fakirane diyorum ki; bir gül dalıyla nakışlayıp aşkı…, yedi cüceli masalın, içine düşen kalbimizi, kalabalık bir meydana, yağmur dualarıyla serelim, artık bahtına ve müktesebatına ne yağarsa…,
ki gâh çenemi gâh alnımı dayadığım, kalp atışlarımın arasından yol açtım, dikenli ve yeşil bir köprüyle rabıtana, /ah elbistanın iftiharı, evet biliyorum, yaşam kızgın bir tavuskuşu aramızda, tüylerindeki gökkuşağını başımıza kakan,
ve öyleyse sizlerde duyun ulan, müstafiyim artık bu, hayata pantolonun paçasından bakan magandaların, ve akşam sofrasına bir arada oturamayan aileliği kütükte kalmışların ve aşkını vatanı bilmeyen, gözdelik ve ikbal peşindeki dilberlerin davasından, ah;
bir cacık olmasa da ilk dönemece dek, kalp duvarlarımız yıkılmadan geçtik aşkın ilk veda kapısından biz…, sen kurban derisinden bir seccadede, ben namaz tahtasında bir derviştim, ve medine gülü çayı dolu bir kadehi yudumlarken, sen; sonsuzluğa ç/ağlayan bir ırmaktın, kaparken muhabbete gözlerini ben, kara üzüm şırasını dileyen bir sermesttim…,
ve yürüdüm takalar boyu, içine balıkların takıldığı, ağ ağ örülmüş kıyıların içinden geçtim; çırpın, çırpın çırpınarak..., ki takvimleri didik didik eden martıyım, çözdüm düğümlerini gemicilerin,
ve yürek ne zaman, ibrikten, bal şerbetli kahve köpüğünü, damla damla, yavaş yavaş usul usul, süzüm süzüm süzülerek içse…, hayat; yüksekten engine inmek gibi, aklını yitirmiş bir şelale olup köpüre köpüre ve deli kudretli bir devinimle akarak, iç telaştan azade itminana kavuşup, temkin sahibi ve ağırbaşlı bir vakarla, sekinet buluyor…,
/ah kaçırma gözlerini benden bal köpüğü; sohbetini tattım bir defa ve kalbimde bir dolunay bakışıyla, yüzünün mehtabına giden yakamozun yolunda, iki turkuaz porselen kırdım…,
bu karanlık okyanus nihayet gözlerini açtı, /ah ayın on dördüm, affet…, açlıkla terbiye oluyorum, ayyaş bir nefes gibi kokarak, sensizim, ve öyle görünüyor ki özlemiş olmalıyım…, bunca değersizlik hisli ve, kırık dökük sızım sızım, iç çekmelerimden belli,
bu, /yeniden kavuşmaya itikadı bozuk dünyanın, sevda manastırında, yokluğunun kırbaçladığı bir besteyle, içime uşşâk makamında düşen şarkısın sen, neden anlamıyorsun…,
ve ömrümü bilmem kaça bölen, zamanın ben merkezlilik kılıcının, keskin yanıyla tenime battığı yerde; gözleri dolu dolu derelerin, eğrile doğrula sapmalarıyla dolan bir gölün kıyısında, medeniyet tasavvuru demli bir yudum bir çay bile, içilemez ve zehir oldu haberin var mı, mülevves ortadoğulu kucaklaşmasından…, ve başlatma şimdi ümmet olma bilincinin, ızdırabından, böyle zırvalık sancılı kasıkların yapacağı doğumdan, nilüfer gözlü, ve asr/ı saadet bereketli bir kız evladın, dünyaya gelişini beklemek; başını suya eğip, içine akan ve cebinde sakladığı kıpırtısız susuşu sessizce derine bırakan..., cuma selamlığı beynamazlarının, mürted haline bakmadan, kadim kelama gösterdiği ihtirama benzer /ah…,
ki, öyle görünüyor ki; sen de incinebiliyordun demek aşk efendi, ve şimdi o mağrur, o asi, o arsız ve o pervasız başın önünde, yine de sirk kaçkını bir şempanze gibi, korkuluklar arkasında sırıtıp durarak, hâlâ fiyakandan geçilmiyor ve, çalım satabiliyorsun öyle mi, öyleyse beter ol, aşk efendi;
yalnızca yerdeki gönlü çorakları değil, semavattaki maşukları bile, gıptaya mecbur eden, siy/ah ve okyanus mavisi anların, gelişi/güzel sohbetlerinde, gönül hüzmelerine karışırken lisanımız, halimize bak ki, gecenin lacivert tufanında kaybolur olduk…,
ele avuca sığmıyordu zaman, mekân haylazdı ve üzgünüm çok üzgünüm diyerek çalamam kapını da bir daha, ama bilirsin; şiirler yazabildiği vakte dektir ömrü aşkın…,
kuyu çıkrığı, kuyudan her su çekişinde, kovasına bağlı zinciri nasıl sarıyorsa kendine, işte ben de öyle çekerek ciğerimden hasretini sarıyorum yine ıssız kalmış nefeslerime…, azadeyim mevcudiyetinden ama, özgürlüğüm sende kaldı, anlıyor musun; sonbaharım...,
ah sevgili hocam, sonbaharım...; kuru yaprakların uçuştuğu göğün harasında, ak yeleli bir burak koşturur..., yorgunmuş, gözlerine sis çökmüşmüş, ne münasebet, ve yüzümün kan çanağına, durgun aksin yansıyor…,
pür dikkat ve halka halka gözlerin ve, harf harf, hece hece, tane tane ama karmaşık tam üç dilde hatırıma gelen sözlerinle, aklımın bulanık suyu çekilirken, kalbimin bypa/ss izleri kıyıya vurur, buruk bir tebessümün, umur görmüş omuzlarından kayan; parka misali…,
ahbap lakırdıları ve suflî meşgalelerden kurtarılıp, kabaran/çalkalanan konukluğuma sunulan, bu hal ile gördüm ki; geceden beridir süren, bereketli bir sabah yağmuru misalisin sen, kendini elbistan merkezli depremlerle, ansızın anımsatan, nurhak/ceyhan aşk…,
ömre bedel anlarımız olacaktır diye, mırıldanırken sen hekimim göz gözeydik, soran bakışlarla…; anılara ka(l/r)dığımız bunca ay sonrası, hızır/ilyas sohbeti misali ve bir sahur vakti işte yine şimdi, ve bir yanda tan yeri, bir yanda saçlarım ağarıyor…, aziz hatıralarla yaşanan ve muhabbet bağları fasılasız, bir {(boş/enkaz) ev} kadar, eş/siz; aşk…,
ki kaçak ve ışık hüzmesine, kapandı kapı… eşikte yalnız ikisi ikiziyle, diz dize dizelerde… fısıldaşarak, yalın ayak baş kabak, kapladı serap yüzünü, çölleşen kalbini, kederli kum tanelerinden sakınarak…, açtı kafesini tutsak;
kentin yapay şelalelerinin uğultusuna karışırken egzoz dumanları ve dolmuşlarda uzak mesafelerin ayakta yolcuları, her tümsek ve her çukurda sarsılırken ve gürültü bezgini kalabalıklara kaldırım taşları tuzakken her yağmur sonrası, betonla örtülü bulvarda; tabiattan koparılan ağaçların dallarına siner ve kendi iç kuytusunda yaşar, ıssız aşk…,
perdeli ve mahrem bir dil kokar kalemin, felsefe kadar serin kanlısın, hukuk kadar düzenli ve, ilahiyat kadar da yaşamsın sen, nun aşk…,
bahar yağmurlarını getiren kaba yel gibi uçkun esen ve oldukça kalın mizacınla, kaderindir senin masum dizelere yolunun düşmesi, dizelerin ki aşktan utanmaz ve aşikârdır aşka dair muradın, gizlemek ar gelir sana, sevgilinin kokusunun sindiği yerdir vatanın sad aşk…,
XXXVI külçe gibi sevmek de var, leş gibi sevmek de, defterden silip sevmek de var, canda taşıyıp sevmek de, aklına getirmeyerek sevmek de var, hatırdan çıkaramadan sevmek de, kaybolarak sevmek de var, araya araya sevmek de, suyu çekilerek, kupkuru dal olup sevmek de var, sevmek de var çağlayan; çağlayan…,
Atatürk TC versus Suudi Vehhabilik FC - Mustafa Öztürk
fakirane diyorum ki;
bir gül dalıyla nakışlayıp aşkı…,
yedi cüceli masalın,
içine düşen kalbimizi,
kalabalık bir meydana,
yağmur dualarıyla serelim,
artık bahtına
ve müktesebatına ne yağarsa…,
ki gâh çenemi gâh alnımı dayadığım,
kalp atışlarımın arasından yol açtım,
dikenli ve yeşil bir köprüyle rabıtana,
/ah elbistanın iftiharı,
evet biliyorum,
yaşam kızgın bir tavuskuşu aramızda,
tüylerindeki gökkuşağını başımıza kakan,
ve öyleyse sizlerde duyun ulan,
müstafiyim artık bu,
hayata pantolonun paçasından bakan magandaların,
ve akşam sofrasına bir arada oturamayan
aileliği kütükte kalmışların ve
aşkını vatanı bilmeyen,
gözdelik ve ikbal peşindeki
dilberlerin davasından,
ah;
bir cacık olmasa da ilk dönemece dek,
kalp duvarlarımız yıkılmadan geçtik
aşkın ilk veda kapısından biz…,
sen kurban derisinden bir seccadede,
ben namaz tahtasında bir derviştim,
ve medine gülü çayı dolu bir kadehi yudumlarken,
sen; sonsuzluğa ç/ağlayan bir ırmaktın,
kaparken muhabbete gözlerini ben,
kara üzüm şırasını dileyen bir sermesttim…,
ve yürüdüm takalar boyu,
içine balıkların takıldığı,
ağ ağ örülmüş kıyıların içinden geçtim;
çırpın, çırpın çırpınarak...,
ki takvimleri didik didik eden martıyım,
çözdüm düğümlerini gemicilerin,
ve yürek ne zaman,
ibrikten,
bal şerbetli kahve köpüğünü,
damla damla, yavaş yavaş
usul usul,
süzüm süzüm süzülerek içse…,
hayat;
yüksekten engine inmek gibi,
aklını yitirmiş bir şelale olup köpüre köpüre
ve deli kudretli bir devinimle akarak,
iç telaştan azade itminana kavuşup,
temkin sahibi ve ağırbaşlı bir vakarla,
sekinet buluyor…,
/ah kaçırma gözlerini benden
bal köpüğü; sohbetini tattım bir defa
ve kalbimde bir dolunay bakışıyla,
yüzünün mehtabına giden yakamozun yolunda,
iki turkuaz porselen kırdım…,
bu karanlık okyanus
nihayet gözlerini açtı,
/ah ayın on dördüm,
affet…,
açlıkla terbiye oluyorum,
ayyaş bir nefes gibi kokarak,
sensizim,
ve öyle görünüyor ki özlemiş olmalıyım…,
bunca değersizlik hisli ve,
kırık dökük sızım sızım,
iç çekmelerimden belli,
bu, /yeniden kavuşmaya itikadı bozuk dünyanın,
sevda manastırında,
yokluğunun kırbaçladığı bir besteyle,
içime uşşâk makamında düşen şarkısın sen,
neden anlamıyorsun…,
ve ömrümü bilmem kaça bölen,
zamanın ben merkezlilik kılıcının,
keskin yanıyla tenime battığı yerde;
gözleri dolu dolu derelerin,
eğrile doğrula sapmalarıyla dolan bir gölün kıyısında,
medeniyet tasavvuru demli bir yudum bir çay bile,
içilemez ve zehir oldu haberin var mı,
mülevves ortadoğulu kucaklaşmasından…,
ve başlatma şimdi ümmet olma bilincinin,
ızdırabından,
böyle zırvalık sancılı kasıkların yapacağı doğumdan,
nilüfer gözlü,
ve asr/ı saadet bereketli bir kız evladın,
dünyaya gelişini beklemek;
başını suya eğip, içine akan
ve cebinde sakladığı kıpırtısız susuşu
sessizce derine bırakan...,
cuma selamlığı beynamazlarının,
mürted haline bakmadan,
kadim kelama gösterdiği ihtirama benzer
/ah…,
ki,
öyle görünüyor ki;
sen de incinebiliyordun demek aşk efendi,
ve şimdi o mağrur, o asi, o arsız ve
o pervasız başın önünde,
yine de sirk kaçkını bir şempanze gibi,
korkuluklar arkasında sırıtıp durarak,
hâlâ fiyakandan geçilmiyor ve,
çalım satabiliyorsun öyle mi,
öyleyse beter ol, aşk efendi;
yalnızca yerdeki gönlü çorakları değil,
semavattaki maşukları bile,
gıptaya mecbur eden,
siy/ah ve okyanus mavisi anların,
gelişi/güzel sohbetlerinde,
gönül hüzmelerine karışırken lisanımız,
halimize bak ki,
gecenin lacivert tufanında kaybolur olduk…,
ele avuca sığmıyordu zaman,
mekân haylazdı ve üzgünüm
çok üzgünüm diyerek çalamam
kapını da bir daha, ama bilirsin;
şiirler yazabildiği vakte dektir
ömrü aşkın…,
güzel kardeşim,
sevdayı bilir misin…,
var mıdır çekmişliğin…,
o halde ağlamayı da bilirsin...,
hayat, sunulmuş bir armağan mıdır
kullara tamamen acaba,
ve acaba kalbimdeki dönme dolap durdu da,
başladı mı dönmeye atlıkarınca,
bak dostum,
ömrüne vurduğun kilit kadar özgürsün
ve aşkın kadar prangalısın gerçek hayata
unutma, ki tutsaklığınca yudumluyorsun
sevdayı…,
ki üstadım; ciğerimin köşesi,
sana bağlaya bağlaya umutlarımı
tutunuyorum hayata...
(unutma bunu)
parantezli ve hicaplı bir iç ses daha işte,
ah;
kuyu çıkrığı,
kuyudan her su çekişinde,
kovasına bağlı zinciri nasıl sarıyorsa kendine,
işte ben de öyle çekerek ciğerimden hasretini
sarıyorum yine ıssız kalmış nefeslerime…,
azadeyim mevcudiyetinden ama,
özgürlüğüm sende kaldı,
anlıyor musun;
sonbaharım...,
ah üstad;
bu sonbahar resmindeki,
ruhuma dökülen ıslak, sarı, kızıl yapraklar,
örtmüyor sevdalı çınarımın üstünü,
kanadı kırık kollarımı talan ediyor hüzün...,
ah sevgili hocam, sonbaharım...;
kuru yaprakların uçuştuğu göğün harasında,
ak yeleli bir burak koşturur...,
yorgunmuş, gözlerine sis çökmüşmüş,
ne münasebet,
ve yüzümün kan çanağına,
durgun aksin yansıyor…,
pür dikkat ve halka halka gözlerin ve,
harf harf, hece hece, tane tane ama karmaşık
tam üç dilde hatırıma gelen sözlerinle,
aklımın bulanık suyu çekilirken,
kalbimin bypa/ss izleri kıyıya vurur,
buruk bir tebessümün,
umur görmüş omuzlarından kayan;
parka misali…,
ahbap lakırdıları ve
suflî meşgalelerden kurtarılıp,
kabaran/çalkalanan konukluğuma sunulan,
bu hal ile gördüm ki;
geceden beridir süren,
bereketli bir sabah yağmuru misalisin sen,
kendini elbistan merkezli depremlerle,
ansızın anımsatan,
nurhak/ceyhan aşk…,
ömre bedel anlarımız olacaktır diye,
mırıldanırken sen hekimim göz gözeydik,
soran bakışlarla…;
anılara ka(l/r)dığımız bunca ay sonrası,
hızır/ilyas sohbeti misali ve
bir sahur vakti işte yine şimdi,
ve bir yanda tan yeri,
bir yanda saçlarım ağarıyor…,
aziz hatıralarla yaşanan ve
muhabbet bağları fasılasız,
bir {(boş/enkaz) ev} kadar,
eş/siz; aşk…,
ki kaçak ve
ışık hüzmesine,
kapandı
kapı…
eşikte
yalnız
ikisi
ikiziyle,
diz dize
dizelerde…
fısıldaşarak,
yalın ayak baş kabak,
kapladı
serap
yüzünü,
çölleşen
kalbini,
kederli
kum
tanelerinden
sakınarak…,
açtı
kafesini
tutsak;
kırptı
kanatlarını,
sığındı
yorgun
hurma
ağacına,
uyudu
kaçak,
oruçlu
kollarında…,
vuruldu
kilit,
kenetlendi
göz,
sustu
şiir;
kalın
bordo
perde
çekildi
kat kat…,
denize
saçıldı
altın
pullu
balıklar,
kuytuya
ağardı
gün…,
kapandı
kapı…,
eşikte
yalnız;
kızıl
saçlı
kanayan
diz/e…,
kalbinde,
dilsiz
ışık
hüzmesi...,
ah;
kentin yapay şelalelerinin
uğultusuna karışırken egzoz dumanları
ve dolmuşlarda uzak mesafelerin ayakta
yolcuları, her tümsek ve her çukurda sarsılırken
ve gürültü bezgini kalabalıklara kaldırım taşları
tuzakken her yağmur sonrası,
betonla örtülü bulvarda;
tabiattan koparılan ağaçların dallarına siner
ve kendi iç kuytusunda yaşar,
ıssız aşk…,
perdeli ve mahrem bir dil kokar kalemin,
felsefe kadar serin kanlısın,
hukuk kadar düzenli ve,
ilahiyat kadar da yaşamsın sen,
nun aşk…,
bahar yağmurlarını getiren kaba yel gibi
uçkun esen ve oldukça kalın mizacınla,
kaderindir senin masum dizelere yolunun düşmesi,
dizelerin ki aşktan utanmaz
ve aşikârdır aşka dair muradın,
gizlemek ar gelir sana,
sevgilinin kokusunun sindiği yerdir vatanın
sad aşk…,
XXXVI
külçe gibi sevmek de var,
leş gibi sevmek de,
defterden silip sevmek de var,
canda taşıyıp sevmek de,
aklına getirmeyerek sevmek de var,
hatırdan çıkaramadan sevmek de,
kaybolarak sevmek de var,
araya araya sevmek de,
suyu çekilerek, kupkuru dal olup sevmek de var,
sevmek de var çağlayan;
çağlayan…,