Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • yavuz sultan selim23.07.2004 - 18:26

    Yavuz Sultan Selim 10 Ekim 1470 günü doğdu. Babası Sultan İkinci Bayezid, annesi Gülbahar Hatun'dur. Gülbahar Hatun Dulkadiroğulları beyliğindendir. Yavuz Sultan Selim, uzun boylu, geniş omuzlu, kalın kemikli, omuzlarının arası geniş, yuvarlak başlı, kırmızı yüzlü, uzun bıyıklı ve yiğit bir padişahtı. Sert tabiatlı ve cesurdu. Kuvvetli bir ilim tahsili yapmıştı.

    Babası Sultan İkinci Bayezid padişah olduktan sonra, askeri sevk ve devlet idareciliğini öğrenmesi için, Şehzade Selim'i Trabzon Sancağı'na tayin etti.

    Şehzade Selim, Trabzon'da devlet işlerinin yanında ilimle uğraşır ve büyük alim Mevlana Abdülhalim Efendi'nin derslerini takip ederdi. Trabzon'u çok güzel idare eden Şehzade Selim'in bu arada komşu devletlerle de ilişkisi oldu.

    Valiliği sırasında Trabzon halkını rahat bırakmayan Gürcüler üzerine üç sefer yaptı. En önemlisi olan Kütayis seferinde Kars, Erzurum, Artvin illeri ile birçok yeri fethederek Osmanlı topraklarına kattı (1508) . Buralarda yaşayan Gürcülerin hepsi müslüman oldular.

    Çok güzel ata biniyor, devrin en meşhur silahşörlerini alt edecek kadar iyi kılıç kullanıyordu. Güreşmekte, ok ve yay yapmada üstüne yoktu. Harpten hoşlanmakla beraber çok ince bir ruha da sahipti. Mütevazi bir kişiliğe sahip olan Yavuz Sultan Selim, her öğün yemekte tek çeşit yemek yerdi ve ağaçtan tabaklar kullanırdı.

    Gösterişten hoşlanmaz, devlet malını israf etmezdi. Babasından devraldığı tatminkar hazineyi ağzına kadar doldurdu. Hazinenin kapısını mühürledikten sonra, söyle vasiyet etti:

    'Benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Humayun benim mührümle mühürlensin.'

    Bu vasiyet tutuldu. O tarihten sonra gelen padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinenin kapısı daima Yavuz'un mührüyle mühürlendi.

    Yavuz Sultan Selim, ataları hep sakal uzattıkları halde sakalını keserdi. Bunun sebebini soranlara 'Sakalımı ele vermemek için kesiyorum' dediği rivayet edilir. Bir kulağına da küpe takardı. 22 Eylül 1520'de 'Aslan Pençesi' denilen bir çıban yüzünden henüz 50 yaşında iken vefat etti.

    Hayatının son dakikalarında Yasin-i Şerif okuyordu. Kanuni Sultan Süleyman, Fatih Camii'nde babasının cenaze namazını kıldıktan sonra, onu Sultan Selim Camii avlusundaki türbeye defnettirdi. Tarihçiler, Yavuz Sultan Selim'i sekiz yıla seksen yıllık iş sığdırmış büyük bir padişah olarak değerlendirdiler.

    Erkek çocukları: Kanuni Sultan Süleyman
    Kız çocukları: Hatice Sultan, Fatma Sultan, Hafsa Sultan, Şah Sultan

  • yavuz sultan selim23.07.2004 - 18:26

    -
    Babası: Sultan İkinci Bayezid
    Annesi: Gülbahar Hatun
    Doğumu: 10 Ekim 1470
    Ölümü: 21-22 Eylül 1520
    Saltanatı: 1512 - 1520
    Devlet Sınırları: 6.557.000 km2
    -


    YAVUZ SULTAN SELİM
    1512 - 1520

  • william wallace23.07.2004 - 18:24

    1272-1305 yılları arasında yaşamış iskoç halk kahramanıdır

  • çakırcalı mehmet efe23.07.2004 - 18:20

    DOKUZ DAĞIN EFESİ ÇAKIRCALI (ÇAKICI) MEHMET EFE'NİN EVİ

    Ege'liler efelenmeye 1600'lü yıllarda başladı. 17.yy'dan itibaren Osmanlı İmparatorluğu'nun yapısında meydana gelen askeri ve sosyal değişiklikler süvari ve kervancı olarak geçimini sağlayan eski akıncıları işsiz bırakmış, hükümetler tarafından vergi toplama kaygısıyla desteklenen ayanların derebeyi tavırları, bitmeyen savaşlar, sonu gelmeyen asker istekleri ve giyim kuşam yasağı zeybeklerin birer, ikişer dağa çıkmasına sebep olmuştur. Anadolu'yu 'Türk Yurdu' haline getiren akıncı torunu zeybekleri zaman kanun dışı durumuna getirmiştir.
    Uygarlıklar vadisi Menderes'teki savunması kolay, kaçış yolları açık dağ köyleri yörenin efeleri ve onların zeybekleri için barınma yerleri olmuştur. Vadinin verimli ovasını çeviren kartal yuvası engebeli dağlar takip kuvvetlerine yakalanmadan yaşamayı kolaylaştırmıştır. Bazı zeybekler zamanla sivrilerek, devletin otorite boşluğunda kendi otoritesini kuararak, yöre halkının çare aradığı bir merci haline gelmiştir.
    Efelerin yerini öğrenerek kapılarını aşındıran halkın başlıca şikayetleri ayanların baskısıdır. Bunun dışında cami, yol, çeşme ve düğün yardımı gibi istekler efelere iletilmektedir. Çözülen her sorun efenin ününe ün katar, otoritesini sağlamlaştırır. Bir süre sonra öykülere, türkülere konu olur.
    Ege'de efeler genellikle namus ve gururun yol açtığı olaylarla dağa çıkmıştır. Haksızlık, kişisel gurur ve hırslarından dolayı işledikleri bazı suçlar unutulmuş, geriye onları kahraman yapan olaylar kalmış, İlavelerle efsaneleşerek dilden dile dolaşan serüvenler zamanın gençlerinde bir efeye kızan olarak üne ve saygınlığa kavuşma arzusu uyandırmıştır.
    'Efe' kelimesinin manasını irdelemeye gerek yoktur. Bu, folklorik dilimize mal olmuş anonim bir halk deyimidir. Yöreye has zeybeklik benzeri hareketler Ege'den kaçan rum çeteler tarafından Yunanistan'a taşınarak 'Klepth' denilen bir unsurun doğmasına yol açmışsada bunlar haydutlukdan öteye geçememişlerdir. Milletlerin tarihinde 'Geçmişi olmayanın, geleceği olmaz' derler. Efeler egenin ve yurdumuzun şanlı geçmişidir. Çakırcalı Mehmet Efe de bu efelerin en önemlilerinden biridir. Çakırcalı bir çok kurallar getirerek efeliğe şan ve onur kazandırmıştır.

    Efeliğin daha önce bulunmayan etik değerleri, onunla birlikte ortaya konmuştur. Fakir soyulmaz, askere kurşun sıkılmaz, ırza namusa dokunulmaz. Yoksul gençlerin ve kızların evlendirilmesine maddi yardım etmesinin yanında Çakırcalı yol, cami, çeşme hatta köprüler yaptırmıştır. Kendinden sonra gelen efeler bu kurala bağlı kalarak efeliğin halk arasında saygınlığını sağlamışlardır.
    Yörük Ali Efe'ler, Demirci Mehmet Efe'ler ve diğerleri bu etik değerlere bağlı kalarak İstiklâl Harbi ile de efeliğe şan ve şeref getirmişlerdir. Çakırcalı ise İstiklâl Harbi başlamadan ölmüş, bu şanlı mücadeleye katılma şansı olmamıştır.
    Biz bu şanlı Efe'nin mirası kalan evin durumuna dikkat çekmek istiyoruz. Torunları tarafından yıllar önce satılan Çakırcalı'nın Kayaköy'deki evi daha sonraki sahipleri tarafından ihmal edilmiş bu tarih mirasına sahip çıkılmamıştır. Yılların acımasız tahribatından nasibini alan bu yapı yıkılma aşamasına gelmiş durumdadır.

  • enderun23.07.2004 - 18:16

    Enderûn: Sarayın bu bölümü, yüksek dereceli devlet memuru yetiştiren bir okul ve eğitim yeriydi. Padişahlar bir kısmı sarayda ve bir kısmı da orduda olmak üzere Müslüman Türk terbiye ve kültürü ile yoğrulmuş, kendilerine sadık bir sınıf yetiştirdikten sonra, Osmanlı devlet idaresini bunların eline vermiştir.

    Küçük yaştaki devşirme denilen çocuklar, saraya alınmadan sivil Müslüman Türk ailelerin yanında büyük bir itina ile yetiştirilirlerdi. Dinî bilgileri ve Türkçeyi öğrenirler, daha sonra saraya alınırlar, burada da mükemmel bir tahsil gördükten sonra, sıraları gelince liyakat ve yeteneklerine göre saray dışındaki çeşitli devlet işlerine tayin edilirlerdi. Sarayda her koğuşun ve sınıfın fertlerinin kaydına mahsus defterler olup, bunların saray terbiyesi üzere yetişmeleri için, her koğuşta lala tabir edilen hocalar vardı.

    Osmanlı sarayı, hem devletin en yüksek idare organı, hem de en yüksek yöneticilerini yetiştiren bir müessese idi. Sarayın kendine mahsus usül ve erkânı vardı.

    Harem-i hümayun: Padişahın aile efradının; padişah kadınlarının, padişahın kız ve erkek çocukları ile harem ağalarının ve muhasiplerinin oturduğu yerdi. Yerleşim olarak valide sultanın dairesi, şehzadeler mektebi, padişahların yatak odaları, cariyelerin yetiştiği yerler gibi bölümleri vardı. Haremde; valide sultan, başkadın efendi, padişah kızları, gedikli kadın ve hizmetçi (cariye) ler bulunurdu.

    Osmanlı sarayının harem bölümü, hanedan mensuplarının özel aile hayatlarını yaşadıkları yerdi. Devletin bütün kurumları ve cemiyet hayatında olduğu gibi, buradaki günlük hayat da, İslâmî esaslara, Türk örf ve an'anesine titizlikle riayet edilerek yürütülürdü. Haremde bulunanlar, küçük yaştan itibaren çok titiz ve ciddî bir eğitimden geçirilerek yetiştirilir, saraya has âdab ve terbiyeye uymalarına özen gösterilirdi

  • celaleddin harzemşah23.07.2004 - 18:10

    elveda buhara
    buhara yanıyor
    bkn. yavuz bahadıroğlu

  • cem uzan23.07.2004 - 18:08

    efsanevi lider..cem uzan türk siyaset tarihinin yetiştirdiği en büyük şahsiyetlerden biridir...))))))))))))))))))))))))))))

  • cem sultan23.07.2004 - 18:07

    sultan cem değildir

  • bağımsızlık23.07.2004 - 18:06

    istiklal

  • bostan23.07.2004 - 18:05

    anadoluda karpuz demektir...