Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Tuna Kafkas
Tuna Kafkas

hangi yeryüzü, gökyüzüne bakmaz; ve sanılıyor mu ki gökyüzü de yeryüzüne meftun, değildir...

  • AŞIK BEYHANİ12.10.2024 - 07:43

    Aşık Beyhani

    Kirpiklerini Ok Eyle
    Vur Sineme Öldür Beni
    Bıktım Dünyanın (Derdinden) Halından
    Vur Sineme Öldür Beni

    Yoktur Aleme Mihnetim
    İndinde Var Mı Kıymetim
    Eğer Satmaksa Niyetin
    Vur Sineme Öldür Beni

    Bülbüller Özlermiş Gülü
    Garibim Beklerim Yolu
    Unuttun Beyhani Kulu
    Vur Sineme Öldür Beni

  • insan12.10.2024 - 07:35

    İnsan insan dedikleri
    İnsan nedir şimdi bildim
    Can, can deyü söylerlerdi
    Ben can nedir şimdi bildim
    Muhyiddin der hak kadir
    Görünür herşeyde hazır
    Ayan nedir pinhan nedir
    Nişan nedir şimdi bildim
    İnsan insan dedikleri
    İnsan nedir şimdi bildim
    Can, can deyü söylerlerdi
    Ben can nedir şimdi bildim
    Muhyiddin der hak kadir
    Gorünür herşeyde hazır
    Ayan nedir, pinhan nedir
    Nişan nedir şimdi bildim
    Kendisinde buldu bulan
    Bulmadı taşrada kalan
    Canların kalbinde olan
    İnanç nedir şimdi bildim
    Muhyiddin der hak kadir
    Gorünür herşeyde hazır
    Ayan nedir, pinhan nedir
    Nişan nedir şimdi bildim
    İnsan insan dedikleri
    İnsan nedir şimdi bildim
    Can, can deyü söylerlerdi
    Ben can nedir şimdi bildim
    Muhyiddin der hak kadir
    Gorünür herşeyde hazır
    Ayan nedir pinhan nedir
    Nişan nedir şimdi bildim
    Kendisinde buldu bulan
    Bulmadı taşrada kalan
    Canların kalbinde olan
    İnanç nedir şimdi bildim
    Muhyiddin der hak kadir
    Gorünür herşeyde hazır
    Ayan nedir pinhan nedir
    Nişan nedir şimdi bildim
    İnsan, insan dedikleri
    İnsan nedir şimdi bildim
    Can, can deyü söylerlerdi
    Ben can nedir şimdi bildim
    Muhyiddin der hak kadir
    Gorünür herşeyde hazır
    Ayan nedir pinhan nedir
    Nişan nedir şimdi bildim
    Kendisinde buldu bulan
    Bulmadı taşrada kalan
    Canların kalbinde olan
    İnanç nedir şimdi bildim
    Muhyiddin der hak kadir
    Görünür herşeyde hazır
    Ayan nedir pinhan nedir
    Nişan nedir şimdi bildim
    İnsan insan dedikleri
    İnsan nedir şimdi bildim
    Can, can deyü söylerlerdi
    Ben can nedir şimdi bildim
    Muhyiddin der hak kadir
    Görünür herşeyde hazır
    Ayan nedir pinhan nedir
    Nişan nedir şimdi bildim
    Kendisinde buldu bulan
    Bulmadı taşrada kalan
    Canların kalbinde olan
    İnanç nedir şimdi bildim
    Ayan nedir pinhan nedir
    Nişan nedir şimdi bildim

    muhyiddin abdal

  • günaydın vietnam09.10.2024 - 05:15

    :(
    (:

  • çocuk09.10.2024 - 04:56

    .
    ...
    .
    yürüdüğüm sapa yolları örten ve
    uzun yaşamış bir insan ömrü kadar yaşlı,
    çınar ağaçlarının rengi geçkin yaprakları,
    henüz güze boyun eğmiş değilken
    iyi kalpli eylülde,
    çıksam da baksam yâren;
    şu hurma endamlı çınarın,
    zarif yaprakları arasında mısın ki…,

    yâr ile hemdem iken,
    âyârın verdiği eziyete,
    katlanmaktır aşk…,

    ve usulca avuçlarından öpmek,
    hafifçe koklamaktır ayrılığı ve,
    sürekli anıp, hep hatırda tutmaktır yâri…;
    gamsız bakmak hiçbir yere,
    ve her yere muhabbet serpmektir,

    hz.muhammed efendimizin hicretinin
    ardından geçmiş, bindörtyüz küsur yılın,
    sene başı muharrem hilâlinden,
    yirmibeş akşam geçmişken ve keza,
    hz.isa peygamberin de,
    buna beşyüz bilmem ne yıl ilaveli senesi,
    kaç gün olacağı istikrarsız ayının,
    yirmidördüncü günü,
    günlerden cumaydı;
    yine böyle kritik bir ikindi vakti ertesiydi
    ve kentin o en uzlaşmasız meydanında duyduğum,
    kâfûr kokulu sesinin geldiği yöne baktım…,
    ki o an ölmenin hemen öncesiydi,
    ah;

    ve bir çocuk masumluğundaki bakışlarımdan geçiyordu;
    sak/lan/baç çiçekleri körebesinin köşe kapmacasında,
    uzun eşeğin üstünden ırmakta taş sektirişim,
    elektronik beyin adı verilen bir kasabalı kuzu gibi;
    çelik çomaktan bıkkınken,
    ve micozun kırdığı biricik mavi bilyenin,
    talihsizliğine içerlemiş,
    ve dahası kanatlılar bilmecesindeki bıçak da,
    yağmur erteleri oynan kader çizgisi oyununda
    dar boğaza saplanmışken,
    ve belki de panayırda kaybolmuş bir çocuktum,
    tuzlu kocaman gözlerimle ve,
    atlı karınca döndükçe,
    hareleri oyuncak çemberiydi ne malum,

    ve belki mutlu çocuk yüzleri biriktiriyordum,
    yüzümü yasladığım parlak bir yıldızın yanağında;
    zaman, pastasını bir kez daha keserken…,

    derken gök;
    matem giysisini geçirip üstüne,
    tülden siyah örtüsüyle,
    sildi tuzlarını çocuğun gözlerinden,
    ve üfledi mumu…,

    bir dilek panayıra düştü,
    belki de yine bir düştü…,
    kaybolmuş bir çocuktum belki
    kendi karanlık ormanımda
    ve yağmur kokusu avuç içlerimde,
    alnı buz gibi bir çocuk…,
    .
    ...
    .

  • çocuk09.10.2024 - 04:54

    .
    ...
    .
    yürüdüğüm sapa yolları örten ve
    uzun yaşamış bir insan ömrü kadar yaşlı,
    çınar ağaçlarının rengi geçkin yaprakları,
    henüz güze boyun eğmiş değilken
    iyi kalpli eylülde,
    çıksam da baksam yâren;
    şu hurma endamlı çınarın,
    zarif yaprakları arasında mısın ki…,

    yâr ile hemdem iken,
    âyârın verdiği eziyete,
    katlanmaktır aşk…,

    ve usulca avuçlarından öpmek,
    hafifçe koklamaktır ayrılığı ve,
    sürekli anıp, hep hatırda tutmaktır yâri…;
    gamsız bakmak hiçbir yere,
    ve her yere muhabbet serpmektir,

    hz.muhammed efendimizin hicretinin
    ardından geçmiş, bindörtyüz küsur yılın,
    sene başı muharrem hilâlinden,
    yirmibeş akşam geçmişken ve keza,
    hz.isa peygamberin de,
    buna beşyüz bilmem ne yıl ilaveli senesi,
    kaç gün olacağı istikrarsız ayının,
    yirmidördüncü günü,
    günlerden cumaydı;
    yine böyle kritik bir ikindi vakti ertesiydi
    ve kentin o en uzlaşmasız meydanında duyduğum,
    kâfûr kokulu sesinin geldiği yöne baktım…,
    ki o an ölmenin hemen öncesiydi,
    ah;

    ve bir çocuk masumluğundaki bakışlarımdan geçiyordu;
    sak/lan/baç çiçekleri körebesinin köşe kapmacasında,
    uzun eşeğin üstünden ırmakta taş sektirişim,
    elektronik beyin adı verilen bir kasabalı kuzu gibi;
    çelik çomaktan bıkkınken,
    ve micozun kırdığı biricik mavi bilyenin,
    talihsizliğine içerlemiş,
    ve dahası kanatlılar bilmecesindeki bıçak da,
    yağmur erteleri oynan kader çizgisi oyununda
    dar boğaza saplanmışken,
    yine,
    yap/boz/yap memleket haritasında
    yerini bulamadığım uşak kayıpken,
    bir insan anatomisindeki iç organların yeri bile,
    gözü kapalı bulunabiliyordu hayatta sanki artık,
    tekrar, tekrar ve tekrardan…,

    ve belki de panayırda kaybolmuş bir çocuktum,
    tuzlu kocaman gözlerimle ve,
    atlı karınca döndükçe,
    hareleri oyuncak çemberiydi ne malum,

    ve belki mutlu çocuk yüzleri biriktiriyordum,
    yüzümü yasladığım parlak bir yıldızın yanağında;
    zaman, pastasını bir kez daha keserken…,

    derken gök;
    matem giysisini geçirip üstüne,
    tülden siyah örtüsüyle,
    sildi tuzlarını çocuğun gözlerinden,
    ve üfledi mumu…,

    bir dilek panayıra düştü,
    belki de yine bir düştü…,
    kaybolmuş bir çocuktum belki
    kendi karanlık ormanımda
    ve yağmur kokusu avuç içlerimde,
    alnı buz gibi bir çocuk…,
    .
    ...
    .

  • gülücük09.10.2024 - 04:51

    .
    ...
    .
    sonsuzluğu sevmek benim dinim imanım,
    ve benim, sonsuzluğadır ayak ucuna bakan
    nazar berkademim…,
    sonsuzlukta yol almaktır ciğerimin yarası
    ki duasıdır kalbimin,
    vakit tamam dendiğinde,
    o mübarek menzile
    yürümek erenlerce;
    lâhavlevelâkuvveteillâbillah azığıyla,
    ki bu konma göçmenin ayet/el kürsîleri
    ertesinde, bir fatihadır aşk…,

    turna katarları geçer her kandilde içimden,
    ve yutkunarak akar içime kanat sesleri,
    göç mevsimi...,
    ah;

    uzatsam elim sanki dokunacak
    öteler yakınımdayken hep, lakin
    her bağım koptuğunda dağılıyorum senden
    ve yokluğunda yaşaması tuhaf kaçıyor hayatı,
    nicedir özlediğim hekimim…,

    allahın şarkılarından bir buhur sonrası,
    döşeği topraktan tahta bir sedire kıvrılıp,
    dualarla üstünü örtmüşken insanlar,
    hayatla aralarındaki paravan aralanır...,
    ve herkes kendi kadar özlediğiyle kalır,
    ah kalbimizi kussak bedenimizden,
    safrası hayattır ve,
    sarı bir gül gibi uzanır aramıza,
    ötelerle…,

    benliğimizde ötelediğimiz ayrılık;
    kavuşturur bizi esasında sevdiklerimize
    unutmayalım ve çıplak bir tebessümün asıldığı,
    kefen altındaki yüz kadar bizdedir ki…,
    zahirle çevrelenmiş gözlerimin,
    en kuytu yerindeki gözyaşı kadar gönlümde,
    ve bana aitsin ayrılık,
    aşk belki de sadece imkansıza meyyaldir,

    ah hekimim,
    semt çorbacısı sabahı dahi olsa şu her an,
    kimse seni benim kadar sevemez diyemem,
    ömrümün kalbine düşen iç sesli duasın,
    söylediğim her sözden bana gelen yankın
    içime dolan çocukluk sevincimdir…,
    buz tutmuş bir nehrin üstünde,
    kızak kayan kabansız bir çocuğun
    o masum ve sıcak gülücüğüsün sen,
    \ah...,
    .
    ...
    .

  • sadaka09.10.2024 - 04:48

    .
    ...
    .
    ki üstünü örttüğüm her acım,
    bir gece yarısı üstü açık kalan
    bilincin altını üstüne getiren
    hırsızken...,

    içim;
    alt çekmecenin en çıfıt tıkılmışı
    ve ucu saçak saçak suda yüzen
    bir halat gibi,
    kocamış kutsal balıkların geçtiği
    yosun tutmuş yoldayken içim…,
    bir düşkün silueti yansır
    aynada bana bakan; bana…,

    ve ağlayan bir tebessümü,
    brunonun sabîsine yamayan
    rüya çöplüğüm;
    ne çok görülmüş ve
    hayal meyal tasalı kâbuslarım,
    bir sırdaş adı sayıklıyor şimdi
    dilsiz dudaklarım…,

    ey rabbim,
    yolda kalmış susuzların
    imdadına koşar yardımın ve,
    anımsaması imkansız bir rüyada,
    muhabbete verilmiş bir sadaka
    olur kalbim...,
    ah;
    .
    ...
    .

  • meftun olmak09.10.2024 - 04:43

    .
    ...
    .
    işaretlerinle yükseliyorum basamak basamak,
    uzaklıkta yakınımsın sen benim,
    serinliğim,
    ışığımsın sen benim,
    sır kâtibim…,
    ah;

    bana pür/nûrdur senin nârın,
    ağyarını alev alev yakar,
    kandilimsin gönlüm ve lisanımda,
    yıkandım yüreğindeki esrarlı ırmakta
    ve çağladım;
    aşkınla yoğrulup ötelere ağladım…,

    seni üzgün bulsam ben solarım,
    iyi görmeliyim sürekli seni,
    ki belki bencillik,
    belki haksızlık bu bilemem,
    yakıştıran yaradan sana sevdanın karasını,
    bir de ben yakıştırdım kendimi yamacına,
    senden habersiz,
    ah;

    hasreti içime dolan,
    bendesi olduğum yârim,
    beni özleyen beni anan yârim,
    vadesizim, mecalsizim, çaresizim,
    şu kandil gününde,
    münzevi bir derviş kadar sensizim,
    sahipsizim,
    garibim, bir fukara isimsizim,
    ah;

    yüreğine kara kirpiklerle diktin beni,
    sana bulutları göstererek,
    - bu tabloyu kim yapmış
    diye sormuştum,
    sense,
    - gökyüzümsün
    dedin bana madem,
    o halde söyle hekimim;
    hangi yeryüzü gökyüzüne bakmaz…,
    ve sanılıyor mu ki,
    gökyüzü de yeryüzüne meftun değildir…,
    .
    ...
    .

  • konfor alanının dışına çıkmak09.10.2024 - 04:38

    .
    ...
    .
    ayrılık…;
    yavaş adımlarla,
    hızlı bir aşkın fren izlerini
    takip etmekte…,

    oysa yaşam,
    parmak izi bırakmadan
    eldivenlerini çıkarıyor
    maktulüne tepeden bakarak,
    ve zaman durdu al işte…;
    bıktık artık, usandı millet, tiksindi insanlık,
    bu altı ok\a hainlik eden kemalistlerden,
    ruhu sömürgecilerde rehin mütedeyyinlerden ve
    genleri ipotekli devrimcilerden,
    tiyanşan kaçkınlarından,
    ve
    bilumum kurtarıcılık konforperestlerinden…,
    .
    ...
    .

  • inadına tebessüm09.10.2024 - 04:35

    .
    ...
    .
    hoşçakal ve benden uzak,
    mülevveslerin kalbinde emmare nefsim,
    yine de hoşt çakal demiyorum, ve görüyorsun;
    ne denli inceldiği yerden bağlandığımı edebe ya hû…,

    elbette samanyolu galaksisine savrulan
    kahve çekirdeği kokusuydu hasret,
    ve sen;
    her daim smokinli,
    paytak paytak yürüyen bir penguendin,
    ya ben,
    bir yekpare orman çıtırtılarının ürpertisi…,

    benliğiyle efsunkâr o karaca nazarına bakamazken,
    yan yana fakat karşı karşıyaydık…,
    ve aynı yöne bakarken,
    o gece gündüz açık esnaf lokantasında,
    sabah çorbalarımızın buharı,
    birbirine karmaşıyordu…;

    ah;
    aşk…,
    yüreklerimizin buzulunda,
    kızakla kayan bir çocuğun,
    hırkasına sakladığı çekiç ile kırmasıydı buzu…,

    ve kulaç attık farklı iklimlerin soğuğuna ve,
    şimdi titriyoruz tir\tir, ayrılık deyince...,
    ki ayrılık,
    yüzümün atlasına sinen,
    çam kokusu ile,
    kar tebessümleriydi…,
    .
    ...
    .