Mezarlıklar... Oracıkta duran soğuk mermer taşın ve önündeki toprağın altında olan en sevdiğinse bile size bunu hissettiremeyen ruhsuzca kalakalmanıza sebebiyet veren mekân.
Her yerde sıra sıra taşlar ve insanlar var. İnsanlar geziyorlar bunların arasında, ara sıra birbirlerine bişeyler göstererek başlarını sallıyorlar sonra arkalarına bile dönüp bakmadan gidiyorlar...
Bir annenin çocuğunun mezar taşını öptüğünü gördüm ki yapabilecek bundan fazla bir şey yoktu, Orda oturup bir daha hiç kalkmak istemezmiş gibi bi hali vardı, insanlar baş salladılar yine, çok acıdır çocuğunu kaybetmek! öyledir evet, bir başkası daha başını salladı, uzaklaştılar sonra.
Mermerler hiçbirşey ifade etmez zaten, üstündeki isim çok tanıdıksa bile öylece bakakalıyorsun, inanılır bir şeymiş gibi gelmiyor. Yakılmak güzel olurdu dedirtiyor insana her defasında, arada insanlar gelip gidiyor ama sen hep gömülmüş duruyorsun ve bedenin çürüyor, kemiriliyor, bakteriler sarıyor etrafı, gelen giden buna yardımcı olamıyor, mermere bakıp ellerini açarak senin duyamayacağın, duysan da zaten anlamayacağın bir dilde bişeyler mırıldanıyor ve gidiyorlar...
Yapabilecekleri tek şey bu çünkü.
İşte burası bedene giydirilen son kılık...
Ruhumla birlikte bedenimi de özgür bırakmak istiyorum
Çocukmuşuz biz.. O, mısır saçlı, habire sümüğünü çeken afacan bir kız, ben dizleri yara içinde haşarı bi velet.. Dünyanın zillerine basıyoruz; o kaçıyor ben hep yakalanıyorum...
genellikle insan ömür boyu unutuluyordu orda. Bu hücre şaşılacak boyutlarıyla ayrılıyordu ötekilerden. Bir insanın ayakta duramayacağı kadar alçak, yatamayacağı kadar da dardı. Engelli bir durum almak, köşegen bir biçimde yaşamak gerekiyordu orda; uyku bir düşüş, uyanıklık ise bir çömelmeydi. Her Allahın günü bedeni uyuşturan o hareketsiz baskı altında mahkum suçlu olduğunu ve masumluğun keyifle gezinmek olduğunu öğreniyordu...
Mezarlıklar... Oracıkta duran soğuk mermer taşın ve önündeki toprağın altında olan en sevdiğinse bile size bunu hissettiremeyen ruhsuzca kalakalmanıza sebebiyet veren mekân.
Her yerde sıra sıra taşlar ve insanlar var. İnsanlar geziyorlar bunların arasında, ara sıra birbirlerine bişeyler göstererek başlarını sallıyorlar sonra arkalarına bile dönüp bakmadan gidiyorlar...
Bir annenin çocuğunun mezar taşını öptüğünü gördüm ki yapabilecek bundan fazla bir şey yoktu, Orda oturup bir daha hiç kalkmak istemezmiş gibi bi hali vardı, insanlar baş salladılar yine, çok acıdır çocuğunu kaybetmek! öyledir evet, bir başkası daha başını salladı, uzaklaştılar sonra.
Mermerler hiçbirşey ifade etmez zaten, üstündeki isim çok tanıdıksa bile öylece bakakalıyorsun, inanılır bir şeymiş gibi gelmiyor. Yakılmak güzel olurdu dedirtiyor insana her defasında, arada insanlar gelip gidiyor ama sen hep gömülmüş duruyorsun ve bedenin çürüyor, kemiriliyor, bakteriler sarıyor etrafı, gelen giden buna yardımcı olamıyor, mermere bakıp ellerini açarak senin duyamayacağın, duysan da zaten anlamayacağın bir dilde bişeyler mırıldanıyor ve gidiyorlar...
Yapabilecekleri tek şey bu çünkü.
İşte burası bedene giydirilen son kılık...
Ruhumla birlikte bedenimi de özgür bırakmak istiyorum
Çocukmuşuz biz.. O, mısır saçlı, habire sümüğünü çeken afacan bir kız, ben dizleri yara içinde haşarı bi velet.. Dünyanın zillerine basıyoruz; o kaçıyor ben hep yakalanıyorum...
Tamburi Hacı Arif Bey - peşrev
Aşk kaç büyümden,
Aşk dön ölümden,
Aşk bir sebepten,
Gel gir dünyama.
genellikle insan ömür boyu unutuluyordu orda. Bu hücre şaşılacak boyutlarıyla ayrılıyordu ötekilerden. Bir insanın ayakta duramayacağı kadar alçak, yatamayacağı kadar da dardı. Engelli bir durum almak, köşegen bir biçimde yaşamak gerekiyordu orda; uyku bir düşüş, uyanıklık ise bir çömelmeydi. Her Allahın günü bedeni uyuşturan o hareketsiz baskı altında mahkum suçlu olduğunu ve masumluğun keyifle gezinmek olduğunu öğreniyordu...
- ne içersin?
- çay
- bu ne lan
- kahve
- çay istedim ya
- çay biraz yaşlıydı, şekersiz iç işte
Welcome to the hotel california
Such a lovely place
Such a lovely face
Zuhal Olcay
Hırçın
ne fark eder, bir yalan eksik bir yalan fazla nasılsa döner dünya