Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • aşk28.01.2005 - 15:41

    ÂŞIK


    Âşık, gariptir!

    Dünyada gariplerin sayısı o kadar azdır ki...

    Çünkü garipler dünyalarında yaşar dünyanızda görünürler.


    Ahmed Hulûsi

  • aşk28.01.2005 - 15:35

    AŞK,MUTLAK TESLİMİYETE GÖTÜRÜR!

    Aşk, âşık olanı, kendi varlığını yok etmeye sevk eder. Yâni, öylesine seversin ki karşındakini, onun için her şeyinden geçersin. Sevdiğinde yok olursun…

    Beğeni ayrıdır, sevgi ayrıdır.

    Bir şey beğenirsin, beğendiğin şeye sahip olmak istersin!

    Seversen, sevdiğinin istek ve arzularında yok olmak mecburiyetindesin!

    Sevgi, aktığı kadarıyla kişide benliği yok eder.

    Ne kadar çok seviyorsan, sevdiğin kadar karşındakine teslim olursun ve ondan razı olmak mecburiyetindesin.

    Bu sevgi, aşk noktasına ulaştığı anda artık onun yanında senin istek ve arzuların sıfır noktasına düşer. Sadece, onun yanında olayım, yeter dersin, ne hâl ve şart içinde olursam olayım! Hani, diyor ya;

    “Dün gece yâr hanesinde yastığım bir taş idi.

    Altım çamur, üstüm yağmur, gene gönlüm hoş idi.”

    İşte, o yâr hanesinde altı çamur, üstü yağmur, başının altında sadece taş var iken mutlu olmak, aşkın sonucudur. Bu, mutlak teslimiyete götürür.


    Ahmed Hulûsi

  • aşk28.01.2005 - 15:33

    BENLİĞİNİ SANA UNUTTURAN ŞEYDİR

    AŞK!


    İnsanın yüreğini o aşk sardığı zaman, akıl geri plâna kaçar..

    Mıknatısı iğneye tuttuğun zaman iğnenin aklı gider...

    Çekim kanununa tâbi olur, o iğne mıknatısın yanında..

    İşte Allah bir sûrette yüzünü gösterirse sana, O'nun peşinden gitmemek mümkün değildir! .

    Gâfilsen dersin ki: 'Ben Ayşe’nin, Fatma’nın, Ahmedin mehmed’in peşinden gidiyorum! ! ! ...'

    Ârifsen, bilirsin ki seni peşinden götüren O’dur!

    İşte bu aşkın dünyası insanı kuşatmadıkça, insan benliğinden geçemez..

    AŞK nedir?

    Benliğini sana unutturan şeydir, AŞK!

    Nedir ki benliğini sana unutturur, işte odur AŞK!

    Çeker peşinden götürür..


    Ahmed Hulûsi

  • aşk28.01.2005 - 15:28

    AŞK BENİM…
    ÂŞIK BENİM!


    “Rabbim Teâlâ’yı gördüm ve sordum;

    -Yâ Rabbi..”Aşk”ın mânâsı nedir?

    -Yâ Gavs. Âşık ol bana. Âşık benim, aşk benim! Kalbini benden gayrından çevir ve fariğ kıl! ”

    Ahmed Rufâi, Abdülkâdir Geylâni, Fahreddin Irakî, Mevlâna Celâleddin gibi bir çok zevât-ı kirâm Allah’tan “Aşk” ismiyle sözetmişlerdir çeşitli zamanlarda...

    “AŞK benim” sevilecek, öylesine sevilecek ki, uğruna herşeyden vaz geçilecek; öylesine ki, benliğinden bile vazgeçilmek sûretiyle O’nda yok olunacak varlıktır, “AŞK”!

    Aşk, O olduğu gibi; âşık da O’dur. Çünkü O’nun dışında vücûdu olan bir varlık yoktur! Ve dahi mâşuk, yine kendisidir!

    Sevgi, sevdiğin, seven hep O’dur!

    Kim, ne zaman, nerede, neyi severse sevsin; sevdiğinin ismi ne olursa olsun, gerçekte sevilen hep O’dur!

    “Murad etti ki, kendisinden gayrı sevilmeye; sonra zâhir oldu sevilenler sûretinde; sonra da baktı ki kendisinden gayrı mevcut değil, bu defa hep seven ol kendi oldu! ” cümleleri işte bu durumu açıklar.

    İyi bilelim sevgi nedir; hangi isim altında olursa olsun sevilenler kimdir; sevgiyi oluşturan cazîbe nedir, kimdendir, kime aittir; ve nihâyet seven kimdir?

    “Bildik ki âlemde her ne var, hep AŞK imiş” beytinde işte bu sırra işaret edilmektedir.


    Ahmed Hulûsi

  • ateist23.01.2005 - 14:24

    Akıl mı imanı getirir, iman mı aklı getirir? ..
    Akıl nedir? .. İman nedir? ..
    Akıllı olmayan imanlı kişi, söz konusu olabilir mi? ..
    İmanlı ama akılsız, olmaz! ..
    İman, mutlaka akla dayalı olarak çalışır.
    Hiç, aklı olmayan birinin, imanından söz edilebilir mi? .
    Bir kişi akıl yolu ile bazı şeyler anlar, kavrar.
    Bu anlayıp kavradıklarına nispetle, anlayamayacakları, kavrayamayacakları olduğunu fark eder. Aklı ve mantığı çerçevesinde, kabul ettiklerinin ötesinde de bir şeylerin olabileceğini düşünerek, “bunlar da olabilir” değerlendirmesine girer..
    İşte bu düşünce, İMÂNa ulaştıran şeydir.
    Gördüklerimize, değerlendirdiklerimize nispetle göremediklerimiz, düşünemediklerimiz, değerlendiremiyeceklerimiz olduğunu da idrâk etmek suretiyle İMÂN noktasına geliriz.
    Bizim genelde, basit insan olarak bütün yaşamımız akıl ve mantık üzerine kurulmuştur...
    Ve bunun neticesi olarak da her şeyin; görüp, düşünüp, bildiklerimizden ibaret olduğunu zannederiz..
    Halbuki, aklımızın kapsayamadığı sonsuz nesneler ve kavramlar olduğunu çoğunlukla düşünemeyiz. Ve hemen de, değer yargımız ortaya çıkar;
    “Bu böyledir, bundan ibarettir,” diye! .. Ve devamla,. “madem öyle, niye böyle? ..” deriz.
    Burada yaptığımız önemli bir yanlış var:
    Senin yaşamın boyunca kavrayabildiklerin ne kadar? ..
    Farkında olamadıkların ne kadar? ..
    Farkında oldukların o kadar az ki! ..
    Farkında olamadıkların ise, sonsuz! ..
    Akıllı adam, ama gerçek manâdaki akıllı adam, değer yargılarını terk eden insandır! ..
    Değer yargın, neye GÖRE? ..
    Topluma GÖRE veya bildiklerine GÖRE! ..
    Bildiklerinden sonra, bildiklerine GÖRE, bir HÜKÜM veriyorsun! ..
    O şey hakkında bilmediklerin ne kadar acaba? ..
    Bilmediklerinin ne kadar olduğunu bilemiyorsun...
    Bırak bilmediklerinin ne kadar olduğunu, bilmediğinin dahi farkında değilsin! ..
    Peki.. Sen, bildiklerine GÖRE bir hüküm verip, “bu, böyledir,” derken, bilmediklerin devreye girerse eğer, acaba o şey hakkındaki değer yargıların aynen devam edecek mi? ..
    Hayır! ..
    O zaman, aczîyet içinde: “Ama ben böyle biliyordum,”(?) demek basitliğine düşeceksin.
    “Bu kesinlikle, böyledir! ..” diyerek bir konuda değer yargısına erişmek, basit insanın işidir, işlevidir.
    Akıllı insan, Kurân ve Allah Rasulü verileri dışında hiçbir konuda, hiçbir olayda, “Bu böyledir! .” kesin yargısında bulunmaz! .
    Çünkü, senin bildiklerine GÖRE o, her ne kadar öyle ise de, senin bilmediğin pek çok gerekçeye, sebebe göre de o, öyle değildir...
    Bunun içindir ki, ana sistem ve prensip “Yargılama Allah’a mahsustur..” hükmü ile neticelenmiştir.
    Yargılama! .. Yargılamak! .. Nedir? ..
    Yargılamak, bir şeyi değerlendirmektir.
    O şeyi önce, değerlendirirsin. O değerlendirmenin sonucuna GÖRE de, o şey hakkında HÜKÜM verirsin.
    Onun için, insanlar arasındaki münasebetlerde Hz. Ömer’in şu sözü olaya açıklık getirir:
    “Biz zâhir’e GÖRE değerlendirme yaparız! ..”
    Yani, bizim yaptığımız değerlendirme zâhir’e, görünüşe GÖRE’dir..
    Peki! .. GERÇEĞE GÖRE? ..
    Gerçeğe göre değerlendirme, yalnızca Allah’a aittir.. Allah Rasulüne göre dahi değil! .
    Allah Rasûlüne göre olsa, kendine göre hüküm verirdi..
    O, daima âyet beklemiştir her hangi bir konuda konuşmak için! ..
    Bu da gösterir ki, gerçek yargılama, değerlendirme, hüküm verme yalnızca, Allah’a aittir...

    Ahmed Hulûsi (Cuma Sohbetleri kitabından)

  • ateist23.01.2005 - 14:20

    'Ya Ali, herkes 'ALLAH'a bir yoldan yaklaşır! ...
    Sen, aklın ile 'ALLAH'a yakın olanlardan ol...'
    Hz.Muhammed (S.A.V)

    Bu güne kadar hep 'ALLAH'a akıl ile yaklaşmanın değerinden bahsettik. Kitaplarda da özellikle bunu anlattık.
    Ancak şimdi daha değişik bir incelik üzerinde duracağız...
    'ALLAH'a niçin 'iman' ile yakîn elde etme esası getirilmiştir?
    Hz. Rasûlullah Aleyhisselâm niçin 'imanı' öne almıştır?
    Kur`ân-ı Kerim niçin devamlı olarak 'Elleziyne yuminune' 'Onlar ki 'ALLAH'a iman ederler' der de; buna karşın çeşitli âyetlerde de aklı öne sürer.
    'Hâlâ tefekkür etmeyecek misiniz?
    Hâlâ idrak etmeyecek misiniz?
    Hâlâ anlamayacak mısınız? '
    der.
    Öyle ise insana yakışan davranışların kökeninde düşünce ve idrak yatmalıdır; şartlanmalar ve etraf değil! .
    Burayı çok iyi farketmek zorundayız..
    Biz, koyun gibi, çobanın ya da etrafımızdakilerin güttüğü yönde davranışlar ortaya koyup, sıradan bir mahlûk gibi mi yaşayacağız? ... Yoksa, Akıl ve şuur sahibi düşünen bir yapıyla yaşamına yön veren mükemmel varlık insanlığımızı mı hissedeceğiz? ..
    Herkes böyle dediği, herkes böyle inandığı için; ne olduğunu anlamadığımız, idrak etmediğimiz şeyleri kabullenerek öylesine bir hayat sürüp geçip gitmek bizi tatmin ediyorsa, diyecek bir şey yok! .. Böylece süregitsin yaşam!
    Ama, ben bir insanım; akıl sahibi olup, düşünebilme kabiliyetine sahibim; yaşamıma kendi kavrayışımla kendim yön verebilirim; sürüye sayılmak için varolmadım; bilincine erdiysem, bundan sonra yapılacak iş neye ne kadar ve nasıl inanacağıma karar vermektir! .
    İnsan olarak en değerli varlığımız olan 'AKIL' ya kullanılır ve insan yaşamına idrakıyla yön verir; ya da kullanılmaz, düşünmeden etrafa ve şartlandırmalara tâbi olunur! .

    Ahmed Hulûsi (Akıl ve İman kitabından)

  • hz.muhammed19.01.2005 - 10:42

    O büyük bir siyaset adamıydı...O büyük bir devlet adamıydı...O büyük bir önderdi...O büyük bir komutandı...O büyük bir toplumbilimci idi...gibi,varoluş ve görev ihtişâmı yanında, son derece cüce kalan beşer değer yargılarıyla O’na bakmaktan Allah’a sığınırım! ...

    O, ALLAH Hüviyetinin ABD’ı ve RASÛLÜ’dür! ...Görene, fark edene, anlayabilene! ...

    Bu gerçeği fark edemeyene ise elbette siyasî, iktisadî, askerî dedikodusu kalır işin! ..


    Ahmed Hulûsi

  • ahmed hulusi10.01.2005 - 22:27

    'İlim avâma yakın olduğu kadar, anlatanın çevresi kalabalık olur! Ne zaman ki ilim, öze döner ve mertebesi yükselir, anlayanı da azalır!
    Pek çok yüksek mertebeli zevâtı ise kendi ailesi bile tanımamıştır! '

    Ahmed Hulûsi

    @}->-

  • aşk16.12.2004 - 22:43

    - Ey ismi 'AŞK' olan! ... Seni sevmemek, ancak, senin hükmünle mümkün olabilir...

    - AŞK öyle bir ateştir ki, son yaktığı kendisi olur! .. Onun için aşıklar, tükenene kadar yanarlar! .

    - İkinin, Tekliğe yönelişinin adıdır aşk! .

    - Aşk, bir ateş-i suzandır ki, sonu hiçliktir! .


    Ahmed Hulûsi

  • alevi16.12.2004 - 22:25

    Bırakın efendim böyle kutuplaşmaları.Hepimiz aynı Allah'ın kuluyuz...
    Umarım şu yazıyı okuyup ibret alanlar çıkar...

    BİZ, MUHAMMED MUSTAFA'NIN NESLİNDENİZ!
    'MUHAMMEDÎ'YİZ!

    Merhaba dostlarım...
    Merhaba canlarım...
    Biliyormusunuz, biz 'Muhammediyiz! '
    Diyeceksiniz ki ne demek 'Muhammedi'?
    MUHAMMED, Allah'ın kuludur! .
    'Allah kulu' olmak demek, Allah'ın tüm mahlûkata rahmeti ve şefkati gibi insanlara ayırım yapmadan, hiçbir tefrik gözetmeden faydalı olmaya çalışmak demektir.
    Karşılıksız, insanlara birşeyler verebilmek demektir.
    İnsanları ellerinde olmayan şeyler yüzünden suçlamamak, kınamamak, küçük görmemek, hor görmemek demektir.
    Sevgi demektir; aşk demektir; rahmet, merhamet demektir. Verici olmak demektir; Muhammedi olmak!
    Biz Alevi'yi de severiz, Sünniyi de severiz, Türk'ü de severiz, Kürt'ü de severiz, Arab'ı da severiz.
    Biz Allah'ın tüm kullarını severiz! ..
    Tüm kullarına hizmet etmeye çalışırız.
    İnsanların kendi menfaatleri için ortaya çıkarttıkları şartlanmalar bizi bağlamaz!
    Siz, Kürt bir aileden doğmuş olabilirsiniz; Türk bir aileden doğmuş olabilirsiniz... Alevilerin arasında yetişmiş olabilirsiniz... Sünnîlerin arasında yetişmiş olabilirsiniz...
    Bütün bunlar, sizi dışardan çeşitli fikirlere şartlandırabilir; ama bizim için bunlar hiç önemli değil! .
    Bizim için önemli olan, sizin 'Allah kulu' olmanızdır! .
    İster Türkiye'de dünyaya gelin, ister Afrika'da, ister Amerika'da... Herbirimiz aynı Allah'ın kuluyuz!
    'Muhammedi olmak', insanlar arasında fark gözetmemek demektir; İnsanları sevmek demektir; insanları hoşgörmek demektir..Çünkü 'Muhammedi olmak' demek, insanların kalbinde, özünde, şuurunda 'Allah'ı görmek demektir! .
    Allah'ı gördüğünüz o noktada nasıl olur da Allah'a secde etmezsiniz! .
    İnsanlar Kâbe'de yusyuvarlak halka olup secde ederler…
    Eğer ortada o Kâbe'nin yuvarlağını kaldırırsanız, görürsünüz ki insanların secdesi birbirlerinin varlığında olan Allah'adır!
    'Allah yukarıda bir tanrı değildir! ' diyoruz...
    Hepimizin gönlünde, hepimizin şuurunda, hepimizin her zerresinde varolan varlıktır!
    Öyleyse sevmediğiniz, kızdığınız, hor-hakir gördüğünüz, nefret ettiğiniz kimdir, farkında mısınız?
    Dostlarım...
    Bilen vardır, bilmeyen vardır..
    Herkes herşeyi bilemez..Herkesin herşeyi araştırma şansı yoktur.. Öyleyse biz insanları bilmiyor veya yanlış biliyorlar diye suçlamayalım, kınamayalım, hor görmeyelim!
    Allah'ın sayısız varlıkları vardır; sayısız yaratıkları vardır ve herbirinin de çeşit çeşit görüşleri vardır, güzellikleri vardır, kusurları vardır…
    Biz onları hatalarıyla kusurlarıyla eksikleriyle yanlışlarıyla sevmeye çalışalım.
    Yarın, öbürgün şu garip dünyadan çekip gideceğiz...
    Biz merdiveni dayamışık 50 ye..Bundan sonra 3-5 sene ya yaşarız, ya yaşamayız.. Ama ardımızdan üç Kul hûvallahû, bir Elham okuyup yollayacak, 'Allah razı olsun' diyecek biri çıkarsa yeter bize... Bunu dedirtemezsek ne yazık bize...
    Nice zenginler, nice sultanlar, nice devlet başkanları neler yaptılarsa yaptılar, ve şu anda herşeylerini burda bırakarak geçip gittiler aramızdan.
    Kendilerini hayırla andırabiliyorlarsa işte ne mutlu onlara... Kendilerini hayırla andıramıyorlarsa muhakkak ki şu an çok büyük sıkıntı içindeler...
    İnsanlar ellerinde olmayan şeylerden dolayı suçlanamaz. ve herkesin kendi seçimi olmayan şeyden dolayı horlanması, suçlanması en yanlış olgudur.
    Böyle olduğunu bildiğimiz halde niçin insanları 'bu Türktür, bu Kürttür, bu Araptır, bu Çingenedir, bu Lâzdır, bu Çerkezdir 'diye yanlış yorumlarla ithama kalkışıyoruz...
    İnsana yakışır mı bu? ...
    Biz, o sonsuzlukta, Allah'ın ilminde yaratılıp şu anda dünyada geçici bir süre için yer alan varlıklarız... Ve belki de yarın bu dünyadan geçip gideceğiz...
    Böyle geçici bir süre için kaldığımız şu dünyada birbirimize hayatı zindan etmenin, birbirimize çektirmenin, birbirimize azap etmenin, birbirimizi harap etmenin âlemi mi var? ...
    İslâm'ı anlamak istiyorsanız, bir Mevlâna'ya bakın... Bir Yunus Emre'ye bakın... Bir Hacı Bektaşi Veli'ye bakın... Bir Ahmed Yesevi'ye bakın...
    Kendinize örnek alacağınız o kadar mânâ ehli, o kadar çok sır ehli zevat var ki! ...
    Bunlar işte, İslâm'ı temsil eden kişiler! . Bunlar işte Muhammediliği temsil eden kişiler! .
    Sizin başınızı yana eğmenize, sizin kolunuza kısa gömlek giymenize, sizi namaz kılarken başınıza takke takmamanıza bakıp da suçlayanlar İslâmiyeti bilmiyorlar! .
    'İslâm'ın Düşünce Sistemi'ni, 'İslâm'ın ruhu'nu anlamak istiyorsanız sizin bakıp yöneleceğiniz kişiler, o mânâyı paylaşan o yüce zâtlar!
    İşte 'Ben Muhammediyim' diyorum! Ki bunun mânâsı; “ben insanların tarikatları, mezhepleri, inançları ne olursa olsun onlara rahmetle yönelme durumunda olanlardanım” demek istiyorum…
    Biz 'Muhammediyiz! '..
    Öyleyse insanları sevelim, kucak açalım, fark görmeyelim; etiketi ne olursa olsun…

    AHMED HULÛSİ