MAHUR BESTE şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız o mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız o mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız
bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı gittiler akşam olmadan ortalık karardı
bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara simsiyah bir teselli olur belki kalanlara geceler uzar hazırlık sonbahara
ATTİLA İLHAN
* Mahur Beste'nin öyküsü: Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idam edildiğini radyodan duyan Attilâ İlhan, şiiri Karşıyaka'dan İzmir'e geçmek için bindiği vapurda oluşturmaya başlamıştır.
Şiiri Ahmet Kaya bestelemiştir.
Müjgan" bir kadın ismi olup Farsçada "kirpik" demektir.
ÇANAK ÇÖMLEK PATLADI! Habertürk'te Mehmet Akif Ersoy'un sorularını yanıtlayan akepe genel başkan vekili Binali Yıldırım, çadır skandalı nedeniyle gündem olan Kızılay başkanı kerem kınık'a "istifa" çağrısı yaptı.
”Kurumu daha fazla yıpratmadan kenara çekilmesi uygun olur" diyen Yıldırım'ın açıklamaları şöyle: "Kızılay 150 yıllık geçmişi var. Son depremde yaşanan olay hiçbir şekilde akıl sahibi insanın kabul edebileceği bir şey değil. Elindeki çadırları parayla başkasına vermek. Kendi ihtiyacın varken onun üzerinden ticaret yapma yoluna gitmek akla izana uyacak bir şey değil. Başkanın bu şartlar altında bırakması gerektiğini bakanlardan söyleyenler oldu. Benim kanaatim de kurumu fazla yıpratmadan kenara çekilmesi iyi olur."
aGa diyor ki: Şimdi araya girip, "Binali bey, Binali bey" diyeceğim, "belgen var mı ki de gonuşuyon? İşgalci misin sen?"
Diyeceğim demesine de, ya o da restimi görüp bana, devamı olmakla övündükleri özal döneminin köşe dönücülüğünü simgeleyen "Ne belgesi lan?" ana fikirli nezih(!) olayla karşılık verirse mosmor olmaz mıyım? Olurum.
Ne mi o olay? O olay hemen aŞŞa'da, RÜŞVETİN BELGESİ? başlıklı mesajda.
RÜŞVETİN BELGESİ? (Baş tarafı yukarıdaki ÇANAK ÇÖMLEK PATLADI! başlıklı mesajda)
Olayı amcamdan dinlemiş ve epey gülmüştüm.
Ama, belki abartı olabilir düşüncesiyle, olayın geçtiği yıllara ait belgesel ve gazete arşivlerini karıştırdım. Ve gördüm ki, durum amcamın anlattığından da beter :))
Olay şu: Köşe dönücülük modasının başladığı ve yolsuzluğun devlet kurumlarından eksik olmadığı turgut özal'lı yıllar...
"İşini bilen" hırsızlar açısından "lale devri" gibi şaşaalı geçen anap döneminin işte o "işini bilen" iş insanlarından biri, aynı dönemin yine "iş bilen" bürokratlarından olup, bir bankanın genel müdürlüğünü yapan birine, bir işinin halledilmesi için yüklü miktarda rüşvet verir.
Ancak, rüşveti alan bürokrat kılıklı hırsız, sözünü tutmaz, yani iş insanı kılıklı hırsıza kazık atar. Mahkemelik olurlar.
Ancak, mahkemede yazılı belge gerekmektedir ve belge olmadan karar verilmeyeceği açıktır. Bunu bilen anasının gözü bürokrat, duruşmada rüşvet iddiasını reddeder ve belge gösterilmesini ister.
Zaten yüklü miktarda maddi kaybı olan ve buna karşın işi de halledilmeyen iş insanı, bürokratın bu rahatlığı karşısında artık dayanamaz ve mahkeme heyetine filan aldırmadan patlar: "Rüşvetin belgesi mi olur lan zepovenk?!”
Kissadan hisse: Demek ki neymiş, yolsuzluğun belgesi olmazmış.
"Istırap çeken dünyada barış ve esenliği yeniden kurmak ve insanlığın yalnız maddi değil, manevi gelişmesini de sağlamak isteyenler, Atatürk'ün yön göstericiliğinden örnek ve kuvvet almalıdırlar." (Prof.Dr. Herbert MELZIG Ortadoğu uzmanı Alman tarihçi)
"...... 920'nin 16 Mart sabahı. Üçümüzü uykuda kesti kâfir, kurşuna dizdi ikimizi. Şimdi üçümüz : Abdullah ve Osman ve Abdülkadir, taşları yan yana yatar Eyüp'te. Arama, bulamazsın ikimizin kabrini, belki maşrıkta, belki mağripte, biz de bilemeyiz yerini. ......"
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve MÜCADELE ARKADAŞLARI 'nı anıyoruz.
ATATÜRK gibi, TÜRK gibi, TÜRKÇE gibi, TÜRKİYE gibi, TÜRKİYE CUMHURİYETİ gibi...
... içinde TÜRK sözcüğü geçen her kavrama, her olguya düşmanlığını kusan etnik ayrılıkçı çete uzantısı kadınlı erkekli ayak takımının,
Bağımsızlık Savaşımız'a gönderme yaparak, "keşke yunan kazansaydı" diyecek kadar soysuzlaşabilen çirkef yobaz artıklarının,
Çıkar için Türk-antiTürk ayrımı yapmadan her yöne yılışan ve eğilip bükülebilme yeteneği(!) sergileyen sırnaşık rüzgar güllerinin,
Korkudan "tarafsızlık" ayağına yatıp merdiven altlarını mesken edinen, idrar kaçağından muzdarip içi boş zavallıların...
... inadına,
... Ulusumuzu ve Ülkemizi yoktan var eden, ancak, Cuma ve diğer hutbelerde adları kasıtlı atlanan GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve MÜCADELE ARKADAŞLARI her Cuma bu başlıkta anılmaktadır.
Tüm "insanlar" davetlidir.
Meraklısına(!): Evet... Bu anma köşesi, Ulusal Onur'dan ve dahi İnsanlık Onuru'ndan yoksun utanmaz çakallar, sifon çekilip lağıma gönderilinceye kadar sürecek.
MAHUR BESTE
şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
o mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız
gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
o mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız
bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
gittiler akşam olmadan ortalık karardı
bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra
sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara
simsiyah bir teselli olur belki kalanlara
geceler uzar hazırlık sonbahara
ATTİLA İLHAN
* Mahur Beste'nin öyküsü:
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idam edildiğini radyodan duyan Attilâ İlhan, şiiri Karşıyaka'dan İzmir'e geçmek için bindiği vapurda oluşturmaya başlamıştır.
Şiiri Ahmet Kaya bestelemiştir.
Müjgan" bir kadın ismi olup Farsçada "kirpik" demektir.
Ulusumuzun
ve
İnsanlığın yüz akı
3 Fidan;
DENİZ,
HÜSEYİN
ve
YUSUF
6 Mayıs 1972 günü
Ölümsüzlüğe yürüdüler.
Saygıyla Merhabayla anıyoruz.
Teşekkürler Ata Kızı...
Ve saygılar.
ÇANAK ÇÖMLEK PATLADI!
Habertürk'te Mehmet Akif Ersoy'un sorularını yanıtlayan akepe genel başkan vekili Binali Yıldırım, çadır skandalı nedeniyle gündem olan Kızılay başkanı kerem kınık'a "istifa" çağrısı yaptı.
”Kurumu daha fazla yıpratmadan kenara çekilmesi uygun olur" diyen Yıldırım'ın açıklamaları şöyle:
"Kızılay 150 yıllık geçmişi var.
Son depremde yaşanan olay hiçbir şekilde akıl sahibi insanın kabul edebileceği bir şey değil. Elindeki çadırları parayla başkasına vermek. Kendi ihtiyacın varken onun üzerinden ticaret yapma yoluna gitmek akla izana uyacak bir şey değil. Başkanın bu şartlar altında bırakması gerektiğini bakanlardan söyleyenler oldu. Benim kanaatim de kurumu fazla yıpratmadan
kenara çekilmesi iyi olur."
aGa diyor ki:
Şimdi araya girip, "Binali bey, Binali bey" diyeceğim, "belgen var mı ki de gonuşuyon? İşgalci misin sen?"
Diyeceğim demesine de, ya o da restimi görüp bana, devamı olmakla övündükleri özal döneminin köşe dönücülüğünü simgeleyen "Ne belgesi lan?" ana fikirli nezih(!) olayla karşılık verirse mosmor olmaz mıyım? Olurum.
Ne mi o olay?
O olay hemen aŞŞa'da, RÜŞVETİN BELGESİ? başlıklı mesajda.
RÜŞVETİN BELGESİ?
(Baş tarafı yukarıdaki ÇANAK ÇÖMLEK PATLADI! başlıklı mesajda)
Olayı amcamdan dinlemiş ve epey gülmüştüm.
Ama, belki abartı olabilir düşüncesiyle, olayın geçtiği yıllara ait belgesel ve gazete arşivlerini karıştırdım. Ve gördüm ki, durum amcamın anlattığından da beter :))
Olay şu:
Köşe dönücülük modasının başladığı ve yolsuzluğun devlet kurumlarından eksik olmadığı turgut özal'lı yıllar...
"İşini bilen" hırsızlar açısından "lale devri" gibi şaşaalı geçen anap döneminin işte o "işini bilen" iş insanlarından biri, aynı dönemin yine "iş bilen" bürokratlarından olup, bir bankanın genel müdürlüğünü yapan birine, bir işinin halledilmesi için yüklü miktarda rüşvet verir.
Ancak, rüşveti alan bürokrat kılıklı hırsız, sözünü tutmaz, yani iş insanı kılıklı hırsıza kazık atar. Mahkemelik olurlar.
Ancak, mahkemede yazılı belge gerekmektedir ve belge olmadan karar verilmeyeceği açıktır. Bunu bilen anasının gözü bürokrat, duruşmada rüşvet iddiasını reddeder ve belge gösterilmesini ister.
Zaten yüklü miktarda maddi kaybı olan ve buna karşın işi de halledilmeyen iş insanı, bürokratın bu rahatlığı karşısında artık dayanamaz ve mahkeme heyetine filan aldırmadan patlar: "Rüşvetin belgesi mi olur lan zepovenk?!”
Kissadan hisse:
Demek ki neymiş, yolsuzluğun
belgesi olmazmış.
"Bu memleket tarihte Türk'tü, halde Türk'tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır." (GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK)
"Istırap çeken dünyada barış ve esenliği yeniden kurmak ve insanlığın yalnız maddi değil, manevi gelişmesini de sağlamak isteyenler, Atatürk'ün yön göstericiliğinden örnek ve kuvvet almalıdırlar."
(Prof.Dr. Herbert MELZIG
Ortadoğu uzmanı Alman tarihçi)
"......
920'nin 16 Mart sabahı.
Üçümüzü uykuda kesti kâfir,
kurşuna dizdi ikimizi.
Şimdi üçümüz :
Abdullah ve Osman ve Abdülkadir,
taşları yan yana yatar Eyüp'te.
Arama, bulamazsın ikimizin kabrini,
belki maşrıkta, belki mağripte,
biz de bilemeyiz yerini.
......"
(NAZIM HİKMET RAN'ın "Kuva-yi Milliye Destanı, 5. Bap"tan)
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
ve
MÜCADELE ARKADAŞLARI 'nı anıyoruz.
ATATÜRK gibi,
TÜRK gibi,
TÜRKÇE gibi,
TÜRKİYE gibi,
TÜRKİYE CUMHURİYETİ gibi...
... içinde TÜRK sözcüğü geçen her kavrama, her olguya düşmanlığını kusan etnik ayrılıkçı çete uzantısı kadınlı erkekli ayak takımının,
Bağımsızlık Savaşımız'a gönderme yaparak, "keşke yunan kazansaydı" diyecek kadar soysuzlaşabilen çirkef yobaz artıklarının,
Çıkar için Türk-antiTürk ayrımı yapmadan her yöne yılışan ve eğilip bükülebilme yeteneği(!) sergileyen sırnaşık rüzgar güllerinin,
Korkudan "tarafsızlık" ayağına yatıp merdiven altlarını mesken edinen, idrar kaçağından muzdarip içi boş zavallıların...
... inadına,
... Ulusumuzu ve Ülkemizi yoktan
var eden, ancak, Cuma ve diğer
hutbelerde adları kasıtlı atlanan
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
ve MÜCADELE ARKADAŞLARI
her Cuma bu başlıkta anılmaktadır.
Tüm "insanlar" davetlidir.
Meraklısına(!):
Evet... Bu anma köşesi,
Ulusal Onur'dan ve dahi
İnsanlık Onuru'ndan yoksun
utanmaz çakallar, sifon çekilip
lağıma gönderilinceye kadar sürecek.