Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • islamiyet19.09.2024 - 15:05

    Allah’a inanan kimse akıl, ruh, kalp, beden gibi bütün yönleriyle tutarlı ve sağlam bir kişilik geliştirir. Böylece hem kendi iç dünyasında hem de toplumla ve yaratılmışlarla ilişkilerinde mutlu ve başarılı olabilir. Huzur ve güvende olmak, sevilmek, sayılmak ve itibar görmek gibi temel gereksinimlerini karşılar. Zorluklar ve sıkıntılar karşısında teselli bulur. Her şey onun için imanın aydınlığında anlamlı hâle gelir..

  • islamiyet19.09.2024 - 15:04

    Allah’ın varlığına ve birliğine gerçek anlamda inanan bir insanın, dar fikirli ve bağnaz olmaması beklenir. Çünkü mümin, evrendeki her şeyin tek sahibinin Allah olduğunu bilir ve kâinatta hiçbir şey kendisine yabancı gelmez. Bu sebeple de sevgisi ve yakınlığı herhangi bir ırk, renk veya grupla sınırlı olmaz, herkesi kuşatır. Mümin bilir ki kudret ve kuvvet yalnızca Allah’ındır. O’ndan başka hiç kimsenin zarar veya fayda vermeye gücü yetmez. Bu inanç, kişiyi Allah’tan başka her şeyden bağımsız yapar..

  • islamiyet19.09.2024 - 15:04

    Allah’ın varlığına ve birliğine iman etmekle uzun bir yolculuk başlar; başlangıcı nurlu, sonu nurlu bir yolculuk… Çünkü Allah göklerin ve yerin nurudur. O’nun nuru kulun ve mahlûkatın bakışlarınca idrak edilemez. Kul, ancak O’nun isim ve sıfatlarının tezahür ve tecellilerini hayranlıkla seyre dalar. Yüce Rabbimiz bu seyirde yolun işaretlerini ebedî vahyi Kur’an-ı Hakîm ile kullarına bildirmiştir. Allah’ın, kelâmında bize öğrettiği niteliklerini iki grupta özetleyebiliriz: zâtî sıfatlar, sübûtî sıfatlar...

  • islamiyet19.09.2024 - 15:04

    Mâcid - (Şanı yüce): O, şanın ve şerefin kaynağı olan sonsuz üstünlük ve kerem sahibidir..

  • islamiyet19.09.2024 - 15:03

    Mecîd - (Şerefli): O, benzersiz bir şeref sahibidir ve her türlü şerefi kullarına bahşedendir..

  • islamiyet19.09.2024 - 15:03

    Mukit - (Azıklandıran): O, bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp veren, her şeyi bilip her şeye gücü yeten ve herkesi koruyandır..

  • islamiyet14.09.2024 - 02:26

    Kur’ân-ı Kerîm’in nübüvvetin ispatını tarih olgusuna, akla ve mûcizeye dayandırdığını söylemek mümkündür. Yine Kur’an’da adı geçen peygamberlere tabiat kanunlarını aşan, duyularla algılanabilir (hissî) olaylar nisbet edilmektedir (Âl-i İmrân 3/49; el-A‘râf 7/107-108; el-Enbiyâ 21/68-69). Özellikle muhafazakâr âlimlerin eserlerinde ve Sünnî kelâm literatüründe Resûl-i Ekrem’e de hissî mûcizeler nisbet edilmektedir; fakat birçok sahâbînin huzurunda cereyan ettiği nakledilen bu tür olayların sonraki nesillere aktarılırken tevâtür derecesine ulaşmamış olması dikkat çekicidir. Diğer taraftan Kur’an, Hz. Peygamber’den hissî mûcize isteyenlere tabiatın işleyişini gözlemleyip akıllarını kullanmalarını tavsiye etmektedir

  • islamiyet14.09.2024 - 02:26

    İlâhî ilmin insanın irade alanına giren fiillerine önceden (ezelde) taalluk edip etmediği sorusunu kader probleminin nirengi noktası olarak görmek mümkündür. Aslında bu problemin sebebi zaman faktörüdür. Zât-ı ilâhî zaman ve mekândan münezzehken insana mahsus idrak ve eylemler bu iki faktörden bağımsız düşünülemez. Bu noktada kader bir sır örtüsüne bürünmektedir. Esasen metafiziğin ve gayb âleminin zirve noktasında bulunan ulûhiyyet konularının tam bir açıklıkla bilinmesi mümkün olmadığı gibi bu konudaki aşırı tereddüt ubûdiyyetin gerektirdiği teslimiyet ilkesiyle de bağdaşmaz. Sonuçta kader de insanın özgürlüğü ve sorumluluğu da bir iman konusu olarak kalmaktadır.

  • islamiyet14.09.2024 - 02:25

    ilim, kudret ve irade sıfatlarıyla ilgili olan, fakat genellikle müstakil bir başlık altında ele alınan kader bahsi, Allah’ın hükümranlığının mutlaklığı ile kulun özgürlüğünün kesiştiği yapısal bir özelliğe sahip bulunduğundan inanç ve düşünce tarihinin temel problemlerinden birini oluşturmuştur. İnsanlara ait ihtiyarî fiillerin meydana gelişinde ilâhî bir müdahalenin bulunup bulunmadığı, böyle bir müdahale varsa bunun mahiyetinin ne olduğu sorusu meselenin odak noktasını teşkil eder. Müdahalenin bulunmadığını söyleyenlerin (Kaderiyye-Mu‘tezile) Allah’ın ilim, kudret ve irade sıfatlarının etki alanını daralttıkları, bulunduğunu benimseyenlerin ise (Cebriyye) kulun özgürlüğünü kısıtladıkları veya tamamıyla ortadan kaldırdıkları kabul edilmiştir.

  • islamiyet14.09.2024 - 02:25

    Kur’an’da kör taklit, kibir, bayağı arzulara mahkûm olma, iradesizlik gibi engelleyici âmillerin bertaraf edilmesi durumunda Allah’ın varlığının tabii olarak kabul edileceği fikrinden hareketle beşer için en büyük tehlike görülen şirkin reddine önem verilir. Çeşitli âyetlerde insanın imana açık olan selim yaratılışı hatırlatılarak iç gözlem yapılması istenir (Topaloğlu, Allah’ın Varlığı, s. 21-22). Kur’an’da tabiatın işleyişine dikkat çeken gaye ve nizam delili de kullanılır. Yaratılış delili kelâmcılar tarafından hudûs, İslâm filozofları tarafından imkân delili şeklinde takrir edilerek zengin bir literatür oluşturulmuş, Sûfiyye ise keşif ve ilham yolunu tercih etmiştir