Ardından yine bir tenhalık çöker yüzüne. Oğlunu savaşta kaybetmiş bir babanın gözlerine çöken hüzün gibi kederini yalnızca kendinin hissettiği, kimseye söyleyemediği, o ketum yalnızlık hissi... Bu alışıldık döngü yüzlerce yıldır böyle cereyan eder bu kentin bedeninde. Her baharda biraz daha gençleştirip her kışta biraz daha yaşlandırır.
O vakit hoyrat bir nara yankılanır ovalarda. Sivas boydan boya yeşil bir libas giyer. Bütün coğrafyası yeşile keser ki keyfine değme gitsin. Kızılırmak kan değil merhem niyetine akar baharda Sivas’ın yaralarından. Derken oğulları ve kızları çıkagelir gurbet ellerden, akın akın, gürül gürül çağıldayarak. Sivas onların sesini duyar da bir düğün evine döner telli duvaklı.
Kış, kolay kolay da terk etmez Sivas’ın hanesini. “Koç karı, karakış, zemheri, gücük, kocakarı soğukları, mart dokuzu, abrul beşi” derken bakarsın uzamış gitmiş. Uzamış gitmiş de bir mevsimin içinde bir ömür geçmiş.
Gittikçe yükselen haller içindeyim
İnsandan örülmüş duvarlar içindeyim...
Öfke yangınlarından kurtulsan
Kendi kıyılarına yakın bir yerde
Toz pembenin üstüne bassan
Gök mavinin altında uzansan...
Hadi beni yine sev
Beni deli deli sev
Beni yine yine yeni yeni
Yine yeni yeniden sev...
Çay, daha fazla istemiyorum ben.
Lanet rakamdır...
Ben de bilmiyorum...
Çoğaldı, çoğaldı anılar
Ardından yine bir tenhalık çöker yüzüne. Oğlunu savaşta kaybetmiş bir babanın gözlerine çöken hüzün gibi kederini yalnızca kendinin hissettiği, kimseye söyleyemediği, o ketum yalnızlık hissi... Bu alışıldık döngü yüzlerce yıldır böyle cereyan eder bu kentin bedeninde. Her baharda biraz daha gençleştirip her kışta biraz daha yaşlandırır.
O vakit hoyrat bir nara yankılanır ovalarda. Sivas boydan boya yeşil bir libas giyer. Bütün coğrafyası yeşile keser ki keyfine değme gitsin. Kızılırmak kan değil merhem niyetine akar baharda Sivas’ın yaralarından. Derken oğulları ve kızları çıkagelir gurbet ellerden, akın akın, gürül gürül çağıldayarak. Sivas onların sesini duyar da bir düğün evine döner telli duvaklı.
Kış, kolay kolay da terk etmez Sivas’ın hanesini. “Koç karı, karakış, zemheri, gücük, kocakarı soğukları, mart dokuzu, abrul beşi” derken bakarsın uzamış gitmiş. Uzamış gitmiş de bir mevsimin içinde bir ömür geçmiş.