Bazen “Atatürk döneminde müzik yasaklandı” gibi söylentiler, 1934’te Batı müziğine geçiş tartışmalarıyla karışıyor. O dönemde radyo yayınlarında klasik Türk sanat müziği (örneğin fasıl türü) bir süreliğine azaltılmış, Batı tarzı müziğe ağırlık verilmişti. Ama bu, halk müziği ya da türküler için geçerli değildi. Zaten Atatürk’ün “Halkın kendi musikisi” dediği şey tam da o türkülerdi.
Mesela Atatürk’ün Halk müziğine yaklaşımından bahsedeyim.
Atatürk, Türk kültürünün özünü halkın sesinde, yani türkülerde, ağıtlarda, halk oyunlarında görüyordu. O yüzden 1930’larda “öz Türk müziği”ni araştırmak ve kayıt altına almak için büyük bir çalışma başlattı. Bizzat Atatürk’ün emriyle Muzaffer Sarısözen, Sadi Yaver Ataman gibi isimler Anadolu’yu dolaşarak yüzlerce halk türküsünü derlediler. Bu derlemeler bugün TRT arşivlerinin temelini oluşturuyor.
Bugün, en güzel ölümün yıldönümünü kutlayacağız. “Ölümün de güzeli olur mu?” demeyin, olur. Koskoca bir imparatorluğu taht kavgalarıyla yitiren bir milletin küllerinden yeniden doğmasını sağlayan, binlerce şehidin mücadelesini zaferle taçlandıran, dünyaya özgürlüğün ve demokrasinin nasıl inşa edileceğini gösteren o büyük insan… Bize Cumhuriyeti emanet eden, ardında bir vatan, bir ışık, bir yol bırakan Mustafa Kemal Atatürk çok güzel öldü. Çünkü o, ölümüyle bile bir millete ölümsüzlüğü öğretti.
Ruhun şad, mekânın cennet olsun Atam. Hayatım boyunca minnettar kalacağım. Ne mutlu bana ki senin gibi bir Atam var.
Sevgi, bulut kadar yumuşaktır. Hayallere öyle güzel sığar ki, üzerimize yağar gibi sarar bizi. İnsan hem sığınır ona, hem de kaçar. Oysa korkmadan sarılsak sevgiye; dünyanın düzeni bu kadar bozulmaz, güçlü güçsüzü böyle ezmezdi.
Toplumsal yozlaşmayı önleyecek tek duygu sevgidir. Çünkü düzen, bireylerden başlayarak kolektif bilince ulaşır. Ne düşünürsek düşünelim, temeli insan doğasındaki sevme içgüdüsüne dayanır.
Rüzgar eserken yaprağın telaşını umursamaz. Yaprak savrulurken dalı suçlamaz, dallar, yaprakları koparken rüzgara kızmaz. İnsan; kusuru, ya rüzgarda, ya dalda, ya yaprakta arar da kendine hiç bakmaz.
Hayyamın düşünemediği şey zamandı. Dünyanın da insanın da mutlak kader dediğimiz sonu var. Evet ölüm dünyadaki her şey için sondur. Ama kaderin zamanı, insanın dokunuşuna açıktır. Dünya belki çok daha uzun süre var olabilecekken, insan kendi eylemleriyle o takvimi öne çekebilir. Savaşlarla, hırslarla, doğayı hoyratça tüketmesiyle… Kaderin yazısı değişmez, ama o yazının hangi sayfada biteceğini insan belirleyebilir. İşte burada sorumluluk başlar: Biz sonu engelleyemeyiz, fakat sonun ne zaman geleceğini etkileyebiliriz. Mutlak kader, bize teslim edilmiş bir zaman cetveli değil; bizim elimizle hızlanabilen veya yavaşlayabilen bir süreçtir. Belki de hakikat şudur: Kader, değişmez olan sondur; insanın payı ise o sona ne kadar hızlı yürüneceğini seçmektir. Biz kukla değiliz. Öyle olsa içimizde irade ve duygular olmazdı.
Aslı Birer
“Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz Kuklacı felek usta, kuklalar da biz. Oyuna çıkıyoruz birer, ikişer; Bitti mi oyun, sandıktayız hepimiz.”
2. Yasakla karıştırılan konu neydi?
Bazen “Atatürk döneminde müzik yasaklandı” gibi söylentiler, 1934’te Batı müziğine geçiş tartışmalarıyla karışıyor.
O dönemde radyo yayınlarında klasik Türk sanat müziği (örneğin fasıl türü) bir süreliğine azaltılmış, Batı tarzı müziğe ağırlık verilmişti.
Ama bu, halk müziği ya da türküler için geçerli değildi.
Zaten Atatürk’ün “Halkın kendi musikisi” dediği şey tam da o türkülerdi.
Mesela Atatürk’ün Halk müziğine yaklaşımından bahsedeyim.
Atatürk, Türk kültürünün özünü halkın sesinde, yani türkülerde, ağıtlarda, halk oyunlarında görüyordu.
O yüzden 1930’larda “öz Türk müziği”ni araştırmak ve kayıt altına almak için büyük bir çalışma başlattı.
Bizzat Atatürk’ün emriyle Muzaffer Sarısözen, Sadi Yaver Ataman gibi isimler Anadolu’yu dolaşarak yüzlerce halk türküsünü derlediler.
Bu derlemeler bugün TRT arşivlerinin temelini oluşturuyor.
Bugün, en güzel ölümün yıldönümünü kutlayacağız.
“Ölümün de güzeli olur mu?” demeyin, olur.
Koskoca bir imparatorluğu taht kavgalarıyla yitiren bir milletin küllerinden yeniden doğmasını sağlayan, binlerce şehidin mücadelesini zaferle taçlandıran, dünyaya özgürlüğün ve demokrasinin nasıl inşa edileceğini gösteren o büyük insan…
Bize Cumhuriyeti emanet eden, ardında bir vatan, bir ışık, bir yol bırakan Mustafa Kemal Atatürk çok güzel öldü.
Çünkü o, ölümüyle bile bir millete ölümsüzlüğü öğretti.
Ruhun şad, mekânın cennet olsun Atam.
Hayatım boyunca minnettar kalacağım.
Ne mutlu bana ki senin gibi bir Atam var.
29 Ekim 1923, tarihin bir ulusa özgürlükle nefes aldırarak hayata dönüştüğü gündür.
Aslı Birer
En iğrenç bulduğum şey başkalarının kişiliğini taklit ederek bir yere gelmeye çalışan insanlar. Gerçekten de deve kuşu benzetmesi cuk oturuyor onlara.
Sevgi, bulut kadar yumuşaktır.
Hayallere öyle güzel sığar ki, üzerimize yağar gibi sarar bizi.
İnsan hem sığınır ona, hem de kaçar.
Oysa korkmadan sarılsak sevgiye;
dünyanın düzeni bu kadar bozulmaz, güçlü güçsüzü böyle ezmezdi.
Toplumsal yozlaşmayı önleyecek tek duygu sevgidir.
Çünkü düzen, bireylerden başlayarak kolektif bilince ulaşır.
Ne düşünürsek düşünelim, temeli insan doğasındaki sevme içgüdüsüne dayanır.
Aslı Bire
Rüzgar eserken yaprağın telaşını umursamaz. Yaprak savrulurken dalı suçlamaz, dallar, yaprakları koparken rüzgara kızmaz. İnsan; kusuru, ya rüzgarda, ya dalda, ya yaprakta arar da kendine hiç bakmaz.
Hayallerinden vazgeçme; kırılgan görünseler de zamanla uyumlanır. Unutma, büyük gemilerin çoğu bir zamanlar kâğıttandı.
Aslı Birer
?si=PvxAvW7VA5qzB9xm
Ormanı yakan sincap olsaydı, kral, kırdığı fındıkları ona geri ödetirdi.
Aslı Birer
Hayyamın düşünemediği şey zamandı. Dünyanın da insanın da mutlak kader dediğimiz sonu var. Evet ölüm dünyadaki her şey için sondur. Ama kaderin zamanı, insanın dokunuşuna açıktır. Dünya belki çok daha uzun süre var olabilecekken, insan kendi eylemleriyle o takvimi öne çekebilir. Savaşlarla, hırslarla, doğayı hoyratça tüketmesiyle… Kaderin yazısı değişmez, ama o yazının hangi sayfada biteceğini insan belirleyebilir.
İşte burada sorumluluk başlar: Biz sonu engelleyemeyiz, fakat sonun ne zaman geleceğini etkileyebiliriz. Mutlak kader, bize teslim edilmiş bir zaman cetveli değil; bizim elimizle hızlanabilen veya yavaşlayabilen bir süreçtir. Belki de hakikat şudur: Kader, değişmez olan sondur; insanın payı ise o sona ne kadar hızlı yürüneceğini seçmektir. Biz kukla değiliz. Öyle olsa içimizde irade ve duygular olmazdı.
Aslı Birer
“Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz
Kuklacı felek usta, kuklalar da biz.
Oyuna çıkıyoruz birer, ikişer;
Bitti mi oyun, sandıktayız hepimiz.”