Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • izmir06.10.2007 - 00:34

    Beldetün tayyibetün İzmir ;)

  • nazım hikmet12.09.2007 - 23:10

    'Ve 29 Aralık Kütahya:
    4 top
    ve 1800 atlı bir ihanet
    yani Çerkez Ethem,
    bir gece vakti
    kilim ve halı yüklü katırları,
    koyun ve sığır sürülerini önüne katıp
    düşmana geçti.
    Yürekleri karanlık,
    kemerleri ve kamçıları gümüşlüydü,
    atları ve kendileri semizdiler...'

    Ben Nazımın bu şiirini ilk kez burda duydum. Böylece kendisine (şairliğinden dolayı) olan azıcık saygım da kalmadı. Hainin önden gideni arda kalmayanı olan Nazım; Ethem Beye hain diyor... İtleri salmışlar taşları bağlamışlar işte... Ağzıma başka kelimeler de geliyor ama edebim müsade etmiyor.! ! ! ! ! ! ! ! ! ! !

  • çerkez ethem05.09.2007 - 01:27

    'Ve 29 Aralık Kütahya:
    4 top
    ve 1800 atlı bir ihanet
    yani Çerkez Ethem,
    bir gece vakti
    kilim ve halı yüklü katırları,
    koyun ve sığır sürülerini önüne katıp
    düşmana geçti.
    Yürekleri karanlık,
    kemerleri ve kamçıları gümüşlüydü,
    atları ve kendileri semizdiler...'

    Ben Nazımın bu şiirini ilk kez burda duydum. Böylece kendisine (şairliğinden dolayı) olan azıcık saygım da kalmadı. Hainin önden gideni arda kalmayanı olan Nazım; Ethem Beye hain diyor... İtleri salmışlar taşları bağlamışlar işte... Ağzıma başka kelimeler de geliyor ama edebim müsade etmiyor.! ! ! ! ! ! ! ! ! ! !

  • türkçe olimpiyatları03.06.2007 - 12:33

    Ekilen tohumların meyvesi, gösterilen gayret ve fedakarlığın karşılığı...

  • bediüzzaman said nursi25.03.2007 - 11:45

    Üstâd Bediüzzamân Said Nursî hakkında M.Fethullah Gülen Hocaefendi'den alıntılar:

    'Dehâ için intihap yoktur' derler; yani dehâ sahibi 'şunu yapayım, şunu yapmayayım' demez; 'şunu yapmak yararlı, şu da zararlı' diyerek, bir şeyin yapılacağına veya terkedileceğine hüküm vermez. O, ilâhî bir mevhibe, ledünnî bir saika ve şaika ile, çevresinin en derin, en şümullü ve zahirî, bâtınî, rûhî, içtimâî ihtiyaçlarını kucaklayacak çok üniteli bir güç kaynağı gibi pek çok şeyi omuzlayabilecek kuvvetleri ruhunda toplamış bir fıtrat harikasıdır. Bediüzzaman ve onun arkada bıraktığı eserlerini tetkik edenler onda dehânın bütün hususlarının var olduğunu görürler. O, gençlik döneminde, çevresine sunduğu ilk deha solukları sayılan eserlerinden, mahkemeler, zindanlar ve sürgünlerle geçen çileli bir hayat içinde inkişaf edip gelişen olgunluk dönemi kitaplarına kadar hep o seviyeler üstü seviyesini korumuş ve her zaman dâhiyâne konuşmuştur.

    Bediüzzaman, üzerinde titizlikle durulup düşünülmesi, araştırılıp insanlığa tanıtılması gerekli olan bir simadır. O, İslâm âleminin, inanç, moral ve vicdânî enginliğini hem de en katıksız ve müessir şekilde ortaya koyan çağın bir numaralı insanıdır.

    O, bütün ömrünü, Kitap ve Sünnet'in gölgesinde, tecrübe ve mantığın kanatları altında, derin bir aşk ve heyecanla beraber, hep bir muhakeme insanı olarak sürdürmüştür.

    Bazı kimseler görmemezlikten gelseler de gerçek şu ki; Bediüzzaman çağdaşlarınca, kendi kuşağının en ciddî düşünürü ve yazarı kabul edilmiş; kitlelere hem bir sözcü hem de önder olabilmiş; ama katiyen kendini beğenmemiş, gösterişe girmemiş ve hep alâyişten uzak kalmaya çalışmıştır.

    Akılların Batı düşüncesine kapıldığı ve hızla Sünnet'in inkârına gidildiği bir devrede Bediüzzaman'ın mucizeleri ele alması ve inkârı kabil olmayacak bir seviyede izah ve ispat etmesi, -her işinde olduğu gibi- tektir, orijinaldir, şükran ve minnete lâyıktır.

    Evet, Bediüzzaman milletin fikrî seviyesizliklerle sürüm sürüm yaşadığı ve içtimâî dertlerin birer buhran hâlini aldığı, ülkenin hemen her yanında ürperten yüzlerce hâdise ile yüz yüze gelindiği, her tarafta İslâmî ve millî değerlerin enkaz enkaz üstüne yıkılıp gittiği ifritten bir dönemin, düşünen, çareler arayan, teşhis ve tespitlerde bulunan sonra da bu rahatsızlıklara reçeteler sunan bir hekimi olmuştu. Bu manada feleğin kemer bağladığı yüzlerce dava adamı vardır. Aylar güneşler hep onların bezmine ve hikmet dersine koşmuştur. Devr-i Saadet'ten sonrası taksimde, hissemize en çelimlisi ve çalımlısı düştü. Bulanlar buldu, bilenler bildi. Bilmem ki biz tanıyabildik mi?

    Bakın asrın ruh ve beyin mimarına; o bir taraftan ümit-şiken olmamak ve mübtedilerin kapıdan girmelerini sağlamak için 'Takva; ferâizi yerine getirmek, kebâiri terketmektir' derken, öte taraftan da 'Her nur talebesinin bir ölçüde azamî takvayı, azamî zühdü, azamî velâyeti, azamî ihlâsı yakalama cehdi olmalıdır' der. Yani, ilki bu işin asgarîsidir, hedef ise azamîyi yakalamaktır.

    Bediüzzaman'ı sadece bir kısım imanî meseleleri anlatan, bir kısım sorulara, şüphe ve tereddütlere cevap veren eserlerin yazarı olarak görür ve öyle değerlendirirsiniz; bu bir yanıyla doğru ama eksiktir. O, bu hususlar gibi daha bir kısım hizmet düsturları ile milletin önüne geçip hizmete yönlendiren önemli bir mürşittir. Evet, o bir hizmet dâhisi ve hakikat-i Ahmediye'nin de bir müfessiridir. O, hem Museviyet hakikatinin, hem Îseviyet ruhunun, hem de Muhammediyet gerçeğinin önemli bir temsilcisi ve çok geniş dairede hizmet veren bir hizmet eridir.

    Eğer Sa'd b. Muaz'ı asrımızda ille de birine benzetmek gerekirse, Bediüzzaman Said Nursî'ye benzetmek uygun olur zannediyorum. Çünkü onu çok vefâlı gördük. Kendisini, otuz yıllık hapis yıldırmamış ve on-on beş sene dağlarda yalnız bırakılması ve hiç kimsenin yanına sokulmaması ümitsiz kılmamıştır. Öyle rikkatime dokunur ki, o bir vesileyle, 'Aylardan beri şu ormanda, ormancılar da ormana gelmediklerinden, bu dağın başında yapayalnızım.' der. Sıkıntılı bir dönemde benim de tesellim bu oldu ve kendi kendime 'Canım çıksın, benim yanımda iki kişi vardı, sense yapayalnızdın.' dedim. O büyük insan, iki ay sonra Çam dağından iner ve ilk defa yanına bir adam sokulur; bu Sıddık Süleyman'dır. Onun kahramanlığını, bu davanın tarih yazarları unutmamalıdırlar. Çamurlara bata çıka gelirken, 'Üstadım' der yanına sokulur. Ve ardından Hulusi Bey, Hüsrev Efendi, Tahirî Mutlu'lar derken yeni bir silsile-i zeheb oluşur. Evet, bütün bu hâdiseler onu yıldırmamış ve hiçbir şekilde dize getirememişti. Bir hayat boyu 'garîbem, bîkesem, nâtuvanem, alîlem, zelîlem..' demiş, fakat daima eğilmeyen bir baş, bükülmeyen bir kamet olarak kalmıştı.

    Hiçbirimiz, Üstad'dan daha ileri bir seviyede hak ve hakikati anlatma, i'lâ-yı kelimetullah da bulunma gayreti içinde olamayız. Hiçbirimiz dine ve ülkeye hizmette onun kadar cehd, himmet ve meşguliyete sahip değiliz. O, bizim altından kalkamayacağımız hizmetlerinin yanında evrâd u ezkârında da hiç mi hiç kusur etmemiştir. En ağır şartlar altında Risaleleri yazmış, tashih etmiş, onları çoğaltıp her tarafa dağıtmış, talebe yetiştirmiş, ehli dünya ile yaka-paça olmuş, hapishanelerde gezmiş-dolaşmış, fakat evrâd u ezkârını hiç aksatmamıştır. Talebelerinin şehadetiyle o, gecelerde, göz kamaştıran bir huşû ile sabaha kadar ubudiyette bulunmuş; yaz-kış bu âdetini değiştirmemiş; teheccüd, münâcat ve evradlarını asla terk etmemiştir. Evet, o ömür boyu hep koşmuş durmuş ama, işi sadece evrâd u ezkâr olan bir insan diyebileceğimiz şekilde de bir zikir kahramanı olarak yaşamış; Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) bu asırdaki bir izdüşümü gibi davranmıştır.

    Bu müthiş adamı görmeyi hepiniz gibi ben de çok arzu ederdim. Tabii dizinin dibinde oturmayı, sohbetine ermeyi, dinlemeyi çok isterdim. Nasip... Belki bize görememenin hasret ve hicran sevabı, görenlere de huzurun insibağının sevabı yazılır.

    M.Fethullah Gülen, Yeni Ümit, Ekim-Aralık 1994, Sayı 26

  • zaman gazetesi25.03.2007 - 11:16

    Her sabah elime aldığımda içimde kıpırtılar uyandıran gazete. gazetem diyebileceğim gazete. İyi ki varsın gazetem. Sen bir sevdasın gazetem. Seni çoook seviyorum...

  • fethullah gülen12.03.2007 - 22:01

    Doğru ya da yanlış, kabul edersiniz ya da etmezsiniz ama ilkesiz bir insanın bu kadar işi (Allahın izniyle) başarması mümkün değildir.

  • bediüzzaman said nursi10.02.2007 - 00:10

    Valla bu söyleyeceğim Bediüzzamanın söylemleri ile pek uyuşmuyor ama yine de söyleyeyim: KISKANANLAR ÇATLASIN EMİ :)
    Canım Üstâdım benim...

  • özel harekat10.02.2007 - 00:08

    özel harekat, tüzel harekat, güzel harekat, vb. bu da böyle uzar gider..

  • abhaz10.02.2007 - 00:07

    Abhaz, Abaza, Apsuwa, Aşuwa, Aşkharuwa... Öyle gider işte :)