Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Aşk Olsun
Aşk Olsun

kendi içine korkusuzca çevirebilir misin bakışlarını

  • serbest kürsü10.05.2019 - 13:13

    ortak noktanız çok ya konuşacaklarınız oa vardır şimdi.

  • serbest kürsü10.05.2019 - 13:12

    ben de çay ısmarlayım size

  • serbest kürsü10.05.2019 - 13:03

    Demir kapı ardım sıra ağır ağır kapanıyor. Kalın gri parmaklıklı ve ne kadar boyanırsa boyansın pas kokmaktan o makus kaderden yani kurtulamayacak olan demir kapı. Beni o noktaya kadar getiren gardiyan kapının gerisinde kalıyor. Şimdi kapının berisinde yer alan küçük bir hücreden çıkıp birkaç adımda yanıma gelen gardiyan hoş geldin diyor allah kurtarsın. Ve önüme düşüp beni üstümün büaşımın bir kere daha aranacağı noktaya kadar götürüyor. Geçtiğim sayısız kapıların birinini ardında kalan babamı düşünüyorum. Beni kanunun eline teslim eden başka çare göremeyen ve bir an evvel cezamı çekmekle kurtulmuş olmamı dileyen babamı . gözlerim doluyor. Ona yaşattıklarım için. Sonra bunun zamansız olduğunu bunları düşünmek için ilerleyen zamanlarda çok fırsatım olacağını düşünüp gözlerimi kuruluyorum. Bir kapıya daha geldik. Burası artık yalnız kadınların girebileceği bölümün kapısı burdan sonra hiçbir erkek mahkum giremez. Beni buraya kadar getiren gardiyan da burada bir görevi daha başarıyla ifa etmiş olmanın iç huzurunu gizleyemediği bir sesle geçmiş olsun diyip orada kalıyor. Kapının diğer tarafındaki gardiyanla ilerliyoruz yine. Dar karanlık bir koridoru ve nispeten daha aydınlık daha ferah daha geniş uzun bir koridoru daha geçtikten sonra boyu tavana değen bir kapının önünde duruyoruz. Kalbim hızlı çarpmaya başlıyor. Burası yeni ailem yeni barınağım yeni çatım bakalım bana huzur olabilecek mi. Huzur mu kendimi azarlıyorum dışarda dört beş kapı ardında bıraktığım babamın evde ağlaşan anamın bacımın halini düşünüp huzurlu olmaya hakkımın olmadığını hatırlatıyorum kendime. Kadınlar diziliyor karşımda. Dikkatle delip geçiverecekmiş gibi gözlerle bakarak. Göz temasını hiç yitirmeden. Sanki bir büyü yapıyoruz da gözlerimiz bir an birbirini yitirirse büyü tutmayacak. Birinin kucağında bir bebek var. Şaşkınım bebek ha burda bu bebek ne geziyor neyse anlayacağız nasılsa nasılsa çok zamanımız var. Gardiyan beni tanıtıyor. Kısaca onları bana takdim ediyor duygusallıktan uzak düz bir sesle. Geçmiş olmasını dileyip büyük demir kapıyı kalın koca anahtarla şakırdata şakırdata kilitleyip koridorda yitiyor. Büyü seansımız kaldığı yerden devam ediyor. Epey bir süre hem de. Derken bir ses anaç ama otoriter mutlak itaat bekleyen bir tavrı olan bir ses hadi ayakta tutmayalım misafirimizi diyor. Tanışırız nasılsa vaktimiz var. O böyle diyince isteksizce hareketlenip herkes ranzasının üstüne çekiliyor. Bana bakmayı sürdürererk. Bana yatacağım ve buradaki aidiyet istemimi arzumu ihtiyacımı karşılayacak olan ranzamı gösteriyorlar. Kahverengi çit şeridi olan zamana yenileli bir hayli olmuş battaniye var üstünde. Elimde bir iki kitap iki iç çamaşırı bir pijama takımı ve diş fırçası ve macunumun olduğu çantayı yere koyarak yatağın kenarına dağıtmaktan korkarcasına ilişiyorum. Her hareketi yoğun bakışlar altında yapıyorum burada insan kendini ünlü biri sanabilir kolayca tabii kötü anlamda. Merak her yere her şeye her kese sinmiş aslında birbirinin benzeri olan sıkıcı dram hayatları vakit öldürmenin bir başka versiyonu olarak görüyorlarmış çok geçmeden anladım. Basit bir çantadan kitap çıkarma eylemi bile ilgiyle pür dikkat izlendiğinden olacak dokunaklı bir hal alıyor. Kirpiklerimin kıyılarında yuvarlanmaya hazır olupta zor zapt edebildiğim tombul yaşlarla gezeceğim alışana kadar anladım.
    Bir süre konuşmadan hiç birinin yüzüne kafamı kaldırıp bakamadan oturdum yatağın üzerine. Çok istememe rağmen Ayakkabılarımı bile çıkarıp uzanamıyordum. Halbuki sabah ki evden ayrılma seramonisi kapıda babamla vedalaşma anları nasılda tüketmişti beynimi bedenimi. Lakin hep babam geri dönecek olmaz bir yanlışlık olmuş diyecek ya da buranın müdürü babamı arayacak gelin alın kızınızı diyecek vakit kaybı olur ayakkabılarımı geri giymek bağlarını bağlamak hem bu kadar kolay alıştığımı görürlerse vaz geçebilirler Salı vermekten yanlışı düzeltmek için ayak sürüyebilirler. Yemek anonsu yapılmış duymamışım buranın ritmine alışmam zaman alacak. Bir bir kalkıyorlar yerlerinden bana da sesleniyorlar yemeyeceğim. Şu durumumda Yemek yemeyi olayların ehemmiyetine varamamış olmak olarak değerlendiriyorum.
    Aradan geçen birkaç haftaya rağmen hala hiçbiri hakkında bir şey bilmiyorum. Tüm ailem yakınlarımla haftada bir olan görüş günlerinde bir saatlik sürede yanıma tel örgü arkasından da olsa üçer beşer alınarak görüşmüşüz. Onlar beni gördüklerinde çok perişan oluyorlar. Ağlamaktan göz pınarları kuruyor nerdeyse. Konuşamıyorlar. Ben güçlü görünmeye çalışıyorum. Onlar gittiklerinde koğuşa geçtiğimizde tek aidiyet alanım olan kirli kahverengi battaniyeme kapanıp höykürerek ağlıyorum. Kendi acımla o kadar hem halim ki görüşecek kimsesi gelmeyenler, görüşecek bir yakını sevdiği olup ta parası olmadığından gelemeyenleri , küçücük minicik okul kıyafetiyle analarını babalarını görmeye gelenleri bile fark edemiyordum. Bir gece rüyamda çok güzel bir bahçede enfes çiçekler arasında kuş cıvıldayışları ve fıskiye sesleri arasında mest bir halde gezinirken bir ses le irkiliyorum bu çıksın burda ne işi var diye. Daha cılız başka bir ses biraz daha kalsın bence akıllanır diyordu. O kadar korkmuştum ki saklandığımı sanıp saklanamıyordum tam bir kabus hali yani. Beni arıyorlardı ama bulamıyorlardı bulsalar çıkaracaklar. Öyle bir panikle doğrulmuşum ki yatakta. Günlerce düşündüm bu bana nasıl bir uyarı olabilirdi. Buradan bile mi çıkarılacaktım. Cezam o kadar ağrdı ki burası bile cennet bahçesi sayılırdı demek. Ve ben buranın bile kıymetini bilemiyordum yani aslında manevi anlamda arınmaktan çok uzaktım aklım fikrim buradan kurtulmaktaydı. Saatleri saniyeleri sayıyordum adeta. Her birinin hikayesi vardı gardiyanların bile kimseyi dinlememiştim, o bebiş mesela burada ne işi vardı. Öyle de tatlıydı ki benim acım hepinizinkinden büyük şeysine girmiştim. Acımı ispatlama yarışına girmiştim adeta. Kazanmaya da kararlıydım.
    İlerleyen günlerde yeni düşünceler üretmeye çalıştım ve bunları da uygulamaya koydum bir bir. Mesela her gün birini dinlemeye karar verdim. Tuvalet yıkama bulaşık ortalık süpürme işlerini vesaire ben yapmıyor babacığımın verdiği harçlıklardan bbüyük kısmıyla bunları o bebeği olan kadıncağıza yaptırıyordum o kadına yine bir miktar para verecektim ama bu işleri diğerleriyle eşitlenmek ve cezamı tam çekmek ve babacığıma daha az yük olmak adına kendim yapmaya başladım. Bebekle zaman geçiriyordum. Onun yeni kelimeler söylemeye çalıştığına tanık oluyorduk çok sevimliydi. Renklerle ilgili günler yapmıştık mesela pazartesi haftanın ilk günü neşe coşku arttırsın diye pembe giyiyorduk illa pembe giymek şart dağil tabii bir düğme bir kurdela pembe bir desen motif te olurdu pekalaa Salı sarı günü, güneş gibi açmak adına Çarşamba ve Perşembe ve Cuma ve cumartesi ve Pazar
    Her gün birimizin içindi o gün özenerek giyinirdik masamıza olabildiğince özenir kendimize först leydi havası vererek kahvaltılarımızı yemeklerimizi yerdik. Beş çaylarını uzatır geç saatlere kadar sohbet seanslarımız sürerdi. Gah cümbüş gah sağaltım havasında.
    Okunacak kitaplar vardı planlarımda, her gün bıkmadan usanmadan dilber ayıın bizim mahpushaneye yolunun düşeceğini ümideden arkadaşımla bize iletişimde yazışma ve görüşmelerde yardım eden gardiyanın yanında epeyi bir zaman geçirmişliğimiz vardı. Ben ümidmi kesmiştim gelmez gelemez.
    Arkadaşım umutluydu.
    Artık mahkemelere çıkarken daha aldırmaz bir havadaydım. Sanki bir yerlerde beynimin en derin kıvrımlarında okunması gereken kitaplar bitmemiyşti, bebiş daha neler öğrenecekti kimbilir, en müstehcen fıkralar anlatılmamıştıen etkili güzellik maskeleri tarif edilmemişti arkadaşlara.
    Her mahkeme sonrası oh diyordum gizliden artık ailem geldiğinde onlar mahkemeden avukattan bahsettiklerinde ben okuduğum bir kitabın en etkilendiğim bölümünü anlatıyor buluyordum kendimi.bu bencillik bana yakışmıyordu belki işte karşımda babam son demir parmaklıklı kapı da açılmış arada parmaklık yok kutucuklu tel örgüler olmaran babam ve ben. Gardiyan geçmiş olsun diyor içtenlikle. Kuşlar cıvıldıyor sıcak bir hatay günü. Ayakkabımın altından bile asfalt zeminin sıcaklığı hissediliyor. Başımı kaldırıp annemi ablalarımı görmezden evvel düşünmem gereken bir şey var, bu gün sarı günü. Bebişe de bir kurdela takacaktık. Epesmer tombul tenine de ne güzel yakışacak sarı
    n. b.

  • serbest kürsü10.05.2019 - 11:36

    Ben ayrılıkların şairi,
    Yalnızların ozanıyım.
    Sen, sen masallar okurken daha,
    Ben acıların yazarıyım.

    Haklısın, aramızda dağlar, denizler var,
    Haklısın, aramızda uçurumlar.
    Senin sevdaların, üç günlük masal,
    Benim sevdalarım, Allah'ına kadar.

    Elma şekeri mi sandın aşkı,
    Ne şiirin şiir, ne şarkın şarkı.
    Hele bir kırılsın, feleğin çarkı,
    İşte ben o zaman görürüm seni.

    Halâ tahta masalara yazıyorsam adını,
    Aşk kitaplarında arıyorsam tarifini aşkın,
    Kahır mektuplarında yeniden buluyorsam seni,
    Islak mendillere siliyorsam gözyaşlarımı,
    Eyvahlar çekiyorsam her biten aşkın ardından,
    Bana sor yalnızlığı,
    Ayrılığı bana sor diye haykırıyorsam,
    Ve sabahçı kahvelerinde
    Bir çay gibi demliyorsam hasretini,
    Ve inadına özlüyorsam, o çay karası gözlerini,
    Bil ki, bu seni erkekçe sevdiğimdendir.

    Bu benim ilk aldanışım değil,
    Bu benim son yıkılışım değil,
    Bırak bu sahte gözyaşlarını,
    Bırak bu masum bakışlarını.
    Üzülme, benim için üzülme,
    Üzülme bu son için üzülme,
    Ben, yeterim kendime

    Varsın da bir dağ gibi büyüsün hasretin içimde,
    Varsın da her gece
    Bir kemanın tellerinde ezilsin kalbim,
    Varsın da bir daha değmesin ellerim ellerine,
    Asla pişman degilim.

    Hatırla, bir adam diyordun hatırla,
    Ömür boyu sevsin beni ömür boyu,
    İşte o deli, işte o çılgın, işte o adam benim.
    Çünkü ben,
    Çünkü ben aşkı ölümsüz bilenlerdenim.
    Ahmet Selçuk İlkan

  • serbest kürsü10.05.2019 - 11:34

    ben senin adını anmadım direk sana hitap ederek de yazmadım. sen alınıp cevap verince ben cevap yazdım. unutma.

  • serbest kürsü10.05.2019 - 10:56

    Seni sevmek gece gezmek gibidir
    Bilmediğiniz büyük, görklü bir şehri.
    Diyelim haydi, dilinden anlıyorsunuz biraz
    Ve diyelim ki neonlarla pilânlar
    Götürdüler bir zaman bir yere kadar sizi.

    Ya buralardan ötesi, öteleri?
    Nerelere doğru uzanır gider
    Şu yollar, sizin gördüm, sizin bildim dediğiniz
    Elvan ışıklı üç beş meydanın ötesinden
    Hangi lâbirentlere, hangi kör sokaklara?
    Ve daha günün, ayın bile görmediği
    Hangi yeraltı yollarına ve daha nerelerden?
    Kolay mı böylesi bir şehri tanımak öyle?
    Kaldı ki sen...

    Getirip bırakmış sizi bir kara gemi bu şehre,
    Daha ilk iskelede kamaşmış gözleriniz..
    Ve ilk meyhanesinde içmişiniz üstelik
    En nefis, en afsunlu şarabını dünyanın!
    Artık ordan oraya bir deli yellerde siz...

    Sen gel de bu hâlinle ben seni gezdim, gördüm de!
    Zeki Ömer Defne

  • serbest kürsü10.05.2019 - 10:51

    burası bir kültür ve edebiyat zemini ise onun itibarını korumak ta bize düşer. her tür terör davranışlara dur demek görevimiz olmalı sıramızı beklemeden ve bahaneler ardına sığınmadan. böyle uzun uzadıya o iğrenç kusmuklarına laf yetiştirmeye çalıştıkça burayı aşağı çekiyoruz onun gayesine boyun eğiyoruz.

  • serbest kürsü10.05.2019 - 10:45

    neyin sırası olduğuna siz mi karar veriyorsunuz cadı arkadaşım.

  • serbest kürsü10.05.2019 - 10:39

    ve son söz şu olsun tanrıçalar da düşer de yalnız düşmeyen allahtır

  • serbest kürsü10.05.2019 - 10:37

    dün sinanı eleştirenler aslında evvelki gün aynı şeyi bana yapmışlardı. hatırlamayabilirler. lakin yazın demiştim bir kenara lazım olacak demiştim. bunu söylemekten nefret ediyorum ama demiştim.