diyorlar ki on altı milyonun başganının mitinginde metro kuyruğunda bekleyenlerin sayısından daha az insan varmış o parmak ondan sızlamamış yani gelenleri saymaktan yeme bizi on altı milyonun hassas kalpli kırılgan başganı
anneler günü anne gibi hissedebilen koca yürekli tüm kadınlara, topluma ve gezegene yetmedi kainata kutlu olsun kaybedilen anneyse elbette acısı da çok büyük olacak. ne kaybettiğimizi anlayabilmek de gerekli ve önemli. kutlamamak olmaz ama başkalarını incitmeden yapmanın bir yolu da vardır elbet
günaydın evrenin, yeryüzünün şükretmesi için sonsuz sebepleri olan sakinleri günaydın çiçeği bile lüks jipinden şık ayakkabısıyla kaldırım kenarlarında dünden kalan su birikintilerine basmamaya özen göstererek en yakın yol üstündeki çiçekçinin önünde durup yaklaşık iki yüz üç yüz lira ödeyip nefis arajmanlar arasından çiçeği bulup eh olabildiği kadar koklayabileceğini sananlar umanlar size de günaydın
Öğretmen sıraların arasında geziyor, benim başımda durduğunu hissediyorum, normalde gürültülü olan sınıf şu an sessiz, çünkü bu öğretmen gürültü yapanları yanlarına gelip yavaşça uyarıyor, bize verdiği çalışmayı kontrol ediyor, arasıra dikkatini çeken bazılarını inceliyor, düşüncelerini paylaşıyor, elindeki tükenmez kalemle kağıtlarımıza işaretler bırakıyor. benim kağıdıma dikkatle baktığını farkediyorum, eğilip babanı çok mu özledin diyor. çok özledim özlenmez mi o benim babam hiç baba özlenmez mi bunları demedim, gözümden akan istemsizce bir iki damla yaşa bakıp canım benim hadi git bir yüzünü yıka diyor, küçük ve sıcak elini kıvır kıvır simsiyah saçlarımdan geçiriyor, lavaboya gitmek üzere sınıftan çıkıyorum. bir mektup yazmanızı istiyorum diyor, dağıtacağım kağıtlara o bizim rehber öğretmenimiz neredeyse iki haftada bir sınıfımıza geliyor, bizim öğretmenimiz erkek olduğu için bir kadın öğretmen şefkatine ihtiyaç duymuyor değiliz bu kadın bize bu şefkati fazlasıyla veriyor, onu tüm sınıf çok seviyoruz hatta koridorda tastladığımızda öğretmenim noolur sınıfımıza gelin bu ders diye etrafını sarıyoruz o zaman da bizi kırmayıp öğretmenimizle ayarlayıp sınıfımıza geliyor, yine bu gün de öyle gelmişti onun ilgisi hoşumuza gidiyor, ben bu gün istediğiniz sevdiğiniz birine mektup yazacaksınız dediğinde babama yazmak istedim. lavabodan döndüğümde sınıfın kapısında beni bekliyordu baban nerde dedi öldü dedim, çenemi elleri arasına alıp yüzümü kendine çevirdi kara gözlerimden esmer yüzüme yaşlar gene dökülmeye başladı, sarıldı bana ne zaman dedi üç yıl önce dedim hastaydı babam öldü bana baban uzakta değil o hep seninle hatta şimdi bile seni hissediyor dedi bunu öyle ciddi ve içten söylemişti ki inandım ona ya da belki inanmak istedim, inanmazsam o zarif yaratığı kıracağımı düşünüp kıyamadım ona inanmış gibi yaptım beni rahatlatmak bana kendimi iyi hissettirmek için çırpınıyordu senin baban iyi adammış dedi nerden biliyorsun dedim içimden senin gibi bir evlat yetiştirmiş ona ağlayan onu özleyen efendi çalışkan dürüst bir evlat yetiştirmiş dedi ona sıkı sıkı sarıldım minik ellerim ellerindeydi ne yap biliyor musun dedi yazdığın mektubu babana götür oku dedi öyle yapacağım öğretmenim öyle yapacağım zarif insan seni dinleyeceğim
yanlışa yanlışla cevap vermek kanı kanla yıkamaya benzer yanlışı aklamaktan başka bir işe yaramaz yanlış yapana sabredecek gücün varsa bekle ya da arkanı dönüp git umulurdu ki yanlışını düzeltsin belki döner gelir özür diler dönmezse de o zaten üstünde durulmaya değmez birisidir
diyorlar ki on altı milyonun başganının mitinginde metro kuyruğunda bekleyenlerin sayısından daha az insan varmış
o parmak ondan sızlamamış yani gelenleri saymaktan
yeme bizi on altı milyonun hassas kalpli kırılgan başganı
yav dur ottobüs ittirmeden geliyorum
yorgunum espri çalışacak halim kalmadı daaaaaa
anneler günü anne gibi hissedebilen koca yürekli tüm kadınlara, topluma ve gezegene yetmedi kainata kutlu olsun
kaybedilen anneyse elbette acısı da çok büyük olacak.
ne kaybettiğimizi anlayabilmek de gerekli ve önemli.
kutlamamak olmaz
ama başkalarını incitmeden yapmanın bir yolu da vardır elbet
günaydın kürsünün güzel insanları
susmak öyle midir oysa
susarsın
sadece susarsın
bir laf ediyorsun
sonra o lafı izah etmek için bir ton laf daha ediyorsun
günaydın
evrenin, yeryüzünün şükretmesi için sonsuz sebepleri olan sakinleri
günaydın çiçeği bile lüks jipinden şık ayakkabısıyla kaldırım kenarlarında dünden kalan su birikintilerine basmamaya özen göstererek en yakın yol üstündeki çiçekçinin önünde durup yaklaşık iki yüz üç yüz lira ödeyip nefis arajmanlar arasından çiçeği bulup eh olabildiği kadar koklayabileceğini sananlar umanlar
size de günaydın
öğretmenim
Öğretmen sıraların arasında geziyor, benim başımda durduğunu hissediyorum,
normalde gürültülü olan sınıf şu an sessiz, çünkü bu öğretmen gürültü yapanları yanlarına gelip yavaşça uyarıyor, bize verdiği çalışmayı kontrol ediyor, arasıra dikkatini çeken bazılarını inceliyor, düşüncelerini paylaşıyor, elindeki tükenmez kalemle kağıtlarımıza işaretler bırakıyor.
benim kağıdıma dikkatle baktığını farkediyorum, eğilip babanı çok mu özledin diyor.
çok özledim
özlenmez mi o benim babam
hiç baba özlenmez mi
bunları demedim, gözümden akan istemsizce bir iki damla yaşa bakıp
canım benim
hadi git bir yüzünü yıka diyor, küçük ve sıcak elini kıvır kıvır simsiyah saçlarımdan geçiriyor, lavaboya gitmek üzere sınıftan çıkıyorum.
bir mektup yazmanızı istiyorum diyor, dağıtacağım kağıtlara
o bizim rehber öğretmenimiz
neredeyse iki haftada bir sınıfımıza geliyor, bizim öğretmenimiz erkek olduğu için bir kadın öğretmen şefkatine ihtiyaç duymuyor değiliz
bu kadın bize bu şefkati fazlasıyla veriyor, onu tüm sınıf çok seviyoruz
hatta koridorda tastladığımızda öğretmenim noolur sınıfımıza gelin bu ders diye etrafını sarıyoruz
o zaman da bizi kırmayıp öğretmenimizle ayarlayıp sınıfımıza geliyor, yine bu gün de öyle gelmişti
onun ilgisi hoşumuza gidiyor,
ben bu gün istediğiniz sevdiğiniz birine mektup yazacaksınız dediğinde
babama yazmak istedim.
lavabodan döndüğümde sınıfın kapısında beni bekliyordu
baban nerde dedi
öldü dedim, çenemi elleri arasına alıp yüzümü kendine çevirdi
kara gözlerimden esmer yüzüme yaşlar gene dökülmeye başladı, sarıldı bana
ne zaman dedi üç yıl önce dedim
hastaydı babam öldü
bana baban uzakta değil
o hep seninle
hatta şimdi bile seni hissediyor dedi
bunu öyle ciddi ve içten söylemişti ki inandım ona
ya da belki inanmak istedim, inanmazsam o zarif yaratığı kıracağımı düşünüp kıyamadım ona inanmış gibi yaptım
beni rahatlatmak bana kendimi iyi hissettirmek için çırpınıyordu
senin baban iyi adammış dedi
nerden biliyorsun dedim
içimden
senin gibi bir evlat yetiştirmiş
ona ağlayan onu özleyen efendi çalışkan
dürüst bir evlat yetiştirmiş dedi
ona sıkı sıkı sarıldım
minik ellerim ellerindeydi
ne yap biliyor musun dedi
yazdığın mektubu babana götür oku dedi
öyle yapacağım öğretmenim
öyle yapacağım zarif insan
seni dinleyeceğim
nasıl sevmemi istersen öyle seveceğim seni
nen olmamı istersen on olacağım
yanlışa yanlışla cevap vermek
kanı kanla yıkamaya benzer
yanlışı aklamaktan başka bir işe yaramaz
yanlış yapana sabredecek gücün varsa bekle
ya da arkanı dönüp git
umulurdu ki yanlışını düzeltsin
belki döner gelir özür diler
dönmezse de o zaten üstünde durulmaya değmez birisidir