Kapitalizmin En Yüksek Aşaması Emperyalizm V.i. Lenin Sosyalist Teori Kitaplığı Dizisi; “Tekeller, oligarşi, özgürlük tutkusu yerine egemenlik tutkusu, giderek artan sayıda küçük veya güçsüz ulusun, en zengin ve en güçlü birkaç ulus tarafından sömürülmesi; bütün bunlar, emperyalizmin, onu asalak ve çürümeye yüz tutmuş kapitalizm olarak tanımlamamıza neden olan özelliklerini yaratmıştır. Burjuvazisinin, sermaye ihracı gelirleriyle ve “kupon keserek” giderek artan ölçüde yaşadığı “rantiye devletin”, tefeci devletin kuruluşu, emperyalizmin gün geçtikçe ete kemiğe bürünen bir eğilimi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu çürüme eğiliminin, kapitalizmin hızla büyümesini dıştaladığına inanmak bir hata olur; durum kesinlikle böyle değildir. Emperyalizm çağında belirli sanayi dalları, burjuvazinin belirli tabakaları ve belirli ülkeler, bu eğilimlerden kâh birini, kâh ötekini, şu ya da bu ölçüde gösterir. Genel olarak kapitalizm, geçmişe göre çok daha hızlı büyür. Fakat bu büyüme, yalnızca genelde giderek bir dengesizlik kazanmakla kalmamaktadır. Bu dengesizlik, sermaye gücü en yüksek ülkelerin (İngiltere) çürümesinde kendisini özellikle gösterir.”
eskiyi çürüyeni,geri olan yapıyı daha ileri bir tarzda asmaya çalışan ömrünü doldurmuş toplumsal ve politik sistemi yenisiyle- değiştirmeye çalışan bunun için nesnel yapıya uygun program politik eylem hattı belirleyen kişi ve hareketlere devrimci denir..k.marks derki tarihin lokomotifi, tarihi ilerleten güç devrimlerdir. yitik bir ülkeyi korumak değil,yeniden kurulacak bir üleyi aşkla örmeye benzer devrimci olmak
otoritesiz yasayacagimizida kim çıkardı, kapitalizme ve fasizme karşı proleterya diktatörlüğü bayrağını dalgalandırmadan, demekki, bu ülkeyi terketmesi gerekenler bu vatanın gerçek sahipleri degil, bu ülkede sosyalizmi kuracak, renk renk çiçek bahçesini oluşturacak emek ve demokrasi güçleri değil, bir avuç sömürücü ve faşistlerdir, ya sev ya terket,biz sizede insanlığı ve sevmeyi öğretecegiz
emperyalizmin bir sistem olarak çöktükten sonra yerine geçecek sosyalizmin yıkıntıları üstünde yükseleeği mali sermayenin ve tekellerin egemenlik çağı,
Lenin emperyalizmi can çekişen kapitalizm diye niteledi. Niçin Çünkü emperyalizm, kapitalizmin çelişkilerini, onun ötesinde devrimin başladığı en yüksek seviyeye, en uç sınıra vardırır da ondan. Bu çelişkiler arasında en önemlileri olarak görülmesi gereken üç çelişki vardır. Birinci çelişki, emek ile sermaye arasındaki çelişkidir. Emperyalizm, sanayi ülkelerinde, tekelci tröst ve birliklerin, bankaların ve mali oligarşinin mutlak egemenliği demektir. Bu mutlak egemenliğe karşı mücadelede işçi sınıfının alışılmış yöntemlerinin sendikalar ve kooperatifler, parlamenter partiler ve parlamenter mücadele tamamıyla yetersiz kaldığı görülmüştür. Ya kendini sermayenin insafına terkedeceksin, eskisi gibi sürüneceksin ve gittikçe batacaksın, ya da yeni bir silaha sarılacaksın.. işte emperyalizmin proletaryanın muazzam kitleleri önüne koyduğu alternatif budur. Emperyalizm işçi snıfını devrime götürür. İkinci çelişki, hammadde kaynaklarını, yabancı toprakları ele geçirme uğruna mücadele eden çeşitli mali gruplar ve emperyalist güçler arasındaki çelişkidir. Emperyalizm, hammadde kaynaklarına sermaye ihracıdır, bu hammadde kaynaklarının tekelci sahipliği için çılgınca mücadeledir, halihazırda paylaşılmış olan dünyanın yeniden paylaşılması uğruna mücadeledir, ellerine geçirmiş olduklarına kene gibi sarılan eski grup ve güçlere karşı, kendilerine 'güneşin altında bir yer' edinmek isteyen yeni mali gruplar ve güçler tarafından özellikle kıyasıya yürütülen bir mücadeledir. Çeşitli kapitalist gruplar arasındaki bu çılgınca mücadelenin dikkate değer yanı, bu mücadelenin emperyalist savaşları, başkalarının topraklarını fethetmek için yapılan savaşları kaçınılmaz bir unsur olarak içermesidir. Bu husus ise, emperyalistlerin birbirlerini karşılıklı olarak zayıflatmasına, genel olarak kapitalizmin pozisyonunun zayıflamasına, proleter devrim saatinin yakınlaşmasına ve bu devrimin pratik bir zorunluluk haline gelmesine yol açması bakımından dikkate değerdir. Üçüncü çelişki, bir avuç hakim,uygar ulus ile dünyanın yüzlerce milyon sömürge ve bağımlı halkları arasındaki çelişkidir. Emperyalizm, muazzam sömürgelerde ve bağımlı ülkelerde yaşayan, sayıları yüzlerce milyona varan halkların en utanmazca sömürülmesi ve onlara en insanlık dışı zulüm demektir. Bu sömürünün ve bu zulmün amacı, aşırı kâr* sızdırmaktır. Fakat emperyalizm, bu ülkeleri sömürürken, buralarda demiryolları, fabrikalar ve işletmeler inşa etmek, sanayi ve ticaret merkezleri kurmak zorundadır. Bir proletarya sınıfının ortaya çıkması, yerli aydınların oluşması, milli öz bilincin uyanması, kurtuluş hareketinin güçlenmesi bunlar bu politikanın kaçınılmaz sonuçlarıdır. Devrimci hareketin istisnasız tüm sömürgelerde ve bağımlı ülkelerde güçlenmesi bu olguyu açıkça kanıtlamaktadır. bu husus proletarya açısından, sömürgeleri ve bağımlı ülkeleri emperyalizmin yedeklerinden, proleter devrimin yedeklerine dönüştürerek kapitalizmin mevzilerini kökünden mayınladığı için önemlidir.
Bazı kişiler, marksizmin ve anarşizmin aynı ilkelere dayandığını ve aralarındaki anlaşmazlıkların yalnızca taktiklere ilişkin olduğunu sanırlar, öyle ki, bu kişilerin görüşüne göre, bir eğilimi diğerinin karşısına çıkartmak yanlıştır. . Mesele şudur ki, marksizm ve anarşizm, her ikisi de, mücadele arenasına sosyalizm bayrağı altında girmelerine rağmen, bütünüyle farklı ilkeler üzerine kurulmuşlardır. Anarşizmin temel taşı, bireydir. Anarşizmin öğretilerine göre, bireyinkurtuluşu, yığınların,kolektif vücudun kurtuluşunun baş koşuludur. Anarşizmin öğretilerine göre, birey kurtulmadıkça, yığınların kurtulması olanaksızdır. Buna uygun olarak, sloganı, 'Her şey birey için'dir. Oysa marksizmin temel taşı yığınlardır. Marksizmin öğretilerine göre, yığınların kurtuluşu, bireyin kurtuluşunun baş koşuludur. Yani, marksizmin öğretilerine göre, yığınlar kurtulmadıkça, bireyin kurtulması olanaksızdır. Buna uygun olarak, sloganı,Her şey yığınlar içindir. Açıktır ki, burada, sadece taktikler üzerine anlaşmazlık değil, biri diğerini reddeden iki ilke bulunmaktadır.
Troçki dünya nesnelliğindeki olayları görmezden gelip hayaller peşinde koşmuş ve bunun bedelini ödemiştir.Örnek mi.Sosyalist devrimin ilk kalkınma hamlesinden sonra devlet aygıtının parçalanmasını ve sınıfların tamemen ortadan kaldırılmasını savunmuştur.Böyle bi şey mümkün değildi.Çünkü karşında devlet aygıtını çok etkili biçimde kullanan kapitalist blok var Ve sosyalist devlet bu noktada çok büyük rol oynamaktadır.Sovyetlerde sınıfların tamamen ortadan kalkması pratikte mümkün olmayan bir şeydir.Çünkü sovyetler de yaşanan komünizm değil proletreya diktatörlüğüdür.Troçki son yıllarında o kadar saçma sapan şeyler söyledi ki.Bunlardan birisi de ikinci dünya avaşında sovyetlerin yenilmesinin sosyalizm için faydalı olacağını savunmasıydı.Hatırlayın sosyalist blok çöktüğünde buna en çok sevinenlerin başında kapitalistlerle birlikte troçkistler geliyordu.Bunun için troçkizm sovyetlere ve staline yöneltilen haksız suçlamalar konusunda kapitalizmin elinde bir oyuncak ve argüman haline gelmiştir.Sosyalistler bu noktadan hareketle troçki yi değil stalin i ve sovyetleri sahiplenmelidir.
gerek burjuvazinin gerekse de trockistlerin stalinizm olarak adlandirdiklari sey; gercekte leninizmin ta kendisidir. stalin lenin'in iyi bir ögrencisidir. iyi bir ml'dir. leninizm yaninda, stalinizm diye bir ögreti yoktur. isci sinifinin biliminin adi ml'dir. burjuvazinin stalingrad kaynakli kuyruk acisi vardir. Trockistlerin ise SKP(B) icinde yürüyen ideolojik mücadeleyi kaybetmis olma acisi vardir. acilar taraftarlari, stalin'e saldiri, karalama, demogoji alaninda birlestiriyor.
hayır hitler ölümünden dahada çok yargılanmaktan, devrimci partizanların eline geçmekten korktu,, ve o korkuyla intihar etti,,sonuç faşizme ölüm tek yol devrim
Kapitalizmin En Yüksek Aşaması Emperyalizm
V.i. Lenin Sosyalist Teori Kitaplığı Dizisi;
“Tekeller, oligarşi, özgürlük tutkusu yerine egemenlik tutkusu, giderek artan sayıda küçük veya güçsüz ulusun, en zengin ve en güçlü birkaç ulus tarafından sömürülmesi; bütün bunlar, emperyalizmin, onu asalak ve çürümeye yüz tutmuş kapitalizm olarak tanımlamamıza neden olan özelliklerini yaratmıştır. Burjuvazisinin, sermaye ihracı gelirleriyle ve “kupon keserek” giderek artan ölçüde yaşadığı “rantiye devletin”, tefeci devletin kuruluşu, emperyalizmin gün geçtikçe ete kemiğe bürünen bir eğilimi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu çürüme eğiliminin, kapitalizmin hızla büyümesini dıştaladığına inanmak bir hata olur; durum kesinlikle böyle değildir. Emperyalizm çağında belirli sanayi dalları, burjuvazinin belirli tabakaları ve belirli ülkeler, bu eğilimlerden kâh birini, kâh ötekini, şu ya da bu ölçüde gösterir. Genel olarak kapitalizm, geçmişe göre çok daha hızlı büyür. Fakat bu büyüme, yalnızca genelde giderek bir dengesizlik kazanmakla kalmamaktadır. Bu dengesizlik, sermaye gücü en yüksek ülkelerin (İngiltere) çürümesinde kendisini özellikle gösterir.”
eskiyi çürüyeni,geri olan yapıyı daha ileri bir tarzda asmaya çalışan ömrünü doldurmuş toplumsal ve politik sistemi yenisiyle- değiştirmeye çalışan bunun için nesnel yapıya uygun program politik eylem hattı belirleyen kişi ve hareketlere devrimci denir..k.marks derki tarihin lokomotifi, tarihi ilerleten güç devrimlerdir. yitik bir ülkeyi korumak değil,yeniden kurulacak bir üleyi aşkla örmeye benzer devrimci olmak
şimdi herşey dolu dizgin şimdi herşey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi..yaşasın devrim yaşasın sosyalizm
otoritesiz yasayacagimizida kim çıkardı, kapitalizme ve fasizme karşı proleterya diktatörlüğü bayrağını dalgalandırmadan, demekki, bu ülkeyi terketmesi gerekenler bu vatanın gerçek sahipleri degil, bu ülkede sosyalizmi kuracak, renk renk çiçek bahçesini oluşturacak emek ve demokrasi güçleri değil, bir avuç sömürücü ve faşistlerdir, ya sev ya terket,biz sizede insanlığı ve sevmeyi öğretecegiz
emperyalizmin bir sistem olarak çöktükten sonra yerine geçecek sosyalizmin yıkıntıları üstünde yükseleeği mali sermayenin ve tekellerin egemenlik çağı,
Lenin emperyalizmi can çekişen kapitalizm diye niteledi. Niçin Çünkü emperyalizm, kapitalizmin çelişkilerini, onun ötesinde devrimin başladığı en yüksek seviyeye, en uç sınıra vardırır da ondan. Bu çelişkiler arasında en önemlileri olarak görülmesi gereken üç çelişki vardır.
Birinci çelişki, emek ile sermaye arasındaki çelişkidir. Emperyalizm, sanayi ülkelerinde, tekelci tröst ve birliklerin, bankaların ve mali oligarşinin mutlak egemenliği demektir. Bu mutlak egemenliğe karşı mücadelede işçi sınıfının alışılmış yöntemlerinin sendikalar ve kooperatifler, parlamenter partiler ve parlamenter mücadele tamamıyla yetersiz kaldığı görülmüştür. Ya kendini sermayenin insafına terkedeceksin, eskisi gibi sürüneceksin ve gittikçe batacaksın, ya da yeni bir silaha sarılacaksın.. işte emperyalizmin proletaryanın muazzam kitleleri önüne koyduğu alternatif budur. Emperyalizm işçi snıfını devrime götürür.
İkinci çelişki, hammadde kaynaklarını, yabancı toprakları ele geçirme uğruna mücadele eden çeşitli mali gruplar ve emperyalist güçler arasındaki çelişkidir. Emperyalizm, hammadde kaynaklarına sermaye ihracıdır, bu hammadde kaynaklarının tekelci sahipliği için çılgınca mücadeledir, halihazırda paylaşılmış olan dünyanın yeniden paylaşılması uğruna mücadeledir, ellerine geçirmiş olduklarına kene gibi sarılan eski grup ve güçlere karşı, kendilerine 'güneşin altında bir yer' edinmek isteyen yeni mali gruplar ve güçler tarafından özellikle kıyasıya yürütülen bir mücadeledir. Çeşitli kapitalist gruplar arasındaki bu çılgınca mücadelenin dikkate değer yanı, bu mücadelenin emperyalist savaşları, başkalarının topraklarını fethetmek için yapılan savaşları kaçınılmaz bir unsur olarak içermesidir. Bu husus ise, emperyalistlerin birbirlerini karşılıklı olarak zayıflatmasına, genel olarak kapitalizmin pozisyonunun zayıflamasına, proleter devrim saatinin yakınlaşmasına ve bu devrimin pratik bir zorunluluk haline gelmesine yol açması bakımından dikkate değerdir.
Üçüncü çelişki, bir avuç hakim,uygar ulus ile dünyanın yüzlerce milyon sömürge ve bağımlı halkları arasındaki çelişkidir. Emperyalizm, muazzam sömürgelerde ve bağımlı ülkelerde yaşayan, sayıları
yüzlerce milyona varan halkların en utanmazca sömürülmesi ve onlara en insanlık dışı zulüm demektir. Bu sömürünün ve bu zulmün amacı, aşırı kâr* sızdırmaktır. Fakat emperyalizm, bu ülkeleri sömürürken, buralarda demiryolları, fabrikalar ve işletmeler inşa etmek, sanayi ve ticaret merkezleri kurmak zorundadır. Bir proletarya sınıfının ortaya çıkması, yerli aydınların oluşması, milli öz bilincin uyanması, kurtuluş hareketinin güçlenmesi bunlar bu politikanın kaçınılmaz sonuçlarıdır. Devrimci hareketin istisnasız tüm sömürgelerde ve bağımlı ülkelerde güçlenmesi bu olguyu açıkça kanıtlamaktadır. bu husus proletarya açısından, sömürgeleri ve bağımlı ülkeleri emperyalizmin yedeklerinden, proleter devrimin yedeklerine dönüştürerek kapitalizmin mevzilerini kökünden mayınladığı için önemlidir.
Bazı kişiler, marksizmin ve anarşizmin aynı ilkelere dayandığını ve aralarındaki anlaşmazlıkların yalnızca taktiklere ilişkin olduğunu sanırlar, öyle ki, bu kişilerin görüşüne göre, bir eğilimi diğerinin karşısına çıkartmak yanlıştır.
.
Mesele şudur ki, marksizm ve anarşizm, her ikisi de, mücadele arenasına sosyalizm bayrağı altında girmelerine rağmen, bütünüyle farklı ilkeler üzerine kurulmuşlardır. Anarşizmin temel taşı, bireydir. Anarşizmin öğretilerine göre, bireyinkurtuluşu, yığınların,kolektif vücudun kurtuluşunun baş koşuludur. Anarşizmin öğretilerine göre, birey kurtulmadıkça, yığınların kurtulması olanaksızdır. Buna uygun olarak, sloganı, 'Her şey birey için'dir. Oysa marksizmin temel taşı yığınlardır. Marksizmin öğretilerine göre, yığınların kurtuluşu, bireyin kurtuluşunun baş koşuludur. Yani, marksizmin öğretilerine göre, yığınlar kurtulmadıkça, bireyin kurtulması olanaksızdır. Buna uygun olarak, sloganı,Her şey yığınlar içindir.
Açıktır ki, burada, sadece taktikler üzerine anlaşmazlık değil, biri diğerini reddeden iki ilke bulunmaktadır.
,
Troçki dünya nesnelliğindeki olayları görmezden gelip hayaller peşinde koşmuş ve bunun bedelini ödemiştir.Örnek mi.Sosyalist devrimin ilk kalkınma hamlesinden sonra devlet aygıtının parçalanmasını ve sınıfların tamemen ortadan kaldırılmasını savunmuştur.Böyle bi şey mümkün değildi.Çünkü karşında devlet aygıtını çok etkili biçimde kullanan kapitalist blok var Ve sosyalist devlet bu noktada çok büyük rol oynamaktadır.Sovyetlerde sınıfların tamamen ortadan kalkması pratikte mümkün olmayan bir şeydir.Çünkü sovyetler de yaşanan komünizm değil proletreya diktatörlüğüdür.Troçki son yıllarında o kadar saçma sapan şeyler söyledi ki.Bunlardan birisi de ikinci dünya avaşında sovyetlerin yenilmesinin sosyalizm için faydalı olacağını savunmasıydı.Hatırlayın sosyalist blok çöktüğünde buna en çok sevinenlerin başında kapitalistlerle birlikte troçkistler geliyordu.Bunun için troçkizm sovyetlere ve staline yöneltilen haksız suçlamalar konusunda kapitalizmin elinde bir oyuncak ve argüman haline gelmiştir.Sosyalistler bu noktadan hareketle troçki yi değil stalin i ve sovyetleri sahiplenmelidir.
gerek burjuvazinin gerekse de trockistlerin stalinizm olarak adlandirdiklari sey; gercekte leninizmin ta kendisidir. stalin lenin'in iyi bir ögrencisidir. iyi bir ml'dir. leninizm yaninda, stalinizm diye bir ögreti yoktur. isci sinifinin biliminin adi ml'dir.
burjuvazinin stalingrad kaynakli kuyruk acisi vardir. Trockistlerin ise SKP(B) icinde yürüyen ideolojik mücadeleyi kaybetmis olma acisi vardir. acilar taraftarlari, stalin'e saldiri, karalama, demogoji alaninda birlestiriyor.
hayır hitler ölümünden dahada çok yargılanmaktan, devrimci partizanların eline geçmekten korktu,, ve o korkuyla intihar etti,,sonuç faşizme ölüm tek yol devrim