annesinin başı örtülü, mazbut hali bu.ruspuları fena rahatsız eder.tamam yanımdaki annem ama ben,pearcingmle,yırtık kotumla,düşük bel ve g-stringimle annemden çok farklıyım havası estirirler.afferim kızım,farkını anladık ama önce şu annenden içtiğin sütü midene uzatacağımız hortumla burnundan bir çıkaralım,sonrada belindeki kılları ve göbeğindeki pamukları alalım(pis şey)
not: bu çocuklar nasıl bir kültürel erozyona uğratıldı felan demeyip,direk dalasım geliyor
her platformda babasını aşağılayıp,bütün açmazları kuşak farkına havale eden hayvanlardır:
baba: oğlum,dedeni ziyaret etsen,vefa…
oğul: baba zamanım yok,hiçbir şey eskisi gibi değil,kuşak farkından anlayamıyorsun.
kuşak kulağına girsin it herif.zamanı yokmuş,duyanda şirket ceo’su zanneder,internette 6 saat sörf yapan babası sanki…efendim,bu hayvanların kalçalarında nar çubuğu darbesiyle işlenmiş dekoratif figürler çok şık durur.
not: bu çocuklar nasıl bir kültürel erozyona uğratıldı felan demeyip,direk dalasım geliyor.
değersizliklerin,değer kabul edildiği hırsızlığın,dolandırıcılığın,rüşvetin iş bilmek,namuslu ve dürüst bir yaşam tarzı seçenlerin saf,salak yaftalarının yapıştırıldığı, dönemin ruhunu en iyi ifade eden cümlelerdendir.
not: kirlenme her yere akseder,memurlar işini bildide, esnaf,işçi vs. temizmi kaldı? sallamayın.
bütün doğa,hüznün farklı tonlarına bürünür. mavi gök,kurşuni bir hal alıp yer,yer siyaha dönerken,güneş azalan gücüyle, yorgun bir şekilde yeryüzüne ulaşmaya çalışır…denizin eski debdebesi kalmamıştır,asude bir hal alıp,sürekli küçük çiçeklemeler üretir.akköpükleri taşıyan dalgalar, usulca kumsalı yalayıp,geri dönerler... ağaçlardan dökülen yapraklar,rüzgar eşliğinde yer değiştirirek,ortama garip bir sessizlik ve yalnızlık duygusu salar…
doğadaki bu değişimler ruhuma yansır. içimi kara bir hüzün kaplar. ne kadar karşı koymaya çalışssamda,baş edemem.hüznün kollarına bırakırım kendimi.olur olmaz şeyler düşünmeye başlarım,nasıl olduğunu anlayamadığım tutku yüklü bir özlem gelip, boğazıma yapışır,neyi-kimi özlediğimi bilmeden çıldırasıya özlerim.saçmalama,deyip sakinleşirim.özlem duygusuyla baş ettiğimi düşündüğüm an, esen rüzgarla içim ürperir, ruhuma yalnızlığımı fısıldar,yarım kalan aşklarım düşer aklıma, hüznüm katmerlenir. yerimde duramayıp, amok koşucuları gibi arkamda küçük çaplı bir toz bulutu oluşturarak, dağlara doğru koşmaya başlarım. nefesim kesilir,küçük bir limon ağacının dibine uzanıp,nabız atışlarımı dinlerim. limon kokusu aklımı başımdan alır, bitmiş aşklarım düşer aklıma,taş kesilip,susarım.her şey hüzün yüklü,biraz içip kendime gelmeliyim...gevşiyorum. hiçbir şey düşünmemeye çalışıyorum,ne mümkün,bu seferde hayali aşklar kurguluyorum! kimi-neyi istiyorum? dellendim,kesin dellendim.sızıyorum,gecenin kör saatinde yataktan fırlayıp,yalnızlığımla yüzleşmeye çalışıyorum,zor oluyor.uzaktan bekçi düdüklerinin kesik kesik sesleri geliyor,güneyden bir yıldız hızla torosların zirvesine kayıp,sönüyor.eylül gecesinin hüznünü yırtacak bir mesaj olup olmadığını kontrol etmek için cep telefonuma bakıyorum…gün ağarıyor..bir boşvermişlik saplanıyor,akışına bırak,zorlama,diyor…
eylül,edilgen,karamsar bir ruh haliyle geçiyor.usuma turgut uyar’ın nefis dizeleri geliyor:
“tavrım bir şeyi bulup coşmaktır
sonbahar geldi hüzün …
sevgim acıyor
kimi sevsem
kim beni sevse…”
not: içimden bir ses”ne yazıyorsun”diyor.”eylül’ü”diyorum.”kırık,dökük duygularını,klişeleşmiş kelimelerle terennüm edip durmuşsun, boşver,sil”diyor.”boşver”diyorum…
tv.de,beyaz suratlı yavşakların: “malzemelerimizi sıralıyoruz: 1 kilo kuzu kıyması…”diye başlayıp, ülserimizi azdırmasıyla devam eden programlardır.
bu ülkedeki asgari ücret ve açlık sınırı rakamları ortadayken, 4 çeşit yemek tarifi vermek,bu halkla inceden dalga geçmektir.kaldıki bu ülkenin anneleri, 9 yaşındaki kızlarına, soğanın nasıl pembeleştiğini gösterir ve bu pembeleşen soğanların malzeme olduğu, tek çeşit çorba, ara-ana sıcak,tatlı-meyve yerine geçecek şekilde sofraya konulur. ekonomik zorluklardan ikinci bir yemek sofraya konul-a-maz.
hal böyleyken ortaya alternatifobezito isimli sanal bir kahraman çıkar, doymuş olmak için yemek tarifi uydurur. neyse uzatmadan sözü ustamıza bırakalımda “boşinsan haşlaması” tarifi versin.
muços senyör,önceden ideolojik bombardımanlarla boşalttığımız beyinlere,renkli ekranlara sardığımız boşluk,hoşluk,puştluk,bireysellik ve kardan oluşan malzemelerimizi kabaca yerleştirip,insanların kafasını bir güzel.ikyoruz,unutmadan hak,hukuk,adalet gibi kavramların beyinlerden iyice temizlenmesi gerekiyor,yoksa haşlamamız tutmaz.eveet,boşinsanımız hazır, yiyin efendiler,yiyin. es a la rumba de BARCELONA,ronaldinho,eto,zambrotta,es a la rumba de BARCELONA…
not: bazılarınızın entrye burun kıvırdığını görüyorum,eee 1500$’lık bilgisayarların monitörlerinden, popülist gözükür bu tür entryler…
si senyor,bu tatlımız her evde bulunan malzemelerden oluşmakta. bir lokma ekmek ve bir tabağa boşalttığımız bal veya reçel veya pekmez, bu arada lokma dedimde aklıma barcelona’lı sevgilim penelope dolares geldi,neyse efendim devam edelim, bu lokma ekmekleri balla kariştırıp,plastik tabakla servise sunuyoruz ki zamansız gelen misafirede senden o kadar tiksindik ki yediğin tabağı bile çöpe atacağız,mikrop şey,anlamınıda içerir. grasyas efendim grasyas…
tavır’la ilgili başka başlık bulamayınca mecburen girilen entry! siz tavır almak olarak düşünün.
tavır almak, beğenmediğimiz,eksik,yanlış bulduğumuz kişi,düşünce,sorun karşısında toplu veya bireysel olarak hoşnutsuzluğumuzun göstergesi olan söz ve davranışlar bütünüdür.
tavır, bir itirazdır, değiştiremeyeceğinizi bilseniz bile, kararlı bir duruşla,doğruluğuna inandıklarınızın arkasında durup,itiraz etmektir.dolayısıyla tavır, o insanın kişiliğiyle,bakış açısıyla ilintilidir … tavırlı insanların cesaretleri,inançları,iradeleri bende gizli bir sevgi ve saygı oluşturur. bazen bir yasaya,bazen bir kuruma,bazende kişilere karşı tavır almak herkesin harcı değildir, bedel ödemeyi gerektirir, zordur. ve bu eşitsizliklerin,acıların,rezilliklerin,pisliklerin tavır almasını bilen insanların artmasıyla çözülebileceğine olan inancım diri bir şekilde duruyor …
'güneş doğacak
açacak çiçek
çavbellla çavbella çavbella çav çav çav...'
not: ideolojik cesaretle karanlık korkusu kesiliverir
'bazen bir çocuğun
karanlıktan korktuğu gibi
seni sevmekten korkuyorum...'
kayahan
not: korku çocuğa mal edilerek,ben korkmuyorum makamında söylenir! ! ! !
yusufum yusufffuuum
gözlerinin içine bakamam
yusufum yusufffuuum...
söz-müzik:bora ebeoglu
bkz. karanlık korkusunun söylettiği parçalar
annesinin başı örtülü, mazbut hali bu.ruspuları fena rahatsız eder.tamam yanımdaki annem ama ben,pearcingmle,yırtık kotumla,düşük bel ve g-stringimle annemden çok farklıyım havası estirirler.afferim kızım,farkını anladık ama önce şu annenden içtiğin sütü midene uzatacağımız hortumla burnundan bir çıkaralım,sonrada belindeki kılları ve göbeğindeki pamukları alalım(pis şey)
not: bu çocuklar nasıl bir kültürel erozyona uğratıldı felan demeyip,direk dalasım geliyor
her platformda babasını aşağılayıp,bütün açmazları kuşak farkına havale eden hayvanlardır:
baba: oğlum,dedeni ziyaret etsen,vefa…
oğul: baba zamanım yok,hiçbir şey eskisi gibi değil,kuşak farkından anlayamıyorsun.
kuşak kulağına girsin it herif.zamanı yokmuş,duyanda şirket ceo’su zanneder,internette 6 saat sörf yapan babası sanki…efendim,bu hayvanların kalçalarında nar çubuğu darbesiyle işlenmiş dekoratif figürler çok şık durur.
not: bu çocuklar nasıl bir kültürel erozyona uğratıldı felan demeyip,direk dalasım geliyor.
değersizliklerin,değer kabul edildiği hırsızlığın,dolandırıcılığın,rüşvetin iş bilmek,namuslu ve dürüst bir yaşam tarzı seçenlerin saf,salak yaftalarının yapıştırıldığı, dönemin ruhunu en iyi ifade eden cümlelerdendir.
not: kirlenme her yere akseder,memurlar işini bildide, esnaf,işçi vs. temizmi kaldı? sallamayın.
bütün doğa,hüznün farklı tonlarına bürünür. mavi gök,kurşuni bir hal alıp yer,yer siyaha dönerken,güneş azalan gücüyle, yorgun bir şekilde yeryüzüne ulaşmaya çalışır…denizin eski debdebesi kalmamıştır,asude bir hal alıp,sürekli küçük çiçeklemeler üretir.akköpükleri taşıyan dalgalar, usulca kumsalı yalayıp,geri dönerler... ağaçlardan dökülen yapraklar,rüzgar eşliğinde yer değiştirirek,ortama garip bir sessizlik ve yalnızlık duygusu salar…
doğadaki bu değişimler ruhuma yansır. içimi kara bir hüzün kaplar. ne kadar karşı koymaya çalışssamda,baş edemem.hüznün kollarına bırakırım kendimi.olur olmaz şeyler düşünmeye başlarım,nasıl olduğunu anlayamadığım tutku yüklü bir özlem gelip, boğazıma yapışır,neyi-kimi özlediğimi bilmeden çıldırasıya özlerim.saçmalama,deyip sakinleşirim.özlem duygusuyla baş ettiğimi düşündüğüm an, esen rüzgarla içim ürperir, ruhuma yalnızlığımı fısıldar,yarım kalan aşklarım düşer aklıma, hüznüm katmerlenir. yerimde duramayıp, amok koşucuları gibi arkamda küçük çaplı bir toz bulutu oluşturarak, dağlara doğru koşmaya başlarım. nefesim kesilir,küçük bir limon ağacının dibine uzanıp,nabız atışlarımı dinlerim. limon kokusu aklımı başımdan alır, bitmiş aşklarım düşer aklıma,taş kesilip,susarım.her şey hüzün yüklü,biraz içip kendime gelmeliyim...gevşiyorum. hiçbir şey düşünmemeye çalışıyorum,ne mümkün,bu seferde hayali aşklar kurguluyorum! kimi-neyi istiyorum? dellendim,kesin dellendim.sızıyorum,gecenin kör saatinde yataktan fırlayıp,yalnızlığımla yüzleşmeye çalışıyorum,zor oluyor.uzaktan bekçi düdüklerinin kesik kesik sesleri geliyor,güneyden bir yıldız hızla torosların zirvesine kayıp,sönüyor.eylül gecesinin hüznünü yırtacak bir mesaj olup olmadığını kontrol etmek için cep telefonuma bakıyorum…gün ağarıyor..bir boşvermişlik saplanıyor,akışına bırak,zorlama,diyor…
eylül,edilgen,karamsar bir ruh haliyle geçiyor.usuma turgut uyar’ın nefis dizeleri geliyor:
“tavrım bir şeyi bulup coşmaktır
sonbahar geldi hüzün …
sevgim acıyor
kimi sevsem
kim beni sevse…”
not: içimden bir ses”ne yazıyorsun”diyor.”eylül’ü”diyorum.”kırık,dökük duygularını,klişeleşmiş kelimelerle terennüm edip durmuşsun,
boşver,sil”diyor.”boşver”diyorum…
tv.de,beyaz suratlı yavşakların: “malzemelerimizi sıralıyoruz: 1 kilo kuzu kıyması…”diye başlayıp, ülserimizi azdırmasıyla devam eden programlardır.
bu ülkedeki asgari ücret ve açlık sınırı rakamları ortadayken, 4 çeşit yemek tarifi vermek,bu halkla inceden dalga geçmektir.kaldıki bu ülkenin anneleri, 9 yaşındaki kızlarına, soğanın nasıl pembeleştiğini gösterir ve bu pembeleşen soğanların malzeme olduğu, tek çeşit çorba, ara-ana sıcak,tatlı-meyve yerine geçecek şekilde sofraya konulur. ekonomik zorluklardan ikinci bir yemek sofraya konul-a-maz.
hal böyleyken ortaya alternatifobezito isimli sanal bir kahraman çıkar, doymuş olmak için yemek tarifi uydurur. neyse uzatmadan sözü ustamıza bırakalımda “boşinsan haşlaması” tarifi versin.
muços senyör,önceden ideolojik bombardımanlarla boşalttığımız beyinlere,renkli ekranlara sardığımız boşluk,hoşluk,puştluk,bireysellik ve kardan oluşan malzemelerimizi kabaca yerleştirip,insanların kafasını bir güzel.ikyoruz,unutmadan hak,hukuk,adalet gibi kavramların beyinlerden iyice temizlenmesi gerekiyor,yoksa haşlamamız tutmaz.eveet,boşinsanımız hazır, yiyin efendiler,yiyin. es a la rumba de BARCELONA,ronaldinho,eto,zambrotta,es a la rumba de BARCELONA…
not: bazılarınızın entrye burun kıvırdığını görüyorum,eee 1500$’lık bilgisayarların monitörlerinden, popülist gözükür bu tür entryler…
siz, duştayken,kavga ederken,öpüşürken yani zamansız ve ani gelen misafirlere hazırlayabileceğiniz pratik ve ucuz bir tatlıdır.
neşeli ustamız alternatifobezito’dan tarifi alalım:
si senyor,bu tatlımız her evde bulunan malzemelerden oluşmakta. bir lokma ekmek ve bir tabağa boşalttığımız bal veya reçel veya pekmez, bu arada lokma dedimde aklıma barcelona’lı sevgilim penelope dolares geldi,neyse efendim devam edelim, bu lokma ekmekleri balla kariştırıp,plastik tabakla servise sunuyoruz ki zamansız gelen misafirede senden o kadar tiksindik ki yediğin tabağı bile çöpe atacağız,mikrop şey,anlamınıda içerir. grasyas efendim grasyas…
tavır’la ilgili başka başlık bulamayınca mecburen girilen entry! siz tavır almak olarak düşünün.
tavır almak, beğenmediğimiz,eksik,yanlış bulduğumuz kişi,düşünce,sorun karşısında toplu veya bireysel olarak hoşnutsuzluğumuzun göstergesi olan söz ve davranışlar bütünüdür.
tavır, bir itirazdır, değiştiremeyeceğinizi bilseniz bile, kararlı bir duruşla,doğruluğuna inandıklarınızın arkasında durup,itiraz etmektir.dolayısıyla tavır, o insanın kişiliğiyle,bakış açısıyla ilintilidir … tavırlı insanların cesaretleri,inançları,iradeleri bende gizli bir sevgi ve saygı oluşturur. bazen bir yasaya,bazen bir kuruma,bazende kişilere karşı tavır almak herkesin harcı değildir, bedel ödemeyi gerektirir, zordur. ve bu eşitsizliklerin,acıların,rezilliklerin,pisliklerin tavır
almasını bilen insanların artmasıyla çözülebileceğine olan inancım
diri bir şekilde duruyor …