1924 yılı mayıs ayında Elazığ Harput’un Göllübağ’ında doğdu.Harput Sarayhatun Camii imamlığı yapan Ömer Efendi ile Münire Hanım’ın oğludur.Çocukluğu Harput yakınlarında Göllübağ denilen bölgede geçti.Elazığ Numune Mektebi’nde ilk tahsiline başlayan (1931) Kabaklı, orta ve lise tahsilini Elazığ’da yaptı.1944 yılında İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu parasız yatılı imtihanını kazanarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü’nde yüksek tahsilini tamamladı.
Diyarbakır ve Manisa Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak çalıştı.1956 sonbaharında bir yıllık eğitim stajı için MEB tarafından Paris’e gönderildi.Dönüşünde İstanbul Çapa Eğitim Enstitüsü edebiyat öğretmenliğine tayin edildi (1958-1969) . Bu arada Aydın’da iken başladığı Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdi (1955-1960) . 1969’dan itibaren İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’nda öğretim üyesi olarak çalıştı.1974’de emekliye ayrıldı.Daha sonra Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nda edebiyat dersleri verdi (1975) .Türk Edebiyatı Cemiyeti Başkanı ve Türk Edebiyatı Dergisi’nin yönetmenliğini yaptı.MEB ve sivil toplum kuruluşları tarafından Ahmet Kabaklı’ya 1997 yılında Şeyhül Muharririn payesi verildi.
1956 yılında Tercüman gazetesinin fıkra yarışmasını iki kişiyle birlikte kazandı ve aynı gazetede yazı hayatına başladı.1957’den 1990 yılına kadar Tercüman gazetesinde, 1990’dan bu yana da Türkiye gazetesinde köşe yazarlığı yaptı.8 Şubat 2001 tarihinde İstanbul’da öldü.
ESERLERİ Kültür Emperyalizmi, Müslüman Türkiye, Mabet ve Millet, Mehmet Akif, Yunus Emre,Mevlana, Bizim Alkibiaadis,Ecurufya,Sohbetler 1-2, Temellerin Duruşması,Güneydoğu Yakından,Şiir İncelemeleri, Doğudan Doğuş,Türk Edebiyatı 1-3
HAKKINDA YAZILANLAR
Şeyhü’l Muharririn Ahmet Kabaklı Mahmut Çetin
1924 yılı Mayıs ayında Elazığ Harput’da doğdu.Harput Sarayhatun Camii imamlığı yapan Ömer Efendi ile Münire Hanım’ın oğludur.Çocukluğu Harput yakınlarında Göllübağ denilen bölgede geçti. Hep bir Harput hasretlisi olarak yaşadı.Elazığ Numune Mektebi’nde ilk tahsiline başlayan (1931) Kabaklı, orta ve lise tahsilini Elazığ’da yaptı.1944 yılında İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu parasız yatılı imtihanını kazanarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü’nde yüksek tahsilini tamamladı.
Öğretmenlik Yılları Diyarbakır ve Manisa Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak çalıştı.1956 sonbaharında bir yıllık eğitim stajı için MEB tarafından Paris’e gönderildi.Dönüşünde İstanbul Çapa Eğitim Enstitüsü edebiyat öğretmenliğine tayin edildi (1958-1969) . Bu arada Aydın’da iken başladığı Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdi (1955-1960) . 1969’dan itibaren İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’nda öğretim üyesi olarak çalıştı.1974’de emekliye ayrıldı.Daha sonra Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nda edebiyat dersleri verdi (1975) .
Yazı Hayatı 1956 yılında Tercüman gazetesinin fıkra yarışmasını iki kişiyle birlikte kazandı ve aynı gazetede yazı hayatına başladı.1957’den 1990 yılına kadar Tercüman gazetesinde, 1990’dan 2000 yılı sonuna kadar da Türkiye gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. “Gün Işığında” köşesinde değerli makaleleri ile ışık saçtı. Türkiye’ye Türk Milletine ve Türkçeye aşık olup, çok seviyordu. Ve ömrünü bu değerlere hizmet için harcadı. Kalemiyle 54 yıl hizmet etti. arkasında ciltler dolusu eser, makale, şiir ve sohbet ile derin izler bıraktı. Bir ömür emek vererek ülkesine hizmet etti.
12 Eylül 1980 öncesinde terörün Türkiye'yi teslim almak için dört koldan saldırdığı bir hengamede, bazı zenginler memleketi terk ederken Kabaklı Hoca, toplumumuzun değer yargıları için mücadele veren bir insandı.
Şeyhül Muharririn MEB ve sivil toplum kuruluşları tarafından Ahmet Kabaklı’ya 1997 yılında Şeyhül Muharririn payesi verildi.
Ahmet Kabaklı Çapa Yüksek Öğretmen Okulu Hocalık yaptığı Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’na Mehmet Sağlam'ın Milli Eğitim Bakanlığı'nda ismi verilmişti. Ne yazık ki bir sonraki yönetim, 'Ahmet Kabaklı' adını oradan kaldırdı.Ama cenazesindeki kalabalık, bu asil milletin O’nu sevdiğinin ve minnet duygusunun tezahürüdür.
Türk Edebiyatı Vakfı Türk Edebiyatı Vakfı Başkanı ve Türk Edebiyatı Dergisi’nin genel yönetmenliğini yaptı. Sohbetten aldığı hazzı belki hiçbir şeyde duymazdı. Sohbet düşkünlüğünden dolayı Türk Edebiyatı Vakfı'nda sohbet toplantıları tertiplerdi. Bu güzellik 30 yıl sürdü. Türk Edebiyat Vakfı’da 30 yıl her hafta Çarşamba günü açık oturum ve konferanslarla Türk ve İslâm Dünyasının meselelerini gündeme getirdi.Türk Edebiyatı Vakfındaki Çarşamba sohbetleri tatlı bir hatıra olarak kaldı.
Rahmetli Ahmet Kabaklı çok sevdiği eşini Kadir Gecesi’nde kaybetmişti. Önce eşi Meşkure Hanım girdi ahiret kapısından. Ondan hemen sonra da Kabaklı Hoca. 8 Şubat 2001... Ahmet Kabaklı’nın ameliyatla bir kat daha saflaşan kalbi, dakik bir saat gibi 14.00'te durdu. Türkçe'ye, Türkiye'ye ve Türk insanına aşkla bağlıydı, hiçbir olumsuzluk onu Büyük Türkiye idealinden döndüremedi.
Eserleri Türk Edebiyatı (5 cilt) , Müslüman Türkiye, Mabet ve Millet, Kültür Emperyalizmi, Bürokrasi ve Biz, Mehmed Akif, Yunus Emre, Mevlâna, Mubayyelat-ı Aziz Efendi, Bizim Alkibiyades, Ecurufya, Ejderha Taşı, Nedim, Temellerin Duruşması, Sohbetler, Sultanü’ş Şuarâ ve Şiir İncelemeleri...
Öcalan, bugüne kadar iyi bir önderlik yapamadığını şöyle itiraf ediyor: 'Kürt halkı çok acılı bir halktır; keşke bunlar olmasaydı. Keşke daha iyi önderlik yapabilseydim. Bu iki yüzyıllık bir oyundur. Ben iyi bir önder olamadıysam, özür dilerim..'
11/05/2001 11:14
Türkiyede 40 binden fazla insanımızın ölmesine neden olan insan bir oyuna geldiğini itiraf ediyor ama hala bunu anlamayanlar var
apo=dış mikraklar ve uyuşturucu ticaretidir
yapılanlar unutulmadı unutulmayacaktır. ve tarihte hiçbir millet devletine başkaldırdıysa iflah olmamıştır
1863 de kurulan fransız-ingiliz sermayeli banka adı Bank-Osmani-iŞahaneye idi Osmanlı devleti adına banknot basma yetkisi verildi Ayrıca bu banka aracılığıyla Avrupadan borç para bulunuyordu banka genelde piyasaya yeterli banknot vermeyerek darlık oluşturmuştur 93 harbi olarak bilinen 1877-78 osmanlı- rus harbinde devletin borç para talebini karşılamayan bankadan 1.dünya savaşı başlangıcında para basma yetkisini kaldırdı ayrıca banka osmanlının avrupaya borçlarına karşılık kurulan duyun-i idaresiyle de işbirliği yaparak osmanlının tuz, tütün,tekel gelirleri ham ipek,balıkçılık,alkollü içeçek vergilerini ve devletin Doğu rumali vilayetlerinden toplanan vergilerin Avrupaya aktarılması görevi gördü
ne anlatılabilir nede yazılabilir anlamak için görülmesi gereken bir durum ama siz anlamak isterseniz yahudilerin 2. dünya savaşında başına gelenlerin lafı dahi olmaz ve anlmak isterseniz anadoluda ermenilerin ve yunanlıların yaptığı zulme benzer ve anlamak isterseniz sırpların kökenini kazıklı voyvadayı bilmelisiniz kadınlara tecevüz edilerek öldürdüler erkeklerin cinsel organlarını kestiler ve işi öyle eğlenceye vurdular ki turlarla insan avcıları getirdiler özellikle fransızlar geliyordu ve buna av partisi deniyordu vurdukları her bosnalı için 1000 frank veriyorlardı duymuşsunuzdur sinaypırlar (ing. neyse) bosnalı su almak için dahi sokağa çıkması ölüm demekti sırplar aynı zamanda tarih düşmanıydılar ve hınçlarını osmanlının son kalesi olan bosnadan silmek için mostar köprüsünü dahi bombaladılar
sırplar için sadece vahşi bir hayvanın dahi yapamayacaklarını yapan insan müsvetteleri denilebilir
insanın bir yerden bir yere seyahati intikali bütün insanlar gerçek uyanışa gidecek bir yolcudur bu hakikat hiçbir şekilde değişmez ilk insandan bu yana ve sonrasında devamlı yapılan yapılacak olandır bu yolculukta götürülecek iki şey vardır Allahın emirlerine uyup uymadıkları ve Allah'a isyanı yolculuk sonunda yolcuları bu yolculuğa çıkaran değerlendirecektir
ilim ve bilim aynı anlamda olan iki kelimedir Allahın insana bahşettiği kül den bir cüz ile insan oğlu gene allahın insana öğrettiği eşyanın adıyla aslında var olanı tekrar bulmasıdır. hiç bir şey insan için yoktan var edilemez insanda bu yeti yoktur ancak insan Allah'ın kendisine izin verdiği şeyleri yapabilir bulabilir.
gen teknolojisinde ilerlemeler sonucu bazı çevreler tarafından bu doğma saydıkları din ve Allah olgusunun sonu olarak kabul edildi ama maalesef gözleri kapalı olduğu gibi akılllarıda kapalı olan bu çevre şunu asla anlayamadı her sanatcının mutlaka bir ustası vardır ve hiçbir sanatcı asıl usta kadar hakim değildir eserine
bir ressam resim yaparken resimini güzel buluyoruz ama hiç o resmi aslından daha güzel bulanımız varmıdır.
herşeyi yaratan yaradıcı ilim sahibi olup onun ilminden sadece bize izin verilen kadarını kullanıyoruz sınır neresi diye sorarsanız sınırı da belirleyen onu verendir ancak o bilebilir.
ilim insanı bir yaratıcının varlığını dikte eder çünkü ilim ile ilim adamı yaratılan şaheserdeki inceliği ve mükemmel imzayı görür yeter ki insanın bazı yerleri kapanmamış olsun
türklerin hayatına islamiyetle birlikte giren bir kelime peygamberimizin adını zamanla mehemmed olarak türkçe kazanmış daha sonra isim kendini mehmed olarak türkçe isimler arasında yer bulmuştur ismin anlamı güzel, doğru dur Ahmed ve Muhammed isimlerinin anlamlarını paylaşmaktadır bu isim ayrıca türkler için Askerliği savaşcı kişiliğini bağımsızlık duygusunuda temsil etmektedir her mehmed bir asker ve her askerde mehmetcik dir
Ahmet Kabaklı
1924 yılı mayıs ayında Elazığ Harput’un Göllübağ’ında doğdu.Harput Sarayhatun Camii imamlığı yapan Ömer Efendi ile Münire Hanım’ın oğludur.Çocukluğu Harput yakınlarında Göllübağ denilen bölgede geçti.Elazığ Numune Mektebi’nde ilk tahsiline başlayan (1931) Kabaklı, orta ve lise tahsilini Elazığ’da yaptı.1944 yılında İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu parasız yatılı imtihanını kazanarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü’nde yüksek tahsilini tamamladı.
Diyarbakır ve Manisa Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak çalıştı.1956 sonbaharında bir yıllık eğitim stajı için MEB tarafından Paris’e gönderildi.Dönüşünde İstanbul Çapa Eğitim Enstitüsü edebiyat öğretmenliğine tayin edildi (1958-1969) . Bu arada Aydın’da iken başladığı Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdi (1955-1960) . 1969’dan itibaren İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’nda öğretim üyesi olarak çalıştı.1974’de emekliye ayrıldı.Daha sonra Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nda edebiyat dersleri verdi (1975) .Türk Edebiyatı Cemiyeti Başkanı ve Türk Edebiyatı Dergisi’nin yönetmenliğini yaptı.MEB ve sivil toplum kuruluşları tarafından Ahmet Kabaklı’ya 1997 yılında Şeyhül Muharririn payesi verildi.
1956 yılında Tercüman gazetesinin fıkra yarışmasını iki kişiyle birlikte kazandı ve aynı gazetede yazı hayatına başladı.1957’den 1990 yılına kadar Tercüman gazetesinde, 1990’dan bu yana da Türkiye gazetesinde köşe yazarlığı yaptı.8 Şubat 2001 tarihinde İstanbul’da öldü.
ESERLERİ
Kültür Emperyalizmi, Müslüman Türkiye, Mabet ve Millet, Mehmet Akif, Yunus Emre,Mevlana, Bizim Alkibiaadis,Ecurufya,Sohbetler 1-2, Temellerin Duruşması,Güneydoğu Yakından,Şiir İncelemeleri, Doğudan Doğuş,Türk Edebiyatı 1-3
HAKKINDA YAZILANLAR
Şeyhü’l Muharririn Ahmet Kabaklı
Mahmut Çetin
1924 yılı Mayıs ayında Elazığ Harput’da doğdu.Harput Sarayhatun Camii imamlığı yapan Ömer Efendi ile Münire Hanım’ın oğludur.Çocukluğu Harput yakınlarında Göllübağ denilen bölgede geçti. Hep bir Harput hasretlisi olarak yaşadı.Elazığ Numune Mektebi’nde ilk tahsiline başlayan (1931) Kabaklı, orta ve lise tahsilini Elazığ’da yaptı.1944 yılında İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu parasız yatılı imtihanını kazanarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü’nde yüksek tahsilini tamamladı.
Öğretmenlik Yılları
Diyarbakır ve Manisa Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak çalıştı.1956 sonbaharında bir yıllık eğitim stajı için MEB tarafından Paris’e gönderildi.Dönüşünde İstanbul Çapa Eğitim Enstitüsü edebiyat öğretmenliğine tayin edildi (1958-1969) . Bu arada Aydın’da iken başladığı Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdi (1955-1960) . 1969’dan itibaren İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’nda öğretim üyesi olarak çalıştı.1974’de emekliye ayrıldı.Daha sonra Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nda edebiyat dersleri verdi (1975) .
Yazı Hayatı
1956 yılında Tercüman gazetesinin fıkra yarışmasını iki kişiyle birlikte kazandı ve aynı gazetede yazı hayatına başladı.1957’den 1990 yılına kadar Tercüman gazetesinde, 1990’dan 2000 yılı sonuna kadar da Türkiye gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. “Gün Işığında” köşesinde değerli makaleleri ile ışık saçtı. Türkiye’ye Türk Milletine ve Türkçeye aşık olup, çok seviyordu. Ve ömrünü bu değerlere hizmet için harcadı. Kalemiyle 54 yıl hizmet etti. arkasında ciltler dolusu eser, makale, şiir ve sohbet ile derin izler bıraktı. Bir ömür emek vererek ülkesine hizmet etti.
12 Eylül 1980 öncesinde terörün Türkiye'yi teslim almak için dört koldan saldırdığı bir hengamede, bazı zenginler memleketi terk ederken Kabaklı Hoca, toplumumuzun değer yargıları için mücadele veren bir insandı.
Şeyhül Muharririn
MEB ve sivil toplum kuruluşları tarafından Ahmet Kabaklı’ya 1997 yılında Şeyhül Muharririn payesi verildi.
Ahmet Kabaklı Çapa Yüksek Öğretmen Okulu
Hocalık yaptığı Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’na Mehmet Sağlam'ın Milli Eğitim Bakanlığı'nda ismi verilmişti. Ne yazık ki bir sonraki yönetim, 'Ahmet Kabaklı' adını oradan kaldırdı.Ama cenazesindeki kalabalık, bu asil milletin O’nu sevdiğinin ve minnet duygusunun tezahürüdür.
Türk Edebiyatı Vakfı
Türk Edebiyatı Vakfı Başkanı ve Türk Edebiyatı Dergisi’nin genel yönetmenliğini yaptı. Sohbetten aldığı hazzı belki hiçbir şeyde duymazdı.
Sohbet düşkünlüğünden dolayı Türk Edebiyatı Vakfı'nda sohbet toplantıları tertiplerdi. Bu güzellik 30 yıl sürdü. Türk Edebiyat Vakfı’da 30 yıl her hafta Çarşamba günü açık oturum ve konferanslarla Türk ve İslâm Dünyasının meselelerini gündeme getirdi.Türk Edebiyatı Vakfındaki Çarşamba sohbetleri tatlı bir hatıra olarak kaldı.
Rahmetli Ahmet Kabaklı çok sevdiği eşini Kadir Gecesi’nde kaybetmişti. Önce eşi Meşkure Hanım girdi ahiret kapısından. Ondan hemen sonra da Kabaklı Hoca. 8 Şubat 2001... Ahmet Kabaklı’nın ameliyatla bir kat daha saflaşan kalbi, dakik bir saat gibi 14.00'te durdu. Türkçe'ye, Türkiye'ye ve Türk insanına aşkla bağlıydı, hiçbir olumsuzluk onu Büyük Türkiye idealinden döndüremedi.
Eserleri
Türk Edebiyatı (5 cilt) , Müslüman Türkiye, Mabet ve Millet, Kültür Emperyalizmi, Bürokrasi ve Biz, Mehmed Akif, Yunus Emre, Mevlâna, Mubayyelat-ı Aziz Efendi, Bizim Alkibiyades, Ecurufya, Ejderha Taşı, Nedim, Temellerin Duruşması, Sohbetler, Sultanü’ş Şuarâ ve Şiir İncelemeleri...
Öcalan, bugüne kadar iyi bir önderlik yapamadığını şöyle itiraf ediyor:
'Kürt halkı çok acılı bir halktır; keşke bunlar olmasaydı. Keşke daha iyi önderlik yapabilseydim. Bu iki yüzyıllık bir oyundur. Ben iyi bir önder olamadıysam, özür dilerim..'
11/05/2001 11:14
Türkiyede 40 binden fazla insanımızın ölmesine neden olan insan bir oyuna geldiğini itiraf ediyor ama hala bunu anlamayanlar var
apo=dış mikraklar ve uyuşturucu ticaretidir
yapılanlar unutulmadı unutulmayacaktır. ve tarihte hiçbir millet devletine başkaldırdıysa iflah olmamıştır
http://www.aqsanews.net/
bakın ve görün acıyı ve zulmü bunu yapanda 1945 den beri insanların acıma duygularına oynayan bir millet
şeytanla dans ederim diyenler kendilerini çok akıllı görenlerdir kendini akıllı görmek ise kibirdir kibirde şeytandandır anlayana
1863 de kurulan fransız-ingiliz sermayeli banka adı Bank-Osmani-iŞahaneye idi
Osmanlı devleti adına banknot basma yetkisi verildi Ayrıca bu banka aracılığıyla Avrupadan borç para bulunuyordu
banka genelde piyasaya yeterli banknot vermeyerek darlık oluşturmuştur
93 harbi olarak bilinen 1877-78 osmanlı- rus harbinde devletin borç para talebini karşılamayan bankadan 1.dünya savaşı başlangıcında para basma yetkisini kaldırdı
ayrıca banka osmanlının avrupaya borçlarına karşılık kurulan duyun-i idaresiyle de işbirliği yaparak
osmanlının tuz, tütün,tekel gelirleri ham ipek,balıkçılık,alkollü içeçek vergilerini ve devletin Doğu rumali vilayetlerinden toplanan vergilerin Avrupaya aktarılması görevi gördü
ne anlatılabilir nede yazılabilir anlamak için görülmesi gereken bir durum
ama siz anlamak isterseniz
yahudilerin 2. dünya savaşında başına gelenlerin lafı dahi olmaz
ve anlmak isterseniz
anadoluda ermenilerin ve yunanlıların yaptığı zulme benzer
ve anlamak isterseniz sırpların kökenini
kazıklı voyvadayı bilmelisiniz
kadınlara tecevüz edilerek öldürdüler erkeklerin cinsel organlarını kestiler
ve işi öyle eğlenceye vurdular ki
turlarla insan avcıları getirdiler
özellikle fransızlar geliyordu ve buna av partisi deniyordu vurdukları her bosnalı için 1000 frank veriyorlardı duymuşsunuzdur sinaypırlar (ing. neyse) bosnalı su almak için dahi sokağa çıkması ölüm demekti
sırplar aynı zamanda tarih düşmanıydılar ve hınçlarını osmanlının son kalesi olan bosnadan silmek için mostar köprüsünü dahi bombaladılar
sırplar için sadece vahşi bir hayvanın dahi yapamayacaklarını yapan insan müsvetteleri denilebilir
insanın bir yerden bir yere seyahati intikali
bütün insanlar gerçek uyanışa gidecek bir yolcudur bu hakikat hiçbir şekilde değişmez
ilk insandan bu yana ve sonrasında devamlı yapılan yapılacak olandır
bu yolculukta götürülecek iki şey vardır
Allahın emirlerine uyup uymadıkları
ve Allah'a isyanı
yolculuk sonunda yolcuları bu yolculuğa çıkaran değerlendirecektir
Allah Tüm yolcuları Hak yolun yolcusu yapsın
ilim ve bilim aynı anlamda olan iki kelimedir
Allahın insana bahşettiği kül den bir cüz ile insan oğlu gene allahın insana öğrettiği eşyanın adıyla aslında var olanı tekrar bulmasıdır.
hiç bir şey insan için yoktan var edilemez insanda bu yeti yoktur ancak insan Allah'ın kendisine izin verdiği şeyleri yapabilir bulabilir.
gen teknolojisinde ilerlemeler sonucu bazı çevreler tarafından bu doğma saydıkları din ve Allah olgusunun sonu olarak kabul edildi ama maalesef gözleri kapalı olduğu gibi akılllarıda kapalı olan bu çevre şunu asla anlayamadı her sanatcının mutlaka bir ustası vardır ve hiçbir sanatcı asıl usta kadar hakim değildir eserine
bir ressam resim yaparken resimini güzel buluyoruz ama hiç o resmi aslından daha güzel bulanımız varmıdır.
herşeyi yaratan yaradıcı ilim sahibi olup onun ilminden sadece bize izin verilen kadarını kullanıyoruz
sınır neresi diye sorarsanız sınırı da belirleyen onu verendir ancak o bilebilir.
ilim insanı bir yaratıcının varlığını dikte eder çünkü ilim ile ilim adamı yaratılan şaheserdeki inceliği ve mükemmel imzayı görür
yeter ki insanın bazı yerleri kapanmamış olsun
türklerin hayatına islamiyetle birlikte giren bir kelime peygamberimizin adını zamanla mehemmed olarak türkçe kazanmış daha sonra isim kendini mehmed olarak türkçe isimler arasında yer bulmuştur ismin anlamı güzel, doğru dur Ahmed ve Muhammed isimlerinin anlamlarını paylaşmaktadır
bu isim ayrıca türkler için Askerliği savaşcı kişiliğini bağımsızlık duygusunuda temsil etmektedir
her mehmed bir asker ve her askerde mehmetcik dir
kardeniz sahil kentlerini mutlaka görün yazın yayla şenliklerini pişman olmazsınız hem ucuz hem değer