine 'keşke seni sevebilsem' deyişiydi.Seven için duyulduğunda yumruk etkisi yapan bir itiraf...Hisarbuselik bende bir acıyı çağrıştırıyor.Başkasının acısı bazen bizde yara olur ya...onun kabuğunu taşır gibiyim şimdi ne zaman bu filmden bahis geçse...

  • Yedi Numara29.06.2006 - 01:24

    Bütün bölümlerini izledim.Anadolu insanın masumiyeti; kent insanın iyi kötü yönleri...Bir dizi ancak bu kadar güzel olabilir...Bir tek karesini bile kaçırdığım zaman üzülüyordum.Keşke uzatılsaydı demeyeceğim.Tadında bıraktılar.Hepsi çok başarılı...Okullu olmanın ayrıcalığını ve asaletini gösterdiler.Kadroları hiç televolede çıkmıyor ama halk onlara bayılıyor...