bi ara kardeşim bütün kitaplarını okuyodu bu adamın ama ben hiç meraklı olmadığım için böyle şeylere kitaplarının sadece karıştırmıştım öylesine..ama kitaptan çevrilen jean reno nun oynamakla görev bildiği filmleri izledim..filmler çok kötüydü..kardeşimin dediğine göre alakası yokmuş kitaplarla filmin..sonuçta fazla abartıldı
hayatın çekilmez olduğu doğruydu. insanların çoğuna öyle değilmiş gibi yapmayı öğretmişlerdi.arada sırada biri kendini öldürüyor ya da delirip kapatılıyor, ama diğerleri herşey yolundaymış gibi yaşamayı sürdürüyorlardı.
çok saygı değer avi pardo nun çevirdiği ve arka kapakta yer alan factotumun anlamı hank inde belirttiği gibi, fac totum: herşeyi yapan. fac, yapmak anlamindaki facere'den. totum, her şey, bütün anlamındaki totus'tan.
bir işte yapılması gereken tüm niteliksiz işleri yapan kişi, kâhya, ayakçı. acaba nası bi film olacak...
her insanın hayatında kaçmakla direnmek arasında bir seçim yapmaya zorlandığı anlar vardı. ben direniyorum.
-tahammül edilemeyecek kadar sıkıcı insanlardı sanatçılar, dar görüşlü, başarılı olmuşlarsa ne kadar kötü olurlarsa olsunlar büyüklüklerine inanıyorlardı. başarılı olmamışlarsa ne kadar kötü olurlarsa olsunlar yine inanıyorlardı büyüklüklerine. başarılı olamamışlarsa suç başkasındaydı. yeteneksiz olabilecekleri hiç gelmiyordu akıllarına; berbat bile olsalar dehalarına güvenleri tamdı. ve her zaman küçük kıçları şöhret'le verniklenmeden mezarı boylamış bir van gogh ya da mozart için berbat işler kusan 50.000 çekilmez geri zekalı vardı. sadece iyiler bırakabiliyordu oyunu -rimbaud gibi, rossini gibi.
-nasıl oluyor da insanlar bana böyle güvenebiliyorlardı? insanlar deliydi, insanlar basitti. bu da bana bir avantaj sağlıyordu. allah için. on yıldan beri hiçbir iş yapmadan yaşamıştım. insanlar bana para ve yemek vermiş, kalacak yer sağlamışlardı. benim bir dahi ya da geri zekalı olduğumu düşünmelerinin önemi yoktu. ben biliyordum ne olduğumu. ikisi de değildim. insanların bana neden yardım ettikleriyle ilgilenmiyordum. onlardan yararlanmıştım ama, bunu zafer duygusuna kapılmadan ve baskı uygulamadan yapmıştım. çıkarabildiğim tek sonuç kimseden hiçbir şey isteyemediğimdi. üstüne üstlük beynimde sürekli aynı şarkıyı çalan bir plak dönüp duruyordu: vazgeç, vazgeç…
bi ara kardeşim bütün kitaplarını okuyodu bu adamın ama ben hiç meraklı olmadığım için böyle şeylere kitaplarının sadece karıştırmıştım öylesine..ama kitaptan çevrilen jean reno nun oynamakla görev bildiği filmleri izledim..filmler çok kötüydü..kardeşimin dediğine göre alakası yokmuş kitaplarla filmin..sonuçta fazla abartıldı
anadolu grubu iftaharla sunar...efesi seviyorum ya..hoş bi tadı var..
insan kaç hayat yaşarsa, o kadar ölümle ölür - diyen yazar çizer kişi...
dünya, yazarların yokluğuna, kanalizasyonların yokluğundan daha çabuk alışır' demiş c.bukowski
hayatın çekilmez olduğu doğruydu. insanların çoğuna öyle değilmiş gibi yapmayı öğretmişlerdi.arada sırada biri kendini öldürüyor ya da delirip kapatılıyor, ama diğerleri herşey yolundaymış gibi yaşamayı sürdürüyorlardı.
çok saygı değer avi pardo nun çevirdiği ve arka kapakta yer alan factotumun anlamı hank inde belirttiği gibi,
fac totum: herşeyi yapan.
fac, yapmak anlamindaki facere'den.
totum, her şey, bütün anlamındaki totus'tan.
bir işte yapılması gereken tüm niteliksiz işleri yapan kişi, kâhya, ayakçı.
acaba nası bi film olacak...
şimdi duyduğum bir habere göre,factotum artık bir film..
her insanın hayatında kaçmakla direnmek arasında bir seçim yapmaya zorlandığı anlar vardı. ben direniyorum.
-tahammül edilemeyecek kadar sıkıcı insanlardı sanatçılar, dar görüşlü, başarılı olmuşlarsa ne kadar kötü olurlarsa olsunlar büyüklüklerine inanıyorlardı. başarılı olmamışlarsa ne kadar kötü olurlarsa olsunlar yine inanıyorlardı büyüklüklerine. başarılı olamamışlarsa suç başkasındaydı. yeteneksiz olabilecekleri hiç gelmiyordu akıllarına; berbat bile olsalar dehalarına güvenleri tamdı. ve her zaman küçük kıçları şöhret'le verniklenmeden mezarı boylamış bir van gogh ya da mozart için berbat işler kusan 50.000 çekilmez geri zekalı vardı. sadece iyiler bırakabiliyordu oyunu -rimbaud gibi, rossini gibi.
-nasıl oluyor da insanlar bana böyle güvenebiliyorlardı? insanlar deliydi, insanlar basitti. bu da bana bir avantaj sağlıyordu. allah için. on yıldan beri hiçbir iş yapmadan yaşamıştım. insanlar bana para ve yemek vermiş, kalacak yer sağlamışlardı. benim bir dahi ya da geri zekalı olduğumu düşünmelerinin önemi yoktu. ben biliyordum ne olduğumu. ikisi de değildim. insanların bana neden yardım ettikleriyle ilgilenmiyordum. onlardan yararlanmıştım ama, bunu zafer duygusuna kapılmadan ve baskı uygulamadan yapmıştım. çıkarabildiğim tek sonuç kimseden hiçbir şey isteyemediğimdi. üstüne üstlük beynimde sürekli aynı şarkıyı çalan bir plak dönüp duruyordu: vazgeç, vazgeç…
' yaşam az sayıdaki kadına hoş bir zerafet vermiş, kalanınıda görmezlikten gelmiş ' demiş..
şimdi evet çok alakası var bunun burda dedirten,kimsenin anlamadığı 4 kelime...