Münafıklar İslâm toplumu için kâfirlerden daha tehlikelidirler. Zira iki yüzlü davrandıkları için tanınmaları mümkün değildir. İçten içe müslüman toplumun huzur ve düzenini bozarlar. Bu yüzden âhiretteki cezaları da kâfirlerinkinden daha şiddetlidir.
Bir müslüman hayatın her anında Allah’ın kendisini gördüğü, hep yanında olduğu bilinci ile yaşamalıdır. Yalnızken, evde, okulda, sokakta, alışverişte, oyunda, çalışma anında, öfkede, sevgide, şefkatte, kısacası her zaman ve her yerde... İslâm’da ruh terbiyesi tam da bu anlayışla bağlantılıdır. Müminin niyeti sadık, yolu ve gayesi de sahih olursa bütün hayatı ibadete dönüşür...
Beş vakit namazında müslüman kardeşleriyle omuz omuza saf tutan, ramazan ayında yokluk çekenlerle aynı şartları yaşayan, hacda dünyanın farklı yerlerinden gelen diğer müslümanlarla tanışıp aynı ortamlarda bulunan, zekât ve sadaka gibi malî ibadetlerini yerine getirirken ihtiyaç sahibi peşinde koşan bir müslüman, hiç şüphesiz diğer insanları düşünme ve onlara yardım eli uzatma bilinci kazanır...
İbadet, kişinin kendisini ve bu dünyadaki konumunu tanımasını sağlar, insanî yeteneklerinin gelişmesine katkıda bulunur. İbadetle iç ve dış dünyasını huzursuz eden birtakım kirlerden arınan insan, bu sayede insanî olgunluğa erişir. Kötülüklerden uzak bir yaşam sürer. Bir gün Allah’ın huzuruna çıkarak dünyada yaptığı her şeyin hesabını orada vereceğinin bilinciyle hareket etmesi, kişinin ölçülü olmasını ve her işinde dürüst davranmasını sağlar...
Zekât sayesinde müslüman, elindeki varlıkların aslında kendisine ait olmadığını, hepsinin Allah’ın emaneti olduğunu hatırlar. O’nun verdiklerini O’nun kulları için harcama bilinci kazanır. Bu bilinç onun sadece malı mülkü konusunda değil, sahip olduğu bütün nimetler için şükreden ve şükrün gereğini yerine getiren bir kul olmasını sağlar...
Hac, Allah’ın evinde Allah’a inanan diğer müminlerle buluşma anıdır. Hac, kendini ve ait olduğu ümmeti tanımaktır. İçinde bulunulan mekânla, yerine getirilen vazifelerle hac, Allah sevgisinin ve ibadet coşkusunun en yoğun yaşandığı zamandır. Taze bir başlangıç, daha sonrasında bütün hayata yansıması beklenen bir arınmadır..
İslâm dininin beş esasından biri olan hac, Kâbe’yi ve etrafındaki kutsal mekânları, yılın belirli zamanında, usulüne uygun olarak ziyaret etmek anlamına gelir. Gerekli şartları taşıyan her müslümanın ömründe bir defa haccetmesi farzdır. Haccın kimlere farz olduğu ve hac ibadeti esnasında adım adım neler yapılması gerektiği ilgili ünitede ayrıntılarıyla ele alınmaktadır..
Zekât sayesinde müslüman, elindeki varlıkların aslında kendisine ait olmadığını, hepsinin Allah’ın emaneti olduğunu hatırlar. O’nun verdiklerini O’nun kulları için harcama bilinci kazanır. Bu bilinç onun sadece malı mülkü konusunda değil, sahip olduğu bütün nimetler için şükreden ve şükrün gereğini yerine getiren bir kul olmasını sağlar..
Zekât, Kur’an’da pek çok yerde namazla birlikte anılmıştır. Bu da zekâtın, müslümanın hayatında dinin direği sayılan namaz kadar önemli olduğuna işaret eder..
Zekât, İslâm dininin beş esasından biridir. Sahip olunan mallardan dinimizce belirlenmiş bir miktarının, Kur’an-ı Kerîm’de belirtilen kimselere, şartlarına uygun olarak Allah rızası için ödenmesi demektir. Zekât vermek, gerekli şartları taşıyanlara farzdır. Kimin, kime, hangi maldan, ne kadar zekât vermesi gerektiği ile ilgili olarak dinimizce belirtilmiş ölçüler bulunmaktadır. Bunlar ilgili ünitede ayrıntılarıyla ele alınmaktadır..
Münafıklar İslâm toplumu için kâfirlerden daha tehlikelidirler. Zira iki yüzlü davrandıkları için tanınmaları mümkün değildir. İçten içe müslüman toplumun huzur ve düzenini bozarlar. Bu yüzden âhiretteki cezaları da kâfirlerinkinden daha şiddetlidir.
..
Bir müslüman hayatın her anında Allah’ın kendisini gördüğü, hep yanında olduğu bilinci ile yaşamalıdır. Yalnızken, evde, okulda, sokakta, alışverişte, oyunda, çalışma anında, öfkede, sevgide, şefkatte, kısacası her zaman ve her yerde... İslâm’da ruh terbiyesi tam da bu anlayışla bağlantılıdır. Müminin niyeti sadık, yolu ve gayesi de sahih olursa bütün hayatı ibadete dönüşür...
Beş vakit namazında müslüman kardeşleriyle omuz omuza saf tutan, ramazan ayında yokluk çekenlerle aynı şartları yaşayan, hacda dünyanın farklı yerlerinden gelen diğer müslümanlarla tanışıp aynı ortamlarda bulunan, zekât ve sadaka gibi malî ibadetlerini yerine getirirken ihtiyaç sahibi peşinde koşan bir müslüman, hiç şüphesiz diğer insanları düşünme ve onlara yardım eli uzatma bilinci kazanır...
İbadet, kişinin kendisini ve bu dünyadaki konumunu tanımasını sağlar, insanî yeteneklerinin gelişmesine katkıda bulunur. İbadetle iç ve dış dünyasını huzursuz eden birtakım kirlerden arınan insan, bu sayede insanî olgunluğa erişir. Kötülüklerden uzak bir yaşam sürer. Bir gün Allah’ın huzuruna çıkarak dünyada yaptığı her şeyin hesabını orada vereceğinin bilinciyle hareket etmesi, kişinin ölçülü olmasını ve her işinde dürüst davranmasını sağlar...
Zekât sayesinde müslüman, elindeki varlıkların aslında kendisine ait olmadığını, hepsinin Allah’ın emaneti olduğunu hatırlar. O’nun verdiklerini O’nun kulları için harcama bilinci kazanır. Bu bilinç onun sadece malı mülkü konusunda değil, sahip olduğu bütün nimetler için şükreden ve şükrün gereğini yerine getiren bir kul olmasını sağlar...
Hac, Allah’ın evinde Allah’a inanan diğer müminlerle buluşma anıdır. Hac, kendini ve ait olduğu ümmeti tanımaktır. İçinde bulunulan mekânla, yerine getirilen vazifelerle hac, Allah sevgisinin ve ibadet coşkusunun en yoğun yaşandığı zamandır. Taze bir başlangıç, daha sonrasında bütün hayata yansıması beklenen bir arınmadır..
İslâm dininin beş esasından biri olan hac, Kâbe’yi ve etrafındaki kutsal mekânları, yılın belirli zamanında, usulüne uygun olarak ziyaret etmek anlamına gelir. Gerekli şartları taşıyan her müslümanın ömründe bir defa haccetmesi farzdır. Haccın kimlere farz olduğu ve hac ibadeti esnasında adım adım neler yapılması gerektiği ilgili ünitede ayrıntılarıyla ele alınmaktadır..
Zekât sayesinde müslüman, elindeki varlıkların aslında kendisine ait olmadığını, hepsinin Allah’ın emaneti olduğunu hatırlar. O’nun verdiklerini O’nun kulları için harcama bilinci kazanır. Bu bilinç onun sadece malı mülkü konusunda değil, sahip olduğu bütün nimetler için şükreden ve şükrün gereğini yerine getiren bir kul olmasını sağlar..
Zekât, Kur’an’da pek çok yerde namazla birlikte anılmıştır. Bu da zekâtın, müslümanın hayatında dinin direği sayılan namaz kadar önemli olduğuna işaret eder..
Zekât, İslâm dininin beş esasından biridir. Sahip olunan mallardan dinimizce belirlenmiş bir miktarının, Kur’an-ı Kerîm’de belirtilen kimselere, şartlarına uygun olarak Allah rızası için ödenmesi demektir. Zekât vermek, gerekli şartları taşıyanlara farzdır. Kimin, kime, hangi maldan, ne kadar zekât vermesi gerektiği ile ilgili olarak dinimizce belirtilmiş ölçüler bulunmaktadır. Bunlar ilgili ünitede ayrıntılarıyla ele alınmaktadır..